30.11.2008

Sırplar ve Karadağlılar : Ya Tek Parça Olabilselerdi ?

Noat Samisa'da Manchester United'ın sırp transferlerini okuyunca bir süredir bu bölgeye olan ilgim hakkında yazma vaktim geldi diye düşündüm. Öyle bir nesile sahipler ki önümüzdeki yıllarda avrupanın bir çok devinde Sırp ve Karadağlı -diplomatik krizler biterse Kosovalılar da dahil olabilir- yıldızların ismini duymamız hiç de zor değil. Şimdiden bir kaç tanesi önemli konuma geldiler takımları için ve bir kısmı ve yavaş yavaş hazırlanmakta. Yazının ve bu ilgimin çıkış noktası ise "Ya Sırbistan-Karadağ dağılmasaydı ?" fikri. Yugoslavya'dan Sırbistan-Karadağ'a oradan Sırbistan ve Karadağ bölünmesine, oradan da Kosova'nın Sırbistan'dan ayrılmasına kadar gelen bir süreç var önümüzde. Daha önce ayrılan ülkeleri işin içine katmıyorum elbette. Yoksa son 3-4 yılı değil de daha öncesini düşünürsek çok daha fazla ülke karışabilir işin içine. Neyse, konu diplomasi değil futbol.. Kosova'nın bağımsızlığı şimdilik tüm avrupa ve dünya tarafından tanınmadığı için ülke uluslararası maçlarda Sırbistan'la birlikte temsil ediliyor eskiden olduğu gibi. Düşündüğüm kısma geri gelebiliriz sanırım. Sırbistan ve Karadağ ayrılmamış olsaydı yeni gelen nesille birlikte önümüzdeki yıllarda bir Avrupa Şampiyonluğu kazanırlar mıydı, kafamı kurcalayan şey bu oldu. Öyle yetenekli bir genç nesil var ki ellerinde günümüzde bir arada olsalar hiç şüphesiz U21 düzeyinde önemli başarılara imza atabilirlerdi.
İki ülkenin ayrılığından sonra ortaya iki tane orta düzeyde milli takım çıktı. İkisi de muhtemelen eleme gruplarında kendilerini zorlayıp 2. sırada yer bulup turnuvalara girmeye çalışacak. Veya 3.-4. sırada yer arayacaklar üsttekilere fazla karışamadan. Yakın gelecekte iki ülkenin de uluslararası başarı kazanması pek mümkün gözükmüyor. Sonuçta nüfus azaldı ve varolan yetenekler de bölündü. Bu bölünmede Karadağ'ın averaj takımı olduğunu sanıyordu kadroları pek bilmeyenler ama Mirko Vucinic'i Karadağ kadrosunda gördükten sonra fikirler yavaş yavaş değişmeye başladı. Önümüzdeki 5 sene içerisinde takımlarında değişmez olması beklenen, çoğunluğu Partizan altyapılı iki ülkenin genç yıldızlarına kısa kısa bakalım şimdi de.
İlk isim Stevan Jovetic, 1989 doğumlu ve sezon başında Fiorentina'ya 8 Milyon Euro karşılığında transfer oldu. 19'luk bir isim için fazlasıyla önemli bir transfer ücreti bu. Jovetic şimdiye kadar oynadığı oyunla Fiorentina'nın orta sahasını hücuma bağlama yolunda bir iki sezon içinde kilit isim olacağını gösterdi. Orta sahada Montolivo ile güzel bir uyum yakalarsa Fiorentina'nın geleceğinde isminden sıkça söz ettirecektir. Kendisi Karadağ'da oynuyor ve uluslararası kariyerinde de ülkesinin vazgeçilmezi olması şu an bile zor değil. Kısaca "wonderkid" olarak tanımlasak fazlasıyla anlaşılacaktır yetenekleri.
Bu defa Sırbistan'a geçiyoruz : Gojko Kacar. Hertha Berlin'in savunmasında bu sezon değişmez isim oldu ve golleriyle de fazlasıyla öne çıkıyor. Bir kaç gole sahip olsa da savunmadaki bir isme göre ortalamanın üzerinde gol atıyor bu sezon ve haziran ayında sezonu tamamlarken çift haneli gol sayısına erişmesi çok kolay gözüküyor. "Savunmanın belkemiği" gibi klişe bir laf için fazlasıyla uygun bir isim Kacar. Vojvodina'dan Hertha'ya geçerkenki 3 Milyon Euro'luk bonservis O'nu Vojvodina tarihinin en pahalıya satılan oyuncusu yapmıştı.
Sırada başka bir Sırp yıldız var : Zoran Tosic. Kendisini Şampiyonlar Ligi elemelerinde Fenerbahçe maçında tanıdık Partizan formasıyla ki yakın gelecte kırmızı formasıyla Old Trafford'da izleme şansımız olacak. Kanat oyuncusu olarak skora da fazlasıyla katkı yaptığını söyleyebiliriz ki Manchester halkı zaten gol kralı olan bir kanat oyuncusuna sahip olduğundan buna pek şaşırmayacaklar. Ayrıca bonservis ücreti Jovetic'ten de fazla oldu. 8 Milyon Pound'luk transfer ücreti fazlasıyla dikkat çekici..
Yine Manchester United'a doğru hareketlenen bir PartizanSırpla devam ediyoruz. Adem Ljajic, 1991 doğumlu ve Noat Samisa'dan öğrendiğimiz kadarıyla 10 Milyon Pound'luk bir ücretle ülkesinden ayrılıyor. Tabii ki bunun gerçekleşmesi için Tosic'te olduğu gibi çalışma izninin çıkması gerekiyor..
Sırada Karadağ'ın orta sahasında yavaş yavaş yerini almaya başlayan Simon Vukcevic var. Partizan'da oynarken ilk olarak Rus takımı Saturn'ün dikkatini çekip soğuk ülkenin yolunu tutmuştu. Daha sonra çabuk farkedildi ve kendisini Atlantik kıyılarındaki Portekiz'de buldu. Sporting Lizbon'da 1 yılı geçen kariyerinde sürekli forma şansı bulup takımın önemli silahlarından olmayı başardı. Zaten genç yaşındaki harika geçmişi de bunun habercisiydi.
Karadağ'dan yeniden Sırbistan'a dönüyoruz. Orta sahada şimdiden kendini kabul ettirmiş harika bir genç yıldız var önümüzde : Zdravko Kuzmanovic. Açık konuşmak gerekirse Fiorentinalı olduğumdan takımımda böyle bir oyuncu olduğu için kendimi fazlasıyla şanslı sayıyorum. İsviçre doğumlu Kuzmanovic profesyonel kariyerine Basel'de başlıyor ve İsviçre U21'de forma giyiyor. A Milli Takım için tercih zamanı gelince de Sırbistan'ın yolunu tutuyor. Bunu yaparken de "Ben Sırp'ım ve ülkeme herşeyimi vermek istiyorum. Bu tercihi yaparken de kalbimin sesini dinledim" açıklamasını yapıyor. Böylece Sırbistan Milli Takımı da orta sahasında en azından 10 yılı garantiye alacak bir isme kavuşuyor.
Yine bir Sırp var sırada : Nikola Gulan. Henüz A takım düzeyinde şans bulamıyor olsa da Sırbistan U21 için değişilmez isimlerden 1989 doğumlu Gulan. Fiorentina'da Jovetic ve Kuzmanovic kadar şans bulamamış olabilir ama önümüzdeki sezonlarda hem Sırplar hem de Floransalılar kendisini sıkça izleyebilir mi diye sorarsak da karşımıza büyük bir soru işareti çıkıyor. Bu isimler arasında şimdilik en geride ve en bilinmeyen isim olduğunu itiraf etmek gerek. Yine de kendi yaş grubunda çoğu ismin önünde olduğu da bir gerçek.
Listedeki son Sırp isme geliyor sıra : Danijel Aleksic. Profesyonel kariyerini 1.5 yıldır Vojvodina formasıyla sürdüren Aleksic 1991 doğumlu ve bir kaç sene sonra satılması durumunda Kacar'ın 3 Milyon Euro'luk satış rekorunu geçip Vojvodina'nın en fazla transfer ücreti kazandığı oyuncu olacağına inanıyorum. Yaşına göre fazlasıyla şans buluyor ve önünde kendini çok daha fazla geliştirebileceği uzun bir kariyer var.
Listenin devamı Karadağ'dan geliyor ve sıradaki isim Udinese'nin savunmasındaki kule : Nikola Vujadinovic. Diğer isimlere göre yaşı 22 ile en fazla olan isim kendisi. Karadağ Milli Takımı için Servet Çetin kıvamında bir isim şu anda. Udinese'deki kariyeri başarılı devam ederse Seri A'nın daha üst seviye takımlarına gitmesi tesadüf olmaz.
Sıradaki Karadağlı genç Gürcistan'da top peşinde koşuyor : Ilija Spasojevic. Liginde herşeyi yolunda götürüp, avrupada birşeyler yapmak isteyen Dinamo Tiflis'in önemli gol ayaklarından. Henüz Karadağ'da A takım düzeyinde milli olma fırsatı yakalayamadı, U21 konusunda da fazla şans bulduğu söylenemez. Ancak kendisi hakkında bildiğim az sayıda şeye dayanarak gelecekte en üst düzeyde olmasa da ismini ara sıra duyabileceğimiz bir takımda olacağını söyleyebilirim.
Son isme geldik artık : Ivan Fatic. 20 yaşındaki Fatic savunmada oynuyor ve Chievo ile İtalya'ya adımını attı. Ancak orada kısa süre kalıp Inter'in yolunu tuttu. Inter'in şu anki kadrosunda yer bulması imkansız olduğu için de Vicenza'ya kiralandı. Dönem dönem U21'de şans buluyor, sıra A takıma gelebilmiş değil. Karadağ'da her zaman ilk tercih olmasa da bir savunma oyuncusu olduğunu ve bulunduğu yerin de İtalya olduğunu düşünürsek yapacağı doğru hareketlerle ligin ve ülkesinin değerli savunmacıları arasına rahatlıkla girebilir.

Bazılarını uzun bazılarını kısaca geçip iki ülkenin gelecekteki yıldız adaylarına bir göz atmış olduk. Böyle bölünmemiş olsalardı son 3 yıl içerisinde genç takımlar düzeyinde Sırbistan-Karadağ'ı sıkça duyabilirdik ancak eldeki yıldızlar ikiye ayrılınca ne Sırbistan birşey yapabildi ne de Karadağ. İki ülke bir arada olsa ellerindeki yıldızlarla 2012 biraz zor olsa da 2016 için Avrupa Şampiyonluğu hakkında konuşuyor olabilirdik. Hoş önümüzde Yunanistan gibi bir örnek varken neyin ne olacağını tam 8 yıl önceden kestirmek imkansız olsa da böyle bir varsayımda bulunmak fena olmadı.

Dünya Şampiyonuyuz!

Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu'ndan sonra Kıtalararası Şampiyona'da da yenilmeden şampiyon oldu Engelsiz Aslanlar.

Türk spor tarihinin en büyük başarısıdır bu UEFA Kupası da dahil olmak üzere..

Teşekkürler Engelsiz Aslanlar..

28.11.2008

Ezber

Çoğu yerde yazılıp çiziliyor Skibbe'nin oyun sistemi ve oyuna müdahele ediş şekli. İki Galatasaray maçı izleyen herkes kolaylıkla ezberleyebilir bir sonraki maçta olacakları. Bir dönem Zico'ya ve sonrasında Aragones'e aynı eleştiriler yapılmıştı. Şimdi Skibbe de kalıplaşmış ve pek başarılı olamayan oyun anlayışında ısrar etmeye başladı.

Ezberlemek kolay olsun, şöyle kısa kısa maddleyelelim Skibbe'nin o eşsiz teknik direktörlük yeteneğinin bir göstergesi olan müdahelelerini :

1. Meira orta sahadaysa onu geri çek, yerine bir defansif orta saha al. Servet'in yanındaki stoperi oyundan almayı unutma tabii ki.
2. Meira zaten savunmadaysa Kewell çok iyi oynuyor olsa da Kewell-Aydın değişikliğini yap. Çünkü Kewell vasat bir oyuncu, ilerleyen bölümlerde maçı çevirebilecek kalitede bir adam değil(?!?!).
3. Baros sahadaysa yerine Ümit'i sok. Ümit sahadaysa yerine Nonda'yı sok. Sakın ha çift forvetle oynama, çünkü maç 0-0, ligde senden üst sırada olan bir takımdan bir puan almak başarıdır.
4. Baktın Aydın ve Ümit olmadı mı ? O zaman Hakan Balta'yı ileriye sür. Arda'nın yerine de Volkan Yaman'ı al. Çünkü Volkan Yaman Arda'dan çok daha etkili oyuncu. Maçı Yaser Yıldız veya Alparslan Erdem gibi hızlı ve çabuk oyuncularla değil sol bekteki ağır Volkan Yaman ile kurtarabiliriz.
5. Arada bir yerinden kalk ama 5 dakikadan fazla olmasın. Alkış tutup "Haydi !" diye bağır ve yerine otur.
6. Sakın ha 4-5-1'den taviz verme. Maçı çevirmen gerekse bile, geriye düşsen bile çift forveti unut. Öyle iki puan kaybedeceksin diye sistemini değiştirmeye kalkma sakın. Sen Alman Disiplinisin, öyle kolay pes etmezsin.
7."maçta skor olarak öndeyken orta sahanın döküldüğünü görsen de değişiklik yapma. orta saha top kaybedip kalende gol tehlikesi yaşasan da olur. ne de olsa gol atamazlar ? mehmet topal diye bir oyuncun yok. 18 kişilik kadroyu doldurmak için koyuyorsun. hem meira varken topala ne gerek???"

Yeni maddeler eklemek isteyenler de yorum bölümüne not düşerse eklerim buraya...

Ekleme : 7. madde yorumda gelmiş, doğru da olmuş..

Galatasaray 0-1 Metalist Kharkiv : Ders Oldu

Bu maçın ölüm kalım maçı kategorisine girmemesi ve bol bol hata eşliğinde gelen yenilgi büyük bir dersti bizim için. Bir süredir yapılan hataların dozunun final niteliğinde bir maçta değil de bu maçta artması kritik oldu. Eğer birşeylerin farkına varılırsa en azından sahadaki isimler için herşey daha iyiye gidecek. Teknik direktör koltuğundaki isim için iyiye gidecek pek birşeyin olmadığı da açık.

Baros'un bu kadar elle oynamasına anlam veremiyorum. Bunun tek sebebi oyun sırasında vücudunu da kullanan bir isim olması ancak bunu yaparken kollarını da işin içine sokunca başarısız oluyor. Kendisini Ümit Karan'ın son 3 dakikadaki golleriyle 2-2 sonuçlandırdığı Türkiye - Çek Cumhuriyeti maçında tribünden izleme şansı bulmuştum. O gün fiziki olarak bizim savunma oyuncularımızdan çok daha üstün olduğu gözümden kaçmamıştı, topu alırken göğsünü ve omuzlarını da kullanıyordu ara sıra. Bu huyundan vazgeçmediğini ülkemize tekrar geldiğinde yeniden görmüş oldum. İlk bir kaç maçta bunu normal karşıladım, hata yapıyordur dedim ama artık işin suyunu çıkardı kendisi. Her maçta sarı kartla sonuçlanmaya başladı bu amaçsız hileleri. Bu maçta ilk uyarılacak isim kendisi olmalı, formu düşmüşken üstüne bir de bu amaçsız hareketleri iyice gölgeliyor Milan Baros'u.

Bir kritik nokta da Servet Çetin'di dün akşam. Sezon içerisinde savunmada rakibe benzer pozisyonları vermişti. Ya dikkatsiz davranıyordu ya da o gereksiz çalım atma-topla oynama sevdası yüzünden bu pozisyonlar oluşuyordu. Dün de golü zaten kendisi yüzünden yedik. Topu rahatça uzaklaştıracakken gelen iki rakibi farketmeyip tek kale oynadığımız bir anda gol yememize sebep oldu. De Sanctis'in de son vuruştan hemen önce düşmesini de değerlendirmek lazım. Bu adam Udinese'deki günlerine dönmeyi başarırsa bu yaptığı hataları görmezden gelebiliriz ama o günlerin çok uzağında olduğu için en küçük hatası bile konuşuluyor ki dün akşamki sıradan bir basit hata değildi. Yine de kendisinin bu hatalarını bir süre daha şanssızlık olarak görebiliriz. Ancak bu süre git gide daralıyor bunun da farkında olması lazım. Kaldı ki sezon başındaki Aykut Erçetin'den fazlası yok, eksiği de çok.

Ayhan'ın kart görmesi halinde cezalı duruma düşeceğini bile bile maçın ilk kart gören ismi olmasına diyecek birşey bulamıyorum. Ancak milyonlarca Galatasaraylı'nın arasında Ayhan'dan en fazla nefret edenlerden olduğum için de seviniyorum o karta. Hertha maçı benim için çok daha keyifli geçecek. Ve elbette dün akşam Oscar'ı hakeden ismi de unutmuyoruz : Sabri Sarıoğlu. Kendisinin attığı dengesiz, başarısız ve son derece gereksiz şutları başka bir isim attığı zaman seke seke çırpınaraktan adamın üstüne yürümeyi biliyor. Ancak kendisi yaptığı zaman ellerini kaldırıp pardon diyor ve özür diliyor "ben de insanım" dercesine. Diğerleri aynı şutu atarken insan değil mi Sabri ? Sen suçsuzsan diğerleri neden suçlu ? Bu adamın gittiği gün Galatasaray sınıf atlayacak, bu kadar emin ve kesin konuşuyorum bu konuda.
Bir de dün akşamdan kalan şu görüntü var elimizde. Kalli ve Polat selamlaşıyor ama yüz ifadeleri düşündürücü.. Kalli zorla mı geldi diyeceğim, zorla gelmesini gerektirecek bir durum veya olay yok ortada. Adnan Polat istemese zaten Kalli Florya'nın önünden geçemezdi. Ancak Kalli'nin eşi de pek samimi ve mutlu görünüyor fotoğrafta. Bu ikilinin soğuk ve tedirgin duruşlarının arkasında birşeyler aramalı mıyım yoksa fotoğraf çekilirken tesadüfi bir görüntüdür diye geçip gitmeli miyim bilmiyorum..

27.11.2008

Kötü Film Nasıl Olur ?

Böyle olur...

Hayatınızın 2 saatini boşa harcayacağınızı düşünerek gidin filme.. Veya gitmeyin, daha iyi bir tercih yapmış olursunuz..

francHits #7

1. The Ting Tings - Shut Up And Let Me Go
2. Prodigy - Girls
3. Bat For Lashes - What's A Girl To Do
4. Etro Anime - Forgotten Love
5. 110 - F2

Oh Be...

Sonunda vizeler bitti ve notlarla 2 aylığına vedalaşıp dünyaya geri döndüm. Sınavlarla boğuşmadan üniversite bitirmenin bir yolu olsaydı keşke desem çok mu saçma bir hayal olur acaba..

Şaka Mı ?

23.11.2008

Unutulmayanlar #11

George Weah

Sadece attığı inanılmaz deparlar ve o müthiş hızıyla bile hatırlanabilir Weah. Ki o çok daha fazlasını yaptı. Ülkesi Liberya'da başlayan kariyerinde Kamerun'a uğradıktan sonra afrika kökenli bir çok örnekte olduğu gibi avrupaya adımını Fransa'da atmıştı. Kendisini 1988'de Fransa'ya getiren isim de hiç yabancı değil aslında : Arsene Wenger. 4 yıl sonra Paris'e transfer olduğunda dikkatleri iyice üzerine çekmişti. 1994'teki şampiyonlukta da O'nun adı yine en önlerdeydi. Şampiyonlar Ligi'nde PSG dönemin en formda futbolunu oynuyordu ve o kadroda golleri atan isim Weah'tı. Paris'teki formu kendisine Milano yolunu açmıştı. 1995'te giydiği kırmızı-siyah formayla futbol tarihine geçeceğinin farkında mıydı acaba ?
Milan'daki ilk senesinde Fransa'daki ve özellikle Paris'teki geçmişinin de katkılarıyla FIFA Dünyada Yılın Oyuncusu ödülünü kazamıştı. Ki bu ödülün yanında Avrupada Yılın Oyuncusu ödülü ve o yıl 3. kez aldığı Afrikada Yılın Oyuncusu ödülü vardı. 1995'te bu üç ödülü birden kazanıp tarihte bir ilk olmayı başarıyordu. İstatistiklere bakıldığında sıradan bir golcü izlenimi vermesine rağmen böylesine efsanevi bir isim olmasının altında da en başta dediğim gibi o sürati ve attığı ani deparları yatıyor. Bu kadar hızlı ve atletik olup üstüne bir de afrikalı oyuncuların çoğunda olduğu gibi 90 dakika boyunca aynı kondisyona sahip olup "yorulmak" denen şeyi pek bilmemesi de O'nu tehlikeli kılan özelliğiydi. Görüntüsünün tam tersi bir çabukluğa sahipti kısacası. Verona'ya attığı golde 80 metre koşup da dalga geçer gibi hiç bir yorgunluk belirtisi göstermemesi bunun kanıtı.
Milan'daki unutulmaz kariyerinden sonra Chelsea ve Manchester City formalarını giydi 2000 yılında. Sonra tekrar Fransa dedi ve Marsilya'da 1 sezon oynadı. Bu 2 yıllık sürede bildiğimiz Weah'ın sadece forması sahada gözüküyordu, o tutulamayan ve kolaylıkla her savunmayı dağıtan adamdan pek eser yoktu. Daha sonra Al Jazira formasıyla kariyerinin son yıllarında biraz daha fazla para kazanıp futbolu bırakarak Liberya'ya döndü. Ülkesinin tarihindeki en önemli isim olduğu tartışılmaz, zaten bu sayede de devlet başkanı ve milli takım teknik direktörü de olmuştu. Dönem dönem çok büyük sıkıntıya düşen Liberya Milli Takımı'nı da finanse ederek ülkesinin futboldan mahrum kalmamasını da sağladı. Belki de kariyeri boyunca en büyük eksiklik uluslararası kariyerdi. Ancak büyük bir milli takımda tartışılan bir golcü olmaktansa Liberya gibi bir ülkede halkın tek umudu olmak çok daha güzel bir duygu olabilir, O'nun cevabını da biz değil Weah verebilir sadece..

Bitirirken de şunu söylemek istiyorum, Milan'da Van Basten'den sonra 9 numaraya en fazla yakışan adam oldu.

GoateeSaver


Top sakal yapmak için veya mevcut olanı traş olurken korumak için üretilmiş bir alet. Elinin ayarı yoksa sakalına şekil vermeye uğraşma arkadaşım, git berbere 4-5 liraya traşını ol. Ya da git ince uçlu küçük bir pilli makine al gel 3-5 liraya. Bu ne böyle emzik gibi ?

NTVSpor SMS Servisi : Uzak Durun

Haftaiçi NTVSpor'un SMS servisine üye oldum. Bu konuda düşüncem yurtdışı kaynaklı haberlerinde geleceğiydi. Ancak gördüm ki Türkcell Süper Lig ve Beko Basketbol Ligi kulüplerinin maç skorları dışında herhangi bir haber gelmiyor. Pişman oldum ama basketbol maçlarının sonuçları var en azından diye tamam dursun dedim. Ancak dün akşamüstü gelen mesajla birlikte ilk işim "iptal" yazıp 3095'e mesajı göndererek aboneliğimi sonlandırmak oldu.

Aboneliği iptal etmeme sebep olan sms ie budur :
"FENER'E TEK PUAN
Turkcell Super Lig'de Fenerbahce, lig ucuncusu Ankaraspor ile deplasmanda golsuz berabere kaldi."


Ankaragücü-Fenerbahçe maçından bahsediyorlar burada...

22.11.2008

Ankaraspor 0-0 Galatasaray

Artık kendisine pek bir inancım kalmadı. Her kötü skordan sonra "bu defa sondur, bir dahakne doğru şeyler yapar" derken sonuç hep negatif oldu. Her kötü oyunun ve puan kaybının bir sorumlusu vardı Skibbe'ye göre. Kendisi hiç kötü değildi. Bugünkü maçta da sorun Lincoln'ün yokluğu ve havanın rüzgarlı olmasıydı Skibbe'ye göre. Tabii bir de maçın ertelenmemesi olayı var, bu kadar kötü olup da böyle basit iki bahanenin ardına sığınmak da bir yere kadar.

Skibbe'nin kötü oyunlar ve puan kayıplarına karşı bulduğu bahaneleri görünce aklıma Hayrettin Demirbaş geliyor. Yediği sıradışı gollerden sonra hep suçluyu başka yerde arardı "direkten dönecek sanmıştım, rüzgar ters esmişti" ve "kısfmetsizlik" gibi bahanelerle suçluyu bir çırpıda bulurdu. Ancak kendisi asla suçlu olmazdı...

5x5 = 120.000 €

Ramon Calderon takımın önümüzdeki 5 maçın hepsini alması durumunda oyunculara 120'şer bin euro prim verileceğini açıklamış. Bunu duyar duymaz aklıma Barcelona maçı geldi ki açıklamaların devamında bu maçın bu seriye dahil edilmediğini öğrendim. Barcelona da eklense seri 6 maça uzayacaktı.

Nedir ki bunun mantığı ? Real Madrid için en önemli maçlar Barcelona maçları değil midir ? Öyleyse neden bu maç dahil edilmez ki primlere ? Bunun amacının Barcelona maçına kadar bir teşvik olduğunu hiç sanmıyorum..

Yoksa tüm bu soruların cevabı "korku" mu ?

Fiorentina 4-2 Udinese

29' Floro Flores
52' Mutu(p)
63', 78' Montolivo
79' Gilardino
83' Di Natale(p)

Korktuğum bir maçtı, son zamanlardaki amaçsız puan kayıplarından sonra sezona çok iyi giren Udinese'den çekinmiştim. Neyse ki korktuğum şeyler pek gerçek olmadı. İlk başta Flores'in golü korkutsa da 4-2'lik skor sevindiriciydi. Yayın yoktu, özeti de izleme şansım olmadı. Gerçekten hakedilen bir 3 puan olduğunu düşünüyorum yine de..

20.11.2008

Plamen Markov

"I don't know why they're always talking about resignation."
Plamen Markov

Sırbistan'ın 2 tane penaltı kaçırmasına rağmen Bulgaristan'ı Sofya'ya 6-1'lik skorlar yollamasından sonra uzun süredir eleştirilen Markov belli ki bunun sebebini hala anlayamamış.

Sennheiser CX300 #2

Alırım, alacağım derken gittim aldım en sonunda. Bugüne kadar Philips SHE-8500'e boşuna para verdiğimi anladım, ayrıca o kulaklıkla dinlediğim şey müzikse bu kulaklıkla dinlediğim şey basit bir müzikten çok daha fazlası. Renk konusunda ikileme düşmüştüm, siyah bulamayınca gittim beyazını aldım. Pembesi de fena durmuyordu aslında :) Ancak o an yanımda olan arkadaştan "saçmalama" diye bir uyarı gelince durdurdum kendimi.

Şimdiki derdim de başka, bu kulaklığı aldım ama kablo kopması gibi klasik bir sorunun önüne geçmek için ne yapmam lazım önerilerinizi bekliyorum. Yıllardır kullandığım her kulaklığı kısa sürede çöpe gönderdim. En uzun dayanan 5 aylık süreyle Philips kulaklıklarım olmuştu. Bazı markalar gibi Sennheiser için de koruma kabı var mı merak ediyorum. Kısacası, ne şekilde davranayım bunlara ki herkesin dediği gibi ortalama 18-20 ay kullanabileyim hiç sorun yaşamadan ?

16.11.2008

16.11

21 de bitti.. 22 oldum.. Yeni yaşıma hiç beklemediğim güzel bir gelişmeyle girdim, umarım o güzel şeyin devamı da aynı şekilde gider.. Sanırım bundan daha iyi bir sürpriz bekleyemezdim doğumgünümde..

Doğumgünümde Cagliari'ye yenilip akıllara zarar bir puan kaybeden Fiorentina hakkında da yazılabilecek çok şey var ama zaman yok.. Dersten kafayı kaldırıp yemekten önce kısa süreliğine bir bakınayım dedim neler olmuş bitmiş diye..

14.11.2008

Çekirdekten

not : çocukla alakam yok, gelen yorumda yanlış anlaşılmaya sebep verebileceğini anladım.. kendisi italyan bir ailenin evladı, fan sitesinde gördüm ve taşıdım buraya..

Vize... Vize... Vize...

Bol kafeinli, az uykulu, can sıkıcı ve sayfa sayfa konuyla dolu bir vize dönemi daha geldi. Yaklaşık 2 hafta pek sıkıcı geçecek yani 17-27 kasım arası.. Blogu durgun geçen dönemden sonra yavaş yavaş eski temposuna döndürmeye başlamışken vizeler tam araya girdi. 27 kasıma kadar güncelleme sayısı/sıklığı iyice azalacak.. Yine de 12-13 gün boyunca aradaki boşluklarda ilk işim buraya yazmak olacak ona eminim..

Oh Be...

Uzun süre sonda dün yeniden sahadaydı. Sakatlık sonrası izleri taşıdı, bıraktığımız Mehmet Topal gibi değildi, korkak oynadı biraz. Ancak kısa sürede yeniden eskisi gibi olacağından eminiz hepimiz.

Dün akşam Mehmet Topal'ı yeniden sahada görmek fazlasıyla mutlu etti beni. Kalede Aykut'un "De Sanctis'ten eksiğim yok, fazlam bile var" dercesine çıkardığı toplar da kaleyi tekrar devralma zamanının geldiğini işaret etti. Bir de Emre Güngör ve Uğur Uçar geri gelse çok güzel olacak herşey.

Maç adına yazacak pek birşeyim yoktu, sıkıcı bir maç ve alınan tek gollü galibiyet. Hakem Mustafa Kamil Abitoğlu ise zorla kolundan tutup getirilmiş gibi yönetti maçı. A klasmanında bir hakemin baştan sona her kararı hatalı olmamalı. Yazık..

Sennheiser CX300

Cruzer4'üme kavuştuktan sonra sırada bu var. MP3 playerı satmaktan vazgeçtim, ipod touch almak mantıksız geldi biraz. Ancak elimdeki Philips SHE-8500 kulak içi kulaklıktan pek memnun değilim. İkincisini kullanıyorum ve çok çabuk bozuluyorlar. Şubatta ilkini aldım ve haziranda görevini tamamladı. Yenisini almıştım ki 5 ay sonunda o da yavaş yavaş sona geliyor.

Ses kalitesi konusunda şüphem yok da bu da kolay patlayıp bozulur mu yoksa uzun süre boyunca sorunsuz çalışır mı bilmiyorum. Eğer elimdeki Philips gibi kısa sürede bozulacaksa o kadar parayı buna vermenin anlamı yok. Çok kararsızım ama araştırmalarım sürüyor, 2 hafta içerisinde kararımı veririm alıp almama konusunda.

Bunu kullanmış olanlar varsa olumlu veya olumsuz fikirleri benim için fazlasıyla değerli olacak.

13.11.2008

Yok Artık..

Bizde basın nasılsa dışarıda da öyle olduğunu biliyoruz. Boş durmamışlar hemen yeni bir söylenti atmışlar ortaya. Real Madrid'in kupadan elenmesinden sonra Schuster'in koltuğunda yavaş yavaş sallantılar başladığını ve Juande Ramos'un da ilk aday olduğu söylenmiş.

Tottenham'da sezona tarihin en kötü girişlerinden birini yapan Ramos'u getirerek kumar oynamaz Real Madrid. Ramos'un yolu Madrid'e düşecekse -ki hiç iyi olacağını sanmam- en erken sezon sonu olmalı bu..

Yabancı Katkılı Milli Takım

"Teklif gelmesi halinde Türk Milli Takımı'nda oynamak bana gurur verir."

A Milli Takım'da yabancı oyuncu oynayıp oynamaması Aurelio'dan beri ülkeyi ikiye bölen bir tartışma konusu. Deivid de teklif gelirse ve uygun görülürse oynayabileceğini sakin ve sade bir dille açıkladı. Tüm dünyada bu uygulanırken, Fransa'da Fransız bulmak git gide zorlaşmışken, güney amerika'dan gelenlerin İspanya, İtalya gibi yerlerde milli takımları zorladıkları, İngiltere'nin önemli bir kısmının orta amerika ülkelerinden gelen adalılardan oluştuğu, Almanya'nın yükünü Polonyalıların çektiği düşünülünce Türkiye'nin de bunu yapmasında anormal birşey olduğunu düşünmüyorum.

Bunu yaparken seçilecek oyuncular çok çok önemli. Ülkemizde 3 sezon önce yasadaki açıklıktan yararlanıp normalden çok daha fazla oyuncu için vatandaşlık başvurusunda bulunmuştu kulüpler. Bu rüzgarla bir çok takım yabancı kontenjanında birer ikişer yer açmaya çalışmıştı. Türk vatandaşlığı alan ve ülkelerinde milli formayı giymemiş isimler arasında milli takımımız için arayıp da bulamadığımız isimler bulunuyor. Mehmet Topal geçen sezon parmak ısırtan bir form sergilemeseydi Mehmet Aurelio hala o bölge için tek isim olacaktı. Sol bek diye diye kan ağladı bu ülke bir dönem, İbrahim Üzülmez Beşiktaş'ta kaptan olmasına rağmen oynadığı oyunla tepki çekerken milli takımda mecburiyetten oynadı. O bölge için de Hakan Balta geçen sezon gösterdiği performansla kurtarıcı oldu çıktı. Tıpkı sağ bekte Gökhan Gönül'ün yaptığı gibi. Bu ülke o bölgede Cihan Haspolatlı'yı bile denedi 4 sezon önce. O tarafta Hamit Altıntop'u oynata oynata adamın orta sahadaki yeteneklerini unutacak konuma gelmiştik. Neyse ki Çek Cumhuriyeti maçında kendisinin aslında hangi bölgede oynaması gerektiğini herkes anladı. Forvet konusunda aslında sıkıntı çekmeyecek bir ülke olduğumuzu düşünüyorum, ne yazık ki milli takım hocalarının çeşitli inatları yüzünden her dönem bir sorun yaşanıyor o bölgede. Orada yerlileri bile göremezken yabancı düşünmek en son alternatif olur.

Yazının çıkış noktasına, yani Deivid'e dönecek olursak. Deivid'in orta sahada forvete destek olan o oyununu Tuncay Şanlı, Yıldıray Baştürk veya Emre Belözoğlu ile oynatmaya çalışıyor ki Tuncay'ın forvetin solunda veya ortasında golcü pozisyonunda daha iyi olduğunu biliyoruz. Yıldıray'ı Leverkusen'den sonra doğru düzgün iş yaparken gören var mı ? Emre'nin zaten 3 maç oynayıp 13 maç sakat olduğu gerçeği var ki kendisi forvet ile orta saha arasında 10 numara olarak oynamaktansa Aurelio veya Mehmet Topal'ın yanında topu dağıtan klasik orta saha olarak oynama işini daha iyi yapıyor. Bu şartlar altında görüyoruz ki o bölgede elimizde iki tane altın değerinde isim olduğunu görüyoruz. Deivid de Souza ve Cassio Lincoln..

Geçtiğimiz sezon Norveç maçı öncesi Fotomaç'ın anlamsız bir kampanyası olmuştu Lincoln için. O günlerde olmayacağı açıktı ancak bu sezonki formu milli takımda arayıp da bulamadığımız isim olduğu düşüncesini ortaya çıkarıyor. Deivid de aynı şekilde orta sahada Lincoln ile aynı işi yapmasa da orta saha ile forvetin arasına yerleşip orayı elimizdeki oyunculardan çok daha iyi idare edebilecek bir isim. Bu bölge için Arda da sık sık deneniyor ama o alışkanlığı gereği kanatlara kaçıp o görevde 90 dakika kalmayı başaramıyor.

Üst satırlarda sol bek olayından bahsetmiştim. Bugün Hakan Balta olmasa hala sol bek konusunda sıkıntı çekiyor olacaktık. Volkan Yaman'ın istikrarsız formu, Uğur Boral'ın asıl yerinin hücum olması, İbrahim Üzülmez'in malum oyunu, Hayrettin Yerlikaya'nın da borsa misali inip çıkan formu derken Hakan alternatifsiz kaldı o bölgede. Malik Fathi gibi bir ismi Fatih Terim ve Ersun Yanal'ın atlayıp gitmesi skandalına girmiyorum bile. Hakan'ın şimdilik tek olarak gözüktüğü bölge için Vederson'un neden düşünülmediğini soruyorum kendime ve cevap bulamıyorum. Bunu söylerken oynaması gereken ilk ismin Hakan Balta olması gerektiğini de atlamıyorum tabii ki. Ancak Hakan'ın olmadığı zamanlarda Uğur Boral veya Volkan Yaman'a umut bağlamaktansa Vederson'un denemeye değer bir isim olduğunu düşünüyorum. Son yıllarda avrupadaki dev milli takımlarla başa baş gittiğimiz gerçeği bazı bölgelerde oluşan büyük sıkıntıları görmemize engel olmamalı.

Bugünün milli takımına Lincoln, Deivid, Vederson gibi isimler aranan, istenen katkıları yapacaklardır gerektiği yerlerde. Gerçi Deivid ve Lincoln'ün olduğu yerde Mesut Özil gibi bir isim var, elin Brezilyalısı'nı alıp da oraya yerleştirme fikrini sayfalarca anlatana kadar bu ismi elden neden kaçırdığımızı da sorgulamak lazım. Malik Fathi, Mesut Özil gibi isimleri kaptırdıktan sonra yapacak başka birşey de kalmıyor. Şanslıyız ki Mevlüt Erdinç'i Fransızlar'dan önce davranıp kaptık, yoksa 3-4 sezon sonra bu takımın değişmezi olacak bir ismi Benzema'nın partneri olarak görmemiz de sürpriz olmazdı. Konuyu toparlamak gerekirse, böylesine önemli ve alternatifi diğer bölgelere göre çok az veya bir iki tane olan bölgelerde yabancıları oynatmak konusunda ciddi adımlar atılması gerekiyor. Bunu yaparken elbette çatlak sesler çıkacaktır aralarda, "Lincoln kim ?" "Deivid kim ?" diye bu adamları görmezden gelenler olacak ki aynı isimler bu yabancılar gol attığı zaman havaya zıplayıp sevinecek ilk isimler olacaktır.

Bunu yapmanın günümüz futbolunda ihtiyaç olduğunu doğru şekilde anlattıktan sonra da itirazların ve eleştirilerin önüne rahatlıkla geçilebilir. Sonuçta İspanya Senna'yı ve Pernia'yı, Almanya Podolski'yi ve Klose'yi, İtalya Camoranesi'yi, Fransa Vieira'yı ve Zidane'ı, İngiltere kadrodaki onlarca siyahi ismi, Portekiz Deco'yu, Japonya Alex'i oynatırken ne ülkelerinin itibarlarını ne de bütünlüklerini zedelediler. Hatta İtalya'ya Amauri de katılıyor bundan sonraki ilk maçta. Hepsine itiraz edenler çıktı ancak bu isimler yeşil sahalarda konuştuktan sonra herşey tatlıya bağlandı. 2 yıl önce Aurelio'yu yerden yere vuranlar bile bugün Betis'te gol atınca "Bizim Aurelio gol atmış" diyorlarsa 2012'de veya 2010'da "Lincoln'ün pasında Deivid gol attı" cümlesini de rahatlıkla sindireceklerdir.

Braun Cruzer4

Kendisiyle uzun süredir ilgilenmekteydim, dün akşam da sahip oldum.. İlk kullanımdan sonra söyleyebileceğim tek şey beklediğimden çok daha iyi sonuç verdiği. Gillette Fusion ile sakalın sağını solunu düzeltme işkencesini aylardır yaşayan birisi olarak Cruzer4'e hayran kaldım..

Sihirli Değnek

Arsenal deplasmanındaki derbi ve Liverpool ile önce ligde sonra kupada kendi sahalarında oynadıkları maçlar.. Spurs taraftarı olan birisine 1 ay önce bu 3 maçta 2 galibiyet ve 1 beraberlik alacaklarını söyleyen birisi ağır şekilde dayak yer ve geri gelirdi. Ancak Redknapp bir kurtarıcı olmaktan çok daha fazlasını yaptı, Tottenham'ın bu kadar kısa sürede böylesine toparlanacağı asla tahmin edilmiyordu.

"Ben sihirbaz değilim, sihirli değnek yok elimde, herşeyi bir kaç haftada düzeltmemi beklemeyin benden" diyerek iş başı yapanlara da sağlam bir kapak olsun Redknapp..

Sporting Gijon

İspanya'da zirve mücadelesi dışında sezon sonu konumu en fazla merak edilen takımlardan biri Gijon. Sezona öyle bir başladılar ki "geldikleri gibi giderler" düşüncesi hakim oldu her yerde. Getafe'ye sahalarında yenildiler(1-2), Sevilla deplasmanında 3 attılar ama yedikleri daha fazlaydı(3-4). Sonrası ise malum. 3 gün arayla içeride Barça'dan ve dışarıda Real Madrid'den yenen tam 13 gol. Madrid'den 7 tane yedikten 3 gün sonra villarreal'e de sahalarında tek golle yenilmekten kurtaramadılar kendilerini. Sezonun o kısmından sonrası da küçük bir rüyanın başlangıcı oldu Gijon için. 5 maçta yenen 20 golden sonra işlerin bu kadar iyiye gideceğini pek tahmin ettiklerini sanmıyorum. Deportivo'nun da aralarında olduğu 4 maçlık seriye imza atıp 12 puan aldılar ve orta sıralarda yer buldular. 4 maçlık galibiyet serisini sonlandıran takım da geçen sezonu mumla değil spot ışıklarıyla arayan Racing Santander oldu.

Kral Kupası'nda da Numancia'yı eleyip Real Madrid ve Villarreal'in olmadığı yerde biraz daha ilerleme umuduyla yola devam ettiler.

Karanlık başlayan sezonda gün ışığına çabuk kavuştular. Sezonun ve son yılların en zayıf takımı olup olmadıkları tartışılırken şimdi kupada ve ligde ne yapabilecekleri tartışılır oldu. Geçen sezon Almeria herkesin beğenisini kazandı, beklenmeyen takım, beklenmedik skorlarla ligde dengeleri değiştirdi sık sık. Bu sezon sıranın Gijon'a gelmemesi için bir sebep yok.

İmparator Aurelio

Son haftalardaki üst düzey performansı yüzünden İspanyollar kendisine komutan/imparator/general diyorlar. Güntekin Onay salı günü Gol'de söyledi NTVSpor'da. Ben de o gün öğrenmiş oldum, M.S. 2. YY'da yaşayan Roma imparatoru Marcus Aurelius'tan geliyormuş Aurelio'nun ismi ve son günlerde sık sık duyulan İmparator Aurelio lakabı.

İki Farklı Yüz

Dedik ya ülke garip diye. Fikstürün ve saçma Türkiye Kupası formatının ortaklaşa yaşattığı tesadüfle Bursaspor - Ankaragücü ve Bursaspor - Beşiktaş maçları üst üste denk geldi bu sezon. Dün akşam yine alışıldığı gibi Bursaspor ve Ankaragücü taraftarları sanki milli takım maçı izliyormuş gibi tek yürek olup tribündeki yerlerini aldılar.
Haftasonu oynanacak olan Bursaspor - Beşiktaş maçında da alınan karar gereği önceki sezon olduğu gibi Beşiktaş taraftarlarına bilet verilmeyecek. Zaten iki takım taraftarı bir araya geldiği zaman olabilecekleri de hepimiz biliyoruz.

Bazılarına göre futbolun olması gereken yüzüdür Bursa ve Beşiktaş arasında yaşananlar. Bazılarına göre de futbol Bursa-Ankara gibi hikayelerle var olmalıdır. 3 gün arayla Bursa'da yaşananlar arasındaki fark gece ile gündüz arasındaki fark kadar olacak neredeyse..

"Futbolu bu ikisi arasından şu yüzüyle görmek daha fazla hoşuma gider" diyenler yorumlarıyla fikirlerini sunarlarsa sevinirim..

Kulüpler Birliği

Daha 2 yıl öncesine kadar Kulüpler Birliği'ni tanımayan, öyle bir vakfın/kurumun varlığını reddeden, toplantılarına katılmayan Aziz Yıldırım üst üste 2. kez Kulüpler Birliği Başkanı seçildi. Sonra bu ülkede futbol garip dendiğinde suçlu oluyoruz. Adnan Polat veya Yıldırım Demirören'in de yarın çıkıp "biz bu oluşumu tanımıyoruz" dedikten 1 yıl sonra oraya başkan olmayacaklarının garantisi yok tabii ki.

Gerçi sorun da yine bizde, deveye boynun neden eğri diye soruyoruz...

10.11.2008

Hüseyin Göçek / Lig TV

ekşi sözlük'te eliada hem hakemi hem de LigTV'nin yayıncılık anlayışını öyle güzel yazmış ki kendisinin izniyle o entrysini buraya da taşıyorum. Yarın bir çok gazetede hakem konusunda onlarca yazı yazılacak hepimiz biliyoruz, hiç birinin bu entrydeki kadar objektif ve doğru olamayacağına eminim. Uzun bir yazı diye okumayanların çok şey kaçıracağını söyleyebilirim..

"simdi bu hakemin bu maci neden kotu yonettigini anlatalim size...

son donemlerde yazdigim entry sayisi kisitli, ancak 1-2 haftadir lig tv kovaliyorum. cunku, ekrana yeterli pozisyon getirmediklerini, erman toroglu gibi konusmayi seven bir insanin varligina ragmen macin gidisatini etkileyen pek cok pozisyonu atladiklarini, hatta yer yer eyyamcilik yaptiklarini goruyorum. bunlari 1-2 ornekle dile getirdim. simdi bu hakemin neden bu maci kotu yonettigini ekrana gelenlerle ve gelmeyenlerle anlatayim.

oncelikle, hakemimiz, benim kanaatime gore, ilk yarida macin altini inceden inceye oydu. 2. yarinin basinda gelen fenerbahce goluyle rahatladi ve bundan sonra da eyyamciliga basladi, ancak onda dahi pek basarili degildi.

ekrana gelen ve gelmeyen pozisyonlari sayalim ki, bu sadece bir hakem elestirisi degil, ayni zamanda, son donemde yaptigim gibi bir lig tv elestirisi de olsun.

bir kere hakemin endirekt serbest vurus konusunda hicbir hatasi yok; hakem tehlikeli harekete faul kaldirdi, direkt vurus olarak kaleyi gosterdi. elini kafasinin ustune kaldirarak endirekt serbest vurusu gostermek, hakemin 2. hareketidir. 1. hareketi "tamam, oldu" diye kabul edip, gerisinde hakeme bakmama luksunuz yoktur. once hakem direkt vurusu gosterir, sonrasinda atis yapilacakken elini kaldirmazsa direkt vurus yaparsiniz.

bu konuda hakemin hakkini teslim ettikten sonra, kronolojiye dikkat etmeden diger olaylara bakalim mac icerisindeki.

birinci olarak, kasti tekme atan josico'ya sari kart gostermek, odullendirmektir. ayni josico'ya galatasaray kontrataga kalkacakken, umit karan'i dagitmaya gelip, kendisi dagildiginda ve 2 dakika yeren kalkamadiginda, ikinci sariyi gosterememek, en basta neden dogrudan kirmizi verilmedigini anlamamiza yardimci olur. bu ikinci pozisyon, animsadigim kadariyla lig tv ekranlarinda tartisilmadi. birinci pozisyonda ben ekran basinda olmadigim icin tartisilip tartisilmadigini soyleyemeyecegim.

ikinci olarak, lincoln sari kart isterse, sari kart yiyecektir; normal. ancak selcuk'un yaptigi hareketin gercekten sari kartlik oldugu ve mac icerisinde bu hareketten defalarca yaptigi da atlanmamalidir. turk futbolu'nda genelde bir oyuncu sari kart isterse, diger oyuncuya verilmesi gereken sari karti aliyor; bu ilk kez bu macta gordugumuz bir sey degil.

ayni hakem, daha sonra, kendisini yere atan lincoln'e ikinci sari karti gosterememisse, bunun iki sebebi vardir; ya "bu maci kirmizisiz bitirecegim" diye yemin etmistir ya da ilk verdigi sarinin etkisindedir hala.

deivid, umit karan'i altina alirken, once bir hakeme bakmis, hakemin konu ile alakasi olmadigini gorunce, bastirip bloke edip cift puan almis ve rakibini altina alir almaz, hakemin puani verip vermedigini gormek icin tekrar hakeme bakmistir. hakem puani verdikten sonra, gures ayakta devam etmistir. erman toroglu, "bunlar normal" derken ekleyivermistir, "o zaman her mac 10 tane penalti olur". olmaz kardesim; bu pozisyonun muadili olan bir pozisyon artik penalti olmazsa, korner esnasinda ceza sahasinda adam oldurmek serbest olur. erman toroglu da biliyor, gecetigimiz maclarda, yine korner atislarinda, arda ve servet formalarindan cekildi; onlar icin penalti dedi. e kardesim, bu pozisyonda sen "olur oyle" dersen, hakem de ona "olur oyle" diyebilir; sonra ne penalti olacak? son zamanlarda, korner atislari hucum eden taraf icin avantaj olmaktan cikti sirf bu ceza sahasi itis kakislari yuzunden. hakem yalnizca faul pesinde kosmaz, ayni zamanda oyuncularin sagligini gozetir. yarin obur gun kendisi tutan adamdan siyrilmak icin birisi kontrolsuz elini kolunu salladiginda, rakibine bir zarar verirse ne olacak? birak 10 tane penalti olsun. bak bakalim, bir daha gurese meylediyorlar mi?

bunun yaninda, yine lig tv'de tartisilmayan, hicbir sekilde topla oynama istegi olmayan selcuk'un, ceza sahasinda topa cikan umit karan'in altinda kambura yatma hikayesi var. burada sozum hakemden cok lig tv'ye; kardesim, sen "tartismali pozisyonlari ekrana getirecegim" iddiasinda degil misin? bunu tartismayacaksan neyi tartisacaksin? dogrusunu soyle de bilelim.

ilk yarida, emre asik ve semih hava topuna ciktilar; kollarina acip ustunluk kurmak icin cikan emre, kontrolsuz bir sekilde dirsegini semih'in yuzune vurdu ve hakem hakli olarak faul verdi. ikinci yarida ise, yine beraber hava topuna ciktiklari pozisyonda, edu, servet'in yuzunun soluna, sicrarken sag, duserken donerek sol dirsegini vurdu; ses yok. bunu, pozisyonun fenerbahce ceza sahasinda gerceklesmesinden baska neyle izah edebilirsiniz? "bunlar normal hareketler" diyorsan, ilk yarida neden faul verdin be adam?

selcuk, macin sonralarina dogru, rakibini bicti, yetmedi uzerine yurudu, hakemimiz, ikinci sari karti gosteremedi. buradan hizini ve hincini alamayan selcuk, emre ve ugur'un hazirda basmakta olduklari arda'yi arkadan hizla kafasina vurarak disari itti. hala sari kart gormedigi gibi, hakemimiz pozisyonun tac olduguna kanaat getirdi. arda'yi sakinlestirmek, emre ve ugur'a duserken, fenerbahceli arkadaslarin gozunde arda terbiyesiz, hazimsiz, selcuk, pur-i pak bir insan oldu.

fenerbahce'nin ikinci golunden once, guiza topu aldiginda galatasarayli futbolcular elle aldigini isaret ettiler. burada yorum yapamiyoruz, cunku pozisyon bir kez dahi o noktadan tekrar gosterilmedi. burada lig tv'yi kiniyoruz; bir bilseydik isin aslini.

bundan hemen once, topla ceza sahasina girmek isteyen meira, yere yatan rakibi tarafindan kesildi; benim gordugum, meira'nin isaret ettigi sekilde, oyuncu yerde topa elle mudahale etti. ancak bu pozisyon da tekrar gosterilmedi.

gokhan gonul, ilk yari faul karari sonrasi, hakemi protesto etmek icin topu yere vurdu, ancak herhangi bir uyari almadi.

simdi bu gorduklerimiz dogruysa, basta dedigim gibi, bu macin altini inceden inceye oymaktir. lig tv artik isin bu yanina iyice bir kenara birakmaya basladi; aradan cekilen az sayida pozisyon macin atmosferini degerlendirmek icin yeterli degil.

ayni sey fenerbahce'nin de basina gelebilirdi. ornek olarak verelim;

edu ile umit karan'in bir pozisyonunda, umit karan, edu'nun kendisine degmesini firsat bilip kendisini yere birakti. edu, umit karan'a soylenip, basindan cekilmedi. is buyuse, edu sinirli bir hareket yapsa, hakem bunu cezalandirsa, fenerbahceliler iclerine sindirebilecekler miydi?

bana sorarsaniz, erman toroglu'nun dediginin aksine, ceza sahasi onunde, nonda'nin dusurulmesi, cok kolay verilmis bir fauldu ve ben bunu skor saglama alindiktan sonra yapilmis eyyamcilik olarak goruyorum. bu faul ise, servet'in ceza alaninda ugur boral'a yaptigi, sabri'nin kosede indirdigi neydi diye sormaz mi fenerbahceliler?

baglayayim, bu hakem, bu maci kotu yonetmistir. ilk yari skora dogrudan etki etmeyen, ancak oyuncularin siniri ile oynayan pek cok cifte standarda imza attiktan sonra, ikinci yari basinda erken gelen golle rahatlamis, eyyamciliga baslamis, ancak onu dahi, selcuk'u atmasi gereken yerde atmaya yuregi yetecek bir seviyeye getirememistir."

9.11.2008

Fenerbahçe 4-1 Galatasaray

Çok güzel başlayan maç yine kötü bitti. Skibbe'nin kadroyu bozmaması doğru karardı da daha sonra yaptıkları intihara sürükledi takımı. Erken gelen gole erken cevap gelince Fenerbahçe'nin yine bir şekilde sağa sola çarpan toplarla ve kaleci hatalarıyla kazanacağını anladım. Skibbe önceki maçta nasıl alkışı hakettiyse bu maçta da eleştiriyi haketti. Büyük beklentilerle çıkılan maçta hatalı kararlarıyla hakem kadar olmasa da yenilgide önemli bir paya sahipti.
İkinci yarının başında Ümit Karan ve Baros'un çıkması, tek gol ümidi olarak Nonda'nın sahada kalması skandaldır benim gözümde. Shabani Nonda bu kadar önemli bir anda böylesine önemli bir görevi alabilecek oyuncu asla değil. Kendisi yanında ikinci bir golcü olmadıkça tek forvet pozisyonunda vasatın da ötesinde oynuyor. Gole ihtiyaç varken o golü atabilecek iki ismi aynı anda oyundan almak bu adamın bu görevi tesadüfen yürüttüğünü düşündürüyor bana. Nonda gibi bir isme bütün umutları bağlamak nedir ? Birisi bunu mantıklı şekilde açıklayabilir mi. Ümit Karan top indiriyor, pozisyon yaratmaya çalışıyor. Sen şu adamı oynatsana Kewell ile aynı anda. İlla ki biri çıkacaksa Baros'u al. Hiç olmadı Ümit'i çıkardın diyelim o zaman da Baros'u tutup Kewell'ı yine oynat be arkadaşım. Kewell gibi adama Ümit veya Baros tarzı hareketli adam lazım, Nonda gibi patates çuvalı edasıyla 3 adımı 5 dakikada atan adam değil.
Maçın hakemi konusunda yine ansiklopedi kıvamında sayfalar dolusu şey sıralamak mümkün. Josico ve Selçuk'un 90 dakikayı tamamlaması hakemin ne denli kötü olduğunun en büyük göstergesi. Arkadan yapılan ve niyetin top değil rakip oyuncu olduğu müdahelelerde sarı kart FIFA tarafından kaldırıldıysa Hüseyin Göçek'ten özür dilerim Josico'yu atmadı diye eleştirdiğim için. Arda'ya da maç sonlarında kırmızıyı verebilirdi ama maç içerisinde sarı kartını o kadar cömertçe kullandı ki Arda'ya kart gösterecek hali kalmadı.

Arda'nın maç sonunda o duruma gelip hakemlerle aşağılar ve hakaret eder şekilde diyaloğa girmesinde yine Hüseyin Göçek'in fantasik kararlarının da payı var elbette. Bir hakemin niyeti iyidir ama o gün formsuzdur kararları tartışılır, bunu anlarım. Ancak böylesine tribünden etkilenen, kararlarını verirken çekingen davranan hakeme de saygı duyup yaptıklarını görmezden gelemem. Gökhan Gönül topu yere çarpıyor, kart yok. Lincoln sarı kartı gördükten 5dk sonra kendini yere atıyor, kart yok. Josico ve Selçuk ilk kartlarının ardından defalarca sert müdahelelerde bulunuyorlar, Josico iki pozisyonda koluyla ve dirseğiyle vuruyor, ikinci sarı yok. Arda verdiği kararlara isyan edip cinnet geçiriyor, kart yok. Sabri deli tavuk gibi sekiyor, kart yok. Edu dirseğini yana açıp rakibin suratına hatıra bırakıyor, kart yok. Peki neye kart vereceksin peki Hüseyin Göçek ? Elle oynamaya 3 defa sarı kart vermesi dışında bugün bir tane kararı bile doğru değildi.

Lincoln'ün serbest vuruşunda iptal kararı doğru, o konuda kimse itiraz edemez, vuruş anında eli havadaydı. Ancak atlanan bir konu var ki pozisyonun kendisi endirekt serbest vuruşu değil direkt serbest vuruşu gerektiriyor. Tehlikeli harekette endirekt vuruş kararı verilir ancak rakip oyuncu topa sahip olan oyuncuya müdahelede bulunmuşsa bu direkt atıştır. Pozisyonda Baros'a yapılan müdahele bariz şekilde belli oluyor, bu da tartışma gerektirmeyen bir pozisyondu. Dediğim gibi, iptal ederken iptal etmek gerekçesi doğru ama iptal etmesine sebep olan kararı doğru değil.

Hakem hakkında kötü konuşuyorum derbiden sonra, bunu reddetmiyorum da zaten. Böyle kötülerken kendisinin skora direkt olarak etki ettiği yönünde bir düşüncem yok, skoru ve sonucu etkilemedi ama kararları skandala dönüşebilecek türdendi..

Fiorentina 2-1 Atalanta

Geçen sezon iki maç da 2-2 bitmişti Atalanta ile. Bugün de 2-0'da skor kilitlenince çekinmeye başlamıştım, penaltıyla 2-1 olunca da bu tedirginlik korkuya doğru yol almıştı. Neyse ki 2-1 bitti ve üst sırada puan kayıplarının pek yaşanmadığı haftada önemli puanları almış olduk.

Gilardino'nun kemanıyla mutlu başlayan gün mutlu sonlanır umarım..

  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO