13.08.2014

Güle Güle Süleyman Dedem...

Bu ülkede futbolu azıcık seven herkesin içi sızlamıştır da, benim canım bir başka yanıyor haberi aldığımdan beri... Çocukluğumda yaz aylarını iple çektiren, Beşiktaş'ı hep ayrı bir yerde tutmamı sağlayan dedem artık yok.

Fotoğraftakini 20 yıl önce babamla İstanbul'da rakı sofrasından yolladı bana. Duvarında asılı olan, İnönü Stadı kokan flamayı alıp "Hoca bu torunuma gidecek, bir şey olmasın!" demiş babama, imzayı atmış yollamış...

İlk Galatasaray formam kayıp bugün ama bu ilk günkü gibi duruyor. Nerede saklarsam saklayayım, her zaman Galatasaray formalarımın en üstünde bu vardı, son 6-7 senedir de dolabımın kapağında asılı, her açışımda görüp Süleyman dedemi her gün selamlamamı sağladı, bir gün her bakışımda gözlerimi dolduracağını biliyordum ama... işte... ne diyebilirim ki...

Akşam işten geldim, yemek yiyordum, Twitter'daki şakalardan biri sandım, Münir Özkul'dan alıştırdılar sonuçta sevdiğimiz insanların ölüm haberleriyle ilgili şakalara. Alıştırdılar da, bir terslik vardı, yazan adamlar şaka yapacak adamlar değillerdi. Televizyonda da haberi son dakika olarak görünce yediğim yemeği attım yere, kapandım ağladım. Azıcık nefes aldım, annemi babamı aradım, Süleyman dedem ölmüş dedim, bir daha ağladım kapatıp. Babam beş dakika geçti aradı tekrar, belliydi oğlum dedi, kaç senedir hastaydı adam dedi, büyüyüp de bir kere daha sarılıp elini öpemedim dedim, kapattım telefonu tekrar ağladım... Her hastaneye kaldırılma haberini korkarak takip ettim. Kendimi alıştırmaya çalıştım hep, bu defa işten güçten durumunun ağırlaştığını göremedim, bir anda geldi haber. Büyüdükten sonra çok yakın çevremden aniden aldığım bir ölüm haberi hiç olmamıştı, hep hazırlıklıydık yakın çevreden yaşanan ölümlere ama ilk kez böyle ani bir haber aldım çocukluktan sonra. Böyle bir ilki böyle büyük bir adamla yaşamamalıydım, yazıp çizerken -ki belki saçma sapan şeyler yazıyorum, bilmiyorum- kabul etmek istemiyor bir yanım ama kafayı çevirdiğim her yerde Seba'yı kaybettik yazısından başka bir şey yok...

Aile dostlarımız sayesinde tanımış babam Süleyman Seba'yı. Ben daha dünyada yokken "Efsane Başkan" değil de "Süleyman Abi" olmuş annem babam için. Ben doğunca da dedeliğe terfi etmiş. Babam her adı geçtiğinde anlatır beni nasıl sevdiğini. Benim büyüyüp de koşturmaya başlamadığım dönemde bizimkilerin yanındaysa beni kimseye bırakmazmış. Belki olan biteni hatırlamaya başladığımda kendisini hiç görmesem bu kadar olmazdı ama defalarca boynuna sarılışım hala aklımda olduğundan saatlerdir gözlerim kurumadı.

5-6 yaşında çocuğa tavlayı öğretip de her defasında yenilerek o çocuğun okula girdiğinde Beşiktaşlı arkadaşlarına şov yapmasını sağladı. Yıllarca "tavla oynamayı biliyorum hem de sizin başkanınızı hep yeniyorum" diye bezdirmiştim Beşiktaşlı arkadaşlarımı.

Beni Beşiktaşlı yapmak için şansını denedi mi diye geçmişte sordum ama annem de babam da hiç öyle bir şey söylemedi dediler. Benim hatırlamaya başladığım dönemlerde de öyle bir şey olmadı. Zaten anne-baba demeden Cimbom demiş bir bebek için fazla da şansı olduğu söylenemez herhalde. Beni Beşiktaşlı yapmadı ama eminim kendi de biliyordu istediği saygıyı-sevgiyi aşıladığını...

Keşke arada yüzlerce kilometre olmasaydı da her istediğimde görebilseydim kendisini... 9-10 yaşıma kadar hatırladığım yaz ayları "Süleyman dedem geliyor" aylarıydı hep. Sonra buradaki evi sattı veya bıraktı tam hatırlamıyorum, sonuçta gelmedi 96-97 civarından beri. Beşiktaş'ın Marmaris'teki devre arası kampından sonra bir veya iki kere daha geldi. Bir daha gelmedi, yıllar sonra Datça'ya Palamutbükü'ne gelecekti ama o da olmadı sağlık sorunlarından ötürü hep erteledi denk gelmedi bana bir türlü.

Uzun yıllar görüşememiş olmama rağmen onu gördüğüm hemen hemen her an aklımda. Herkesin gözünde efsane olan bir adamın, ardından bir tane kötü kelime edilmemiş ve edilemeyecek bir adamın bu kadar yakınında olup kendisine dede diye sarılabilmek eşsiz bir duyguymuş... bunu bugün bir kez daha fazlasıyla anladım.

Umarım sonsuza kadar Beşiktaş'ı üzdüklerini duymadan uyursun Süleyman dedem...

Daha fazlasını veya derli toplusunu yazabilirdim belki ama gözler dola dola bu kadarı çıkıyor... Aklıma gelen her an bıkmadan usanmadan yazarım Süleyman Seba'yı...

  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO