31.07.2009

Katil Martı #9 : Marmaris Avrupa'da, İkinci Yarı

Katil Martı'da 9. bölüme geldik, biraz aralar uzun tuttu 2-3 bölümdür. Ancak 10. bölümü en geç pazar günü akşam buaya koyacağımın müjdesini vereyim ve gönül almış olayım serinin takipçilerinden. En son Avrupa Ligi ve Türkiye Kupası'ndan elendik ve gözü lige çevirdik. 2. yarının ilk maçı ligin 17. haftasına denk düşüyordu. Rakip Adana Demirspor'du ve yarıştığımız 3 platformdaki kötü sonuçları bir anda unutturuyorduk taraftara. Çünkü 4-1 galip gelmiştik kendi sahamızda. Bir sonraki hafta ligde ikinci 17 haftalık bölüme başlıyorduk. Kupada geçemediğimiz Beşiktaş'ı ligin ilk haftasında da yenememiştik ama bu defa başarıyorduk kendilerini yenmeyi. Marmaris'ten 3-0'lık skorla yolcu ediyorduk kendilerini. İyice coşmuşken Bursa deplasmanından boş dönmek olur muydu ? Sunny ve Emre Çolak 2-1'lik galibiyeti getiriyordu bize. Sonraki hafta yine yeşil-beyaz rakiple deplasmanda oynuyorduk. Konya deplasmanında gol sesi duyulmuyordu ve sahamızdaki Giresunspor maçına çeviriyorduk gözleri. Emre Çolak yine golünü atarken Cem Sultan'da kendisine 2 golle eşlik edince 3-1 kazanıp ligin tepesinde Galatasaray'ın ardına yerleşiyorduk. Ancak bu iyi performanslara Trabzonspor dur diyordu ve bizi Marmaris'e 1-0'lık yenilgiyle gönderiyordu. Bir sonraki hafta yenilgisiz lider Galatasaray ile oynuyorduk sahamızda. Cem Sultan kaldığı yerden devam edip attığı 2 golle Galatasaray'a ligdeki ilk yenilgiyi tattırıyordu. Galatasaray'ı yenmenin coşkusuyla Eskişehir'i kurban ediyorduk. Deplasmandan 2 gollü galibiyetle dönüp sonraki hafta içeride Manisaspor'u İbrahim Dağaşan'ın tek golüyle 1-0 yeniyorduk. Artık alt sıralara düşmemeyi ve seneye de Avrupa Ligi'ne gitmeyi garantilemiş gibiydik. Belki de Şampiyonlar Ligi'ne katılırdık, olamaz mıydı ?
Marmaris taraftarının Süper Lig'de en sevdiği deplasmana gelmişti sıra. Kadıköy'e gidiyorduk ve sezonu orta sıralarda geçirmekte olan Fenerbahçe'yi yenmeyi hedefliyorduk. Jose Ismael ve Cem Sultan bu hedefi benimsemiş olacaklar ki 2-1'lik galibiyetle dönüyorduk. Ancak bu coşkuyu Ankaraspor sona erdiriyordu. Sahamızda beklenmedik bir yenilgi alıyorduk. Ancak deplasman performansı sekteye uğramıyordu ve Antalya'da tatil yapmakta olan Rus turistlerle haşır neşir olan taraftara futbola önem vermeleri gerektiğini hatırlatıp 1-0'lık galibiyet alıyorduk. Ancak sonraki hafta kendi sahamızda konuk ettiğimiz Sivasspor beklenmedik bir şekilde 1-1'lik skorla bir puan kaybı daha yaşatıyordu bizlere. Maç sonunda Bülent Uygun "Sivas'ta turist yok la ilahe illallah var." diyerek Antalya deplasmanındaki turistli eleştirimize cevap veriyordu. 30. haftaya girdiğimizde Antalya'ya gitmişken bir de İzmir'i gezelim diyorduk ve Altay deplasmanına çıkıyorduk. 0-0'lık beraberlikle geri dönmüştük. Beraberlikle geçen 2 haftadan sonra Gençlerbirliği'ni 1-0 yenip üst sıralardaki mücadelede kritik bir galibiyet alıyorduk. Bir sonraki maçta ligin sezon boyu en büyük sürprizlerden birini yaşatıyorduk izleyenlere, Trabzon Karadenizspor'a 3-1 yenilip dönüyorduk evimize. 33. hafta Gaziantepspor'u Marmaris'te konuk edip Emre Çolak ve Turgay Keser'in golleriyle 3 puanı alıyorduk. Son hafta ise Adana'ya gidiyorduk, Adana Demirspor'a karşı galip gelebilirsek ligi 3. sırada tamamlamamız garanti olacaktı, rakiplerin maçlarına bakmaksızın. Emre Çolak yükselen formunu sürdürüp sezonu golle noktalarken İspanyol yıldız Francisco Merida da bir gol atıyordu. 2-1 kazanıp ligi 3. sırada bitiriyorduk ve bir kez daha UEFA Avrupa Ligi'nde mücadele etme hakkı kazanıyorduk.

Bu yazının sonuna bir sonraki sezonun transfer dönemini de yazacağımı söylemiştim ama bir sonraki yazıda tüm sezonu vereyim ve bütünlük kaçmasın istedim. Bu biraz kısa oldu ama diğerinde Avrupa Ligi ve Türkiye Kupası bu sezona göre daha başarılı diyerekten hem güzel haber vereyim hem de yazının uzun olacağını hissettireyim.

- Katil Martı #1 : Başlangıç
- Katil Martı #2 : Bank Asya'ya Merhaba
- Katil Martı #3 : Bank Asya'ya Merhaba 2. Bölüm
- Katil Martı #4 : Hedef Süper Lig
- Katil Martı #5 : Süper Lig'de İlk Sezon
- Katil Martı #6 : Transfer Şampiyonu
- Katil Martı #7 : Hedef Avrupa
- Katil Martı #8 : Marmaris Avrupa'da, İlk Yarı

Sir'den Görev Değişikliği

Telaşa mahal yok, Sir Bobby Robson gökyüzündeki yıldızların teknik direktörü olmaya gitti sadece. Lev Yashin, George Best, Ferenc Puskas, Metin Oktay ve daha niceleri gökyüzünde kendi aralarında maç yapıyorlardı, sadece başlarına işinin ehli bir teknik adam lazımdı. Sir de bu görevi kabul etti.

Güle güle tonton adam...

30.07.2009

Olacak Bu İş : Maccabi Netanya 1-4 Galatasaray

Tobol kabuslarından sonra ilaç gibi geldi bu galibiyet, Elano'nun fişeklediği coşkuyu zirveye taşıdı desek yalan olmaz. Basit bir eleme maçından alınabilecek maksimum verimi ve sonucu aldık. Sonuç almaktan kastım tabelada yazan değil elbette. Sabri'nin attığı ve gözlerin pasını silen gol, Keita'nın oyuna girdikten sonraki isteği, Aydın'ın ilk kez sıfıra yakın hatayla oynaması, Gökhan'ın mücadelesi ve hırsı, Arda'nın forma numarasının hakkını bir kez daha vermesi... Bir taraftar olarak fazlasıyla memnun kaldım ben olan bitenden. İlk yarının bir kısmı can sıkıcı geçse de ikinci yarıdaki oyun tatmin ediciydi. Rijkaard'ın yüzünü ilk kez güldürdü takım, kenarda gayet memnun bir ifadeyle ve tebessümle oturuyordu. Tabii ilk yarı can sıkıcı dedim, henüz o gülümseten oyunun 90 dakikaya yayılması mümkün değil zaten. Bugün 45 dakika yarın 50 dakika olur bu hiç sorun değil maç kazanmayı başardıktan sonra. İnternetten takip ederken çıktım aşağıdaki kahveye indim, o ara gol yemişiz içeri girdiğimde küfürler havada uçuşuyordu. Yediğimiz golü hala görmedim ama Hakan Balta'nın golüne benzer bir gol olduğunu duydum. Neyse geçelim gollerin benzerliğini. 4-3-3'ü temel alarak çeşitli varyasyonlarla dizilecek takım sahada. Bugünkü temel diziliş 4-2-3-1 oldu. Bu demek değildir ki böyle devam edecek sezon içerisinde. Misal içerideki zayıf takıma karşı belki orta 3'lüde Mehmet Topal bile oynatılmayacak, Arda-Elano-Linderoth gibi bir dizilişle çıkılacak. Ancak bugün tam kadro olmadığımıza göre bunun ne zaman gerçekleşeceği şimdilik soru işareti. Sanırım ilk deneyler tehlikesi daha az olan lig maçlarında yapılacaktır. Avrupa maçlarında bu deneysel hamleler geri dönülemez sonuçlara yol açabileceğinden ligde telafi yani hatayı etmenin daha mümkün olduğu platformda uygulanacaktır. Bu bağlamda heyecanla önümüzdeki haftayı bekleyebiliriz. Laf arasında bir şeyi unutmamak lazım, 3. golde her zaman yerde yere vurmaktan çekinmediğimiz Sabri'yi tebrik etmek gerek. Ayda yılda bir tutturuyor ve tutturduğu zaman da böyle jeneriklik goller atıyor. Hoş isabet yüzdesi yüksek olsa niye eleştirelim değil mi ?
Biz gelelim maçın yıldızına, yani Arda Turan'a. 4 gol attık ve 3 tanesinin asistini yapan isim oldu Arda, 2. golde ise Aydın'a orta yapmadan önce pası atan isimdi. Orta sahada hep dedik ya Iniesta mı olur Xavi mi olur demeyelim o sadece Arda olsun diye, gerçekten o yolda gidiyor. Tobol maçından sonra bu maçta da orta sahada istenileni net olarak yaptı ve gollerin yaratıcısı oldu. Kornerden attırdı, ara pas verdi attırdı, kanattan ortaladı attırdı, daha ne yapsın ki 10 numara olarak görevlendirilen adam. Yeni girdiği yola emin ve kararlı adımlarla ilerliyor ki bu yolda bir genç yıldızı en başından itibaren izliyor olmak şu an buna tanık olan nesil için büyük bir şanstır. Kaptanlığın ve yeni rolünün etkileri gayet olumlu yansıdı kendisine. Ben şahsen bu kadar erken zamanda rakip zayıf da olsa 3 asist yapıp diğer golün de hazırlayıcısı olacağını tahmin etmezdim. Arda'nın şu oyunu Elano ile birleştiği zaman orta sahada neler yaşanacağını hayal etmek bile güzel. Elano geldiği aman orta üçlüde çift defansif oyuncudan yararlanmak yerine Arda ve Elano'nun defansif özelliklerinden az az yararlanıp tek defansif oyuncu kullanmak bizim için daha iyi olacak gibi duruyor. Bir dönemin Sergen-Tümer tartışmasına benzetmeye çalışacaklar bunu, yok ikisi oynamaz yok o olur yok bu olur diye ancak oyun yapısı ve görevleri bakımından o ikili ile ilgileri yok. Arda-Elano ikilisi tam anlamda ön liberonun önündeki Xavi-Iniesta ikilisine benzeyecek. Tabii tekrar ediyorum Arda'dan Iniesta'nın taklidi olmasını beklersek bu işi burada bırakalım, hiç konuşmayalım. Sadece özellikl anlamında benzeyecekler. Yani ön liberi kadar defansif olmayan ama standart bir 10 numara veya oyun kurucuya göre daha fazla defansa yardım edebilen isimler olacaklar.

Bugüne dair değinmek istedim diğer şeylerden biri Keita, diğeri de Aydın Yılmaz. Keita oyuna girdikten sonra ilk maçına çıkan ve kadroya alışamamış bir yabancı olarak tatmin edici bir performans sergiledi. Hatta 1-2 tane gol de atabilirdi ofsayttan o sayılmayan golü dışında ama o pozisyonlarda dikkat ettim Barış Özbek'in kötü tercihleri Keita'nın atabieceği gollere mani oldu. Aydın ise 1 koca sezondan sonra ve oynanan hazırlık maçlarıyla Tobol maçlarından sonra ilk kez beni sinirlendirmedi. Aydın'ın herhangi bir zararını ve hatasını görmedim bugün, umarım sezon içerisinde kendisine daha önceki maçları değil de Netanya maçını referans alır ve hem o hem biz derin nefes alır yapacağı işleri keyifle izleriz. O pek göremediğimiz potansiyelini son dakikada gol attığı 1-0'lık Konyaspor maçından sonra ilk kez görebildik. Bugünkü performansı sürdüğü takdirde kendisine diyecek lafımız olmaz, sadece alkışlarız.

Son olarak, Büyük Kaptan iyi ki Mustafa Sarp'ı bu takıma kazandırmış. Resmen beklenmedik katkılar yapıyor şu takıma. Sadece savunma yapar dedik ama savunmadan gelen topları Arda'ya çok seri ve doğru şekilde iletiyor. Günden güne şaşırtıyor bizi, Mehmet Topal'ın yokluğunu aramadık eleme maçlarında, daha ne olsun ?

En nihayetinde 4-3-3 veya türevlerinin olumlu sonuç vereceği konusunda güzel bir umut ışığı oldu bu maç. Bir de Servet-Gökhan ile olmayacak be, bunu görelim artık. Bu ikiliden biri oynayıp yanına Emre Güngör gelmeli sakatlık belasına bulaşmadan ya da bir yabancı alınmalı. Yoksa Arda-Elano ikilisini rüyamızda göreceğiz orta 3'lüde.

Rüya Değil : Elano Galatasaray'da

Saat 03.20'de transfer açıklanır mı arkadaş, hadi ben uyanıktım hemen idrak ettim de uyuyan adamlara haber verince inanmadılar dalga geçme diye. Tarifsiz bir mutluluk yaşıyorum şu an, Deco keko gibi yaşını başını almış adamlara tenezzül edilmeyeceği açıktı ama o kadar adam varken Deco'nun alınacağı ihtimali inceden rahatsız ediyordu beni. "Bas bas bağırılan haberlerden hangi biri doğru çıkmış ki Deco doğru çıksın ?" sorusunu sorup beni sindirebilirdi aslında herkes, yine de bu defa sağ gösterip sol vurmayız belki diye çekinmiştim. Gerçi Elano da sağ-sol-vuruş denklemine uygun değildi, adı anılmıştı ama Milan'a gider Inter'e gider diye umudu kestirmişlerdi doğrusu. Sonuçta Deco değil Elano geldi ve gerek risk olsun gerek de kadroya yapacağı katkı olsun Elano daha yararlı olacaktır ilk bakışta. Çok net ve temiz bir transfer yapıldı, bundan sonra kadroda biraz şişkinlik oluşuyor ama rotasyonu başarılı şekilde uygulayan Rijkaard bir yolunu bulacaktır. Taktiği dizilişi ve varyasyonları Netanya maçından sonra yazılacaktır. Orada oynatılırsa Keita da diziliş için ipucu verecek çünkü.

Ayrıca resmi sitemizin de hafiften kolaycılığa kaçtığını belirtmek isterim. Google'da Elano yazıp aratınca çıkan ilk iki sonucu kullanmışlar görseli hazırlarken. İnsan biraz uğraşır ilginç ve hoş fotoğraf bulmak için. Resmi sitemizin bu çakallığını/sinsiliğinı de böylece ufak ve eğlenceli bir detay olarak not düşmüş olayım.

Ekleme : Görseli değiştirmiş resmi site, şimdi daha şık ve güzel olmuş. Ama ilk hali postun başında görülüyor. Güzel bir detay olarak kalsın burada :)

2009/2010 Sezonu Formaları : Fiorentina

Galatasaray'ın mor forması kötülendi durdu da, buyrun size kötülenecek bir mor forma. Lotto gibi sığ tasarımları olan bir firmayla 1 ay önce biten sözleşme yenilendi, kötü formalar geleceği belliydi yani. Galatasaray'ın alternarif forması mor gayet şık ama ana forması mor olan Fiorentina'nın böyle kötü tasarıma sahip olmasını aklım almıyor. En azından Galatasaray'ın 3 tasarımı da farklı, Fiorentina'da o bile yok 3 forma da aynı tasarımın farklı renkleri. Lotto gibi bir firma kötü tasarım yapıyor tamam anlarım da en azından 3 farklı kötü tasarım yapın da alternatif olsun taraftara birini seçmek için.

Bülent Abi'nin blogda beğendim diye yayınladığı kırmızı formanın çıkmayacağını kesin bir dille ifade etmemin sebebi de buydu işte. Lotto'nun tek tasarımla 3 farklı renk üreteceğini adı gibi biliyor Fiorentina taraftarı olan herkes. Şu formalarla ilk maçta PSG'den 3 yemek de iyice tuzu biberi oldu işin. Lotto'dan kurtulsak Puma'ya hatta İspanya'daki en fantastik tasarımlara imza atan Joma'ya bile razıyım. Adidas ve Nike ise şimdilik ütopya olarak yer bulsunlar kendilerine.

Hezimet : Fiorentina 0-3 PSG

Hazırlık maçlarında daha iyi rakiplerle karşılaşmalıyız diye yazıp çizmiştim burada, bu lafı bana yedirdiği için sportif direktör Pantaleo Corvino'ya şükranlarımı sunarım. Melo'yu sat, Santana'yı, Semioli'yi göndermeye çalış, bir sağ bek alama 2 aydır, Melo'nun yerini doldurma, bas bas bağıran forvet eksikliğini görmezden gelip sonra dalga geçer gibi Castillo'yu al...

Yazıklar olsun be arkadaş. Takımın yediği 3. golü düşündükçe gözlerim kararıyor. Sessegnon dalga geçer gibi aralardan girdi çıktı darmadağın etti sağ kanadı ve Luyindula boş kaleye yuvarlardı topu. Bu kadar aciz bir Fiorentina görmedim ben son zamanlarda. Sağ bek kırmızı alarm veriyor, Gilardino'ya bir şey olsa gol atacak adam yok, orta sahada Montolivo ve Kuzmanovic'in arasında durup savunma bağlantısını yapacak bir adam yok Melo'nun yerine. Kağıt üzerinde 1 tane wonderkid, 1 tane en üst düzeyde kaleciye ve İtalya Milli Takımı'nın orta sahasında Pirlo'nun partnerine sahibiz ama sonuç sıfır, kocaman sıfır. Bu adamların yanını dolduramazsan 4-5 kişiyle bir adım ileri gidemezsin.

Eboue transferi 2 gündür 2 Milyon £ fark yüzünden tamamlanamadı. Biz ki 21 Milyon € aldık Melo transferinden, bu nakitten yararlanamayıp şu farkı mesele ediyorsak derin derin düşünmek gerek. Böyle bir saçmalık, böyle bir zihniyet yok.. Kuzmanovic'i, Jovetic'i bu takıma kazandırmış Corvino bunamaya başladı sanırım bu sene, başka açıklama yapamıyorum.. Çok doluyum çok.. Şu maçtan sonra ayrı bir değerlendirme lazım, maçta daha fazla yazacak bir şey yok çünkü. Uzun uzadıya analiz yapmaya kalkarsam 7 aydır süregelen gerizekalı zihniyetine dem vurup yoldan çıkacağım, küfürler havada uçuşacak ve hoş olmayacak bu takdir edersiniz ki.. Sakin bir zamanda uzun uzun yazarız Fiorentina'nın saha dışında nasıl yokuş aşağı gittiğini..

Ekleme : Yorumda Çağrı(Chao Grey) söyleyince aklıma geldi, Paris'in ilk gölünü Mevlüt Erdinç attı. Tamamen kendi çabasıyla attı bu golü, takımdaki yerini sağlama almasına yardımcı olacak bir goldü.

29.07.2009

Serie A 2009/2010 Sezonu Fikstürü

Fiorentina sezonu Bologna deplasmanında açıyor. Küçük çaplı bir rekabet var arada, normalin biraz üstü bir heyecan olacaktır iki taraf için de. Bari pek kısmetsiz takımmış, Eto'o ligdeki siftahı kendilerine karşı yapacak, hem de Milano'da! Taraftara kendimi sevdireyim derdine düşerse vay Bari'nin haline. Genoa-Roma ilk haftanın en önemli ve izlenesi maçı konumunda sanki. Fikstürün tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

Ligdeki büyük kapışmaları yazayım şöyle liste halinde, derli toplu görmüş olalım :

2. hafta : Roma - Juventus, Milan - Inter
3. hafta : Lazio - Juventus
4. hafta : Roma - Fiorentina
7. hafta : Fiorentina - Lazio
8. hafta : Juventus - Fiorentina, Milan - Roma
12. hafta : Inter - Roma, Lazio - Milan
14. hafta : Inter - Fiorentina
15. hafta : Juventus - Inter, Roma - Lazio
17. hafta : Fiorentina - Milan, Inter - Lazio
19. hafta : Juventus - Milan

Ligin en büyük derbisi 2. haftada yani 29-30 Ağustos 2009'da oynanacak. Dilimizde tüy bitti bizim ligle ilişki kurmaktan. Yazın denizden çıkıp daha saçlarım ıslakken, üstüme başım tuzluyken akşamın 7-8'inde derbi izleyemeyecek miyim ben ? Ya da ne bileyim şortla gezebildiğimiz dönemlerde derbi izleyemeyecek miyiz ? İlla ki kışın buzun ortasında mı derbi izlemeliyiz "heyecan son haftalara veya ligin ortasına sarkmalı" diye ? Yeminle sıkıldım şu ülkede futbolu himayesine alan zihniyetten. Yaz günü derbi izlemek istiyorum ben, bu sıradışı veya imkansız bir istek değil. İtalyan yapıyorsa, İspanyol yapıyorsa, İngiliz yapıyorsa sen de yapacaksın Türk olarak. Bu kadar basit bir şey bu.

Schumi Geri Döndü!

Fotoğrafta görüldüğü üzere mantıksız işler peşinde koşturmuştu Formula 1'den sonra. Massa'nın üzücü kazasından sonra Formula 1'e geri döndü sezon sonuna kadar yarışmak koşuluyla. Bu sezonki rezaleti toplasa toplasa Schumi toparlardı, kötü bir sebeple de olsa Formula 1'e hayat öpücüğü verdi.

McLaren sempatizanıyım kendisini pek sevmem ama Lewis Hamilton ile kapışacağını düşünmek bile heyecan veriyor. Türkiye GP'den sonra ara verdiğim Formula 1'e geri dönüşümün müjdesidir bu.

Adamlar 5-0 Çocuklar

Bülent Uygun'un ve Sivasspor'un maç ile ilgili tek derdi Şampiyonlar Ligi'ndeki ilk maçlarına çıkıyor olmalarıydı sanırım. Yorumları veya başka yerleri okumadım ama bunu Mehmet Yıldız ve Sezer Badur'un eksikliğine bağlamak büyük hata olur. Rakibin açığını buldu mu deli gibi koşturan ve hücuma kalkan Sivaslı oyuncular nerde, bugün sahada gelen her topu amatörce hatalarla rakibe veren Sivas nerde. Fark çok büyük arada ve bunun sebebi o iki isim değil. Bülent Uygun kapanmayı ve anti-futbolu istediği zaman en iyi uygulayan hocalardan biri belkide, bugün bu taktiği her zaman yaptığı gibi oyunculara vermiş olabilir ama motivasyon konusunda sınıfta kalmış anlaşılan.

Çünkü bugün yaşananlar taktikle açıklanacak hatalarla sınırlı değildi. Savunmada önünden geçen topa bakıp gol pozisyonu veren oyuncular mı desem, son golde kafa vurmaya üşenenler mi desem, ilk golde golü hediye eden Petkovic mi desem, bilmiyorum hangi birinden bahsetsem. Hele o 3. golü bir daha görmeyiz sanırım ömrümüzde. Herkes bırakıyor ve top "Petkovic'in kontrolünde" direkten dönüyor, devamında da Anderlechtli oyuncu "geçerken uğradım" edasıyla topu alıp golü atıyor. Futbol komedi programlarında bol bol seyrettiğimiz gollere benzedi bu. İlerleyen zamanlarda o tip şeylerde bu maçtaki 1-2 golü izlersek şaşırmam ben. Bülent Uygun ya motive etmedi takımını ya da motive edeyim derken işi abarttı ve adamların eli ayağına dolandı. Bence 2. seçenek daha mantıklı..

İşin özeti, halı sahada 11 tane adamın karşısına çıkan çocuklar gibi oynadı Sivasspor. "Biz bu abileri yeneriz" diye gaza gelip sokaklarda bizden büyüklere rakip olurduk küçükken, ona benzedi bu iş..

28.07.2009

Sıktınız Ama Artık

Tamam transfer konusunda ciddiye almıyoruz sizi, istediğiniz gibi at koşturuyorsunuz 1 Haziran - 1 Eylül arasında ve 1 Ocak - 1 Şubat arasında ancak yeri geldiği zaman doğru düzgün haber yapmayı öğrenseniz olmaz mı ? Türkiye'de ilk defa 4 büyükler dışında bir takım Şampiyonlar Ligi kapısına gelmiş. Resmen kıtanın 1 numaralı kulüplerarası kupasında mücadele ediyor bir takımımız. Sezon içerisinde Sivasspor hakkında iyi veya kötü konuşuyoruz o ayrı bir kenara koyulmalıdır. Burada kişisel yorumları bir kenara bırakıp gazetelerin tutumundan bahsetmek istiyorum ben.

Yani anlatmak istediğim Türk takımı maç yapıyor siz nasıl adamsınız gibi düz bir mantık değil, 3 büyüklere yoğunlaşılıp küçüklerin ihmal edilmesi. Sivas öyle veya böyle 5. büyük sıfatını söktü aldı Kayserispor'un elinden. Kimilerine göre beklenen kimilerine göre sürpriz bir şekilde ülkede şu anki seviyesine yükseldi. Bugün spor gazetelerinin yaptığı şey büyük bir ayıptır. Bugünkü ön eleme turunda büyüklerden biri olsa tam sayfa "Haydi aslanım/kartalım/kanaryam/bordomavim" yazacaktı, intikamlı savaşlı şarkılar türküler eşliğinde zayıf rakibe karşı alınacak tarihi farklar beklenecekti. Ancak iş Sivasspor olunca ana sayfanın kıyısına köşesine iliştiriliyor sembolik olarak. Eminim ki yazmadılar diye tepki verilmeyecek olsa onu da koymayacaklar oraya. İnsanımız hala toplamda 700.000 civarı tiraj yaptırıyor şu gazetelere. 700.000'i 50 kuruş üzerinden hesaplarsanız 350.000 TL ediyor günlük. Bu günde çöpe atılan paranın ederidir benim gözümde. Manşette Lugano'nun menajerinin gelmesi, Mutu'nun aslan olması veya Beşiktaş'ın füze alması gibi beş para etmeyecek haberleri okuyacağıma gerçekleri okumak istiyorum ben, bir numaralı kupada mücadeleye başlıyor Sivasspor ve biz hala yalan transfer haberi peşindeyiz.

Burada Sivas semboldür. Yarın bir gün Bursaspor olur, Kayserispor olur, Gaziantep olur, Eskişehir olur, Ankaragücü olur ama sadece şu satırlarda takımın ismi değişir, mantık, zihniyet ve benzeri şeyler hep aynı kalacak. Bir de csyasoo'daki şu habere bakmanızı tavsiye ederim fotomaç konusunda. Kendisine teşekkür ederim yorum bölümünde bunu paylaştığı için.

Küçük Değişiklikler

Blogdaki sağ menüde ufak tefek renk değişiklikleri yaptım, yapmaktayım. Gri rengi bir ton açtım. Aslında başlıkları Fiorentina forması gibi altın sarısı ve mor renkten yapsam mı dedim ama emin olamadım. İyi mi durur kötü mü emin değilim, akşam saatlerinde ikisini de yapıp oylamaya da sunabilirim sarı-mor şeklinde beğeneceğim bir kombinasyon yakalayabilirsem. Sağ menüdeki şu renk şöyle şöyle yapılsa daha iyi olur derseniz onları da denerim. Koyuya yakın griler uzun zamandır rahatsız ediyordu gözümü. Böyle daha iyi oldu sanırım. Bir de ziyaret edilen bağlantı rengi griydi, onu değiştirip lila/açık mor yaptım daha uyumlu oldu menüyle.

Önerilere açığım, şu şu daha iyi olur, bu değişse şık olur diyeceklere yorum bölümü ardına kadar açık.

27.07.2009

2009/2010 Sezonu Formaları : Galatasaray

Şahsen ben hepsini beğendim. Resmi sitenin girişinde beyaz forma biraz basketbol formasını andırmış Keita'nın kollar görünmeyince ama lansmanda gayet şık gözüküyordu. 2000 yılında UEFA finalindeki formayı anımsatıyor kollardaki sarı rengin daha fazla oluşuyla. Parçalı da gayet sade ve güzel, her sene bir klasik bir de çift yani sağlı sollu iki parçadan oluşan forma olarak değişerekten çıkacaktır bu formalar. Sade halleriyle bir sene böyle bir sene klasik çıkması yeterli olur herkes için, diğer türlü desenlere ilginçliklere hiç mi hiç gerek yok. Adnan Polat yönetiminin en olumlu yanlarından biridir Adidas'ı sade parçalı formalara diretmek. Ve mor forma... Ben Galatasaraylı ve Fiorentinalı'yım, bundan daha iyisini asla hayal edemezdim. Objektif değil subjektif bir yorum olacak, onu belirterekten söyleyeyim : Galatasaray tarihindeki en başarılı ve en kusursuz alternatif formadır bu. Alternatiften kastım kulüp renkleri kullanılmadan çıkanlar. Düz sarı, düz beyaz, düz kırmızı gibi formalardan iyidir demiyorum. Ancak siyah olsun, turuncu olsun, füme olsun tüm bunların arasında en iyisi mor oldu bana göre. Yarın(salı) dersten çıktığım anda ilk işim gidip Alsancak'ta Galatasaray Store'dan mor forma almak olacak. Hayallerim gerçek oldu resmen, kimin aklına düştü, kim mor olsun diye diretti bilmiyorum ama hayatımdaki en özel formaya kavuşturdular beni..

Ayrıca şunu belirteyim ki 21 Haziran 2009 günü parçalı çıkmıştı ortaya, inanan oldu inanmayan oldu ama sonuçta o gün de yazdığım gibi reklamlar değişti ve aynı forma çıktı piyasaya. Bulan kimdi bilmiyorum ama tebrik etmek lazım 5 hafta önceden bunu bulduğu için.

26.07.2009

Kampın Yıldızı(!)

Fiorentina Sportif Direktörü Pantaleo Corvino'nun şu görüntüsüyle sahil kenarında mangal yapan amcalarımızdan ne farkı var sorarım size. Şu fotoğraftan 5 dakika sonra 70'lik açıp mangaldaki çipurayı yemeye başlasa şahsen ben şaşırmam.

Kampın yıldızı ünvanını layık gördüm kendisine, elbette sebepsiz yere değil. İyisiyle kötüsüyle kampta sürekli gündemde kalmayı başardı. Melo'yla sözleşme yeniledi 15 gün sonra gönderdi, araya Marchionni'yi sıkıştırıp bedavaya getirdi. Daha sonra gitti Lecce'den 34 yaşındaki Castillo'yu aldı. Natali'yi de o getirdi, Pasqual'i sözleşme yenilemeye de o ikna etti. Vargas ve Mutu'nun takımda kalmasına payı büyüktü. Hoş Mutu kalmasa daha iyiydi de Beşiktaş'tan başka taliplisi yoktu..

Kampta tempolu bir dönem geçirdi Corvino, futbolcular kadar yordu kendini ama şimdilik boşa yoruldu. Kadro geçen seneye oranla zayıf konumda şu an. Bir şeyler yapmak zorunda olduğunun farkında o da ve kampın sona ermesiyle sağa sola gitmeye başlıyor kendisi. Salı günü Londra'da olacak ve Arsenal yönetimiyle Emmanuel Eboue transferini konuşacak. Sağ bekteki boşluğu böyle bir isimle doldurursa ve bunu gerçekten söylendiği gibi 6-7 Milyon €'ya kapatırsa Melo transferindeki başarısızlığı bir nebze olsun unutturacak. Üzerine bir de Benfica'dan Luisao'yu getirirse Melo olayından sonra kendini affettirir. Tabii üstüne Santana'yı yollamak gibi bir hataya düşmezse.

Roma 2009 : Heyecan Havuza Girdi!

Şampiyonada kule atlama, tramplenle atlama, senkronize yüzme, açık deniz yüzme, su topu derken en sonunda gerçek yüzme yarışları başladı. 2 Ağustos gününe kadar her akşam 19.00-21.30 arası gözler TRT3'te olacak. Sabah seansı da var 10.00-13.30 saatleri arasında. Sabah eleme serileri ve devamında yarı finaller yapılıyor, sabah seansında final yok turnuvada.

Yüzmede ilk günün finalleri ise şu şekilde :

Bayanlar 400 metre serbest
Bayanlar 4x100 metre serbest
Erkekler 400 metre serbest
Erkekler 4x100 metre serbest


İlk günün finaller öncesi en büyük sürprizi italyan yüzücü Massimiliano Rosolino'nun ve son olimpiyat şampiyonu Park Tae-Hwan'ın 400 metre serebst finaline katılamamaları oldu. TSİ 19.00'da akşam seansı ve dolayısıyla ilk finaller başlıyor.

Not : Hem buraya hem sözlüğe giriyorum yüzme yazılarını. Sözlükten takip etmek isteyenleri şampiyona başlığına alalım. Sağ üste de turnuvanın resmi sitesinin linkini iliştirdim.

Turnuva ile ilgili bilgiler için gerekli adresleri buradan da listeleyeyim :
www.roma09.it
www.roma2009.com
www.fina.org

İşte O Toplar!

Şampiyonlar Ligi 2009/2010 Resmi Topu

Avrupa Ligi 2009/2010 Resmi Topu

Süper Kupa 2009 Finali Resmi Topu

Eve Dönerken

Cortina'daki sezon öncesi hazırlık kampı sona erdi ve istikamet yeniden Floransa oldu. Ardında da bu güzel görüntüyü bıraktı. Tribünleri küçük de olsa tamamen dolu olan bir saha, futbol topunu ön plana alaraktan yeşil sahayı ve gökyüzünü aynı kareye sığdırmak.. Daha önce de söylemiştim, tapıyorum böyle karelere. Bu tip fotoğraflar hipnotize ediyor beni resmen.

Bunlar da kampın ardından kalan güzel fotoğraflar. 20 kişilik takım toplayıp üstüne bir de kendi çapımda bir teknik kadro bulup Cortina'da kamp yapasım geldi resmen. Küçücük bir kasaba, hem de çevresinde deniz yokken bu kadar güzel olmamalı.

2009/2010 Sezonu Formaları : Everton Deplasman

Kusursuz bir şey bu. Mükemmel forma nedir, nasıl olur diye ders vermeleri gerek. Kulüp renkleri dışında bir alternatif forma ancak bu kadar güzel tasarlanabilirdi. Tabii bizim mor formayı görmeden söylüyorum bunu.

Geçen sezon yabancı takım forması almaya niyetlenip hiç bir şey almamıştım ama bu sezon bu Everton formasını kaçırmamalıyım.

Konuşmak

İddia ediyorum, yeryüzünde eşi benzeri bir daha yapılamayacak şarkılardan biri bu.. Yasemin Mori'nin kendisi bile bir daha böylesini yapamayacak.. Hiç abartmadan söylüyorum, mp3 playerda veya winampta denk geldiği anda en az 5-6 kere tekrarlamadan geçemiyorum başka şarkıya..

yasemin mori - konuşmak :

bazen keserdim, biçerdim
yakardım giderdim belli ki sorun bu!
hem de yanardım, dönerdim
gün olurdu sönerdim
sabit kalsam olur mu?

zaten yıprandım, yırtardım
gerekirse bağlardım ama hep geç olurdu!
şimdi duruldum, sana inanır dururdum
bir de seni başıma taç yapardım!

ben seni dinlemedim, sen beni anlamadın
cevapsız soruların, boynumda kolların
al senin olsun!
sen beni yenemedin, çünkü ben senle oynamadım!
kurnaz oyunların, çıkmaz bu yolların
al senin olsun!

çünkü güzeldin, üzerdin
etrafta dönerdin, ama gitmen kolaydı
düşününce geçerdim, bir oh çekerdim
nasılsa tek kişilik bir oyun bu!

zaten yıprandım, yırtardım
gerekirse bağlardım ama hep geç olurdu
sonra yorardım, sorardım; sorun ne?
benim de aklım var dolanan peşinde

sen beni dinlemedin
ben seni anlamadım
cevapsız soruların
boynumda kolların, al senin olsun!
sen beni yenemedin
çünkü ben senle oynamadım!
kurnaz oyunların, çıkmaz bu yolların
al senin olsun!


dersin "bugün"
her gün aynı...

25.07.2009

Fiorentina 7-0 Belluno

2' Vargas
14' Mutu
23' Marchionni
41' Jovetic
59' Santana
61' Jorgensen
63' Jefferson

Kamptaki 2. hazırlık maçı da geride kaldı, görüldüğü üzere amatör düzeydeki rakiplere bol bol gol atıp eğlenmekle meşgul bizim takım. 4 gün sonraki PSG maçı öncesi ısınma turları bunlar, o gün formalar da çıkacak, bekleyiş bitecek nihayet.

Galatasaray Nerede ?

UEFA'nın resmi sitesinden 3. Ön Eleme turu maçlarının listesi. Netanya - Galatasaray maçının neden yazılmadığını merak ediyorum. İlk maç İsrail'e alındı diye olmuş olabilir mi ? Ya da unutkanlık mı ?

Linki de vereyim, ne de olsa screenshot alıp ekledim, düzeltirlerse bile belgemiz var : http://www.uefa.com/competitions/uefacup/index.html

Durumdan arkadaşımın(Arda) uyarısıyla haberim oldu. Kendisine burdan teşekkür edeyim..

Juan'ın Değeri ?

Bugün bir transfer haberi okudum, Gazzetta'da mıydı başka bir kaynakta mıydı bilmiyorum ama İtalyan olduğuna eminim. Roma'dan Juan'ı istiyormuş Fiorentina, karşılığında da Santana ve üzerine 5 Milyon € önermiş.

Bugün bir transfer yapılsa, Juan ve Santana takasında para ödeyen taraf Roma mı olmalı Fiorentina mı ? Juan'ın eti budu ne ki Santana'nın üzerine bir de 5 Milyon € verelim. Böyle bir takas olacaksa parayı verenin Roma olması lazım. Bu haberin yalan olmasını diliyorum sadece.

Hem Portekiz basını üstüne basa basa Luisao Fiorentina'ya gidiyor derken Juan haberleri neden çıkıyor ki ? Aklımı kaybedeceğim bu transfer sezonunda. Bir iki tane önemli isim kadroya katılmayıp üstüne Santana-Juan benzeri salakça takasla devam ederse seneye değil 2. 3. sıraya yükselmek, Avrupa Ligi mücadelesi bile yapamayız ligde. İyice yokuş aşağı gidiyoruz..

WFC 2009 : Chelsea 2-1 Milan


World Football Challenge 2009'da 2. maçlar geride kaldı ve önceki maça kıyasla daha güzel ve keyifli bir maç izledik doğrusu. Inter, Chelsea, Milan ve Meksikalı America'nın katıldığı turnuvada NTV Spor America'nın olduğu maçları vermiyor. Büyük abilerin olduğu maçları yayınlıyorlar turnuvanın maç günlerinde. İlk izlediğimiz maçta Chelsea ile Inter oynamıştı ki sıkıntıdan 2. yarıda uyuyup kaldım. Zaten sabahın 6'sında maç mı olur.. Orada bile yerel saatle 23.00'te başlamıştı maç. Neyse ki bu sabahki maç 03.00'te başladı da güzelce izledik. Maçı anlatan Emre Gönlüşen'in de söylediği gibi Şampiyonlar Ligi'nde yarı final veya çeyrek final maçı izliyor gibiydik. Takımlar disiplinden kopmadı ve sabah sabah iyi bir maç izlettiler bize. Goller ise mükemmeldi ki zaten maç ile ilgili bir şeyler karalamamın sebebi onlar. Drogba'nın 35 metreden attığı golün şaşkınlığı geçmeden Seedorf yarım saat sonra benzer güzellikte bir gol yolladı. İkinci yarıda da Zhirkov biraz karambolden biraz da şanstan yararlanarak ceza sahası dışından güzel bir gol attı. Videoda zaten bunlar görülüyor, izlemeden önce yazıyı okuyanlara bilgi olsun diyerekten yazdım buraya.

Milan'ın kalesinde hala Kalac'ın oynaması ise ayrı olay. Bir de maç sırasında Milan'ın kadrosunun yarıdan fazlasına "tecrübeli x" diye hitap edildi. X'in yerine bir isim koyuyoruz tabii burada. Tecrübeli Kalac, tecrübeli Seedorf, tecrübeli Zambrotta.. Çok kötü bir şey olsa gerek bir taraftar için. Bıkmadı adamlar 30 yaş üstü ortalamayla sahaya çıkmaktan.

youtube'a erişemeyenler için videonun linki : http://www.youtube.com/watch?v=tadoeGw36sM

24.07.2009

Bolt vs. Powell / IAAF Londra GP

Jamaika derbisi mi desek ne desek bilmiyorum. IAAF Londra GP'de saniyeler önce 100 metre finalinde Bolt yine geçti Powell'ı. Geride çıktı Bolt, Powell alır mı derken dalga geçer gibi son 50 metrede bastı geçti. Son 20 metresini de yine alıştığımız gibi hız düşürerek geçti. Yarın 4x100 metrede kendi özel takımlarıyla ABD karşısına çıkacaklar Bolt ve arkadaşları, çok ilginç ve alışmadığımız türden olacak. Powell ve Bolt'u içeren bir Jamaika'ya alışmıştık ama Bolt'un ayrı yarıştığı takımı ilk kez izleyeceğim. Bolt'un derecesine de gelelim, 9.91 yaptı Powell'ı zorlanmadan geçerken. 10 saniyenin altına inen tek isimdi, üstelik karşıdan esen 1.7'lik rüzgar da vardı. Rüzgar olmasa muhtemelen 9.7'lerde bitirirdi yarışı. Hoş istese rüzgar dinlemeden rekoru zorlardı, o da ayrı konu. Bolt bana bu seneki Barcelona'yı anımsatıyor, canı istediği zaman karşısına kim çıkarsa çıksın güle oynaya geçip gidiyor.

Ayrıca günün ilginç bir notu da şu oldu. Isinbayeva yıllar sonra ilk kez geçildi ve 2. oldu bir organizasyonda. Normalde gözü kapalı geçeceği 4.78'i 3 hakkında da geçemedi ve 2. sırada kaldı. Kariyerinde ilk kez 5.00'ı geçtiği Londra'da bu kez başka bir sürprize imza attı.

Katil Martı #8 : Marmaris Avrupa'da, İlk Yarı

En son bıraktığımızda ligde son haftalardaki performansla UEFA Avrupa Ligi'ne katılmaya hak kazanmıştık. Şu an 2009/2010 sezonunda Galatasaray'ın başına gelmekte olanları yaşayacaktık yani. Sezonu erken açıp transfer dönemi daha yeni başlamışken Avrupa Ligi macerasına atılacaktık. Bu şartlar altında yolculuğa başlıyoruz..

İlk önce sezon daha açılmadan önce beklenmedik şekilde takımı sırtlayıp Bank Asya'dan Süper Lig'e ve Avrupa'ya giden yolda bize yardımcı olan Serdar Samatyalı ile yollar ayrılmıştı. Bir kaç genç oyuncu da yollandı, üzerinde altyapıya yeni dahil olan ancak pek geleceği olmayan isimlerle de kalabalık etmemeleri amacıyla yollar ayrıldı. Temmuz ayına gelmiştik ve transfere vakit bulamadan önceki sezondan kalan kadroyla UEFA Avrupa Ligi 2. Ön Eleme Turu'nda ilk maçımıza çıkıyorduk. Beyaz Rusya'nın Gomel ekibini Marmaris'te 2-1 yeniyorduk tarihimizin ilk avrupa kupası maçında. Bu maçtan 3 gün sonra ilk transferimiz Cesena'dan Mariano Stendardo oluyordu. İki eleme maçı arasında pilot takımımız Bodrumspor ile hazırlık maçı yapıyorduk ve amatör rakibimizi 16-0 yenip kendimizi tatmin ediyorduk. Bu gazla Gomel deplasmanına gidip 2-2 berabere kalarak tur bile atlıyorduk UEFA'da. İlginçtir ki önceki turda olduğu gibi yine seribaşıydık 3. Ön Eleme Turu'nda. Eleme maçına kadar transfere yoğunlaşmak istiyorduk ama önceki sezon yaşanan bolluktan pek eser yoktu. Vincenzo Iaquinta'dan kurtulma çabalarımız sonuç buluyordu ve 55.000 € gibi komik bir miktara transfer oluyordu Triestina'ya. Hemen ardından Marko Pantelic'i de gönderiyorduk sözleşmeyi feshederek ki kendisi sadece tek maçta hat-trick yapıp kalan zamanda Marmaris'i tatil amaçlı kullanmıştı yarım sezonluk bölümde. Yedek oyuncu ihtiyacımız vardı ve bu doğrultuda Konyaspor'dan Fatih Ceylan14.000 € gibi bir fiyatla 2. el otomobil alırcasına kadroya katıyorduk. Hemen ardından Olympiakos'un satış listesine koyduğu İspanyol ön libero Sunny ile sözleşmeyi imzalamıştık. 350.000 € karşılığında inanılmaz bir transfere imza atmıştık. Artık ön eleme turuna daha güçlü bir orta saha ile giriyorduk, Macar temsilcisi ZTE'yi Marmaris'te 3-0 yeniyorduk ilk maçta. Deplasmanda ise tarihimizde ilk mağlubiyeti alıyorduk avrupa kupalarında, yine de 3-2 kaybedip turu geçiyorduk. Avrupa Ligi 4. Ön Eleme Turu'na katılmıştık ama bu defa seribaşı değildik. Turu geçsek gruplardaydık resmen. Kura çekiminde gözlerimi kapatıp "draw all teams" tuşuna bastım, kupadaki dev avrupa kulüplerinden birine karşı ağır yenilgiler alıp eleneceğimizi düşünerekten. Gözlerimi açtığımda ise Marmaris'te şenlik vardı, o kadar devin arasından sıyrılıp Sloven Liberec ile eşleşmiştik.

Transfer çalışmalarımız ise devam ediyordu. Midtjylland forması giyen İbrahim Dağaşan550.000 € bonservisle Türkiye'ye döndürüyorduk. İyice Avrupalı olduk, isim de yapalım artık diyerekten büyük bir transfer yapma peşindeydik ve Getafe formasını giymekte olan Fran Merida'ya göz dikmiştik. 1.9 Milyon € karşılığında karşı tarafı ikna edip Merida'yı Marmaris'e getirip dev bir adım atıyorduk kulüp tarihinde. İyice güçlenip ligin en iyi orta sahalarından birine sahip olmuştuk ve artık Avrup Ligi'nde mücadele etmeye hazırdık. Sloven Liberec deplasmanına gidip tarihimizde başka bir ilke imza atıyorduk, ilk kez deplasman galibiyeti almıştık avrupa kupalarında. Sunny ve Jose Ismael'in golleriyle 2-1 kazanmıştık. Ve bu araya bir de transfer sıkıştırıyorduk, U19 ve oynamakta olduğu U21'de takımın en iyi stoperi olan Akın İnal2.9 Milyon € karşılığında kadroya katmıştık. Artık Süper Lig de başlıyordu ve ilk kez yoğun bir döneme giriyorduk. Beşiktaş deplasmanında 1-0 kaybedip olur öyle diyerekten devam ediyorduk Avrupa Ligi'ne doğru. Arada yine bir transfer vardı ama bu kez alıcı biz değildik, U21'in devamlı oynayan iki stoperini de kadroya katınca Ediz Bahtiyaroğlu ile yolları ayırmıştık. Transferi kapattıktan sonra Liberec'e karşı kendi sahamızda da 2-1 galip geliyorduk yine aynı isimlerin golleriyle. Kuralar çekilmişti, turu geçme umudu olmayan Marmaris alacağım her puan kârdır düşüncesindeydi. Hertha, M'boro ve Napoli ile eşleşmiştik. Daha ilk maceramızda bedevi şansına yenik düşüp İngiliz, İtalya ve Alman çekmiştik. Ancak Türkiye'de yolunda gitmiyordu bir şeyler, Bursaspor'a içeride 2-1 kaybetmiştik. Sonraki hafta ilk galibiyeti Konya'yı içeride eski oyuncuları Fatih Ceylan'ın golüyle 1-0 yenerek alıyorduk.
Sırada umutsuz olup sadece ismimizi yayma amacıyla katıldığımız Avrupa Ligi'nde ilk grup maçımız vardı. Almanya'da Hertha'ya 2-1 yenilip tahminlerimizden daha iyi bir skorla dönüyorduk evimize. Ancak ligde tepetaklak gitmeye devam ediyorduk, Giresun'dan da puansız dönüp sondan 2. sıraya oturmuştuk. Kupada Beylerbeyi'ni yenip gruplara kalarak moral bulmuştuk. Sonraki hafta ise sahamızda Trabzon'u yenip ligde nefes alıyorduk yeniden. Hemen ardından yine içeride Napoli ile oynuyorduk. 0-0 berabere kalarak gruptan çıkar mıyız diye düşünmeye başlamıştık. Ligde yine Ali Sami Yen'e gidip rezil oluyorduk, 5-1'lik yenilgiyle freni patlamış kamyon gibi önüne geleni yıkan Galatasaray'a rakip olamıyorduk. Sonraki hafta sahamızda Eskişehir'e de yenilip bir öncekinden daha iyi oluruz dediğimiz ligde bir anda düşme potası takımı oluyorduk. Sonraki hafta ise Marmaris'in ayağa kalkışına tanık oluyorduk resmen. Middlesbrough maçını Marmaris'te 2-0 kazanıyorduk Merida ve Cem Sultan'ın golleriyle. Deplasmanda Manisa'yı yenip lige de geri dönüş yapmıştık. Kupada Antalya'ya yenilsek de ligde Ankaraspor'u da deplasmanda yenip hızla tırmanıyorduk yukarıya doğru. Hertha'ya Marmaris'te 3-2 yenilip Avrupa Ligi'ndeki macerada ufak da olsa beslediğimiz tur umudunu kaybediyorduk. Kupada bize çok çektiren Antalya'dan intikamı ligde alıyorduk. İbrahim Dağaşan'ın dublesine Stendardo eşlik edince 3-1 kazanıyorduk. Sonraki hafta Kayseri ile berabere kalmıştık içeride ama seri galibiyetlerin üzerine bu kabul edilebilir bir kayıptı. Sivas deplasmanında 0-0 ile geri dönüp sahamızdaki Fenerbahçe maçına hazırlanıyorduk. Şimdiye kadar sadece hazırlık maçında 1 kere yenildiğimiz Fenerbahçe'nin belalısı olmuştuk adeta, Aydın Yılmaz ve Jose Ismael'in golleriyle 2-1 kazanıp Fenerbahçe'ye Marmaris galibiyeti yaşatmıyorduk. Hızımızı alamayıp Marmaris'te bir de Altay'ı yeniyorduk 4-2. Napoli deplasmanında fark beklentilerine rağmen 2-0 yeniliyorduk ve ezilmeden geri geliyorduk. Ankara'dan Gençler'i 2-1'le geçerek gelip ligde şampiyonluk yarışındaki takımların ortasına yerleşiyorduk. Tepmpoyu düşürmeden 2 tane de Karadenizspor'a atıp liderliği çok açık bir farkla elinde bulunduran Galatasaray'ın ardında mucizevi bir şampiyonluk veya Şampiyonlar Ligi kovalayan takımlar arasında yerimizi sağlama alıyorduk. Avrupa Ligi maceramızı ise İngiltere de Boro'ya 1-0 yenilip noktalıyorduk. Sonuncuyduk ama bu aldığımız 4 puan hem avrupadaki takım sıralamasında hem de prestij anlamında büyük katkı sağlamıştı. İlk yarıda ligdeki bu yükselen performansımızı Gaziantepspor'a yenilerek sonlandırıyorduk. Kupada Beşiktaş'a deplasmanda kaybedip bir sonraki maçta içeride Manisa ile berabere kalıp bu serüvene de nokta koyuyorduk. Ligin ilk yarısı 16 haftada sonlanmış ve Avrupa Ligi ile Türkiye Kupası'nda sona gelinmişti. Artık ikinci yarıda sadece lige konsantre olacağız. İlk defa bir ara transferi de böyle sessiz geçireceğiz..

Sezonun kalanı ve bir sonraki yılın transfer dönemi ise 9. bölümün konusu olacak.

- Katil Martı #1 : Başlangıç
- Katil Martı #2 : Bank Asya'ya Merhaba
- Katil Martı #3 : Bank Asya'ya Merhaba 2. Bölüm
- Katil Martı #4 : Hedef Süper Lig
- Katil Martı #5 : Süper Lig'de İlk Sezon
- Katil Martı #6 : Transfer Şampiyonu
- Katil Martı #7 : Hedef Avrupa

23.07.2009

Kafayla Gelen Tur : Galatasaray 2-0 Tobol

Serdar'ıyla, Tromso korkusuyla, Linderoth'uyla ve geç de olsa gelen kafa golleriyle bir anda geçiverdi Ali Sami Yen'deki ilk maçımız. Bu turdaki ilk maçta Milan Baros kornerden gelen topu kafayla gönderdi ve büyük bir tehlikeden kurtardı bizi. Bugün de iki golü kafayla bulup duran top kaynaklı 3 kafa golü atarak turu geçtik. Hemen takıma değinmek istiyorum fazla uzatmadan. Öncelikle Serdar hamlesi ilk maçtaki genç kadro eleştirileri üzerinde güzel bir cevap niteliğindeydi. Tobollu oyuncunun dirseği olmasa Serdar 90 dakika sahada kalacaktı, bu çok net belliydi. Ayrıca dakika daha 15 civarındayken devrede Yaser-Kewell değişikliği yapılacağı çok belliydi. Hazırlık kampının yükselen değeri(!) Yaser'i 2 maçtır görüyoruz, yükselmiş hali buysa tanrıdan dileğim bizi formsuz haliyle hiç tanıştırmamasıdır.

Serdar demiştim onunla gireyim detaya. Hani Arda yeni yeni yükselişe geçtiği zaman hep diyorduk ya hızlı koşarken veya depar atarken de rahat çalım atabilmeli diye, işte Serdar tam anlamıyla o günlerde düşündüğümüz Arda profilini tamamlıyor. Arda ağırken, Serdar ise hızlıyken rahat çalım atan oyuncular yani. Hal böyleyken iki durumda da rahat adam eksilten ve sonuca çok çabuk ulaşan oyuncularımız olduğunu görüyoruz. Bu büyük avantaj olacak bizler için. Arda yetenek olarak ne kadar zirvede olursa olsun hızının limitlerine ulaştığı noktalarda yavaşken yaptığı gibi rahat çalım atamıyor. Bugün Serdar öylesine kolay ve rahat geçti ki rakibini, bu kadarını hazırlık maçlarındaki referansa rağmen beklemiyordum ben. Ayrıca kendisinde başka bir özgüven var, bu belli oluyor. Aydın Yılmaz'ın Konyaspor maçında son dakika golünü atarken aldığı sorumluluk değil bu, başka bir şey. O maçta emin olamasak da Aydın'a "denk gelirse vur" talimatı verilmiştir muhtemelen. Bugün Serdar'ın istediği gibi tamamen kendi insiyatifiyle hücumu yönlendirip kendi fikirlerini uygulaması bir yıldız olma yolunda önemli bir ışıktır. Bu özgüveni ve kararlılığı öyle bir iki maçla sınırlı kalacak gibi de durmuyor. Arda'dan sonra en büyük heyecanı Emre Çolak'la yaşadık sanmıştım geçen 1 aylık sürede ama gördük ki Emre'den daha fazla heyecan verecek bir isim varmış elimizde. Kariyerine mükemmel başladı A takımdaki ilk resmi maçında. Talihsiz şekilde oyundan çıkmasına rağmen Serdar Eylik ismi maçın önüne geçti bugün. Netanya maçlarında bu formu sürerse sezon içerisinde Kewell veya Keita'ya tahmin edilenden çok daha iyi bir alternatif yaratmış oluruz. Serdar konusunda erken konuştuğumu veya tek maçla gaza geldiğimi düşünmüyorum, zira karşımızda beklediğimizden daha sıradışı ve büyük bir yetenek adayı var. Görünen köy kılavız istemiyor yine..

Gelelim bahsedilmesi gereken diğer isim Arda Turan'a. 10 numaranın ne olduğunu bize 2 sene içerisinde unutturan adamdan sonra hem formasının hem kolundaki bandın hem de mevkiisinin hakkını vererek oynadı. Elbette yetenek olarak sezon içerisinde karşılaşılacak adamların yarısı kadar olmayan oyunculara karşı yapılanlar ölçüt olamaz bireysel anlamda. Ancak ilk yarıda özellikle 30'dan sonra yaptıkları görülmeye değerdi. Ortada Arda döktürürken soldan Serdar Eylik bindirirken bir de gol gelse çok daha eğlenceli geçebilirdi maçın kalan kısmı. Arda diyorduk.. İlk yarının sonlarında tam anlamıyla şova dönüştürdü işi, keşke o uzaktan vurduğu gol olsaydı. Kaptanlık O'nu değiştirir mi, Arda'yı Arda yapan özelliklerini gözden geçirmesine sebep olur mu diye bir endişe var bir de. Ben sanmıyorum öyle bir şeyler olacağını. Biraz daha olgunlaşacaktır, hepsi o. Sıradışı bir değişim geçirecek kadar değişken karakterde olsaydı Galatasaray'ın kaptanı olmazdı 22 yaşında.

Arda konusunda bir diğer olay da bloglarda sıkça bahsettiğimiz 4-3-3'ün orta 3'lüsünde oynayıp oynayamayacağı konusuydu. Sanırım bugünkü maç ortada oynama konusunda beklenti sahibi olanları haklı çıkardı. Yeni model Xavi veya Iniesta beklememek gerekiyor orada oynayan Arda'dan. Arda Turan olarak orada oynamalı, sağda solda benzer işleri yapanlarla değil kendi adıyla anılmalı ki bunu başaracak gibi duruyor şimdilik. Rijkaard'ın acaba 4-3-3 yerine klasik 4-5-1'e mi dönsem diye bir düşüncesi oluşmuştu sanırım, özellikle de ilk Tobol maçından sonra. Ancak bugün Arda'nın ortadaki oyunu ve kanatlara Kewell ile Keita'nın geleceği gerçeği sildi attı bu farklı taktik arama ihtimallerini.
Maçta sevindiğim bir diğer nokta Mustafa Sarp'ın Ali Sami Yen'de golle başlaması oldu. Bu adama nedense çok çabuk kanım ısındı bir Galatasaraylı olarak. Lig TV röportajında o formayı ilk kez giyip gözlerinin içinin parladığı anlar geliyor aklıma adını her duyuşumda. Gerçek bir Galatasaraylı olup yapabileceği şeylerin farkında olup elinden gelenin en iyisini yapmaya çabalıyor ve en basit hazırlık maçında bile disiplini elden bırakmıyor. Sezon içerisinde o orta üçlüde beklenenden çok daha fazla şans bulmalı, elden bırakmadığı disiplini ve azmi ile Barış Özbek veya Ayhan Akman kadar şans bulmayı hakediyor. Sıradan gibi gözüküp de hayati önemi olan transferlerden biri oldu Mustafa Sarp. Bir de tabii bugün aylar sonra takımda gördüğümüz Linderoth girdi bu rotasyona. 4 isim arasında Mustafa Sarp kağıt üzerinde en son tercih gibi duruyor. Umarım öyle olmaz.. Linderoth'a gelince, bu maç topla oynarkenki o yumuşak ve sakin yapısını özlediğimizi anladım. Hoş, 2 yıldır ne kadar oynadı da neyini özledin diyenler olacaktır, hak vermiyor da değilim. Yine de şans bulmalı Linderoth, sıradan bir oyuncu değil, herkeste olmayan özellikleri var ve bu sezon bunları kullanma zamanı geldi. Şahsen çok umutlandım bugünkü Linderoth'tan, gitgide 90 dakikayı kaldıracak bir duruma getirmeliyiz.

Bir de şu savunmada can sıkan bir nokta vardı sağ tarafta ve bu sene iyiyden iyiye fazlalaştı o sıkıntı. Hakan'ın yanında Servet var, Sabri'nin yanında da Gökhan. Yani stoperler ve yanlarınaki bekler bu şekilde. Servet'in kademesine stoper özellikleri olan Hakan çok iyi giriyor ama Gökhan zaten aksayan ve devamlılığı olmayan bir isim, hal böyle olunca stoperi geçtim savunma özellikleri bile olmayan Sabri'nin kademeye girmesi bir ütopyadan ileri gidemiyor bizler için. Gökhan transfer olduğunda iyi konuşmuştum, yanlış anlaşılmasın o yazıya ters düşecek şeyler söylemiyorum. Ancak sezon içerisindeki 50'den fazla maçta sık hata yapıyor dediğimiz Servet kadar bile hatasız olmayacak Gökhan Zan. Hani bir transfer lazımsa Deco veya başka bir orta saha peşinde koşturmamak gerek. Uğur Uçar oraya monte edilmeyecekse, Rijkaard'ın ilk tercihi değilse en acilinden bir yabancı sağ bek gerek. Sağ stoperdeki isim de güvenilir değilken Sabri ile orayı idare etmek intihar olur bu sezon. Hoş sağ stopere Emre Güngör yerleşmeli ya o da ayrı konu. Gökhan orada Servet'le birlikte tüm sezonu götüremez takımın mevcut düzeni ve sisteminde.

Bu sezonu çok erken açıp çeşit çeşit takımla oynamanın faydasını çok göreceğiz. Rijkaard'ın sistemi oturtmak için ilk resmi maçını Turkcell Süper Lig'de yapması var bir de temmuz başında Avrupa Ligi ile yapması var. Ufak detayları ve yapılmaması gereken hataları görüyoruz. Lige ve Avrupa Ligi'nin ciddi bölümlerine daha az hatayla girileceğini bilmek güzel.

22.07.2009

Not Defteri #26

  • Hemen Katil Martı serisi ile ilgili konuşayım, serinin takipçileri merakta kalmasınlar. Yaz okulunda sınav dönemi geldi, vizeleri atlatana kadar oyunla pek ilgilenemez oldum. Cuma günü öğlen bitiyor sınavlar, Katil Martı serisinin takipçilerinin gözü buralarda olsun cuma akşamı. Bu uzun süreli ara için kusura bakmayın tekrardan..
  • Pazar günü Migros'tan online alışveriş yapmıştım. Icetea ve bir takım şeyler sipariş ettim ve söyledikleri saatten bile erken geldi, takdir ettim. Yıllardır hala denemeyenler varsa deneyebilir. Ben de bu hizmetten ilk kez yararlandım. 1.5 TL hizmet bedeli alıyorlar. Evde oturduğunuz yerde Migros'tan alışveriş yapıyorsunuz, 1.5 TL nedir ki, lafı bile edilmemeli. 1.5 Litrelik Lipton Icetea Limon'un fiyatının 1.95 TL olduğunu görünce bana birden bi' coşku geldi, 5 tane aldım o gün. 3 gün oldu alalı ve 4. şişe bitmek üzere... Gören, duyan çok içtin diyor da, az bence. Yaz günü nedir ki 3 günde 6 litre icetea tüketmek ?!
  • Gitara haftada bir değil de her gün gidip her gün fazla fazla yeni şeyler öğrenmek istiyorum. Haftada bir gittiğim bu tempoyla bile normalden çok daha hızlı gittiğimi söylüyor hoca ama beni kesmiyor bu ne yalan söyleyeyim. "Sen 11 sene odanda gitarla her gün yüz yüze bakıp çalmazsan, 11 değil 22 yaşında başlarsan bu işe şikayet de etmeyeceksin Fırat efendi"(iç ses)
  • Marshmellowlarım bitti ya lan resmen.. Bekle beni Balçova, bekle beni Agora. O pembe renkli kağıttan şeker torbaları kesmiyor beni. Sonuçta 22 yaşında adam alıyor gidip de, 10 yaşında bir çocuk değil. Haftaya Agora'da elinde koca bir çuvalla "bunu marshmellow doldurun" diye ortalığı birbirine katan deli görebilirsiniz yakın çevremde birisi o güne kadar bana engel olmazsa.
  • Bu ara albüm almam lazım, şöyle eldekilere baktım da Gece ve Yasemin Mori eksik. Bir kaç tane de ekstra alabilirim. O an satın almaya gideceğim için direkt olarak aldım diye bahsettiğim/yazdığım ancak ne olduysa alamadığım bir kaç albüm var. Eksikleri kapatmak lazım kapmanya veya promosyon denk getirip. 3 al 2 öde veya 4 al 3 öde gibi bir şeyler yakalarsam affetmem.
  • Şekere gitti yine aklım, hayır madem o pembe torbalarda ısrarcısınız bari büyüğünü yapın. ÇOCUK MU OLALIM İLLA Kİ O UFAK KESECİKLE YETİNMEK İÇİN !
  • Niye sinirlendim inanın ben de bilmiyorum.
  • Yaz okulunun bir faydası var ki şudur : Arşivde ne kadar eksik varsa bir bir tamamlamak. Torrent bu yüzden güzel bir şey. Sıkıntıdan bilgisayara Guitar Hero indirdim. Klavyeye basa basa oyunu oynamak orjinaline göre zevk vermeyecek biliyorum ama ne yapalım. Evde değilken ve uyurken boş bırakmıyorum bağlantıyı.
  • Bugünün sabaha karşısı, yani 22 Temmuz 2009 gününün ilk saatleri olan ve bir önceki günün gecesi diyebileceğimiz saat 03.00 sularında İzmir'de "üşüdüm" ben. Tarihe not düşülsün bu. Tamam yazın esinti hoş bir şey de, rüzgarın işi abartması neden ? Üstüme hemen tshirtü geri giydim, uzanaraktan laptopu kullanırken üstümü pikeyle güzelce örttüm yoksa donacaktım.
  • Sınavlar bitince yaz okulunun tam devre arası oluyor. Halftime niyetine bir Marmaris yapma niyetim vardı yazmıştım geçen gün ama bilmiyorum, belki 1 hafta ertelenecek o.
  • mp3 playerın metrodayken bir anda kilitlenmesi.. insanların şaşkın bakışları altında piercingi çıkarmak.. piercingin barıyla(yani o çubuğuyla) mp3 playerın reset tuşuna basmak.. tekrar ağıza geri götürüp piercingi takmak.. yandaki yaşlı amcanın "hısfmmppffss" diyerekten şaşırması..

21.07.2009

Gamberini ve Gilardino Kampta

Milli takımla Konfederasyon Kupası'na katılan iki isim Gamberini ve Gilardino takımın Cortina'daki kampına katıldılar. Geç katıldıkları için takımın kalanıyla aradaki kondisyon açığını kapatmaları lazım haliyle. Bisiklet peşinde koşturaraktan işe başladılar görüldüğü üzere..

İlginç Misiniz ?!?

Buradan sesleniyorum pek sevgili Show TV'ye: Türkiye'deki futbolseverlerle ne alıp veremediğiniz var ? Daha ne kadar futbol keyfimizin orta yerine edeceksiniz ?

Hiç yayınlanmayan UEFA finalleri, Türkiye'de yapılmasına ve tarihte bu isimle son kez oynanıyor olmasına rağmen 2009 UEFA Kupası'nın kupa törenini banttan verip 5 dakikada geçiştirmeler, maç sonunu ise hiç göstermeyip direk reklama girmeler, Türkiye Kupası'nın finalini yayınlamaya kalkıp reklamdan insanın futbol keyfini alıp götürmek...

Bunlar daha hafızalarda çok çok taze. Koca bir ülke 2 sezon UEFA Kupası izleyemedi canlı canlı, o rezaleti takip eden 3. senede de 45'er dakika izleyip maçın önünü sonunu göremeden reklamlara mahkum edildik. Şimdi iki gündür bas bas bağırarak duyurdukları 2009 Avrupa U19 Futbol Şampiyonası'ndaki Türkiye - İspanya maçını yayınlamıyorlar. Yazıklar olsun. Gece banttan verirsiniz bu maçı, aptalız ya biz, skorunu bildiğimiz ve her detayını biter bitmez okuyacağımız maçı salak salak oturur izleriz, teşekkürler.

Jose Ignacio Castillo İmzaladı

34 yaşında ve kariyerinde Serie A deneyimi yok denecek kadar az olan Jose Ignacio Castillo ile sözleşme imzalandı bugün. Yedek forvet olarak alındı ama daha önce de söylemiştim, ilk hedef olarak Marcus Berg'i belirleyip de bu adama kadar düşmek saçmalıktır, başarısızlıktır. Tamam Rigano da Serie A tecrübesi yokken o dönemde takımda kalmıştı ama alt liglerde standardın çok üzerinde ortalamalar yakaladı Fiorentina forması ile. Yani transfer değildi, zaten yıllardır kadrodaydı o dönemde. Ancak Castillo bu gibi özelliklere de sahip olmadığından memnun olmamak için haklı sebeplerimiz var. Gerçi her şartta 5 aylığına kiralanıp da pişman olunan Bonazzoli kazmasından daha kötü olmayacaktır, o açıdan da bakmak lazım transfere. Maliyeti 1 Milyon € ve iki yıllık sözleşme imzaladı.

Şöyle açıklamalarda bulunmuş Castillo :
- "Bana bu fırsatı verdikleri için Corvino'ya ve kulübe teşekkür ederim. Bu eşsiz bir fırsat. Bu formayı giyecek olmak büyük bir onur, bana verilen görevin farkındayım. Hocam beni sahaya sürdüğü zaman en iyisini yapmak zorundayım çünkü Fiorentina'ya gelen her oyuncu gibi bir an önce gol atıp kendimi göstermeliyim. Hedeflerim hakkında kesin konuşmak istemiyorum, sadece burada işe yarar şeyler yapmalıyım."

Ayrıca bir de not düşelim, sol bek Manuel Pasqual 3 yıllığına yeniledi sözleşmeyi. Kaçmaması gereken bir isimdi, iyi oldu. Ha diyeceksiniz ki Melo 1 ay önce yeniledi de ne oldu ? Haklısınız...

  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO