Giro d'Italia etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Giro d'Italia etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30.05.2017

Giro d'Italia 2017: Final


16. etapta Dumoulin'in hadisesinden sonra bir daha yazı yazmadım çünkü yazmaya değer neredeyse hiçbir şey olmadı. Belki Rolland'ın galibiyeti, Landa'nın iki kere yenilip üçüncüde kazanması ve Pinot'nun çabası için birkaç satır yazılırdı ama Quintana başta olmak üzere o ruhsuz ortamda elim pek de klavyeye gitmedi...

Anıl Can Sedef'le uzun uzun konuştuk, 50 dakikalık bir Giro sonrası podcast'i hazırladık sizlere. Yazı okumak isteyen arkadaşlar kusura bakmasınlar, kayıtta da belirttim, o kadar konuştuktan sonra aynı düşünceleri yazıya dökerek bir tur da yazı çıkarmak istemedim.

Bilgisayarda dinlemek isteyenler için video zaten üstte görülüyor. Telefonlarda MP3 olarak dinlemek isteyenleri de unutmayıp ses dosyasını da upload ettim. Dileyenler tabletlerden ve telefonlardan da dinleyebilirler. Altta linkini vereceğim Zippyshare bağlantısı ile kilitli ekranda da kaydı dinlemek mümkün oluyor. Özellikle iPhone kullanıcıları için YouTube sorun olabiliyordu, böylece ona da güzel bir çözüm bulmuş olduk... İyi dinlemeler!

Giro sonrası önümüz Dauphine ve Tour de Suisse. Fransa Turu öncesi genel klasman savaşlarının fragmanlarını izleyeceğiz. Bu yarışlar öncesinde, sırasında ve sonrasında da kayıtlar sürecek.

-

Bundan sonrası işin teşekkür kısmı.

Üç hafta boyunca Giro 2017 hakkında konuştuklarımıza ve yazdıklarımıza ortak olan, blog, Twitter ve podcast aracılığıyla bizimle beraber olan herkese çok çok teşekkürler. Giro sonrası çeviriler, yazılar ve podcast tüm hızıyla devam edecek. Birkaç aydır blogu tekrar aktif hale getirmiş olmaktan dolayı çok memnunum. Umarım uzun yıllar bisiklet, Formula 1, futbol yazıları, çevirileri ve podcast'leri aksamadan devam eder...

Tekrar tekrar üç hafta boyunca Giro heyecanımıza ortak olan herkese teşekkürler. İyi ki varsınız.

Tabii ki kapanışı assolistlerle yapıyoruz: Sarper Günsal, Berkem Ceylan ve Caner Eler üçlüsü, iyi ki varsınız! Hepsini tanıma ve gerçek hayatta da karşılıklı sohbet etme imkanı bulduğum için şanslıyım. Sekiz yıl önce futbol yerine birinci sıraya bisikleti koyacağım aklıma gelmezdi, bu yıl değil, birkaç yıldır böyle ama tekrar etme gereği duydum yine de. Bu güzel adamların bunda çok büyük payı var.

Podcast'i Zippyshare indirmek veya MP3 olarak dinlemek için: http://www63.zippyshare.com/v/0c0IdaXF/file.html

24.05.2017

Giro d'Italia 2017: 16. Etap - Dumoulin Sıçtı!

16. bölüm yazısı yerine etaba özel kaydettiğimiz, Tom Dumoulin'in sıçışını konu alan podcast'i eklemeye karar verdim. Twitter'dan Bisiklet Dükkanı olarak tanıdığınız Murat Elgin de bugün ziyaretime geldi ve Anıl Can Sedef ile yaptığımız podcast'e katıldı. Herkese iyi dinlemeler...

Konudan haberdar olmayanlar için Dumoulin'in sorun yaşadığı(!) anları şuraya iliştiriyorum:


22.05.2017

Giro d'Italia 2017: 14. ve 15. Etap

Dinlenme günü bitmek üzere neredeyse ve ben daha hafta sonunu yeni yazıyorum. İki etabı ayrı ayrı da yazsam olurdu ama iki gün öncenin yazısını ayrıca girsem pek mantıklı olmazdı. Önce 14. etabı, sonra 15. etabı konuşup bitireceğim. Son haftanın her günü için ayrı ayrı yazı olacak o garanti. Çünkü artık bir dakika bile gözümüzü ayırabileceğimiz bir an olmayacak. Ben 23-28 Mayıs arasında iş, uyku ve yeme-içme düzenimi bile tamamen Giro üzerine kurdum. Hastalıktan perişan haldeyim ancak ilaç saatlerimi bile etaplar sırasında içmemi gerektirmeyecek şekilde planladım. Neyse ya bundan size ne. "Not Defteri" serisine döndürmeye gerek yok bunu. O seriden bir tane daha yazarım bir ara.

Biz dönelim yollarda yaşananlara. Öncelikle şunu diyeyim; Giro'nun ikinci haftası sona erdiği zaman Dumoulin'in farkı korumasını çok büyük başarı görüp, 20-30 saniye yemiş olmasını normal karşılayacaktım. Ancak farkı korumayı geçtim, Nairo Quintana'ya gitti 22 saniye daha fark attı. Bu tamamen tahminlerimin dışında bir olaydı. Dumoulin zaman çalacak deseler en fazla etap sonunda Quintana'dan fazla bonus alıp altı saniye falan kazanabilir derdim. Quintana'nın inatla tempo yapıp uzun bir süre herkesi silkelemeye uğraştığı 14. etapta Nibali bile tutunamazken önce tutundu, sonra zamana karşı moduna geçip harika bir son bölüm çıkararak etabı aldı.

"Pembe mayonun hakkını vermek" nedir derseniz tam olarak budur işte. Dumoulin, 28 Mayıs akşamı en tepede olur mu, Trofeo Senza Fine'yi kaldırır mı bilmiyorum ama daha üçüncü hafta başlamamışken bile pembe mayonun hakkını tamamen verdiğini söyleyebiliyorum. Ben iki dakika önde olup da tamamen defansif bir strateji izleyen sporcuları pek sevmem. Süreyi korumak bir yana böylesine güçlü ve kararlı gözükerek atak yapması, üçüncü haftada her fırsatı değerlendireceğinin bir göstergesi. Mayoyu koruyup, zamana karşı için yeterli farkta kalması kesinlikle düşündüğü bir şey değil. Milano'daki zamana karşıya giderken zaten en önde olmayı hedeflediği çok açık.

Tabii ne olursa olsun üç haftalık turda bacaklarda ani değişimler yaşanması çok olası. 14. etapta çok diri gözüken bacaklar, salı günü Mortirolo üzeri duble Stelvio yapılırken ufak bir hata sonrası bitik hale gelebilirler. Üstelik böylesine acımasız ve korkutucu bir üçüncü haftada fiziksel durumu ve ritmi bir kere kaybetmek, kalan günler için de felaket senaryosu oluşturur. Dumoulin'in bu konuda da iyi odaklandığını düşünüyorum. Kendisini öve öve sonsuza kadar yazabilirim sanırım. Gördüğünüz gibi sevdiğim, başarısına sayfa sayfa methiyeler düzebileceğim adamlar da var.

Gelelim 15. etaba. Bildiğimiz bir klasik etabı gördük aslında. Lombardia'nın, Grand Tour etabı olarak adapte olmuş versiyonuydu. Yayını yoldayken, Marmaris'e dönüşte izledim ve uzun süreler boyunca odaklanma şansım olmadı ama son bölümlere epey göz atma şansım oldu. Genel klasmancıdan klasikçiye birçok kişiye uygun bir yapısı olduğunu biliyoruz. Yani bunu Nibali de alsa sürpriz olmazdı, sadece daha az favori bir isim etabı almış olurdu. Adını anmayı pek istemiyorum ve kendisinden çok nefret ediyorum ama Alejandro Valverde buralarda olsa kimseye bırakmazdı. Ayrıca Giro'ya katılmamasına anlam veremediğim Diego Ulissi için de en uygun etaplardan biriydi. Ulissi son inişle beraber sazı eline alır, 20-25 saniye farkla kazanırdı herhalde...

Neyse ki etap, mevcut kadroda çok sevinebileceğim bir isme gitti. Bob Jungels, ileride tamamen iddialı bir genel klasmancı olabilecek mi bilmiyorum ama kariyerinde bu tip etap galibiyetlerini çoğaltıp genel klasmandan uzaklaşırsa üzülürüm. Giro veya Tour alabilecek yetenekleri olduğunu düşünüyorum ama mevcut haliyle zor. Şimdilik onu ve kariyerini konuşmanın yeri değil, sonraya bırakalım. Etabı almasından ve onun da taşıdığı beyaz mayonun hakkını verip, kendi adına süre kazanmasından memnunum. Sprint dışında etaplar varken iki gün üst üste sonuçtan memnun olduğum nadiren görülmüştür. Üçüncü hafta için nazar değmesin diyebiliyorum sadece... 15. etabı çok uzatmadım, söyleyeceğim çok şey yok çünkü uzun süre izleyemediğim için. Üçüncü haftanın can yakacak, kalp ritmimizi tetikleyecek, acı ve heyecan dolu etaplarında görüşmek üzere...

20.05.2017

Giro d'Italia 2017: 13. Etap - Son Sprint

Giro'da işi genel klasmana bırakmadan önceki son düz etap geride kaldı. Açıkçası birkaç etaptır bir şeyler yazmıyor olma sebebim de buydu. Artık genel klasman, tırmanış, atak, zaman kaybı, pembe mayo gibi ana unsurlardan bahsetmek istiyorum zira Blockhaus ve zamana karşı dışında bir şey olmaması canımı sıktı. Dümdüz etap da olsa izlemekten sıkılmak söz konusu değil belki ama birbirinin kopyası olaylar hakkında her gün uzun uzun konuşmak gelmedi içimden. Her gün yeni yazı bekleyen illaki olmuştur, onlardan da anlayış bekliyorum.

Gelelim etaba... Fernando Gaviria, bu sezon Giro'daki dördüncü ve son etabını kazanarak henüz 22 yaşında ilk kez bir Grand Tour'da çok ciddi izler bırakmayı başardı. Belki de ilk etaptaki sürpriz kaçışa imkan tanınmasa bugün beşinciyi bile kazanmış olabilirdi. Güçlü gözüken Greipel'i de, yaş olarak gelecekteki en ciddi rakiplerinden Ewan'ı da rahatlıkla geçti gitti. Diğer iki rakibi de etap kazandılar ama Gaviria herkesten çok daha yukarıda. 12. etabın sonunun fotokopi veya ctrl+c kombinasyonu ile üretilmiş bir kopyasını izledik desek yeridir. Pöstlberger son bir kaçış deneyip şaka yaptı ama sonuç değişmedi. Richeze son anda Ewan'ı biraz kapattı ama Ewan da onun üzerine doğru hamle yaptı. İki taraftan birine suç atıp haksızlıktan bahsetmeyi doğru bulmuyorum bu olayda. Richeze, liderine yol açmak zorunda, Ewan da sprint yolu bulmak zorunda, e hal böyleyken bir tarafa suç atmak son derece anlamsız olurdu. Ciddi ve yaralayıcı bir kazaya da dönebilirdi iş ama sprintin doğası gereği bu tip sürtüşmeler olmak zorunda. Yoksa uçak pistine koy herkesi yan yana, en hızlı giden kazansın...

12. etap da 13. etap da Gaviria ile sona erdi. Bundan sonra sprint yok. Sprint olmamasına güzel diyemem ama Nibali'nin de sıkça bahsettiği, genel klasman iddialısı herkesin merakla beklediği 20 Mayıs ve sonrasındaki 1.5 haftalık süreç geldi çattı. Giro'da artık sekiz etap var ve sekiz etap boyunca ya inecekler ya çıkacaklar. Neredeyse düzlük yok diyebiliriz. Bu açıdan bakınca sprintlerin son bulması güzel. Tek düşündürücü nokta, siklamen mayoyu almaya kimin gücünün yeteceği. Gaviria sekiz etap boyunca acı, çile ve sıkıntı çeke çeke Milano'ya gitmeyi deneyebilir. Bu konuda iddialı da gözüküyor ki henüz 22 yaşında bir Grand Tour'da puan mayosunu almak, kariyer açısından büyük ve etkileyici bir detay olacak. Umarım en azından kendisi son güne kadar gider. Bu konudaki hedefini okumadım ama son birkaç günde değişen bir şey olmadıysa buraya gidebilmesi olası. Zaten yayında da Berkem Ceylan bahsetti, dağlık etapları çekmek, sprinterlerin bacakları ve gelecekte uzun turları çıkarabilmeleri için yararlı bir şey. Zaman limiti içinde kalarak nefes nefese yokuş çıkmak bugün zor olabilir ama 22 değil 32 yaşına geldiği zaman o çıktığı tüm yokuşlara minnet duyacak Gaviria. E profesyonel bir adamın da bundan elbet haberi vardır. Dediğim gibi, umarım dayanır ve son gün Milano'da olur. Bisiklet takip etmeye ilk olarak sprintlere hayranlık duyarak başlamış bir adam olarak Gaviria'yı son gün o mayoyu kazanmış halde görmeyi istiyorum.

Bundan sonra genel klasmanda dengeler her bir yokuşta ayrı ayrı değişebilir. Birkaç tane şok abandone görüp ne kadar güçlü olsa da Milano'ya gidemeyecek, gitse de ilk 20'ye bile zor tutunan isimlere tanıklık edeceğiz önümüzdeki günlerde. Tam tersi olarak ilk 10'da nasıl yer aldığına şaşıracağımız, genel klasman mücadelelerine renk katacak bir veya birkaç yeni yüz de göreceğiz. Giro şimdi başladı diye diye 13 etabı yedik ama Giro, 14. etapla beraber acımasız ve korku dolu yüzünü göstermeye başlayacak.

Buraya kadar iyi dinlendik, artık izleyenler de sporcular kadar yorulacaklar son sekiz etapta!

18.05.2017

Artemio Franchi Podcast #7: Giro d'Italia 2017 İlk 9 Etap


Yedinci bölümde Giro d'Italia 2017'nin ikinci dinlenme gününde, geride kalan dokuz etabını, genel klasmanı ve yaşananları değerlendirdik. 16 Mayıs öğleden sonrası -hatta akşam- yayına almış olsam da blogda post atmayı unutmuşum. Bu da burada dursun, iyi dinlemeler... 

15.05.2017

Giro d'Italia 2017: 9. Etap - Blockhaus

Giro'yu gerçekten başlatan ve genel klasmanı cayır cayır yakan ilk etap geride kaldı. Bir Fırat Selçuk klasiği olarak yazıyı tabii ki dinlenme gününe bıraktım çünkü uyandıktan sonra etabın son bölümünü tekrar izleyip aklımdan çıkan bir şeyin olup olmadığını kontrol etmem lazımdı. Yokmuş. Öncelikle etapta Blockhaus tırmanışı başlayana kadar kayda değer bir şeyin olmadığını hatırlatmak lazım. Sadece Movistar o meşhur son 13.5 km için hep önde tempo yapıp olabildiğince Quintana'yı korudu ve diğer rakipleri yordu. Bunun epey işe yaradığını tırmanış ilerledikçe metre metre gördük.

Güne damgasını vuran olay Quintana'nın galibiyeti olmalıydı ancak yine bir motor yüzünden, olaylar yarışın önüne geçti. Blockhaus'tan hemen önce, 15 km kala yol kenarında duran motora Team Sunweb'den Kelderman çarptı ve arkasında gelen Team Sky en büyük hasarı aldı. Kelderman da abandone oldu, onu unutmadan başta söyleyeyim. Arada Orica!nın lideri Adam Yates de kaynadı ve onun da genel klasman umutları son buldu. Sky'da günler ilerledikçe Thomas mı Landa mı genel klasmanda daha iyi duruma gelir ve liderliği tek başına alır derken iki lider de aynı anda Giro'yu kazanma iddialarına veda ettiler. İşin ilginci, kaza anında daha büyük hasarı Thomas aldı diye düşündük çünkü Landa kalkıp arkadaşının bisikletiyle hemen ilerledi. Ancak bir süre sonra Landa geri gitti, bisiklet değiştirdi ve muhtemelen ilk anda fark etmediği bir sakatlığın etkisinde kaldı ve Giro'daki amacını genel klasmandan ve podyumdan değil ilk 10'dan bile düşük seviyeye çekip sadece etaba oynayacak hale getirdi. Getirmek zorunda kaldı demek lazım daha doğrusu. Sonuç olarak daha çok etkilendi diye düşündüğümüz Thomas 4 dakika yerken Landa 26 dakika yiyerek bitirdi. 

O mu lider olur bu mu lider olur derken, Sky'ın iki lideriyle birlikte devre dışı kalmasıyla Blockhaus'ta meydan Hollandalılarla beraber Nibali-Quintana-Pinot üçlüsüne kaldı. Saydığım üçlü önce farkı açıp gittiler, Quintana da yanılmıyorsam beşinci veya altıncı denemede diğer ikisini döküp etaba yürüdü. Quintana dökene kadar diri gözüken, atakları oturarak karşılayan ve yüksek kadansıyla dikkat çeken Nibali nasıl oldu da sonrasında Mollema'ya bile geçildi aklım almıyor. Geçen sene de böyle geri geri düşüp en sonunda parçalayıp almıştı Giro'yu ama bu defa böylesine güçlü bir Quintana'ya karşı işi zor. Pinot da kariyerinin en verimli üç haftalık turunu yapıyor ki kendisinin hala her şeyi yüzüne gözüne bulaştıracak bir iki haftası var. Güven vermeyen bir kardeşimiz kendisi. Şu an Quintana'nın yerinde 30 saniye farkla etabı almış ve pembe mayoyu sırtlamış kişi Pinot olsa hiçbir şekilde güven vermezdi.

Pinot dışında tırmanışın en dikkat çeken ismi hemen ardında üçüncü olan Dumoulin oldu. Kendisinin hem Pinot hem de Quintana karşısında çok ciddi bir zamana karşı avantajı var. Salı günü bireysel zamana karşının ardından %90 olasılıkla pembe mayonun yeni sahibi olacağını düşünüyorum. Yokuşlarda da böyle toplamda 30-40 saniyelik bir farkla geride kalıp daha büyük farklar yemezse son gün zamana karşıda Milano'yu alev alev yakarak pembe mayoyu alabilir. Şu anki zaman farkı, 39 km'lik ilk zamana karşı etapta çok kolay kapatabileceği bir fark. Keza 3 dakika kadar geri düşen ve genel klasman liderliğine veda eden Jungels'in de podyuma yaklaşma şansı epey yüksek. Yine de yokuşlarda -henüz- Dumoulin kadar iyi olmadığı için üç haftanın sonunda doğrudan podyum iddiası olduğunu söylemek zor.

Quintana muhtemelen birkaç gün pembe mayoyu devredecek ama önümüzdeki dinlenme gününe yine pembe mayosuyla girebilir. Movistar, Blockhaus tırmanışında yaptığı gibi bu kadar güçlü bir domestik katkısı sağladığı sürece Quintana'nın tek rakibi Fransa'da Froome olur. Tabii ben Giro'yu kazanacak kadar güç harcadıktan sonra Tour de France şansının epey düşeceğini düşünüyorum. Podyuma üçüncü sırada girerse öpüp başına koysun. Buna zaman var. Daha Giro'da bile dolu dolu 12 etap varken Fransa'yı konuşmayalım. Bu kadar Fransa yeter.

Giro, ilk sekiz günde beklenen heyecandan uzak geçmişti ama hem yarış dışı etken olan motor kazası olayıyla hem de tırmanışta Quintana'nın yaptığı şovla "ben başladım" mesajını verdi. İkinci haftanın son günleri ve üçüncü hafta TV başındaki kalp ritmimiz sporculara yaklaşacak. Daha toparlayıp söyleyebileceğim bir şey yok. Epey uzun bir yazı olur sanıyordum ama beklediğimden kısa sürdü dokuzuncu etap yazısı. Siz bu satırları okurken ben de Anıl Can Sedef'i podcast'e ikna edeyim ve dokuz günü toptan konuşalım.

12.05.2017

Giro d'Italia 2017: 7. Etap

Bisiklette yakın dönemin en sıkıcı etaplarından biri geride kaldı. Son 15 km'de kaçış yakalanana kadar cidden hiçbir şey olmadı. Giro'da 2017'nin en uzun ikinci etabı olunca peloton büyük oranda dinlenmeyi seçti doğal olarak. Bu süre boyunca en ilginç olay Formolo'nun gidip araçtan ağrı kesici almasıydı. Aklına daha heyecanlı bir şey gelen varsa söyleyebilir. Peloton, kaçışı yakaladıktan sonra tempo başladı ve ara ara daralan yollarla itiş kakışlar izledik. Bardiani'den adını unuttuğum arkadaş ve Dimension Data'dan bir isim biraz tehlike yarattılar itişirken ama sorun çıkmadı. 6 km kala da Pierre Rolland, dağlarda daha rahat kaçabilmek için kasıtlı olarak süre yedi, kendini epey geriye attı. "3-5 dakika yiyeyim de beni rahat bıraksınlar, yarın öbür gün rahat rahat etabıma gideyim" dedi özetle.

Ben açıkçası işi kaçışa bırakırlar diyordum ama önceki etabı da kaçış aldıktan sonra uzun dinlenmeden sonra herkes gücünü en sona sakladı. Yani beklenen senaryolardan biriydi de etap bu kadar ruhsuz, sakin ve sessiz gitmişken bari kaçan bir çocuk alıp da sevinseydi. Kendi kendime dertleniyorum da alacak kaçış mı vardı deseniz susup otururum. Üç kişiyle başlayıp iki kişiye inen kaçış grubunun yakalanması elbette kesindi. Şöyle 10-12 kişilik bir kaçış olsa bırakırlardı belki. Neyse olmayan olay hakkında bu kadar uzun olasılık konuşmaya gerek yoktu.

Sprinte giderken 2 km kala anlamsız bir şekilde Kiryienka tempo yaptı. Herhalde gücünü test etti, başka açıklama bulamıyorum. Sonda hafif eğimli olan sprinte Greipel, Ewan, Gaviria, Bennett gibi isimler beraber girdiler. Yani sprinterler tam kadro oradalardı. Sadece Greipel biraz geride kaldı yolun darlığından ötürü. Sondaki iki viraj da güzel karıştırdı ortalığı. Sprinti ise fotofiniş belirledi, kimse sevinmedi ve sonucu bekledi bir süre. Kazanan ise Ewan oldu. Ewan çok önce başladı sprinte ama burada avantaj önde başlamaktı. Düz yol olsa Gaviria hat-trick yapacaktı ama o iki keskin dönüş önde başlayan adamı şanslı kıldı, o da Ewan'dı. Evan 10 cm kadar bir farkla kazandı Gaviria'nın önünde. Gaviria da hemen hemen dört veya beş santimetrelik bir farklı Bennett'ı geçip ikinci oldu. Böyle dip dibe finişler çok keyifli oluyor. Etap boyu uzun uzun sıkıldığımıza nispeten de olsa değdi. Tamamen değdi diyemem, bu yıl ilk kez bir etap izlerken uykum geldi.

Karışık yazdım sanırım ama cidden etap pek de üzerinde konuşulacak türden değildi. Caleb Ewan kariyerinin ilk Giro etabının yanı sıra ikinci Grand Tour etabını kazanmış oldu, tebrik edelim. İlk etabı neydi derseniz sizi 2015 Vuelta'ya doğru yolcu edelim hatırlamanız için.

Her günün yazısını tek tek yazmak istediğim için bunu da seriye ekledim. Neyse ki hafta sonu güzel olaylar var, bol bol eğleneceğiz ataklarla ve tırmanışlarla. Zaten pazar günü Blockhaus genel klasmanı cayır cayır yakacak.

Giro d'Italia 2017: 6. Etap

Her zaman sporcular tembellik yapacak değiller. Ben de dünü kendime göre bir geçiş etabı olarak gördüm ve altıncı etapla ilgili yazıyı yedinci etabın başladığı dakikalarda yazdım. Çok da yazasım yoktu aslında ama seriyi bozmak olmazdı. Daha kısa tutacağım bu yazıyı. Zaten öyle ucundan kıyısından bir şey yakalayıp da detaylandıracak bir durum da olmadı.

Etabın başlarında dışarıdaydım, bisikletle yeni yeni ilgilenen arkadaşıma bugün kaçanların kazanacağını, ona göre izlemesini söyledim. Öyle bir saniyede senaryosu tahmin edilebilecek bir etaptı ki zaten bu yüzden Dillier ve Stuyven gibi iki adam kaçış grubuna girdiler. İlk günün sürprizi Pöstlberger de kaçıştaydı ancak bu iki isme karşı şansı olmadığını hepimiz biliyorduk.

Yayın sırasında buradaki son etabı kazanan Garzelli, yarışçılara taktik verdi. "Kazanmak için son 120 metrede sprinte başlamalısınız" dedi. Elbette bunun sporcuların kulaklarına bir not olarak söylenip söylenmediğini bilmiyorum ancak o etabı bir kez izleyen her sporcu yaklaşık olarak aynısını düşünmüştür. Sonuç da hemen hemen öyle oldu, Dillier 150 metre civarında sprinti basıp gitti ve Stuyven, Pöstlberger'i kontrol edeyim derken Dillier'nin çıkış anını kaçırdı.

Stuyven belki de çeyrek veya yarım saniyelik bir gecikmeyle reaksiyon verdi bu atağa ama zaten o çeyrek saniye civarı gecikme yüzünden finişteki yarım tekerleklik fark oluştu. Sprintte Stuyven'in bacakları daha doludur ve rahat alır dedik ama Dillier gücünü ekonomik kullanmış ve son patlayıcı gücü yaratacak kadarını depolamış etap sonunda.

Stuyven tamamen kendisine göre dizayn edilen, "Nasıl bir etapla kazanmak istersin?" deseler yaklaşık böyle bir profil çizeceği etabı yarım tekerlekle kaybetti. Tıpkı bu sezon klasiklerde gördüğümüz, üçlü-dörtlü sprintlerinde, Sagan başta olmak üzere bazı isimlerin diğer rakibi kollarken esas atağı kaçırmaları gibi oldu bu da. Stuyven çok genç, öğrenecektir. Gerçi Dillier de yaşlı değil, iki yaş büyük sadece. Biri 90'lı diğeri 92'li. Umarım bu ikiliyi bu tip etaplarda ve klasiklerde sık sık rekabet ederken görürüz. Yarış sonunda, finiş çizgisindeki bu kare(yazının görseli), gelecek için güzel bir fragman olmuştur belki de.

11.05.2017

Giro d'Italia 2017: 5. Etap - Gaviria'dan Duble

Giro'nun beşinci etabı, son bölümdeki uzun yıllar güleceğimiz olay sayesinde unutulmaz Grand Tour etapları arasındaki yerini aldı. Öncelikle olaydan bağımsız şekilde kazanan Gaviria'ya değinelim. Beşinci etap, kağıt üzerinde Giro'daki dördüncü sprint etabı olsa da tam anlamıyla ilk toplu sprintin bu etapta atıldığını söyleyebiliriz. Kopanın, düşenin, sorun yaşayanın olmadığı etap, olması gereken bir sprintle sonuçlandı ve her şey yolundayken en güçlünün kim olduğunu gördük. Greipel'in hakkını yemek istemem ancak Mareczko'ya bile geçildi Gorilla. Son anda bir mekanik sorun yaşamadıysa karizmaya minik bir çizik attırdı diyebiliriz kaba tabirle.

Fernando Gaviria, Giro'daki ikinci etabını aldı ve bu adam henüz 22 yaşında. Çok çarpıcı ve unutulmaz bir kariyere doğru adım adım ilerliyor, umarım bir sakatlık belasıyla uğraşmaz. Kararlı, güçlü ve hırslı yapısı onu 2020'li yılların açık ara en iyi sprinteri yapmaya yetecek. Birçok yeni rakibi de doğacak ama tıpkı blogdaki Tarihin En İyi Sprinterleri yazı dizisinin üst sıralarındaki isimler gibi kendi "10 yıllık" döneminin tarihteki en iyisi olabileceği kesin gibi. Belki de Greipel'in aldığı etapta Ewan ile çarpışmamış olsa bugün üçüncü etabını almış olacaktı. Kittel ile aynı takımda olması ona şimdilik Tour de France kapılarını kapatıyor olsa da 2018 veya 2019'da bayrağı Cavendish'ten devralıp "en iyi benim" diyebilir. Şimdilik beklemek lazım. Kariyerine farklı bir yön verip klasik odaklı hale de gelme ihtimali yok mu? Elbette ufak da olsa var ama bu Giro deneyimi ona kesin kararını vermede yardımcı olacaktır ve tamamen sprinti düşünecektir bence. Neyse yahu, etap konuşuyorduk, neden Gaviria'nın kariyerine yön verdik? Zaten yeteneği ve potansiyeli iki yıldır biliniyordu gerçi ama siz hala almadıysanız bir kenara not alın Fernando Gaviria Rendon ismini. 

Gelelim günün ve son zamanların en komik olayına. Geçmişte etap kutlarken yarış kaybeden, ikinci olduğu etapta önde kaçan adamı unutup sevinen birçok isim oldu ama bir Grand Tour'da daha yarışın bitimine 5.9 kilometre varken birinin sevindiğini görmek pek rastlanabilecek bir şey değil.

Son 8-9 km'de Bahrain-Merida'dan bir isim öne çıktığında bu ismin, son tur öncesi finişten ilk geçişte kendi kasabasındaki insanları selamlamak isteyen Nibali olduğunu düşündüm ancak o olmadığı hemen belli oldu. Kaçan arkadaş Luka Pibernik'ti ve bir zamana karşı temposuyla kalan 8 km'de şansını deneyecekti... ya da biz öyle sanıyorduk. Pibernik, Finişten ilk geçişten sonra kısa bir tur daha atılacağını ve daha 5.9 km olduğunu unutup etap galibiyetine gittiğini sandı. Çizgiyi geçer geçmez de kollarını kaldırıp galibiyeti kutladı ama bir sorun vardı... Ne önünü kesen ve kutlayan vardı, ne de arkadan gelenler durmuşlardı. Kafayı arkaya çevirdiğinde acı gerçeği öğrendi ve peloton onu hemen araya aldı ve yuttu.
Radyosunun bozuk olduğunu ve daha bir tur olduğunu haber alamadığını söyledi. Paralel şekilde Nibali, takım radyosundan onu uyardıklarını ancak Pibernik'in duymadığını söyledi. Buraya kadar tamam da... Be adam, eh be adam... Hiç mi düşünmedin ya? Hiç mi aklına gelmedi "Arkadakiler ikincilik için bile olsa neden sprint atmıyorlar" diye? Son 100 metre civarı bakıp öyle sevindi. Normalde ikincilik için bile olsa sprinterlerin birbirlerini çiğ çiğ yiyor olmaları lazımken sprint takımları normal şekilde önde tempo yapıyorlardı.

Tamam Pöstlberger de böyle etap aldı ama o alırken son bölümde 90 derecelik keskin dönüşler, mini yokuşlar, aniden üçte bire kadar daralan yollar ve rüzgarlar vardı... Seninkinde bunların hiçbiri yok, dümdüz ve sakin bir yol, hiç demedin mi ya "Bunlar neden beni böyle bıraktılar, bir akıllı ben miyim" diye? Vallahi pes. Büyük bir salaklık edip yarışı anlatan Berkem Ceylan'ı da, izleyen bizleri de kahkahalara boğdu. Kızdım ve azarladım gibi oldu ama bu yazıyı yazarken bile garibimin kazandım sanıp sevinmesi aklıma geliyor ve sırıtıyorum. Safım benim ya... Neyse, daha 23 yaşında bir kardeşimiz, öğrenir ve güzel bir ders olur bu. Buna 23 ve genç diyorum da, demin de söyledim, Gaviria 22 yaşında neler yapıyor... Yetenek meselesi farklı tabii, ikisini aynı anda değerlendirmek elma ve armutları birbirine karıştırmaya benziyor.

Ama ne olursa olsun, radyosu bozulsa da bir insanın kolay kolay bu hatayı yapmaması lazım. Kadroda etap profili bantlanmış oluyor, yol bilgisayarı kaç km gittiğini gösteriyor, radyo çalışmıyor olsa da finiş çizgisinde son tura girildiği anlamına gelen, tüm sporlarda evrensel bir şey olan çan çalıyor... E bu daha neyin unutması? Radyo bozuk diyerek bu salaklıktan yırtmaya çalışmakla FIFA oynarken "KOL BOZUK!!!!" diye ağlamanın hiçbir farkı yok. Pibernik kendini nasıl savunursa savunsun yıllarca unutulmayacak bir hataya imza atıp milyonlarca insanı aynı anda kahkahaya boğdu. Siz de yazının arasındaki videoyu açın açın gülün, bu kadar dalga geçilmeyi ve kahkahayı hak ediyor çünkü kendisi.

Umarım bu olayla ivme kazanan çok güzel bir kariyerin olur Luka Pibernik...

9.05.2017

Giro d'Italia 2017: 4. Etap - Etna'nın Fare Doğurması

Giro'da merakla beklenen dördüncü etap, bildiğimiz bir deyimle sonuçlandı. Genel klasman savaşının ilk adımlarını göreceğimizi umuyorduk ancak herkes birbirini tutmayı seçti. Etna'nın lav kaplı yamaçlarında tırmanırken en azından daha sık atak ve cevap görmeyi bekledim ama sadece bir kere Nibali gitti, onu da memleketinde şöyle bir gözüksün diye 15 saniyeliğine serbest bırakıp hemen yakaladılar.

Peki hiç mi bir şey olmadı bu etapta?

Oldu tabii. Önceki üç günde olduğu gibi Dimension Data yine kaçıştaydı, Takımın Güney Afrikalı ismi Janse van Rensburg, ilk zirveden önde geçerek yine takımının adını ön plana çıkardı ancak takım arkadaşındaki mavi mayo, gün sonunda etabı alan Jan Polanc'ın oldu. Zaten Polanc da ikinci sırada geçiyordu orayı. Polanc ile van Rensburg kapıdan sonra ufak bir "önümü kapattın" sürtüşmesi yaşadılar ama Polanc orada devam eden kaçışını Etna'daki son atakla birleştirip etabı günün ilk kaçış grubundan bir isme getirdi.

Ancak günün ilk elektriklenmesi bu olsa da diğer sürtüşme diskalifiye getirdi. Bahrain-Merida'dan Javier Moreno, Team Sky'dan Diego Rosa'yı önce kendine doğru çekti, sonra itip kaktı ve bir şeyler söyledi. Gün sonunda bu hareketi ona diskalifiye olarak döndü ve Vincenzo Nibali'nin takımdaki önemli adamlarından biri aptalca bir hareketle yarış dışı kaldı.

Polanc tüm bunlar olurken en önde gitmeye devam edip etabı alırken, arkada az önce de dediğim gibi Nibali bir kez gitmeye çalıştı ve 15-20 saniye içerisinde yakalandı. O an ayağa kalkıp acaba mı dedik ama sırf memleketi diye Sicilya'da pembe mayo giyebilmek için gücünü erkenden harcamadı, iyi de etti bana kalırsa. Bana niye kalıyor onu bilmiyorum. Gerçi kendisi son bir buçuk haftanın önemine dikkat çekti, katıldığım en zor Giro olacak dedi; hal böyleyken saçma bir atakla güç harcayacağını ummak aptallık olurdu.

Bir de şu Etna'nın tam başındaki kavşakta yaşanan kaza var. Büyük bir yol ayrımında peloton büyük oranda sağa dönerken, henüz gruptan düşmeyip büyük bir alkışı hak etmiş olan Gaviria ve kim olduğunu unuttuğum, Lotto-Jumbo'dan bir isim sol dönüp kaos yarattılar. O anda Katusha neredeyse tam takım yere uzanırken Jeremy Roy da ciddi sıkıntı yaşadı ama etabı bitirdi, Pinot için önemli kayıp olurdu. 17 dakikadan fazla bir süreyle geride bitirdi ama devam edecek herhalde, etap sonu yatıp uyudum bir süre, o yüzden takip etmedim son durumunu. Bir şey kaçırdıysam okuyuculardan özür dilerim.

Ha bir de Rohan Dennis gitti tabii. Birçok Velogames takımına ateşler düştü, gözlerden birer damla yaş süzüldü. Zamana karşı etaplarda ciddi puan getirmesi için kadroya almıştı herkes. Kısmet değilmiş. Aynı şekilde Alexandre Geniez de abandone olarak Velogames'teki iki takımımdan birine darbe indirdi. Güvenmeyeceksin bu Fransızlara.

Sicilya'daki ve adalardaki son etap bir sprintle sonlanacak. Nibali kendi memleketinde antrenman havasında bir etap geçirecek. Yine son bölümde Messina'da güzel bir çapraz rüzgar eşliğinde sert bir sprint finişi yaşanırsa tadından yenmez. Düz sprintle bitse de olur. Herkesin olduğu büyük ve güzel bir sprinti de özledik. Birinde kaçış aldı, birinde Greipel alırken arkada Ewan-Gaviria çarpışıp gidemediler, diğerinde de Quick-Step aldı götürdü derken tam ve sorunsuz bir toplu sprint finişi göremedik. Ana karaya geçmeden önceki son etapta görelim, sonra yavaştan işler iyice karışacak zaten.

8.05.2017

Giro d'Italia 2017: İlk Üç Günün Özeti

Uzun zaman aradan sonra(dört yıl kadar) blogdaki ilk yazım oluyor bu. Son 2 senedir çok ilgilendiğim, çok sevdiğim bisiklet üzerine ilk yazım. Fırat Selçuk için büyük sürpriz olacak. Keyifli okumalar...

Bu yıl 100. kez organize edilen İtalya’nın en büyük bisiklet organizasyonu Giro d’Italia, yoluna her zamanki gibi “Fight for Pink” parolası ile çıktı. Pembe mayo ilk üç etap sonunda üç farklı yarışçı tarafından kürsüde giyilerek, kavganın ciddi boyutlara varacağının ipuçlarını bize vermiş oldu.

Tabii ki ilk üç etap hem yarış atmosferine girme, hem de etapların genel klasmancılar için sadece peloton içinde kalma amacı taşıdığından, esas yarışın yarın başlayacağını söyleyebiliriz. Caner Eler’in 4-5 saatlik yayınlarda sürekli olarak tekrarlamaktan bıkmadığı favoriler listesinin üzerinden bir daha geçersek, Quintana(Movistar), Nibali(Bahrain Merida), Pinot(FDJ) isimlerine ek olarak Kruijswijk(LottoNL Jumbo), Geraint Thomas(Sky), Landa(Sky) ve Tom Domoulin(Sunweb) gibi isimleri de sayabiliriz. Söz konusu sürücüler için ilk üç gün dediğimiz gibi pelotonda kalma mücadelesi içinde geçti, zaten Kruijswijk hariç ciddi de bir kayıp yaşamadan dinlenme gününe girdiler. Contador olsaydı bu 3 günün birinde düşmüş, diğerinde kazaya denk gelmiş, sonuncusunda ise mide rahatsızlığı geçirip yarıştan çekilmiş olabilirdi mesela.

İlk turu bizleri şaşırttığı kadar, sürprizi ile mutlu eden Bora-Hansgrohe sürücüsü Pöstlberger, “chapeu” denecek bir cesaret örneği ile etabı arkasındaki sprinterleri ağlata ağlata aldı ve pembe mayoyu sırtına geçiren ilk isim oldu.

İkinci güne geldiğimizde “Rostock Gorillası" Greipel’in bize gösterecekleri olduğunu gördük. Sprint finişine kalan etap sonunda Greipel, Gaviria ve Caleb Ewan arasındaki mücadelede ben şahsen Ewan’ı şanslı görüyordum, fakat Gaviria ile omuz omuza temas etmeleri sonucu hem kal pedaldan çıktı, hem de yanlış görmediysem zinciri attı. O anki hayal kırıklığı büyük güneş gözlüklerinin ardından bile seçilebiliyor vaziyetteydi. Finali alan Andre Greipel, katılıdığı 12 büyük turun her birinde en az bir etap alma geleneğini de sürdürmüş oldu ve pembe mayoyu Pöstlberger’den devraldı. Bu etap sonunda sprint mayosu olan siklamen mayo klasmanında da lider Greipel olurken, dağların kralı KOM mayosu da Qhubeka’dan(evet Dimension Data demeyeceğim) Daniel Teklehaimanot’un sırtına geçti.

Üçüncü günde ise nispeten daha kısa bir etap karşımızdaydı. 148 km’nin başları sessiz sakin bir Pazar gezintisi havasında geçse de, sonu müthiş bir macera filmi havasında geçti. Peloton’un yer kapma çabaları, özellikle de tepe kameradan çekimler ile muazzam bir seyir zevki yaşattı bizlere. Çapraz rüzgarların etkisine rağmen 42 km/s ortalamalarında seyreden pelotonu rüzgarın ustası Quick-Step Floors yıktı, dağıttı, parçaladı. Grubun başında ise Bob Jungels vardı. Bahar klasiklerinde bu gibi dominasyonların ipuçlarını bize vermişti Jungels, takımı aldı götürdü, hatta bazen dönüp arkasına bakıp yavaşladığı anlar da oldu. Rüzgarı alnına alıp, tempo yapıp, arkasındakileri bile koparabilen bir güç gösterisi, inanılmaz... Bu arada pembe mayo Greipel de kopan gruba yetişemeyip arka grubu bekledi, ön grup ile Qhubeka’dan Naas ve Trek Segafredo’dan Nizzolo kalabildi. Quick-Step bu işleri çok iyi yapıyor, Gaviria’yı sona kadar çok iyi taşıdılar, o da aldı götürdü zaten. Benim dikkatimi çeken ön grubun koptuğu sıralarda Gaviria’nın nabzıydı, 194! Dünyadaki insan popülasyonunun %90'ının Zone 5’ine(en üst aktivite nabız aralığı, maksimum 20 saniye boyunca) giren bu derecede son kilometreleri sürüp bir de üstüne sprint atmak. Kolombiya güzel ülke...

Dinlenme gününün ardından ortalık yangın yeri olacak gibi duruyor. İsmi bile insanı heyecanlandıran Etna etabı için biz TV başında, anlatanlar da Eurosport’ta olacak. Caner Eler ilk üç gün boyunca mükemmel bir “solo-muhabbet” döndürdü. Takip ediniz, feyz alınız.

Yanardağ sonrası görüşmek üzere...

Giro d'Italia 2017: 3. Etap - Sprint Dersi

100. Giro'nun Sardinya'daki üç günlük macerası Cagliari'de son buldu. Etap genele oranla kısaydı ve sprint için çok uygundu ama böylesine düz ve kısa etaplar için, kaza gibi kötü etkenleri saymazsak senaryoyu baştan yazdırabilecek yegane şey gerçekleşti: Çapraz rüzgarlar!

Etap sonuna 10.2 kilometre kala düz yolda esen çapraz rüzgar, bir anda peloton için senaryoyu değiştirdi. Toplu sprinte gidilirken Quick-Step takımı, Bob Jungels önderliğinde neredeyse tam kadro "takım zamana karşı" temposuna girdi ve aldı götürdü. Greipel ilk etapta tutundu ama sonra geride kaldı. Röportajda "Tempoya dayanamadım ve geri düştüm" gibi bir şey dedi sanırım ama hepimiz ekranda pedala baktığını ve sanki bir sorun yaşadığını gördük. Belki de koptuktan sonra bir şeyleri ayarlıyordu, bilemiyorum.

Gördüğümüz sahne, geçen yıl Türkiye Turu'nda Konya etabı sırasında Lotto-Soudal'in yine çapraz rüzgarları değerlendirip üç ciddi tempo ile herkesi geride bırakıp etabı adeta alay ederek almasını anımsattı. Ancak geçen yıl bunu yapan Lotto-Soudal ve Greipel, bu kez kurban olan taraftı.
Etap kısa ve düz olsa da bisiklet konusunda muhteşem detaylar barındırıyordu. Çapraz rüzgarları tekrar tekrar söylemeye gerek yok. Videoda da görüyorsunuz zaten Jungels'in nasıl ok gibi fırlayıp bir zamana karşı temposuyla Gaviria'ya etabı getirecek hamleyi yaptığını. O dakikadan sonra Quick-Step'i yakalayamamak olağan, yakalamak ise olağanüstü bir durumdu. Gaviria da olması gerektiği gibi rahat bir sprintle hem etabı aldı, hem de Greipel'e zaman farkı atıp bonusları da kaparak pembe maoyunun sahibi oldu. Tabii ki bu bir gün daha süremeyecek, Etna'da bırakacak mayoyu.

Burada Quick-Step'in pembe mayoyu düşürmesi zaten Jungels'in de söylediği gibi planın bir parçasıydı ama daha rahat bir sprint için olabildiğince tüm sprinterleri düşürmeleri lazımdı. Geride bırakamadıkları tek tehdit Nizzolo oldu ama onu da Gaviria'nın patlayıcı gücü kolaylıkla alt etti.

Konuyu buraya bağlama sebebim Velon'un paylaştığı bu grafikti. Gaviria'nın, son 300 metrede Nizzolo ile hemen hemen aynı ortalama watt değerlerine sahip olmasına rağmen nasıl çok rahat kazandığını gösteriyordu.

Buradan sonrası etabın gecesinde attığım tweet'lerin kopyalarından ibaret olacak.

Bugünkü etap sonunda Gaviria ve Nizzolo'nun sprint sırasındaki değerleri, sprint konusunu anlamak için güzel ipuçları veriyor. Nizzolo'nun pedala uyguladığı güç daha yüksek ortalamalı ancak "peak" yani en üst değere bakarsanız fark ortaya çıkıyor. Gaviria'nın ortalamasının biraz daha az olma sebebi elbette son metrelerde pedala basmayı bırakması ya da daha az basması. Gaviria farkı atınca pedalı bırakmasa bile ortalama ancak 5-6 watt kadar değişirdi. Nizzolo aynı güçte gitmesine rağmen "peak" konusunda sınıfta kalıyor.

Aynı değerlerde sprint atsanız bile sizi ileri atacak olan şey, sprinte kalktığınız andaki patlayıcı gücünüz. Gaviria burada Nizzolo'ya 270 watt fark atıyor ve sprinti kazandıran farkı bu şekilde elde ediyor. Tabii ki anlık tek değer değil bu. Farkı attığı anlarda Nizzolo 1000-1100 arası gitmiştir muhtemelen. Gaviria'nın 1300'lerin altına indiğini sanmıyorum o birkaç saniyede. 300 metrelik sprintin değerleri bu şekilde. belki izlerken 10-15 saniyelik olay ama küçük detaylara inilince işin sırrı ortaya çıkıyor. Ve tabii ki uyguladığı güçler eşit olsa da maksimum watt sayesinde elde ettiği hız sayesinde ortalama hızda fark atıyor, rahat kazanıyor. 300 metrelik sprintin değerleri bu şekilde. Belki izlerken 10-15 saniyelik olay ama küçük detaylara inilince işin sırrı ortaya çıkıyor.

Dördüncü etapta ortalık yangın yerine dönecek ki etabın Etna'da geçeceğini düşünürsek bu deyimin hakkı verilecek. 

7.05.2017

Giro d'Italia 2017: 2. Etap

Giro'da ilk günkü sürprizin ardından ikinci etapta da aslında tahmin edilebilir senaryodan biraz farklı bir son yaşandı. Sprint finişi elbette olasıydı ama Bora'nın sürpriz bir şekilde mayoları ele geçirmesi ve son bölümdeki yaklaşık 40 km'lik inişle işin sprinte kalmaması yüksek ihtimal gibi görünüyordu. Ancak 2. kategori tırmanışın ardından Nibali'nin takımı Bahrain-Merida sadece kontrolü ele alıp liderini güvenli bir şekilde indirmeyi seçti. Nibali, uzmanı olduğu ve kendi yeteneklerine de uyan inişte pek bir şey yapmadı, kazasız belasız atlamayı yeterli gördü.

Hal böyle olunca sprinte kalmadan güzel kaçışlar, iniş atakları veya son bölümdeki daralan yolların ve keskin virajların etkisiyle güzel bir kaçış izler miyiz derken buna gerek kalmadı dün yaşayamadığımız sprint finişi heyecanı bugün yaşanmış oldu.

Dünkü sprintte, daha doğrusu ikincilik için atılan sprintte Caleb Ewan en güçlü sprinter olarak gözüküyordu. Bugün de iş sprinte kalırsa aynısını yapmasını bekledim doğrusu ama Gaviria ile omuz omuza temas yaşayıp bir de zincirle ilgili problem yaşayınca yavaşlamak zorunda kaldı. E Greipel zaten en güçlüyken bir de Ewan ve Gaviria, patlayıcı hızlarını kaybedince adeta elini kolunu sallayarak aldı etabı.

Daha uzun ve çeşitli şeyler yazamayacak kadar sakin bir etap oldu diyebiliriz. Hakkını vermemiz gereken bir numaralı isim ne son ana kadar sprinte girmeye çalışan pembe mayolu Pöstlberger ne de günün kazananı Greipel'di. Esas takdir edilmesi gereken, Dimension Data'nın Eriteli sporcusu Daniel Teklehaimanot oldu. Dünkü 200 km'yi bulan kaçışının üstüne bugün bir daha kaçıp, pelotonun kendilerini yakalamasına rağmen çok doğru bir atakla 2. kategori yokuşu ilk sırada geçip mavi mayoyu sırtına geçirdi. İki gün üst üste kaçıp mayoyu ele geçirmek büyük iş. Tur sonunda buna sahip olamayacak belki ama ilk iki günde şimdiden iz bırakmayı başardı.

Giro, henüz iki etap geride kalmışken Teklehaimanot ve Pöstlberger gibi her zaman hatırlanacak iki güzel performansı şimdiden hediye etti bizlere. Darısı diğer etapların başına...

5.05.2017

Giro d'Italia 2017: 1. Etap

Yarışın sonları daha gelmemişken attığım tweet gerçek olacak diye düşünmemiştim doğrusu. Şöyle bir temennide bulunmuştum: "keşke peloton bir salaklık yapsa ve kaçış alsa da ilk gün değişik bir şey izlemiş olsak."

Açıkçası bunun olmasını istiyordum ama beklemiyordum. Son bölümdeki bol ve keskin dönüşleri en iyi tanımlayan şey yarışı anlatan Caner Eler'in "Şehirde dönülecek ne kadar keskin viraj varsa döndük!" sözüydü. Cidden ufacık şehirde dönülebilecek tüm riskli virajlar dönülüyordu neredeyse. Bir sprint finişi için haddinden fazla risk alınmıştı ki bu da sprint dışı bir finişe olanak tanıyordu. En azından az çok bisiklet takip edip ara ara parkura göz atanların aklına gelmiştir bu.

Bora'nın Sam Bennett için çalışacağı açıktı, Greipel-Ewan-Gaviria üçlüsünü yenmeleri mümkün değildi bence ama yine de denemek lazımdı. Baktılar ki son km ile beraber bu mümkün olmadı, takımın 1992 doğumlu, 25'lik genci Lukas Pöstlberger, atağını yaptı ve adeta son 250 metrede dalga geçerek, arkasından canavarlar sprint için saldırırlarken kollarını kaldırıp zaferini kutlayarak etabı aldı. 100. Giro'nun ilk etabı, ilk pembe mayosu, ilk siklamen mayosu ve ilk beyaz mayosu bu genç adamın oldu. Kesinlikle muhteşem bir başarı.

Lukas Pöstlberger'in, bu tip etaplarda pek de görmeye alışık olmadığımız ve görsek de %90-95 civarı başarısızlıkla sonuçlandığına tanıklık ettiğimiz türden olan bu cesur ve kararlı atağı, kariyerinin en önemli birkaç başarısını üst üste getirmiş oldu. Yarın mayoyu koruyup korumaması biraz belirsiz olacaktır ama en azından ana grupta kalıp Bennett ile beraber bir sprint deneyecektir bir umut. Denemezse de sorun yok, bu genç adam alacağını daha ilk günden aldı. Hatta beklediğinden çok daha fazlasını aldı diyebiliriz. Bundan sonrası elbette formalite olmayacak, daha iyi bir kariyer, daha iyi kontratlar ve hepsinden önemlisi daha keyifli ve unutulmaz bir Giro d'Italia yaşamak için muhteşem bir fırsatı var önünde.

Etap konusunda uzun uzun bahsedecek çok da şey yok... Ben böyle sprint etabı olup da alışılmışın dışında biten etapların hastasıyım.

Sadece arkada Ewan'ın ikincilik sprintinde Greipel'i ve diğerlerini nasıl çiğ çiğ yediğini görmezden gelmeyelim diyorum.

Ha bir de, bugüne dek gördüğüm en güzel bilgi akışı sağlanıyor yayında. Giro zaten birçok kişi için yarış olarak en keyifli tur olmayı başarmışken, izlenirken ekranı bu denli verimli kullanmasıyla da büyük bir artı aldı ilk günden. Özellikle yokuşlarda üç ana sprinterin kalp atışlarını düzenli olarak almamız harikaydı, kimin ne kadar yorulduğunu canlı canlı görme imkanı bulduk.

İlk etap için fazla bile konuştum sanırım.

Not: Özellikle de genel klasmanı ilgilendiren etaplarda günlük mini podcast yapabiliriz. Her etap için planlasak da ilk üç günün sonunda sprintleri toplu halde konuşmayı daha uygun bulduk.

3.05.2017

Artemio Franchi Podcast #6: Giro d'Italia Ön Değerlendirmesi



Podcast'in 6. bölümünde yaklaşan Giro d'Italia'yı, genel klasman ve parkur ağırlıklı olarak konuştuk.

YouTube dışından veya mobilden indirerek dinlemek isteyenleri de düşündük. Buradaki linkten mp3 olarak dinleyebilirsiniz ya da indirebilirsiniz: http://www49.zippyshare.com/v/LrURKobb/file.html

25.04.2017

Elveda Scarponi

17 Nisan Pazartesi öğleden sonrasıydı, fırsatı olan bisiklet izleyicileri referandum ve sonrasında yaşananların ardından kafayı dağıtmak için bisiklet yayınlarına gözlerini çevirmişlerdi.

Eski adıyla Giro del Trentino, yeni adıyla Tour of the Alps’te genel klasmana etki edebilecek ilk etapta çizgiyi ilk sırada geçen Michele Scarponi, herkeste heyecan yaratmıştı. Birkaç gün önce Astana’nın Giro’da liderliğini yapacak olan Fabio Aru, antrenmanda düşerek sakatlanmıştı ve Giro’ya katılamayacaktı. Astana’nın, sakatlık haberi üzerine -beklendiği üzere- yeni lider olarak açıkladığı Scarponi, takımına da izleyicilere de umut vermişti. Genel klasman mücadelesi de, Astana’nın yarıştaki hedefleri de büyük ihtimalle sekteye uğramayacaktı.

Bütün bu olasılıkları artık gerçekleşmesi mümkün olmayacak şekilde yazdık çünkü Michele Scarponi, cumartesi öğleden sonra Tour of the Alps’i genel klasman dördüncüsü olarak tamamlayıp, aynı akşam çocuklarıyla evinde oynarken bunun hayatındaki son saatleri olduğunu bilmiyordu...

Tribun Dergi için yazdığım bu yazının devamını buraya tıklayarak okuyabilirsiniz...

12.04.2017

Nibali’den Aru’ya Mektup: “Sakatlığı Yen ve Giro’ya Katıl”


Vincenzo Nibali, Sardinyalı rakibinin sakatlığı sonrası bir mektup yazarak destek oldu...

Astana’nın, Fabio Aru’nun dizindeki problem nedeniyle çok büyük ihtimalle 5 Mayıs’ta Sardinya’daki startta yer alamayacağını açıklamasına rağmen Vincenzo Nibali, Aru’ya bir mektup yazarak sakatlığı yenip Giro’ya katılma umudunu kaybetmemesi konusunda cesaretlendirdi.

Aru, geçen hafta Giro d’Italia hazırlıkları kapsamında irtifa antrenmanı yaparken inişte lastiğinin patlaması sonucu kaza yapıp sakatlanmıştı. Pazartesi günü(10 Nisan) Milano’da ziyaret ettiği uzman, 10 gün boyunca bisiklete binmeyip dinlenmesini söyledi. Team Astana da hemen bir açıklama yaparak Aru’nun Giro’ya kaçıracağını ve Michele Scarponi’nin liderlik yapacağını açıkladı.

Aru’nun olmaması demek hem ilk üç etapta Sardinyalı seyircilerin kendi memleketlerinden olan Aru’ya destek olamamaları hem de Giro boyunca Aru-Nibali düellosu izlenemeyeceği anlamına geliyor.

Astana’da beraber yarışan Aru ve Nibali arasında takım içi rekabet doruk noktasına ulaşmıştı ancak ikilinin arasındaki buzlar Olimpiyat Oyunları ve Tour de France sırasında epey erimişti. Nibali yeni sezonda Bahreyn-Merida’da kariyerini sürdürüyor ama Nairo Quintana’yı ve diğer genel klasman iddialılarını devirebilmek için bir ortaklık kurmayı umuyordu.

Nibali, La Gazzetta dello Sport’un çarşamba(12 Nisan) baskısında Aru’ya, yarışı tamamlayamasa da en azından Giro’nun startında yer alması için çağrıda bulundu.

“Fabio, umudunu yitirme. Zor hatta imkansız gözükse de 5 Mayıs’ta Giro d’Italia’nın Alghero’daki açılışında yer almak için hala şansın olduğunu düşünüyorum. Sen ve ben iki büyük İtalyan genel klasmancıyız ve Sardinya’da yer alamazsan herkes bundan mahrum kalacak.”

“Profesör Combi’nin verdiği 10 günlük istirahat süresince bir şeylerin değişebileceği konusunda kalbimde bir umut var. Olanlar için çok üzgünüm. Bir bisikletçi olarak düşünüyorum; özellikle bizim gibi adalardan gelen ve evimizin yakınlarında pek yarışma şansı bulamayan sporcular için evinin yakınından başlayan Giro d’Italia’ya katılma uğruna aylarca hazırlanıp bunu özel bir hedef olarak belirlemenin ne anlama geldiğini biliyorum. Eğer her şey yolunda gitseydi sen kesinlikle pembe mayo için iddialı olacaktın.”

Aru’nun Giro d’Italia’yı kaçıracağı için sinirden deliye döndüğü söylendi ama Nibali savaşmasını ve nisanın son üç haftasındaki antrenmanları kaçıracak olsa da yarışabilmek için çok çok az bile olsa umudunu korumasını söyledi.

“Doktor değilim ama bazen insanların tahmin ettiklerinden daha önce iyileşebiliyoruz. Belki birkaç gün sonra bazı şeyler daha iyiye gider... Fabio, her şey bitmiş gibi gözükse de umudunu kaybetme. Mucize gerçekleşebilir, gerçekten seni 100. Giro’nun açılışında görebilmeyi umuyorum.”

“Fikrini değiştme ihtimalin olduğunu umuyorum. Herkes ne yaşadığını biliyor ve kimse %100’ünü vermeni beklemeyecek. Ama belki yarışmayı deneyebilirsin ve eğer devam edemeyecek olursan turu bırakabilirsin. Ne olursa olsun, Giro gelecekteki yarışlar ve Tour de France için yararlı olabilir.”

Bu yazının orijinali 10 Nisan 2017 tarihinde Cycling News'te yayınlanmıştır.

Bu çeviri ArtemioFranchi.org dışında kaynak gösterilse dahi izin alınmadan yayınlanamaz.


13.03.2017

Tarihin En İyi Sprinterleri #1: Mark Cavendish

John Degenkolb, Caleb Ewan, Marcel Kittel ve Peter Sagan gibi daha genç isimlerin nefeslerini ensesinde hissediyor olsa da 31 yaşındaki Mark Cavendish, modern dönem sprinterleri arasında başka bir seviyede yer alıyor. Tıpkı prestijli spor gazetesi L’Equipe’in beş yıl önce onu Tour de France tarihinin en büyük sprinteri olarak gösterdiği gibi biz de onu, geride kalan 40 yılı kapsayan Tarihin En İyi Sprinterleri listemizin ilk sırasına koyuyoruz.

Hala büyük yarışlar kazanıyor ve önünde iyi geçirebileceği dört veya beş sezonu olan Cavendish'in rekorlar kırmaya devam edecek potansiyeli var. Şimdiden tarihin en fazla etap kazanan sprinteri oldu ve Eddy Mercx’in 14’ü bireysel zamana karşı olmak üzere 34 galibiyetlik rekorunu yakalamak için dört galibiyete ihtiyacı var; ayrıca Giro d’Italia’da 15, Vuelta a España’da ise üç etap kazandı ve üç Grand Tour’da da puan(sprint) mayosunu kazanmayı başardı.

Tek günlük yarışlarda ise Cavendish 2011’de dünya şampiyonluğunu kazandı(Ekim 2016’da neredeyse ikinci kez kazanacaktı) ve Milan-San Remo, Scheldeprijs(üç kez), Kuurne-Brüksel-Kuurne(iki kez) gibi klasik galibiyetleri aldı. Ek olarak yeni World Tour yarışları arasındaki RideLondon-Surrey Classic’te de zafere ulaştı. Cavendish, hızını ve dayanıklılığını pist bisikletinde üç tane altı gün yarışı, omnium’da bir Olimpiyat gümüşü ve üç tane madison dünya şampiyonluğu kazanmak için de kullandı. Madison’daydı, yaşı 19’du, o Cavendish bisiklet tarihindeki ilk patlamasını yaptı. 2005’te Carson, Kaliforniya’daki Pist Bisikleti Dünya Şampiyonası’nı izleyenler, Britanyalı veteran Rob Hayles’ın hırçın takım arkadaşı Cavendish’in, altı gün uzmanları arasından fırlayıp yaptığı güçlü atağı hatırlayacaklardır -sonrasında ise riskli bir sürüşle beraber altın madalyaya uzandı. Cavendish sonraları bana, “Yorgun tamamlamıştık. Gözyaşları içindeydim ve bu rahatlattığı kadar da gurur vericiydi.” dedi.

Cav, Los Angeles’a sadece deneyim kazanmak için gitmişti; sakatlanan Geraint Thomas’ın yerine son anda kadroya dahil edildiği için, Hayles ile ilk kez yarışacaktı. O yılın devamında, bir kıta takımına transfer olmadan önce para biriktirmek için iki yıldır yaptığı banka memurluğunu bıraktı ve Almanya’nın ikinci seviye takımı Sparkasse takımıyla sözleşme imzaladı. “Tek yapmak istediğim, bisikletimle yarışmak ve ne kadar iyi olduğumu kanıtlamaktı, böylece profesyonel kontrat imzalayabilirdim.” diyor. “Ama amatör olarak geçirdiğim iki yıl boyunca bir tane bile toplu sprint kaybetmediğimde ne kadar hızlı olduğumu anladım...”

2007’de T-Mobile(sonra Columbia ve HTC-Highroad adlarını alan takım) ile profesyonel kontrata imza atar atmaz yarışlar kazanmaya başladı -o yıl, Scheldeprijs’ta Robbie McEwen’ın önündeki ilk galibiyetini 10 galibiyet daha takip etti. Çaylak sezonunda Tour de France’ta bile yarıştı ama Londra’dan Güney İngiltere’deki Canterbury’ye giden ilk etapta onu yarış dışı bırakan kaza, potansiyel olarak Tour de France kariyerine yapacağı sansasyonel başlangıcı elinden aldı. İlk Tour etabını kazanmak için 12 ay daha beklemesi gerekiyordu. 2008’de Cholat-Chateauroux arasındaki 5. etapta(fotoğraftaki) bir grup sprint tanrısını yerle bir ederek galibiyete uzandı: Oscar Freire(turuncu), Erik Zabel(mavi) ve Thor Hushovd(yeşil). Cav o yıl üç tane daha olmak üzere, 2014’te yine Büyük Britanya’dan başlayan Tour de France’ın açılış etabında dar yolda çok tehlikeli bir menavra sonucunda kaza yapıp yarış dışı kalması hariç her yılda en az bir Tour de France etabı kazanmayı başardı.

Bazen korkusuzca sprint atmakla suçlanıyor ve biri onun sprint çizgisini kapatıp önünü kestiği zaman genellikle deliye dönüyor ama o pelotondaki gerçek dahilerden biri ve hamlesini tam olarak ne zaman yapacağını çok iyi biliyor, özellikle de bir lead-out adamı tarafından taşınmadığı zaman. Bir keresinde onu motive eden şeyin ne olduğunu sorduğumda bana şu cevabı verdi: “İnsanlar bana kazanmak istediğim bir sonraki yarışı sorduklarında ‘finiş çizgisinin yer aldığı sıradaki yarış’ diye cevaplıyorum. Eğer finişe ulaştıysam, en önde geçen olmayı istiyorum. Motivasyonum bu.”

10 yazılık bu seri, Şubat 2017’de Peloton Magazine tarafından hazırlanmıştır.

11.03.2017

Tarihin En İyi Sprinterleri #2: Mario Cipollini

Mario Cipollini’nin, Tour de France 1993’ün açılış etabını iki zorlu sprinterin -Wilfried Nelissen(mavi formalı) ve Laurent Jalabert(pembe formalı)- önünde kazanırkenki bu fotoğrafı, Aslan Kral, Süper Mario veya basitçe Cippo olarak anılan adamın benzersiz tarzını özetliyor. Kolları kariyerinin ilk Tour de France galibiyetini kutlamak için havaya kalkmış, moda haline getirdiği dev gözlüklerini takmış ve beyaz şapkası da bu kompozisyonu doğru bir açıyla tamamlamış. Belçika merkezli Velo, 2005 yıllığında özel bir bölüm ayırdı ve İtalyan sprinteri şöyle tanımladı: “Kendi döneminin kesinlikle en iyi sprinteri.”

Bu niteleme, emekliliğinden yıllar sonra Şubat 2013’te La Gazzetta dello Sport’un Cipollini’nin de Operacion Puerto doping skandalına bulaştığını iddia etmesiyle gölgelendi ve aynı yılın temmuz ayında Fransız Senatosu, sporun içindeki dopingle ilgili kapsamlı bir araştırmada Cipollini’yi de Tour de France 1998’deki idrar örneklerinin geçmişe dönük testlerinde EPO kalıntılarına rastlanan 18 sporcudan biri olarak açıkladı. Mario suçlamalar karşısında sessiz kalırken, tıpkı Erik Zabel gibi onun “pozitif” testleri de Dünya Anti-Doping Ajansı’nın sekiz yıllık zaman aşımı süresinin gerisinde kaldı.

Cipollini'nin 20 yıla yayılan kariyerindeki 191 galibiyet arasında rekor düzeydeki 42 Giro d'Italia etap galibiyeti(1989-2003 arası), 12 Tour de France etabı, üç Vuelta a España etabı ve 2002 Dünya Yol Şampiyonası ile beraber Milan-San Remo(2002), Gent-Wevelgem(1992, 1993, 2002), E3 Prijs(1993) ve Scheldeprijs(1991 ve 1993) gibi klasik zaferleri bulunuyor.

1.88 boyunda ve 79 kilo olan Cipollini, bisiklet tarihinin gördüğü en güçlü sprinterlerden biriydi ve Grand Tour’larda onu hızla finişe ulaştıran Kırmızı Tren’le(Team Saeco’daki yedi yılında) beraber neredeyse durdurulamıyordu. Cipollini tam bir şovmendi; bir keresinde Tour de France etabına iki tekerlekli savaş arabasının üzerinde bir Roma imparatoru edasıyla kafasına yaldızlı defne yapraklarından oluşan bir taç takıp toga* giymiş halde geldi; ve Giro d’Italia 2002’nin zamana karşı prolog etabında tepeden tırnağa kaplan desenli bir mayo ve kaplan çizgileriyle süslü bir bisikletle yarıştı. (*toga: Eski Roma kıyafeti)

Kesin olan şu ki bisiklet sporu bir daha asla Mario Cipollini gibilerini göremeyecek.

10 yazılık bu seri, Şubat 2017’de Peloton Magazine tarafından hazırlanmıştır.

Bu çeviri artemiofranchi.org dışında kaynak gösterilse dahi izin alınmadan yayınlanamaz.

8.03.2017

Tarihin En İyi Sprinterleri #3: Erik Zabel

Eski bir Doğu Alman olan Zabel, 17 yıllık profesyonel kariyerine 200 civarı yarış galibiyeti sığdırdı; Tour de France yeşil mayosunu ise bir rekora imza atarak altı kez kazandı, UCI Dünya Sıralaması 1 numarası olmayı başaran ender sprinterlerden biri oldu ve Eddy Merckx’in Milan-San Remo’daki rekoruna(yedi galibiyet) yaklaşarak dört galibiyet aldı. Ancak kariyerinin ortasındaki sekiz yılla ilgili yaptığı doping itirafı sonrası adının yanında hep şüphe bulunacak.

Söz konusu itiraf Temmuz 2013’te Alman gazetesi Süddeutcshe'de yayınlandı ve sonrasında Zabel, Team Katusha’daki antrenörlük, UCI Profesyonel Bisiklet Komisyonu üyeliği ve Hamburg’daki Vattenfall Cyclassics yarış direktörlüğü görevlerinden istifa etti. Ancak itiraf, Dünya Anti Doping Ajansı’nın sekiz yıllık zaman aşımını geride bırakıp on yıl ve öncesindeki yarışları kapsıyordu[söz konusu zaman aşımı daha sonra 10 yıla çıkarıldı]. O dönemin doping ortamını ve Deutsche Telekom’daki takım arkadaşlarının kariyerlerini riske atmaksızın suçlarını itiraf etmeleri gerçeğini göz önüne aldığımızda Zabel’in sonuçlarına da kem gözlerle bakmamamız lazım.

Doğu Bloku ülkelerinin Tour de France’ı sayılan ve Barış Yarışı olarak da bilinen Varşova-Berlin-Prag’da etaplar kazanan ve genel klasmanı ilk 10’da bitiren, 1950’lerin tanınmış Doğu Alman bisikletçisi Detlef Zabel’in oğlu olan Erik Zabel, Doğu Berlin’de doğdu ve büyüdü. Barış Yarışı’nda oğul Erik de yarıştı(1992’de puan klasmanını kazandı ve genel klasmanı 11. tamamladı) ama kendini ilk olarak pist bisikletinde takım takipteki hızıyla gösterdi(o hızını daha sonra kış velodromlarında 14 tane tane altı günlük yarışı kazanmak için de kullanacaktı).

Amatör olarak son yarışında, 1992 Barselona Olimpiyatları’nda Lance Armstrong’la birlikte yarışın favorisiydi ve Fabio Casartelli’nin üç kişilik kaçış grubunun içinde kazandığı yarışta dördüncülük için yapılan toplu sprinti kazandı.

Zabel kısa süre sonra, Mart 1993’te Tirreno-Adriatico’nun açılış etabıyla beraber profesyonel seviyede de yarışlar kazanmaya başladı; 1994’te de, 67 kişinin yer aldığı toplu sprinti alarak Paris-Tours ile ilk klasiğini kazandı ki bu yarışı 2003 ve 2005’te de kazanacaktı. 1995’te ikinci kez katıldığı Tour de France’ta ise iki etap kazandı(takip eden yedi yılda da 10 tane daha kazandı).

Zabel’in ilk anıtsal yarış zaferi, 40 kişilik güçlü bir grubun arasında Alberto Elli’yi geride bırakarak kazandığı 1997 Milan-San Remo’da geldi. Yarıştaki iki rakibi Laurent Jalabert ve Johan Museeuw kazaya karışmışlardı. Alman bisikletçi sonraki dört yılda Milan-San Remo’yu üç kere daha kazanacaktı- ve 2004’te galibiyeti kutlamak için erkenden kollarını açıp son anda çizgide Oscar Freire’ye geçilmese beşinciyi de kazanacaktı.

Zabel’in diğer klasik galibiyetleri arasında Amstel Gold Race, Scheldeprijs ve Frankfurt bulunuyor. En büyük hayal kırıklığı ise 2002’de Mario Cipollini ve Robbie McEwen’ın ardından üçüncü olduktan sonra 2004’te Freire’nin, 2006’da da Bettini’nin ardında ikinci olup çok yaklaşsa da dünya şampiyonluğunu hiç kazanamamasıydı.

10 yazılık bu seri, Şubat 2017’de Peloton Magazine tarafından hazırlanmıştır.

Bu çeviri artemiofranchi.org dışında kaynak gösterilse dahi izin alınmadan yayınlanamaz.

  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO