19.03.2011

Yavan: Galatasaray 1-2 Fenerbahçe


Başlamadan evvel bütün Fenerbahçelileri tebrik ediyorum. Bu ezeli rekabet, ben dahil, tüm taraftarları paranoyaya çok rahat sürükleyebildiği için bu italiği kaleme almaktayım. Fenerbahçe'nin galibiyeti haklı bir galibiyettir ve bu yazıdaki hiçbir ifade -öyle anlaşılabilecek olsa dahi- Fenerbahçe'nin neden galip olduğunu sorguya açmak niyetiyle yazılmayacaktır. Yazının amacı ve niyeti maçı olabildiğince açık ve tarafsız değerlendirmektir. Sürç-ü lisan edilirse, hata kafadan değil "lisandan" kaynaklanmaktadır.

Derbiler çok yönü, yüzü ve ayrıntısı olan maçlar. Bu çeşit bir sinir harbini, içimdeki sinir harbinin etkisini azaltmak gerektiğinden ve daha rahat okunması açısından çeşitli alt başlıklar altında yazacağım. Her zaman futbol seyrederken ilk bakılması gereken şeye bakarak başlayacağız:

Taktiksel Düzen, Oyun ve Performans
Sürpriz yoktu. Aykut Kocaman beklenen düzenle beklenen oyunu oynamaya çıkmıştı. Hagi ise oyuncuların mevkilerinde yaptığı deneyleri sonunda bırakıp haftalardır oynatması gereken düzeni sahaya koymuştu. Franchi haftalardır yazıyor o düzeni, dilimizde tüy bitti zaten anlatmaktan. Derbi gazı, stad etkisi derken ilk yarıda sahayı fethettik. Ama kast ettiğim etkili oyun değil elbette; mücadele. Koşmak ve canını dişine takmak zorundaydı Galatasaray ve bunu yaptı da. Oysa bu övülesi falan değildi. Bugün bana sarı-kırmızı formayı verseniz ve o çimlere atsanız ölümüne koşardım. Futbolcuları o formalara kavuşturansa bundan fazlası olmalıydı. 

Hagi'nin meşhur vecizesini herkes hatırlayacaktır: "Bende var kafa..." diye başlayan ve malum kelimelerle biten. Galatasaray'da haftalardır sahada kafa yok. Buna Türk spor yorumcusu yetenek veya yaratıcılık diyor. Nasıl tanımlarsınız bilmem ama bu sorun öyle 10 numara almakla, kanat oyuncusu getirmekle çözülecek iş değil. Galatasaray'ın 10 oyuncusundan sekizinin topu ayağına aldığında düşünerek hareket etme eğilimi yok. Oyun felsefesinin uygulanışı toptan yanlış ve bu ayan beyan görünüyor haftalardır. Kontra atakta boş alanlara atılmayan toplar, doğru zamanda verilmeyen paslar, boş çalım denemeleri, anlamsız uzun toplar, kaleciye atılan gereksiz paslar, alan paylaşımında keşmekeş, alan daraltma eğiliminin olmaması, hücumda koşu zamanlaması olmaması... Bu kadar saymaya gerek yok aslında. Tek bir soru sorayım: Bu sezon sarı-kırmızılı formayı giyen oyunculardan kaçının, kaç kere verkaç yapmayı başardığını görebildiniz? Bu sorunun cevabı bile Galatasaray'da oyun organizasyonunun ne kadar içler acısı halde olduğunu gösterir hepimize. Bugün Galatasaray ligin en çok orta yapan, en çok şut atan ve en çok korner kullanan ikinci takımı. Ne muhteşem istatistikler. Sahada bir gram akıl kırıntısı görünce bayram ediyoruz diğer taraftan. Culio'yla Neill'ın zaman zaman oynayabildikleri zeka içeren oyunun istatistiğini tutan var mı peki? Takımın sorunu kaleye gidememek değil ki bunun için en dolambaçlı, en saçma sapan yolu seçmek. Galatasaray üç sezondur oyun zekasından yoksun oyuncuları bünyesinde toplamasının cezasıını çekiyor. Ama bir şey olmaz, yine gelir bir Hagi veliahtı, her şey düzelir.

Ezelin rakibimizin oyun düzenini, bu konudaki inadını ve haklı başarısını takdir ettiğimi daha önceki FB-BJK derbisinin değerlendirmesinde belirtmiştim ve maçın ilk yarısındaki içler acısı performansa rağmen bu görüşümde hiçbir değişiklik yok. Biz Fenerbahçe'den iki Fenerbahçe golü yedik ve bu bile Kocaman ve takımını takdir etmek için yeterli. Sonuç cümleleri için isteyen yukarıda bahsettiğim değerlendirmedeki ilgili bölümlere bakabilir. Çünkü farklı hiçbir şey yok aşağı yukarı. Bir tarafta sahada alacağı sonucu tamamen oyuncuların pozisyon içindeki eforlarına bağlamış bir düzensizlik, diğer tarafta çoğu zaman etkisiz bile olsa ortaya konmaya çalışılan belirli bir düzen, bir disiplin vardı. O disiplin ilk önce duran top alışkanlığında, sonra sağ bekin ileri çıkışına dayalı bir set hücumuna kendini gösterdi ve maçı aldı.

Bireysel Performanslar, Hatalar
İlginçtir bu maçta iki takımda da sürpriz performans ya da maça direk etki etti diyebileceğimiz bir oyuncu göremedik. Bahsettiğim pozisyonların içinde gösterilen çaba, hırs değil, genel anlamda maçın çehresini değiştiren bir etki yaratabilecek büyük bir efor ve bunu sahada göremedik. Aslında maçın yavanlığının yansımalarından biri de buydu. İtiraf etmeliyiz ki, maçın adı farklı olsa o tribünlerin %90'ı boş olacak, ekran başına geçenlerin çoğu otuzuncu dakikadan sonra bilgisayarın başına geçecek ya da kanal değiştirecekti.

Hatalar bölümünde beş oyuncunun adı yazıyor: Balta, Cana, Servet, Santos ve Yobo. Bu beş ismi buraya yazmam gerekmese maç golsüz bitebilirdi, bu çok çok çok uzak bir ihtimal olsa bile. İlk üç isim kafa toplarındaki müthiş umarsızlıklarıyla saç baş yoldurttular. İlk golde Balta'nın sıçramadan kafa topu almaya çalışması, ikinci golde Servet ve Cana'nın kafayı çakan Alex'e uzuun uzun klark atmaları inanılacak gibi değildi. Yobo ile Santos ise Galatasaray'ın golünde pozisyon gelişirken Kazım'ın endamını seyretmeyi tercih ettikleri için bu paragraftalar.

Hakem
Birkaç eleştirim var Aydınus'a, bunun dışında maçın skoruna etki etmemeyi -şansının da yardımıyla- başararak çıktı maçtan. Performansı ise gerçekten kötüydü. Aydınus'un derbiye seçildiği anda maç içinde yaşanacakları tahmin etmedim desem yalan olur. Kendisinin hakemlik niteliklerini stres düzeyi çok yüksek maçlarda gösteremediği tecrübeyle sabitti ve bu bilgi değişmedi. Galatasaraylılar'a kartları saçarken Fenerbahçeliler'e kart göstermeyi unuttu, sertlik düzeyini bir aşağı bir yukarı çekip oyuncuların kontrolünü kaybetti. Eğer Galatasaray şampiyonluk yarışında olsa müthiş bir cümbüş seyredeceğimiz kesindi. Şükür ki sonucu etkileyecek bir hata yapmamış olarak sahadan ayrıldı. Böyle bir hata olmaması MHK üstündeki müthiş entrika hikayelerini azaltması açısından güzel oldu. Yardımcıları çok iyi, hakem çok kötüydü ama maç o kadar kötüydü ki Aydınus'un kötü yönetimi üstünde sırıtmadı. Hakemin derbiyi değil derbinin hakemi kurtardığını görmek ilginçti bu bağlamda.

Son sözüyse seyirci hakkında söyleyelim: Stadın ambiyansı tek kelimeyle muhteşemdi. Ama maçın son dakikalarında iki rakı şişesi atılması tam bir rezaletti. Eşeğe altın semer bağlasan yine eşek tabi. Nou Camp'ın ikincisini şehrin ortasına diksen de o koltuklara oturan öküz olduktan sonra yapılacak bir şey yok.

17.03.2011

Bugün, O Gün Değil!


1,5 senedir gülmedi yüzümüz. En son geçen senenin devre arasındaki transfer döneminde gülmüştük. O gün gelen transferlerle Uefa'da yürürüz dedik, olmadı. Şampiyon oluruz dedik olmadı. Kupayı bile alamadık. Bu sezonun tamamı zaten kayıp. Daha fenası Avrupa'da olmadığımız için önümüzdeki sezon da bizi mutlu edemeyecek. Böylesine sıkıntılı bir süreçte Galatasaray seyircisi kendisine bir amaç arıyor mecburen. Sonuçta bir yarışma içerisindesin. İstersen amatör ligde ol, istersen curling oyna yine bir amaç uğruna mücadele ediliyor. Bu sezonki son amacımızdır bu maç. Son amacımız derken yanlış anlamasın Fenerbahçeli arkadaşlar. Trabzon maçında da savaşacak bu takım. Bu akşamki maçın skoru ne olursa olsun Trabzon maçı taraftar için ne kadar ilgi çeker? Kalmak isteyen futbolcu o maçta da mücadele edecektir.

Son idman raporuna bakarsak Galatasaray sahaya şu şekilde çıkacak:

Cuma - Neill - Gökhan - Servet - Balta - Cana - Yekta - Culio - Kazım - Stancu - Baros

Galatasaray'ın bu seneki başarısız olma sebebi orta sahanın dağınık olması. Cana, Yekta ve Culio birbiriyle çok az maç oynasa da şu an bu 3'lüden daha iyi 3'lü çıkmaz. Orta sahasının başarısıyla lider konumda olan Fenerbahçe'de en önemli parçalardan Emre yok, biz ise pek bulamadığımız ideal 3'lü ile çıkacağız. Şaşırtıcı olabilir, ama orta sahada daha aktif konumda olabiliriz.

Kazım, Ayhan'dan sonra en fazla geri pas yapan oyuncumuz. Keita geçen sene o bölgede mutlaka ileri doğru giderken, Kazım aynı bölgede mutlaka kafasını geriye çeviriyor. Olması gereken yerde de hiçbir zaman olmuyor. Orada artık maç eksiği olmayan Pino'nun oynaması gerekiyor aslında. "Fakat 7 yabancı oluyor" diyenler çıkabilir. Onun da çözümü var. Kaledeki uçan çuval bir yabancı kontenjanımızı malesef götürüyor. Net bir şekilde ligin ve hatta bildiğim kadarıyla Galatasaray tarihinin (Hayrettin ve Nezihi dahil) en kötü kalecisi olan o arkadaşın kalemizde ne işi var?

Stancu yine sol tarafta oynatılarak taraftardan soğutulmaya çalışılacak Hagi tarafından. İlla ki Romanya'dan transfer yapacaksın, 5-6 milyon euro bayılacaksın ve adamı yerinde oynatmayacaksın. Böyle bir skandal olamaz. Madem bu kadar parayı vereceksiniz. Bari gidin sol kanat alın. Büyük ihtimalle yarın ikinci yarının başına kadar sabretmemiz gerecek. Sonrasında oyuna Arda dahil olacak. Bu arada Stancu iyi oyuncudur. Ama sol kanatta değil. Hatta Arif Erdem gibi gerektiğinde ikinci forvet, gerektiğinde 12.adam rolünü çok iyi üstlenebilir.

Fenerbahçe açısından bakacak olursak. Futbolla ilgilenen kime sorarsan sor, Fenerbahçe'nin ilk 11'ini sayar. Hatta 5 sene öncesinden itibaren sayabilir. Pek değişmiyor son yıllarda Fenerbahçe'nin kadrosu. Her sene 1-2 adam çıkıp, 1-2 adam dahil oluyor. Adından mıdır nedir, Avrupa'da başarılı olamıyorlar. Ama ligde ilk 2'yi domine ettiler kaç yıldır? Bilmiyorum, Adnan Polat bu sana bir şeyi ifade edebiliyor mu? Evet, Emre yok Fenerbahçe'de. Yerine Cristian veya Özer oynayacak. Geriden oyunu kurma görevini üstlenip, bir de sonuna kadar mücadele eden bir Emre yok. Büyük ihtimalle Galatasaray'a göre çok üstün oldukları kanatlardan saldıracaklar.

Hagi umarım şu maç için duran top çalışmaları yapıp, Fenerbahçe'nin duran toplarını izlettirmiştir futbolculara. Çünkü Fenerbahçe gollerinin yarıya yakını duran top sayesinde oluyor. Bizim mesela neredeyse hiç yok. Atamıyoruz, bari yemeyelim. Maç kadromuz bu şekilde olursa eğer, kaleci hariç 1,84'ten uzun 7 kişimiz var. Neredeyse Norveç milli takımı gibi olduk. Biraz alan savunması, Lugano, Selçuk, Yobo gibi adamlara da adam adama markaj uygular umarım.

Fenerbahçe maçı sonrası 8 maçımız daha var. Bu maçı 8-0 kazansak dahi bu senenin diyetini ödeyemezler. Öyle tek maçlık iş değil bu. Önümüzdeki sezonun bile kafadan yarısı kayıp. Rahmetli Canaydın ve Polat yönetimine kadar Avrupa takımlarının içerisinde Şampiyonlar liginde en fazla oynayan 3-4 takımdan biriydik. Şimdi bizim kulağımıza çok uzak geliyor şampiyonlar liginin o melodisi. Öyle galibiyetle falan düzelen, düzelecek olan bir takım olamayız biz.

Ultraslan'ın "tam destek" kararı alması güzel bir şey. Çünkü ortada yeni yapılan çok güzel bir stat var. Ama taraftarlar 1,5 yıldır o kadar mutsuz ki, artık bir yerde patlamak gerekiyor. Takım ne kadar kötü olursa olsun ezeli rakibe karşı bu takım desteklenmeli. Bugün sezonun geri kalanı gibi sıkıntılı olmasın, farklı olsun. Sadece bugünlük. Sonrasında zaten gerçeklerimize döneceğiz. Saat 22.45'e kadar tam destek olsun. Kazanan da biz olalım.
Not: Fotoğraf, Aykun Kocaman'ın enteresan motivasyon kaynağı! Keşke sahada olsaydın be reyiz!

15.03.2011

Yasak.. Kendim.. Blog..

Evvela şu yasaklardan girelim.. Dağınıkça bir yazı olacak onu da diyeyim.. Neyse işte, yasak olayı kadar saçma bir olayın olmamasını uzun uzadıya anlatmaya gerek yok, Digitürk'ün ilk engellemesi de değil bu, daha önce de yaptılar ve toplu maillerle bloggerlar yüklendi kendilerin ancak sonuç çıkmadı. Yine bir yerlerden hukukçular avukatlar çıkıp engellemeyi bozdular ve açıldı yasaklar. Hafta sonuna(19-20 Mart) kadar engelleme kalkacak herkes yine girebilecek bloglara muhtemelen. Bin tane kaynak çıktı, kaynak sorulmasın arkadaşım bana. Digitürk böyle yaptıkça benim gibi şu ölü sezona rağmen Digitürk WebTV gibi bir hizmeti son 10 haftada almak isteyen insanı soğuttu, kendilerine prim tanımamak için bunu almaktan vazgeçtim. WebTV sahibi insanlar var, gider anlarla izlerim veya kahveye iner 2 lira veririm keyfime bakarım. Bunlarla uğraşmanın alemi yok..

Marmaris'teki evde Digitürk Plus var ki onu bile iptal ettiresim var babamı arayıp, bokunu çıkardılar çünkü artık işin, adamlar çeşitli sunucular üzerindeki maç yayınlarını bloga gömülü halde koyuyorlar, gidip o siteleri yasaklatacaklarına video kodunun eklendiği Blogger kapanıyor.

Şöyle örneklenir bu aslında, net şekilde: Üst komşum uyuşturucu kaçıran birini evine davet etti diye, bak komşu kaçırdı diye değil, kaçıran birini evine çağırdı diye benim bulunduğum apartman kapatılıyor, benim evime insan giremiyor, böyle bir durum düşünelim.

Neyse, yasak konusunda bu kadar..

Yasaktan niye girdim? Şu yüzden, 5-6 aydır pek ortalarda olmadığım bilinmekte. İyi gözüken ama bir zaman sonra anlaşıldığı üzere temelde pek iyi gitmeyen bir ilişkim vardı. Fazla üstüne düşüp yoğunlaşınca ayrılma hadisesi sancılı oldu. Misal, şubat ayı benim hafızada yok gibi. Hem o dönemdeki dertli sıkıntılı halimi unutmak istiyorum, hem de hatırlamak istesem bile üzüntü dışında hatırlanacak 1-2 anı var aklımda. Ayrılık zamanı ocak ayının son 2-3 günündeydi, o ara oldu işte. Ayrılıktan sonra benim üzüldüğümün yarısı kadar üzüldü mü karşıdaki bilmiyorum ama bildiğim şu ki ben üzülme olayını fazla abartmışım. Neyse ne işte.. 5 ay kadar fazlaca birlikte olmaktan, hep birbirimize vakit ayırmaktan blogu ve interneti geçtim normal hayatta diğer yaşamsal faaliyetleri kısıtlamış oldum bir bakıma. Mesela futboldan bu denli uzak kalmamıştım, Galatasaray'ı en az ne zaman izledin diyenlere çok net şekilde Eylül 2010 - Ocak 2011 derim. Öyle oldu. Zamanında(lise falan oluyor bu) sırf Galatasaray maçı için gündüz veya akşam bir yerlere çıkmayı, üç kız üç erkek, iki kız iki erkek yapılan planları bozmuşluğum kaç tanedir diye zorlasam, abartmıyorum sezon başına 10-15'tir en az. O derece manyaktım, Galatasaray veya Fiorentina maç yapıyorsa mümkün değildi evden dışarı çıkmam. Bu sezon iki takımımı da bu kadar az ilk kez izledim. İkinci yarı telafi ediyorum gerçi ama Fiorentina çöküşte, Galatasaray ise 106 yıldır hiç böyle kötü olmamıştı. Yine de ikisine de döndüm.

İkisine böyle dönmüşken, bloga da dönmüş olacaktık. Mart ayı ile birlikte o ayrılığın da etkilerinin de kötü izlerini atıp, yeniden kendimi toparlayıp gülüp eğlenmeye veya beni bilenlerin deyimiyle manyaklığa deliliğe devam ederken bloga da yüklenelim, ayda 60-70 yazıdan az çıkmayan günlere dönelim derken bu erişim yasağı geldi çıktı. Biriken şeyler var azar azar, arada yasak zamanı yazılıp kaybolan yazılar var. Hepsi yoluna girecektir, yasağın tamamen kalkması ile ayaklanıp blogu canlandırma vakti geliyor..

Diğer yazar arkadaşlar da hareketlenecektir zaten bendeki kıpırdanmayı görünce. Yani umarım.. Hareketlenin lan! Bilhassa da Demir denen arkadaş bir blog yazarı olduğunu hatırlayıp yazmaya başlarsa iyi olacak. Batu(Mithra), Deniz(McDennis), Anıl konusunda bir sıkıntımız zaten yok..

Böyle işte benim olayım, neden yazmamış, neden etmemiş, niye blog böyle kuş uçmaz kervan geçmez hale gelmiş diyenlerin merakları giderilmiş olmalı.. Kendimi toparladım, kafamı düzelttim ve şubat ayındaki kötü dönemi %100'e yakın oranda atlattım ya, devamı için sorun yok...

Üç beş gün daha sabredin, yasak tamamen kalksın, yeniden tam gaz ayaklanacak burası...

Hagi'den İntihar: Ankaragücü 3-2 Galatasaray


Sezonun en iyi iki oyununu oynatıp puan alamayıp tur geçemediği iki maçın ardından çıktığı ilk deplasmanda kaderini çizecek olan Hagi kendi sonunu hazırladı Ankara'da. 4-4-2 denemesi yapılan Karabük maçından sonra eski düzenine dönen Hagi'den Aydın ve Ayhan hamleleri geldi bu ikisi içerisinde sürpriz denebilecek olan Aydın'dı, Ayhan'ın oynaması beklenen bir şeydi. Kadronun sürpriz ismi Aydın'a değinelim adını anmışken. Attığı gol ve Galatasaray'ın 2. golü öncesindeki şutuyla maç sonu iyi oynadı gibi gözükse de özellikle Galatasaray'ın önde oynadığı ilk bölümde top kaybı ile sonuçlanan hemen her pozisyonun baş aktörü kendisiydi. Gösterdiği çaba ve oynamaya çalıştığı iyi niyetli oyunu bu acemice hatalarıyla sindirip kendisini nötrlemiş oldu Aydın. Bu da tam da derbi öncesi fırsat bulan bir rotasyon oyuncusunun yapmaması gereken bir şeydi.

Hagi'nin maç içerisindeki hamlelerine geçmeden haftalardır Galatasaray'ın başını yakan en büyük hamlesinden bahsetmek lazım: Robinson Zapata. İlk yediği gol bir genç kaleciye izlettirilse o çocuk benzer bir pozisyonda ne yapmaması gerektiğini rahatlıkla anlayacaktır. Bir kaleci ne yapmamalıysa onları yaptı Zapata ki bu 2. golde de değişmedi. Üzerine gelen ve çizgide tuttuğu topu geriye doğru çelmemeli bir insan. %90'ının kaleci hatası olduğu iki gol yiyen bir takımdan da deplasmanda galibiyet beklemek anlamsız olacaktı ki Sestak bu konuda fazlan düşündürmedi kimseyi, savunmanın ikramını değerlendirip zaten top gelse de yesem diye bekleyen Zapata'ya bir gol daha hediye edip takımına önemli bir üç puan kazandırdı.
Şimdi şuraya gelelim ve Galatasaray'ın sezon ortalamasına göre gayet iyi oynadığı 60 dakikadan sonra nasıl bu kadar aciz duruma düştüğünü inceleyelim. Hagi'nin 2-1'den sonra yaptığı şeyler bir teknik adamın nasıl intihar edebileceğini gösterdi izleyenlere. Yaptığı değişikliklerden sadece bir tanesi tartışılıp akıl-mantık çerçevesine oturtulabilecek düzeydeydi. O da ilk değişikliği olan Stancu-Barış değişikliği. Öne geçmişken rakibi orta sahada bozup Pino-Kewell-Aydın üçlüsüne daha fazla top aktarmayı düşünmüştü belki de ancak teorideki bu düşünce pratiğe dökülünce pek de beklendiği gibi olmadı. Bu şekilde oyunu ortada idare eden hagi ise dakikalar 80'i gösterirken ayağının altındaki sandalyeyi itti ve adeta intihar etmiş oldu. Çağlar'ın yerine Barış'ın girmesi ile dizilişin en kilit parçası Cana yerinden oynadı ve orta sahayı bırakıp savunmaya geçmek zorunda kaldı. Bu da Ankaragücü'nün kaleye daha kolay yaklaşmasına sebep olmuştu ki bunun üzerinden sadece saniyeler geçmekteyken Ankaragücü'nün savunmasını ve orta sahasının defansif elemanlarını tedirgin eden isimlerden Pino'nun yerine Arda'nın oyuna girişi ile Galatasaray'ın orta çizgi ilerisindeki son kalesi de düşmüş oluyordu. Bundan sonra Ankaragücü için işler o kadar kolaylaştı ki rakip kaleye ciddi gitmeye başladıktan birkaç dakika sonra önce beraberliği sağlayıp hemen ardından da öne geçerek Hagi'nin "İntihar etmek istiyorum!" haykırışına kulak vermiş oldular; Zapata destekli goller ile kazanıp Hagi'nin bir Ankaragücü maçı işle başlayan Galatasaray'daki 2. teknik adamlık kariyerini bir Ankaragücü maçı ile sonlandırmış olacaklar belki de.

Derbi öncesi bir galibiyet o maça daha rahat hazırlanmak için can simidi olacaktı Galatasaray için ancak ilk yarıda olduğu gibi Fenerbahçe maçından beş gün önceki teknik adamla maça çıkan teknik adam aynı isim olmayabilir yine. Bu da Galatasaray'ın içinde bulunduğu kaosu anlamak için farklı ve acı bir bakış açısı oldu.

goal.com

6.03.2011

Bu Maçı Bir Yerden Hatırlıyorum


Galatasaray'ın Türk Telekom Arena'daki "mekan oynatıyor" esprisi ile yakaladığı kısacık seri de son bulmuş oldu. Gerçi o mekan gerçekten oynatıyor belki ama yapacağı katkı bundan öteye gidemez sonuçta, golü de stat atacak değil ya!

Hafta içi Gaziantepspor maçında Galatasaray'ın oynadığı oyunu sezonun en iyi oyunu diye özetlemiştik. Ancak skora yansımamıştı bu. Yine benzer bir şekilde baskılı bir oyun oynandı ve yine bunda hücum gücünü yeteri kadar kullanmayıp kapanan, veya kapanan demeyelim de defansif oynayan rakibin etkisi vardı. Üç gün önce gol atmak dışında hücumda büyük anlamda doğruları yapan takım yine aynı şeyleri yaptı ancak gereken gol gelmeyince golsüz beraberlikten kaçılamadı. Hatta öyle benzerdi ki iki maç, son anlarda yine Servet'e boş bir orta gönderildi ancak Gaziantep'e karşı aynı kalede topu direğe atan Servet bu maçta da topu kontrol etmeyi başaramadı ve kalecinin boşalttığı kaleye dönüp topu gönderemedi. İki maçın kaderi bu yönleriyle de benzer oldu.

Tabii ki üç gün önceye benzeyen şey sadece oyun anlayışı ve maçın gidişatıydı, bunun dışında diziliş ve oyuncuların yerleri konusunda bambaşka bir Galatasaray gördük. Sabri'nin yokluğunda Serkan fırsat bulur ve Neill-Cana ısrarı sürer derken beklenenin de ötesinde bir sürpriz geldi. Neill geldiğinden beri belki de ilk kez 90 dakika boyunca oynadı. Oynaması gereken asıl yere geçince de benim gözümde Galatasaray'daki en iyi oyunlarından birini oynadı birkaç tane çok kötü pas hatası yapmış olsa da. Neill yerine geçince orta sahada da Cana kendi mevkiisine kavuştu ve rakibinin ataklarını daha erken kesme fırsatı buldu Galatasaray. Burada bir yenilik daha devreye giriyor, normalde Cana'nın önünde Culio ve Yekta olurdu bu kadroya göre ancak Yekta kanatta Culio ise Cana'nın yanındaydı. Bu da bize tek bir şeyi işaret etmekteydi: 4-4-2.

4-3-3 veya 4-5-1 kalıbından kurtulup 4-4-2'yi deneyen Galatasaray bunu da iyi uygulayabileceğini göstermiş oldu. Yeni bir taktik dizilişle ve her oyuncuyu kendi mevkiisinde oynatarak alternatifleri aramaya başlayan Hagi'nin ilk denemede başarılı olduğunu söylemek mümkün.
İkinci yarı Galatasaray için bir önemli nokta da şuydu; Kewell ve Pino takıma katıldığı zaman Galatasaray istenen oyuna daha yakın olacak. Özellikle Kewell'ın girişi ile hücumda etkili olan ama pozisyon bulamayan takım seri halde gol pozisyonları üretmeye başladı ki golü kaçırmanın atmakan daha zor olduğu pozisyonlara bile girildi diyebiliriz. Ancak bu son bölümde Galatasaray'ın karşısına yeni bir sorun çıkıyordu ki o da yabancı kontenjanı. Zapata gibi bir isimle zaten değerli olan kontenjan fazlasıyla gereksiz harcanıyor ve oyun içerisinde Kazım-Pino, Yekta-Kewell, Hakan-Insua benzeri değişikliklerin önü tıkanıyor. Galatasaray'ın sakatlıklardan kurtulduktan sonra eldeki kadroyu daha verimli kullanabilmesi için yabancı kontenjanını bir tanesini kaleye kullanmak gibi bir lüksü olmamalı. Hagi bunun sıkıntısını bu maçla itibaren çekmeye başlayacak ve içinden nasıl çıkacağı merak konusu. Gaziantep maçında Culio'yu kenara alması hatayken, bu maçta da Stancu'nun kenara gelişi hataydı ve kalede bir yabancı durduğu sürece bunun benzerleri yaşanacak.

Ve maçın kaderini daha 2. dakikada belirleyen isme gelmeliyiz, İlker Meral'e. Mevcut hakemlerin arasında belki de en yetersizi kendisidir benim gözümde, haliyle bu maçtaki kötü yönetimi sürpriz kaçmadı bana ancak Süper Lig seviyesindeki bir hakem ne kadar kötü ve yetersiz olsa, ne kadar formsuz olsa da bu maçın başındaki kadar net bir penaltı görmek zorundaydı. Kendi hakemlik kariyerine adına ciddi hatalara sebebiyet veren ve "kötü anı", "kötü maç" olarak hatırlayacağı bir maçı geride bırakmış oldu İlker Meral.

goal.com

3.03.2011

Rüzgar Gibi Geçti

Sonunda Galatasaray camiası kendisine zarar veren tek kişiden kurtuldu. Bu sene bu kadar başarılı giderken takımı baltalıyordu. Gidişine sevindim doğrusu. Kendisi Bundesliga'nın asist kralı olmuş. Bu oyunla mı olmuş gerçekten? Hayretler içerisindeyim. Neyse efendim futbolcu bile diyemeyeceğim bu kişi için Wolfsburg'a 8 milyon euro vermiştik. Dinamo Moskova'ya 15'e sattık. Nasıl ikna etti bizim Adnan Sezgin? Ona da büyük alkışlarımı yolluyorum. Adriana Lima'yı da benim için istesek mi sevgili Sezgin?

Takım bu sene ayrı bir şevkle oynayıp, yükselişe geçmişken, şampiyonluk yolunda yalnız başına yürürken, Manchester United ile ilk maçta 2-2 berabere kalıp TT Arena'da rövanş maçına çıkacakken takımımız için tek olumsuz unsurdu kendisi. Artık moraller tamamiyle düzelmiştir.

Yahu şu kadroda ne işin vardı zaten?

- Barış gibi enerjik miydin? Kariyerini toplasan Barış'ın bu sene koştuğu kadar koşmamışsındır. Anca git kenarda sakız çiğne.
- Dinamizin diğer adı Ayhan olabildin mi? Onun attığı ara pasları atabildin mi? Ayhan gibi topu ileri taşıyabildin mi?
- Mustafa Sarp gibi üstün "ent" ırkından mı geldin? Adam doğal yetenek. Bir kere sadece güzel Türkçe konuşuyor diye takımda her türlü oynar Sarp.
- Servet gibi hoca kovdurma özelliğin de yok.
- Aydın gibi ışıktan hızlı da değilsin. Top arkasından ağlıyor be Aydın'ımın.
- Hakan Balta gibi bütün gücünü, bütün konsantrasyonunu sahada toplayamıyorsun. Anca ona buna bağır çağır.
- Kazım gibi fiziksel özelliklerinin yanında yardıration ve off the ball özelliklerin üst düzeyde değil.
- Gökhan Zan gibi istikrarlı değilsin. Adam 5 yıldır kesintisiz oynuyor. Çelik olsa bükülür be.
- Nasıl şanslı bir ülkeysek sadece Türkiye'de bulunan "pubis" vitaminine sahip olamadın. Şimdi gittiğin takımda sürekli sakatlanırsın.

Görüldüğü gibi takımda bu kadar yıldız varken, hele de orta saha bu kadar üretken o orta sahada bulunman zaten bir hataydı. Zaten "başarılı yönetimimizin tek hatasıydın" diyorduk ki, 15 milyon euroya satılman süper oldu. Şimdi seneye gelecek şampiyonlar liginden ve ligden gelirler beraber en azından 50 milyon euroluk bir karımız var. Seneye ligde şampiyonluğu zaten geçtim de şampiyonlar ligini bile kazanabiliriz. Ne de olsa becerikli yönetimimiz var.

İşte böyle bir ortamda istenmiyordun haliyle. Senin Hagi gibi çok başarılı bir antrenörün olmaz umarım. Mümkünse gittiğin yerde de hocalarınla takış da gör bakalım sonunu. İki gıdımlık yeteneğinle dünyayı ben yarattım havalarındaydın. Gidişine taraftar olarak çok sevindim. Hadi öptüm. kib. bye.

Bir Son Daha: Elveda Türkiye Kupası!


Bu sezon oynadığı en iyi ve net oyuna rağmen Gaziantep’e tek gol bile atamayan Galatasaray için yolun şimdilik sonuna gelindi. Amaçsız hale gelen Spor Toto Süper Lig bir anda hayati önem taşıyan bir organizasyon haline geldi Galatasaray için. Tabii tek bir şartla, önümüzdeki sezon takıma yeni bir revizyon yaparken aynı anda hiç yoktan iyidir diyerek Avrupa Ligi’ne katılmayı istiyorlarsa.

Artık Hagi’nin ne yaptığı üzerine uzun uzun konuşmak yersiz kaçıyor olsa da bu yanlışların cezası her maç çekiliyor Galatasaray’da. Cana-Neill ısrarı sürerken dönülen tek yanlış Sabri oldu ama o da değil maç sonunu, ilk yarı sonunu bile göremedi. Cana stoperde arkasını boş bırakmamayı bir şekilde öğrenecek olabilir belki ancak Neill defansif orta saha olarak asla tutunamayacak bunu görüyoruz. Sene sonu gitme potansiyeli bir hayli yüksek bir isimden bu şekilde ısrarcı olmak önemli bir problem. Neill orta sahada tutarsa sözleşme yenileyelim, tutmazsa bırakırız gider gibi bir mantık varsa eğer, Hagi’nin kariyerinin en büyük hatası yapılıyor olabilir. Böyle bir deneme yanılma için uygun bir dönemde değil çünkü Galatasaray. Kaldı ki ilk yarıda az çok görünen Neill ikinci yarıda oynayabileceği en kötü oyunlardan birini oynadı. Gördüğü sarı karta dek adı bile anılmadı neredeyse. Bunda kanat organizasyonlarına önem verilişinin ve ortadan pek gidilmemesinin payı olsa da Neill defansif orta saha olarak beklenenlerin uzağında kalmaya hep devam edeceğini bir kez daha gösterdi.
Neill-Cana ısrarı böyle sürerken tüm bunlara rağmen Galatasaray istenen düzene yakın bir oyun oynadı. Hagi elenirken en umutlu oyununu oynatıp belki de kupaya veda edişi hafifletmiş oldu. Tabii oyuncuların bu maçı son fırsat olarak görüp ekstra çabalamaları da var. Yine de en iyi oyunun karşılığı tur veya galibiyet olamadı Galatasaray adına. Önceki üç maçta Gaziantep’in oyununa karşı koyamayan Galatasaray bugün biraz da çekingen oynayan rakibine karşı etkili olup olası tehlikeleri savuştursa da gol gelmediği zaman olması gerekenden çok daha değersiz kaldı bu oyun. Takımda kötü oynayan Ayhan’a ve dönem dönem oyundan düşmeyi geçtim yok olan Kazım ve Neill ikilisine rağmen böylesine bir oyun oynanması Hagi’ye karşı olan düşünceleri olumlu yönde etkileyecektir. En azından sezon sonuna kadar Hagi’nin istediklerini yapması için yeterli kredi sağlanmıştır aklı selim taraftarların gözünde. Amacı Hagi’yi eleştirip bir an önce kurtulmak isteyenler için maçın sonucu ve oynanan oyun ne olursa olsun değişen bir şey olmayacaktı.

Hücumda gereken organizasyonları sık sık değişen orta saha ve kanat düzenine rağmen olumlu yaptı Hagi’nin Galatasaray’ı. Stancu, Kazım, Yekta, Culio gibi isimler sürekli yer değiştirerek üretken olmaya çalıştılar, özellikle de ikinci yarıda. Hagi’nin maç içerisinde en beklenen hamlesi 4-4-2 denemesi olacaktı ancak buna yanaşmadı, uygun iki değişiklik yapmasına rağmen tek forvetin etrafına hücumcu orta sahaları dizerek 4-5-1 / 4-3-3 kalıbından vazgeçemedi. Normalde Servet’in forvete çekilmesi eleştirilecek bir olay olsa da Hagi’nin bu hamlesi bile tuttu bugün ancak bir noktadan sonra biraz da şans gerekiyor. Hagi, Servet’i forvete koydu ve amacına ulaştı ancak Servet’in bomboş topta 3 metreden topu direğe atması konusunda taktikler ve oyun planları çaresiz kalıyor. Bu noktaya gelmişken kırılma noktasından bahsetmek lazım son bölümde. Bir kırılma noktası varsa bu Servet’in kaçırdığı golden ziyade Culio’nun kenara gelmesiydi. Pino girerken çıkan isim Culio olduğu anda Galatasaray ileri doğru bir hamle yapmış olmadı, yerinde sayacak bir hamle yaptı. Culio yerine kenara gelecek yabancı Neill olabilirdi ancak savunma güvenliğini bırakıp gol yeme tehlikesini doğuracaktı, bu noktadan sonra tüm oklar Stancu’yu gösterirken Culio’nun tam da hücumlarda daha çok rol alıp oyuna ağırlık koymaya başladığı anlarda kenara getirilmesi maçı beraberliğe kilitleyip turu da Gaziantep’e iyice yaklaştıran an oldu.

Galatasaray için çok önemli bir karar haftasına girildi, ya lige son bir hamleyle sarılacaklar 'yaralı aslan' benzetmesi ile ya da tamamen boşlayıp gelecek sezonların düzenini kurmak için kadroda büyük çaplı bir eleme sürecine girilecek herkese son şansları verilerekten.

goal.com

  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO