30.08.2010

Kaza Kurşunu Olsun Bu


Fiorentina sezonu Napoli beraberliği ile açtı. Rahat galibiyet beklemenin zor olduğu bu maçta iki devrenin ilk 15 dakikalarına bakabildim Galatasaray maçı ile çakıştığı için. Şanslıyım sanırım ki iki golü de görebilmiş oldum. Fiorentina'nın yediği golde özette belli olmuyor ama maç içinde görüldü top çizgiyi geçmiyor tam çizgiye düşüyor. Sezonun daha 7. dakikasında hakem hatası ile canımız yandı ve bu kritik karar De Sanctis'in insanlık dışı performansı ile birleşince ortaya puan kaybı çıktı.

Maçta gözler Mihajlovic'in oynatacağı oyunun ve yeni transferlerin üzerindeydi. Mihajlovic'in takımının kötü geçen 2009/2010 sezonundan sonra gözlere ziyafet çektiğini söylemek lazım. Basit pozisyonları üretmekte bile zorlanan şu yetenekli kadroya istenen futbolu oynatacak kendisi buna inancım iyice arttı ilk maçla birlikte.

Transferlere gelirsek de D'Agostino'nun golle başlaması iyi tabii ki ama daha önemli olan bir şey var ki Montolivo ile uyum sağlayacağının sinyallerini verdi. Bu ikili birbiriyle uyumlu olduktan sonra Fiorentina'da orta saha sorunu kökten çözülür. Bir de Bolatti'yi son anda göndermezsek Bolatti ve önündeki Montolivo-D'Agostino ikilisi efsane bir kurgu olabilir bizim için. Diğer yeni oyuncu Cerci ise ikinci yarı forma şansı bulup 2-3 pozisyon yaratıp ilk maçından alkışla ayrıldı. Uzaktan attığı serbest vuruşla bize sezon içerisinde bu tipte birkaç gol izleteceğinin sinyalini verdi. Ayrıca ceza sahası içinde de gücünü iyi kullanıp arkadaşlarına pozisyon açtı. Maç başına en az yarım saat oynaması şart gibi duruyor dün geceki gibi verimli olmayı sürdürürse.

İki takımın da gollerini yeni transferleri ile bulduğu maçın özeti ile yazıyı bitirelim:

29.08.2010

Siftah!


Lig tarihimizin en kötü başlangıcı gibi olumsuz bir rekoru egale ettikten sonra 2 sezondur puan almayı geçtim gol attığımıza sevindiğimiz Eskişehirspor'a karşı da puan kaybı yaşarız korkusu vardı içimde. Ancak takım ilk 20 dakika ciddi pozisyon vermeyip bu bölümü 1-0 önde geçince galibiyete de emin oluyor insan. İnanın bana 1-1 olduğunda bile korkmadım, emindim işte.

Kadroda sürpriz isim Serkan oldu zira diğer isimler aynıydı. Şu Serkan'ı ve Karpaty Lviv maçlarında yenen 3 golün 2 tanesini yediren Hakan'ı yan yana koyunca o bölgede formanın kime ait olacağını kestirmek zor değil. Serkan böyle oynasın tüm sezonu götürür, ki zaman geçtikte de iyiden iyiye parlar o seviyede. Geldiği günden beri potansiyelini yansıtmasını beklediğim bir isimdi serkan. Şu an 20 yaşında ve artık basit maçlarda oynayan yedekten ziyade rotasyonun ana elemanlarından biri olması lazım. Gelişip önemli bir yer edinecek oyuncu için geri dönüşü olmayan yaşlara geldi zira. Bahsettiğim türden rotasyonun ana elemanı olmayı şimdilik başarmış durumda. Bundan sonrası kendi elinde ki Çağlar sakatlığını atana kadar ne kadar oynarsa bizim yararımıza olacak bu. Bugünkü Serkan'ı beğenmeyen kimse olmamalı.

Savunmada Serkan'dan başlamışken hemen kaleye ve Neill'a geleyim. Ufuk yediği golden 1 dakika önce imkansız denecek bir topu çeldi. Sonra basit bir hatayla yedi golü. Burada ilk pozisyonu mu alkışlayalım yoksa ikinci pozisyonun mu derdine düşelim diye ikilimde kalmaya gerek yok. Ufuk Ceylan kalede 2 senedir yaşadığımız sıkıntının kalıcı çözümü olacak, bu su götürmez bir gerçek. O yüzden sadece destek olalım tutsa da yese de. Şu 1-2 ayı atlatıp yeterli güveni sağlasın, gerisi çok parlak Ufuk için. Mesela bugünkü golde hatayı Aykut yapsa bu kadar tepki göstermezdik "O TOP DA KAÇAR MI BE!" diye bağırıp çağırmazdı hiç kimse, çünkü alıştık, güvenmiyoruz Aykut'un o topu kolayca alabileceğine. Ancak Ufuk aynı hatayı yapınca şaşırıyorsak ve tepki gösteriyorsak bunda Ufuk'a duyulan güvenin önemli bir payı vardır. Aykut kaledeyken "eyvah yedik" diyorum cılız bir şuta bile ama Ufuk kaledeyken Sezer'in o füzesine bile gol olmaz gözüyle bakabiliyoruz.

Neill'a gelirsek. Önce Twitter'a sonra Galatasaray Sözlük'e yazdığım şeyi ekleyeyim öncelikle(Şunu belirtmeliyim ki benim yazdığımdan önce bu maçtaki performansıyla Kewell'dan bile daha verimli oldu tarzında bir şeyler yazıyordu):
- "kewell'dan onde oldugu iddia edilen performansıyla 29 ağustos 2010 eskişehirspor galatasaray maçında rakibin 2. golune zemin hazırlamıstır. neyse ki atamadılar. ben bu adam cok basit hata yapıyor, olur olmadık yerde canımızı yakabiliyor dedigim zaman suclu oluyorum, konustu oluyorum. takımdaki cogu kisiden daha hırslı ve mucadeleci olabilir ancak avrupa'da basarı hedefleyen bir galatasaray icin yeterli kalitede degil.

su entry icin mac sonunu beklemedim zira sonra puan kaybedersek sinirden yazdı diyecek bir takım akılsızlar."


1-1'di skor bunu yazdığım zaman. Maç sonu söylersem kötü konuştu olur adım diye erkenden yazdım aradan çıkardım bunu. Ki bu entrynin yazılma sebebi de bu maçın 53. dakikasında rakibe kısa mesafede teslim ettiği pas ve hemen üstüne yediği basit çalımdı. Kritik noktalarda kritik hatalar yapıyor Neill ve bazıları ne yazık ki göremiyor bu hataları. Hırs, azim, mücadele dendi mi başımın üstünde yeri var, kaptandan daha iyi yönetiyor takımını, orta sahadaki Ayhan-Sarp-Barış üçlüsünden daha iyi oyun kuruyor stoper haliyle. Ancak şu basit hataları her maçta yapıyor ve canımız yanıyor bazen. O entryde yazdım yine yazıyorum, Avrupa'da başarı hedeflediğimiz zaman Neill rotasyon elemanı olur, fazlası olamaz. Ama Süper Lig ve Türkiye Kupası dendiği zaman ilk 11'e adı yazılacaklar arasında ilk 3'tedir.
Ve gelelim takıma. Oyun olarak ekstra şeyler yapmadık, bugün tek gözüme çarpan basit oynamamız oldu. Çok dolandırıp karıştırmadan net olarak basit toplar yardımıyla pozisyon bulmaya çalıştık ve hücumda pozisyon getirecek pasları da doğru atınca rahat geçirdik maçı. Özellikle 4. dakikada attığımız gol şans golü olsa da sadece bu sezon değil son 3-4 yılda bu tip gollerle canı çok yanan bir takımdık. Bu tip gollerle 3 puan almanın tadı daha bir güzel oldu. Belki de şansımızın döndüğü maçtır bu, olamaz mı?

Takımda orta saha hala bağırıyor ben eksiğim diye. Bugün Elano ve sezonun en iyi performansını veren Arda sayesinde toparlandı ortalık. Arda konusunda bu sezon için en iyi derken, son 2 yıldaki Arda'yla kıyaslayınca yine "kötü" olduğunu belirtelim. Bu sezon o kadar dökülüyordu ki bu maçta standardına ulaşamamasına rağmen oynadığı vasat-kötü arası oyuna razı olduk. Şu performansın üstüne fazlasını katmalı Arda, böyle giderse rahat kazanınca tribüne çağırılır sadece. Zar zor kazanılan maçta bile 3 puana bakılmaz oklar kendisine çevrilir, bunun farkındadır umarım. Muhtemelen buradaki son sezonu bu ve bunu iyice parlayarak geçirmeli hem kendisi hem de bizim için.

Son olarak Aydın'a da değinmek istiyorum ben. Karpaty Lviv maçında Serdar'dan sonra Aydın bile ilaç gibi gelmişti. Bugün de oyuna girdikten sonra olumlu işler yapmaya gayret etti ve küfür yemeden tepki çekmeden temiz bir 45 dakika oynadı. Gerçi benim de yanımda Barış-Sarp-Ayhan üçlüsü oynasa ben de "bu çocukta iş var" lafları eşliğinde maçı tamamlarım. Aydın 3 sezon önce kaldığı noktadaki isteği ve azmiyle bu sezona başlamış görünüyor. Umarım tarihi tekerrür ettirmeyip bu defa hırsını ve azmini kaybetmeden sezon sonunu görür. Altyapıdan bu kadar gamsız bir adam çıkmış olamaz diye düşünüyordum her zaman, Aydın'ın şu "istekli gibi" halini görünce ilk kez ha gayret diyerek umutlanıyorum 2006'daki Konya maçından sonra...

28.08.2010

Ibra Milan'da


Moratti "Bir gün Ibrahimovic'i tekrar Milano'ya getireceğim" demisti 5-6 ay kadar önce.. Fazla beklemedi ve Ibra tekrar Milano'da.. Satın alma opsiyonu ile Milan'a kiralandığı resmi sitede açıklandı akşam itibariyle. Çok uzun yıllardır adam gibi transferi geçtim, neredeyse transfer bile yapmayan Milan için ilaç niteliğinde. Pato-Ibrahimovic-Ronaldinho hücum hattı çok can yakar. Geriye San Siro'da Inter'e gol atması kalıyor. Şimdi onlar düşünsün.

Çocuklar İçin!

Yıllardır kulüple özdeşleşen Toyota reklamı artık formalarımızda yer almıyordu. Yeni sponsor kim olur neler yapılır derken Fiorentina'dan gayet anlamlı bir hamle geldi. Birleşik Krallık topraklarında 1919 yılında faaliyete geçen ve 91 yıldır çocuk haklarını koruma, savunma adına en etkin kuruluşlardan biri olan Save the Children Fiorentina formasında göğüs reklamı olarak yer alacak.

Save the Children hakkında daha fazla bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.

27.08.2010

Tünel Sıçanları


Öncelikle Bursaspor maçından sonra çizdiğim umutlu tablo ve onu ısrarla savunduğum için özür dilerim. Son dakikada gelen 1 golle mi bu düşüncelerin değişti diyeceksiniz, golden ziyade gol pozisyonunun gelişimi... Maç üzerine çok şey söylenecektir, ben bu moral bozukluğuyla yanlış saptamalar yapabilirim.

Geçtiğimiz sezon gelen başarısızlıklar, son haftalarda tribünlerden Galatasaray Kaptanı'na edilen laflar, bu sezonki transfer dönemindeki plansızlık, parasızlık ve iç çekişmeler bu hale getirdi bizi. Bir tünele girdik.Öyle bir tünel ki sonundaki ışık o kadar ufak ki, var mı yok mu bilmiyoruz. Bizim için aslında ışık var çünkü "Galatasaray'ın adının olduğu her yerde umut vardır".

Ancak tünele omuz omuza girmedik. Biz öyle sanarken içten içten bizi oyalayan sıçanlar var. Tünel Sıçanları.

Bursaspor maçında Kewell-Hüseyin ite kaka tartışırken yanlarına hiçbir Galatasaray'lı oyuncu gitmiyor, zaten orada olan Hakan Balta ise o tarafa bakmadan içeri doğru girip pozisyon alıyor. Bugün izlediğimiz Karpaty maçında bir rakip oyuncu bizim oyunculardan birisine (hatırlamıyorum kim olduğunu) parmağını salladı diye oraya koşarak geliniyor ve arkadaşlarını savunuyorlar.

Ben bunu gördükçe ekran başında çılgına dönüyorum, bu muameleyi gören oyuncular ne yapsın ? Bir şey yapmıyorlar tabi, bu adamların ne bok olduğunu zaten 2 sene öncesinden biliyorlar.

2 sene önce de ortada hiç bir şey yokken, gereksiz bir kaptanlık davasıyla ortalığı gerdiler, istediklerini yaptılar. Kaptanlık pazubandının takıldığı kişilere bile dil uzatacak kadar kendini bilmez hale dönüştüler, adamlara laf ettiler. Sonra kaptan oldular. Son yıllarda en keyif aldığım kadroyu kendi egolarını tatmin etmek için parçaladılar.

İşin en garip kısmı bütün bunları yapan, Galatasaray'ın kaptanı, sadece sırtına geçirdiği forma numarasıyla, koluna taktığı pazubantla efsane olunacağını sanıyor.

Ben bu filmi daha önce görmüştüm ve beğenmemiştim.

Alessio Cerci Fiorentina'da!

AS Roma'nın Championship/Football Manager efsanesi olan altyapı çıkışlı golcüsü Alessio Cerci'yi transferin son haftası kadroya kattık. 5 senelik sözleşmeye imza attı. İşe yarar mı yaramaz mı bunu zaman gösterecek elbette ama 5 yıllık sözleşmeye boşuna yanaşmayız gibime geliyor, iş yapacak sanki kendisi. En azından basit bir rotasyon hamlesinden fazlası gibi duruyor. Mihajlovic'in gelecek planları arasındaydı bu isim belki de.

Bu transferi gözümde önemli kılan bir nokta daha var ki duyunca burayı okuyan sizler de şaşıracaksınız muhtemelen. Kendisine Fiorentina dışında bir takım daha talipmiş: Manchester City. Takımın başındaki isim Mancini olunca bir İtalyan oyuncuya göz koyması normal gelebilir ancak takım City olunca şaşırıyor insan. İstese alamayacağı forvet sayısı çok az bu takımın, o rotasyona çok daha büyük isimleri katabilecekken Mancini'nin de Cerci'yi istemiş olması ilginç. City'de oynamak varken Cerci'nin Fiorentina'yı istemesi ise daha da ilginç. Gerçi forma şansı konusunda Fiorentina daha mantıklı duruyor da Mancini-City ikilisinin talip olduğu bir oyuncu olması Roma'da bekleneni veremeyen oyuncunun yüksek potansiyelinin ve olası bir patlama yapmasının habercisi gibi sanki. City olayı olmasa çok ümitlenmezdim ama bu olay transferi bir hayli ilginç kıldı sonuç olarak.

İlginç bir olayla başladı Cerci-Fiorentina birlikteliği, umarım güzel devam eder.

Son bir not: Cerci Fiorentina'da 24 numaralı formayı giyecek. 24 numara Santana'ya aitti önceki sezonlarda, o gitti mi diye merak edenlere de haberi verelim; adamım Santana'm 7 numarayı aldı.

26.08.2010

1926'nın 26 Ağustos'u

Başlıktaki tarihin ve günün anlam ve önemi nedir diyene hemen açalım: Fiorentina 26 Ağustos 1926'da kuruldu. O gün kırmızı-beyaz-siyah formasıyla kurulan kulüp 84. yılını geride bıraktı.

Fotoğraf ise 1926'da kurulan kulübe ilk şampiyonluğu getiren takıma ait. 1955-56 sezonunda tarihimizdeki 2 şampiyonluktan ilkini kazandığımız kadro yani...

Şampiyonlar Ligi 2011: Gruplar

Kuranin futbolseverlere verdigi zevk malum. Hele isin icine tuttugunuz takim girince saat oglen 1 olmak bilmezdi.. Ertesi gun kuraya kadar uyumak icin gec yattigim manyakca gunler bile olmustur. Ama bu seferki kura 18.45'te basliyor bizim saatimize gore.. Bunu da bilgi olarak ekleyelim buraya.. Senelerdir Kupa 2'ye katilan Galatasaray iyiden iyiye unutulmaya basliyor sampiyonlarin liginde.. Porto ile en cok katilan takimdi bir zamanlar.. Ah..

Neyse biz temsilcimiz Bursaspor'a donelim.. Torbalar gece itibariyle belli oldu.. Elenen Sevilla tabii ki en buyuk surpriz.. Diger yanda Sparta Prag, Zenit ve Anderlecht'in de elenmelerini beklemiyorduk diyebiliriz..

Bugun 18.45'e kadar zaman gecmez.. Biz torbalari yazalim tahminlere giriselim.. Bursa'ya biraz insafli davranalim ama.. Sinerji her seydir.. Bursaspor'un bize cok zevkli 6 mac izletecegine inaniyorum.. Belki de daha fazlasi? neden olmasin?

1. TORBA
Inter (ITA), FC Barcelona (ISP), Manchester United (ING), Chelsea (ING), Arsenal (ING),
Bayern Münih (ALM), AC Milan (ITA), Olympique Lyon (FRA)

2. TORBA
Werder Bremen (ALM), Real Madrid (ISP), AS Roma (ITA), Shakhtar Donetsk (UKR), Benfica (POR), Valencia (ISP), O. Marsilya (FRA), Panathinaikos (YUN)

3. TORBA
Tottenham Hotspur (ING), Glasgow Rangers (ISK), Ajax (HOL), Schalke 04 (ALM), FC Basel (ISV), Sporting Braga (POR), FC Kopenhag (DEN), Spartak Moskova (RUS)

4.TORBA
Hapoel Tel-Aviv (ISR), MSK Zilina (SLO), FC Twente (HOL), Auxerre (FRA), Rubin Kazan (RUS), CFR Cluj (ROM), Partizan Belgrade (SRB), Bursaspor (TUR)


Blogun diger yazarlari da ekleyeceklerdir sanirim tahminleri.. Ben(demiycem) tahmini yazip sirayi size saviyorum.. Haydi pisssmiii..

demiycem: AC Milan - O. Marsilya - Tottenham - Bursaspor
franchi: Bayern - Real Madrid - Tottenham - Bursaspor

Türkler Uçuyor !

Son yıllarda gördüğüm en güzel Basketbol temalı reklam filmlerinden birisi. NBA yönetimi bu reklamı izlediği zaman başlarını taşlara vuracaklar bu olayı biz nasıl düşünemedik, biz nasıl değerlendiremedik diye.

Bir 12 Dev Adam etkisi bırakmasa da, gaz verme başarısını gösteriyor. Dile pelesenk olan bir melodi var.



Fanatik Basket


2010 Dünya Şampiyonası'na ramak kalmışken yavaş yavaş basketbol moduna girelim.

Salı günlerini heyecanla beklerdik Fanatik Basket alıp okumak için.

Didik didik edip, okunmadık kısım bırakmazdık zamanında.

Reha Erus'u okumak ayrı bir keyifti o zamanlar, her sürekli İtalyan takımlarıyla karşılaştığımız için kendi ligimiz kadar bilirdik oyuncularını. Reha Erus'un anlattıkları masal gibi gelirdi.

Ağır bir hastalık geçiren bir çocuk vardı, fenerbahçeli, onu haber yaptılar önce. Basketbol sevgisini anlatmışlardı çocuğun. Sonra moral olsun diye bir kaç hafta bir köşe verdiler ona yazsın diye. Güzel güzel de yazmıştı hasta yatağında.

Ha bir de Esat Yılmaer'in laflarına kanıyoduk o zaman çocuk aklımızla, heyecan dolu okurduk yazılarını.

İnternet bu kadar yaygın olmadan önce çok önemli bir kaynaktı bizim için Fast Break ile birlikte.

Kim nereye transfer olmuş, kim kaç para alıyor, hangi oyuncular nba'e göz kırpıyor...
o kadar yer etti ki basketbol sevgimde, bazı sayfaları hala aklımda.

Dirk Nowitzki'yi öğrendim ben bu gazeteden. Büyük puntolarla Alman Panzeri başlığını görünce Detlef Schrempf olarak algılayıp başlamıştım okumaya..

Yine bir Pascal Dorizon faciası sonrasında fransızca bi ilk sayfayla yayınlanmıştı. Fransızca bir mektup yazılmıştı, yanında da türkçesi. Aynı mektubu Fransa Basketbol Federasyonu'na bile gönderdiklerini söylemişlerdi.

Maçlardaki oyuncu istatistiklerini yazdıkları maç raporu bile hala hatrımda. O kadar alışmıştım ki istatistikleri Fanatik Basket'ten okumaya, her takımın oyuncu sırasından, sayı-asist-rebo-yüzdeler sıralaması bile ezberimdeydi. Naumoski kaç asist yapmış diye bakarken nokta atışı bulurdum yani.

Bir ara arşiv yapıyordum, sonra taşınmalar, etmeler derken ne oldu ne bitti bilmiyorum. Sadece 30 civarı posteri kaldı elimde. Posterdeki oyunculardan da çoğu ya basketbolu bıraktı, ya da takım değiştirdi. Sabit kalan son adam Kobe Bryant.

Bir de Jordan posteri vermişlerdi, hatırlayan olur "best wishes to fanatik basket readers" imzasıyla. Çok gülmüştüm.

Şu anda 25-30yaş arasındaki basketbolseverlerin daha kapanmadan önce çok özlediği ve artık mazide kalan gazetesidir.

Bu gazetenin kapanmasının en büyük sebebi de sizin şu anda bu yazıyı okuyor, istatistikleri, haberleri ve fotoğrafları yeni bir sekmeden açabiliyor olmanız.

Marius Lacatus


Bugün babamla gelmeyen-olmayan transferlerle ilgili konuşuyorduk. Haber sitelerinde gördüğü isimleri bana sorup "o kim", "bu neci?", "şu nerede oynuyor?" gibi sorularla benden bilgi almaya çalışıyor.

Yaklaşık 10 yıldır da bu muhabbet böyle devam ediyor. Pires Uçak'ta, Kallon İmzaladı, Gallardo Cimbom'da gibi haberlerle kendi aramızda muhabbetimizi yaptık.

Bu transfer sezonunda ortaya çıkan vahim tabloyla birlikte derin bir konuşmaya girdik. Kendisi içinde ukte olan bir adamdan bahsetti: Marius Lacatus. O anlattıkça ben de az biraz hatırladım o dönemleri.

1990 yazı, ben 7 yaşındayım. İtalya'da Dünya Kupası var. Tatil için Antalya-Kemer'deyiz. Hala var mı bilmiyorum ama Miço Kamping'de. Televizyonumuzu kurduk babam maçları izliyor, ben de dibindeyim. Özellikle Romanya maçı için televizyon başındayız,babam gazetelerde Lacatus ismini okumuş, gazı almış ve bana "Bak bu Lacatus'u alıcaz, süper golcü" diyor ve ekliyor "Asıl Hagi var Romanya'da ama o adamı alamayız, boşver sen onu Lacatus'a bak"

Lacatus'lu Steaue Bükreş bizi bir sene önce Kupa Galipleri Kupası'nda yarı finalde elemişti. Romanya'ya karşı içten içe bir haset ve beğeni var babamda.
İzliyoruz maçı, Sovyetler Birliği karşısında Lacatus'un attığı 2 golle Romanya 2-0 yeniyor. Babam içten içe tedirginleşiyor. "Keşke atmasaydı şimdi göz önüne çıktı bu adam" diye serzenişlere başlıyor.

Kupa bitiyor, Galatasaray'ın parası Lacatus'a yetmiyor. Lacatus Fiorentina'ya gidiyor. Biz de yine o takımdan Rotariu'yu alıyoruz ve bu zamana kadar aklımızda bir tek Werder Bremen maçındaki pozisyonu kalıyor.

Galatasaray; Hüzünlendirmeye Alıştıran Takımım

Sevgilimizden ayrılırdık, Galatasaray'la keyfimiz yerine gelirdi...
Derslerden kalırdık, Cimbomum elinde kupalarla dönerdi...
Hayat çok boktan lan derdik, Hagi enfes bir gol atardı...

"ulan iyi ki Galatasaray var, moralimiz bozulduğunda hemen yerine getiriyor" derdik eskiden.

Elbet yeneceğiz, yenileceğiz de biz sana sığındık, ümitle bekledik. Başımıza kötü bir şey geldiğinde "olsun lan akşam Galatasaray maçı var" dedik hep.

Yenildiğimizde böyle üzülmezdik, şaşırırdık bu kadar mücadele edip yenildiğimize... Şimdi üzülüyoruz, o adamı bu adamı tartıp konumlandırıyoruz. Galatasaray Kaptanı'na ipe sapa gelmez laflar söyleyip, aylar önce ıslıkladığımız adamları mumla arıyoruz.

Kaderimizde değişen bir şey yok,
her yıl; yeni sorunlar,
her yıl; yeni sıkıntılar,
her yıl; yeni adiler,
her yıl; yeni hırsızlar,
her yıl; yeni ruhsuzlar,
her yıl; yeni uğursuzlar,
her yıl; yeni hayal kırıklıkları,
her yıl; yeni acılar,
her yıl; yeni yalanlar...

Bütün bunlara alıştık, sineye çektik ama senin böyle değişmen yıprattı.
Şimdi yenildiğimizde şaşırmıyoruz, içimize içimize ağlayıp, üzülüyoruz.
Sen artık hayatımız değil, kaderimiz oluyorsun.

Not: 2 yıl önce yazdığım bir yazının ufak değişikliklerle güncellenmiş halidir.

25.08.2010

Pierluigi Collina

Türk futbolseverleri olarak kendisiyle tanışıklığımız 17 Ekim 1996'daki Galatasaray - PSG maçıyla başlar. Günümüze kadar geyiği süren "Bu bir sevgi olayı Ercan" Tanju Çolak mottosu da bu maçta telafuz edilmişti. 4-2 yendiğimiz ve Hagi'nin bizleri mest ettiği maçta oyundan çıkarken Collina'nın Hagi'nin elini sıkmak için yanına gitmesiyle kanımız ısınıvermişti.

Sadece saçları değil, yüzünde hiç bir kıl-tüy bulunmazdı, adeta pürüzsüz bir hakemdi. Çocukken geçirdiği bir ameliyat onun bu halde olmasına yol açmış.

Yurtdışı kariyerine Türkiye Ordu Milli Futbol Takımı ile Fransa Ordu Milli Futbol Takımı arasındaki maçla başladı. 28 yıllık kariyeri boyunca Türk Milli takımlarının yönettiği maçlarında hiç yenilmememiz "Uğurlu Hakem" sıfatını almasını sağlamıştır. Fakat kendisi halk arasında daha çok "Kel Hakem" olarak bilinmektedir.

Kariyerinin tavan noktasına 2002 yılında yönettiği Almanya-Brezilya Dünya Kupası Finali ile ulaşmıştır.

Oyuncularımız Collina'ya itiraz etmediğimizden dolayı takımlarımız onun yönettiği maçlarda çok başarılı oldu. 2002 Dünya Kupası sırasında Japonya maçımızı da yönetti. Maç sonrası kendisine forma hediye eden Can Çobanoğlu'na karşılık olarak düdüğünü hediye etmiştir.

Bir Juventus maçında da ceza sahası içinde yere düşen Nedved'in pozisyonuna penaltı çalmıştır. Akabinde Nedved'in penaltı değildi uyarısıyla verdiği kararı değiştirmiş, oyuna devam ettirmiştir.

Eski hakemlerimizden, günümüzün yorumcularından Ahmet Çakar kendisiyle ilgili "Collina maçı ya iyi yönetir, ya çok iyi" der.

Futbolcularla saha içinde yaşadığı diyaloglar televizyon başında bizleri de kendine bağladı. Kimi zaman tartıştı, kimi zaman yere düşene el uzattı, kimi zaman kavga edenleri ayırdı, kimi zaman güzel bir gülümsemeyle işi çözdü.

Yardım-Gösteri amaçlı maçların bir numaralı hakemiydi, 2. bir alternatif bile yoktu.

2004'te hakemliği bıraktı, ek olarak bir sene daha sadece İtalya Ligi Serie A'da maç yönetti. Son yönettiği maçta bir Bologna maçıydı. Doğduğu ve çocukluğunda tuttuğu takım olan Bologna'nın küme düştüğü maç oldu aynı zamanda.

Böyle böyle insanın içinde hakem olma arzusunu arttıran bir hakemdi.

Uzak

ehl-i keyf - uzak:

bak yine, yalnızlığımın nöbetindeyim, üşüyorum,
ellerimden bir şey gelmiyor, yorgunum
sensizliğimde bu kentte saatler iktidar oldu
hüznün tüm iklimleri yüzüme açıldı

hangimiz sözlerine ihanetten yaralandı,
hangimiz o sözlere zaten hiç inanmadı..

bak şimdi ortasında ağlasam ağlarım hayatın
kızsam yine...

yine de, bakar mısın yeşil yeşil giderken?
yine bir kalp çizer misin ben ölürken?
onlara da sözler verir misin ağlarken?
yeni bir hayat kurar mısın orada bensizken?

sen, mutlu ol kalbim..
ben bakarım anılara..

hangimiz sözlerine ihanetten yaralandı,
hangimiz o sözlere zaten hiç inanmadı..

bak şimdi ortasında ağlasam kırılsam hayatın
kızsam yine..

yine de bakar mısın yeşil yeşil giderken?
yine bir kalp çizer misin, ben ölürken?
onlara da sözler verir misin ağlarken?
yeni bir hayat kurar mısın, orada bensizken?

yine de bakar mısın öyle derinden?
yine bir kalp çizer misin, ben ölürken?
onlara da sözler verir misin ağlarken?
yeni bir hayat kurar mısın, orada bensizken?

sen mutlu ol kalbim..
aşk heyecandan da güzel..

Euro 2008 Nostaljisi

"hey kutsal meryem türkler futbolda bir bug bulmuşlar, maçları çevirip duruyorlar"


11 Haziran 2008 İsviçre Türkiye Maçı










15 Haziran 2008 Türkiye Çek Cumhuriyeti Maçı










20 Haziran 2008 Hırvatistan Türkiye Maçı







23.08.2010

Hıdır

Öyle bir maç izledik ki işin kolayına kaçıp Rijkaard'ı eleştirebilirim. Oyuncuları yerin dibine sokabilirim. Yönetim Kurulu'nu da bu hedef tahtasının ortasına oturtabilirim.

Böyle bir sürü yorum okuduk bugün, yarın da okumaya devam edeceğiz. Perşembe günü oynadığımız Karpaty maçında Aykut'tan Arda'ya kadar bir çok eleştiri de bulundum, 3 günde ne değişti bakalım.

Rijkaard'dan başlayayım. Sakatlıktan yeni çıkan Cana-Elano ikilisi kulübede. Kulübede olan her adam oynamaya hazırdır sığlığına girenler, geçtiğimiz sezon ASY'deki Fenerbahçe maçında Arda'nın o ağrılarla oyuna girmesini eleştirmişlerdi. Mecburen, elinde olan Barış-Ayhan-Sarp üçlüsüyle çıktı. Bazılarımız kimi zaman (ben de dahil) Musa var, Barış'tan iyi, Sarp'tan eksiği yok gibi yorumları yaptık ama işin realitesini Mehmet Batdal'ın forvet oynadığı zaman ne kadar etkisiz kaldığını gördük. Takım şu durumdayken oyuncu tercihleri sorgulayacağımız en son şey bence. Oyuncu değişikliği için geç kaldığını söyleyebiliriz en fazla, ama bu da onun tercihi. Doğru-yanlış tartışılır, hata diyemeyiz.

Oyunculara geçersek Ali Turan dahil hepsini toparlamış gördüm. Arda'nın kafasının nerede olduğunu bilemiyoruz. Uzayın derinliklerinde bir yerde olsa gerek. Arda sorunlarını çözene kadar sahada nerede olursa olsun bu şekilde oynamaya devam edecek, bu aşikar. Ayhan'ın olumlu bir pası yok, 3 senedir bildiğimiz gibi. Sarp-Barış ise ne oldukları belli, yapabilecekleri sınırlı. Mustafa'ya neden sırtın dönükken 2 kişinin arasından boştaki adama topu vermiyorsun diyemeyiz. Kewell-Baros yine skora isyan eden adamların başında geliyordu, Servet-Neill hızlı ve bence ligin en süratli forvet hattına karşı iyi durdular. Ufuk'un toplar üstüne mi geldi yoksa iyi mi yer tuttu bilemiyorum.

Yönetim Kurulu ise şu güne kadar hep eleştirdiğim, maçtan sonraki açıklamalarıyla da kızdığım kesimdi. Yalnız taraftarın yersiz "Abdul-Kader Keita" ve "Shabani Nonda" tezahüratları beni yönetime yaklaştırdı. Adnan Sezgin'e söylenenler, Haldun Üstünel seslerini bir nebze anlasam da, şu gönderilen oyunculara yapılan tezahüratları anlamıyorum. Kewell kalsın diye yırtındık, gönderilen oyuncu Nonda olması gerekiyordu bu durumda. Keita ise kalan taksitleri de hesaplarsak 14-15 milyon Euro arası bir fiyata gitti. Şu takımda 14 Milyon Euro teklif edildiğinde satılmayacak oyuncu yok. Kimse bana değerlerden, işte yerini dolduramayacaksak oyuncu satılmaz gibisinden laflar etmesin. Neden lisanslı ürün alıyoruz o zaman keriz gibi ? 90 TL bir formaya vereceğimize aynısını 30-40 TL'ye alabiliyoruz. Biraz gerçekçi olalım. Bu zamana kadar transfer yapılamaması bir hatadır. Bunun sıkıntısının da ekonomik olduğu aşikar. Bu yüzden de fazla yüklenmemek lazım.

Tam toparlayamıyorum ama gidişat puan durumunda görülen "0" kadar iç karartıcı değil. Mücadele ediyoruz, şanssızız. Şansın bizim yanımızda olduğu gün güzel bir galibiyetle yükselişe geçeceğimize dair inancım var. Yönetim-Futbolcu-Taraftar şu ruh halindeyken oynanabilecek en iyi oyunu oynadık ve kaybettik.

Hakemden bahsetmeden geçeceğim zira ben maçta hakem göremedim.

21.08.2010

Türkiye Ultimate Festival 2010


Frizbi ile oynanan bu ilginç oyun ilk günden beri dikkatimi çekiyor. Bu oyuna gönül veren samimi bir arkadaşımın olması da içimdeki frizbi peşinde koşturan köpeği uyandırıyor.

Kendileri ellerindeki kısıtlı imkanlarla maksimum seviyede bu oyunu duyurmaya, tanıtmaya ve federasyonlaşmaya çalışıyorlar.

Siz de bu oyunu daha yakından tanımak isterseniz 18-19 Eylül günleri BURC Beach te olun.
Detaylı bilgi için: http://www.34hat.com/

Bu arada benim desteklediğim takımı merak edenler için söylüyorum : cCc Türk Kası cCc

20.08.2010

GSBilyoner'den Galatasaray - Bursaspor Maçına 2. Bilet

GSBilyoner desteğiyle vermiş olduğumuz Bursaspor maçı biletlerinden ilkini feetdeep kullanıcı adlı arkadaşımız kazandı. Kendisini tebrik ediyoruz.

İkinci bilet içinse sorumuz:
Galatasaray'ın sağlık sponsoru kimdir ?

Bu soruya doğru cevap veren 5. arkadaşımız bileti kazanacak.

Cevaplarınıza GSBilyoner üye numaralarınızı eklemeyi unutmayınız.

GSBilyoner üye numarası olmayanlar da buradan üye olabilir: http://www.gsbilyoner.com/

Galatasaray:2 - Karpaty Lyiv:2

İlk yarı şutumuzun bile olmadığı bir maç izledik. Kornerlerden gelen 1-2 kafa vuruşu vardı sadece. Topla oynama oranının %69 Galatasaray'ı göstermiş olmasında en büyük pay tabii ki 30. dakikaya kadar 86 yan, 43 geri pas yapan Ayhan-Mustafa Sarp ikilisinindi.

Ali Turan'ın asla ve asla sağ bek oynayamayacağı Fenerbahçe ile yapılan Spor Toto kupasında belliydi. Dos Santos'un çalım atmaya niyeti yokken, yaradana sığınarak müdahale yapmaya çalışması onun bek zekasını(oyuncuya hakaret yok burda) gözler önüne serdi. Yine benzer bir zekasızlığı yediğimiz ilk golde de gösterdi. İlginç bir şekilde kaleye doğru hareketlenen Ali Turan sonra adama basması gerektiğin anlasa da pozisyon almakta geç kaldı. Buna rağmen pozisyon alma imkanı da bulsa da, aldığı pozisyon savruk bir forvetin rakip defansa yaptiği pres gibi göründü gözüme. Ortaya çıkarılan topta forvetin öne koşusuna karşılık vermeye çalışan Servet'in ağır kalması ilk golü geliştirdi. Burada Servet'e denilecek pek bir şey yok, kendisi geniş alanda iyi bir stoper olduğunu bugün bir kaç pozisyonda gösterdi. Karpaty'li forvete de sadece dokunmak kaldı. Hemen hemen benzer bir pozisyonda yine savruk Ali Turan'a rağmen ortayı yaptı Karpaty'li oyuncu, Aykut tabii ki altı pas hizasında geçen topa çıkmadı. Zaten o topa çıkmasını bekleyen Galatasaray'lı olduğunu tahmin etmiyorum. Hakan Balta ise akla mantığa sığmayacak bir şekilde topa göğsüyle müdahele etmeye çalıştı, es geçince arkasında hata kollayan Karpaty'li oyuncu düzgün bir vuruşla topu kalemize yollayarak Aykut'un kale direğiyle yekpare olmasını sağladı.
Hissiz, vurdumduymaz oynayan sadece bekler değil, bu takımın herşeyi diye gösterilmeye çalışılan Arda Turan'dı. Arda Turan ile ilgili bilmediğimiz çok büyük sıkıntılar olduğu aşikar. Kendisini seviyoruz, Galatasaray'da oynasın istiyoruz, Avrupa'ya giderse de gıkımız çıkmaz, gurur duyarız. Lakin şu halinden silkinip kurtulması lazım. İlk yarıda oyun durmuşken teknik ekipten gelen uyarıları tercüman Mert Çetin ona iletirken ekranlara yansıyan görüntüsü, duruşu ve samimiyetsizliği beni çok üzdü. Maçın son dakikalarında Harry Kewell'ın enfes çalımlarla ceza sahası önünde kazandırdığı serbest vuruş için topun başına geçen Arda Turan'ın, taraftarın pozisyon gereği Harry Kewell'a yaptığı tezahüratı yanlış algılayarak serbest vuruşu Harry Kewell'a bırakması çok afedersiniz osuruktan nem kapmaktır, başka da bir şey değil.

Arda sorunlarını çözmeden 1 maç faydalı, 2 maç vasat, 2 maçta ruhsuz oynayarak sezonu tamamlar. Böyle giderse de 3-5 milyona orta sıraları zorlayan bir Avrupa takımına gider.

2. Yarı ise bu sezonun en mücadeleci oyununu izledim. Mustafa Sarp kapasitesini bilerek oynadı, basit ve düz paslar, güzel koşular yaptı. Ayhan takım ileri çıktığında geride kalarak dönen toplardan oyunu kurmaya çalıştı, iyi ters toplarda attı, Barış ise bir o yana bir bu yana koşarak biraz canlılık getirdi. Barış''tan daha fazlasını beklemiyordum fakat kaleyi görmeden 35 metreden bir şut deneyerek asla gelişemeyeceğini bizlere gösterdi. Ali Turan ilk yarıdaki ıslıklanmadan sonra sorumluluk almaktan kaçtı, sağ kanadımız işlemez hale geldi.
Baros,Kewell ile birlikte, zaman zaman arkalarından destek veren Hakan Balta ve Mustafa Sarp ile oyunu iyice canlandırdı. Bunu gören Aykut yine yürekleri ağıza getiren bir hareket yaparak oyunu Karpaty lehine dengeye getirdi.

Aykut'un bu çıkıp-çıkmama ikilemleri bambaşka yalnız. Boşa çıkmış bile olsa rakip oyuncuların düzenini bozacak, kalesinde dursa pozisyonunu koruyacak. Ama Aykut her ikisini de yapmayarak bize bir şeyler anlatmaya çalışıyor, anlamıyoruz Aykut. Bu bağlamda teknik ekibin Aykut seçimi bu sezonun en sorgulanabilir olayı bence. Tecrübe desek, Aykut 2003'ten beri 61 maçta forma giymiş, Ufuk Ceylan ise 2006'dan beri 60 maça çıkmış Manisaspor'da. Tam bakmadım ama Ufuk Ceylan'ın lig maçı sayısının Aykut'tan fazla olma olasılığı bayağı bir yüksek. Frank Rijkaard kendisinden bir Valdes yaratmaya çalışıyor diyeceğim ama Aykut 1982 doğumlu...
Skora inat mücadele eden, değişiklik yaratmaya çalışan oyuncuların başında Harry Kewell ve Milan Baros geliyordu. Kewell'ın kişisel becerisi ve Milan Baros'un golcülük içgüdüleri sayesinde skoru 2-2'ye getirebildik. Biraz şansımız da olsa kullandığımız 14 kornerden bir gol bulabilirdik. Ayrıca Servet'in birisi direkte patlayan iki tane çok güzel kafa vuruşu var.

Harry Kewell'ın yaptığı 2 güzel orta, Milan Baros'un tek vuruşla kaydettiği 2 gol gecenin zehir olmasını önledi. Özellikle Harry Kewell'ın 75. dakikadan sonra yaptığı koşular, attığı çalımlar, topla hareketleri o dakikalarda ondan hiç beklenmeyecek hamlelerdi. 60 dakika oynasa yeter diye beklediğimiz bir adamdan bu kadar ekstra şeyler görmek keyfimizi yerine getiren ender unsurlardan. Bu performansla kendisiyle son ana kadar sözleşme imzalamamanın ne kadar büyük bir aptallık olduğunu da gözler önüne serdi. Baros ise nazar dualarıyla, inşallahlarla, maşallahlarla kornuyor adeta. Sakatlanmadığı sürece bir şekilde gol atacağını gösterdi. Maçı izlediğim yerde kendisine yapılan her faulde "AMAN" ve "EYVAH" sesleri yükselmesi de forvet açısından aciziyetimizin de bir göstergesi.

Takım ciddi anlamda orta sahaya takviye diye bağırıyor. Baros olmayınca neler olduğunu gördük. Defans rotasyonu vasat, ama bir yabancı hakkını daha o yönde kullanmak israf olur. Maalesef Barış-Ayhan-Mustafa Sarp anca yedekte oturacak kapasitede. Her ne kadar riskli bir tercih olsa da bu tip rakiplere karşı Cana-Elano-Arda orta üçlüsünü denemek pek abes kaçmaz.

Belgrad maçından sonra Ali Sami Yen'de oynadığımız ikinci Avrupa Ligi eleme maçında da 2-2'lik skor almamız, bu haftaki Bursaspor maçının önemini iyice arttırdı. Bu kötü gidişe güzel bir Bursaspor galibiyetiyle dur deyip, yükselişe geçmemiz olası.

Bu skora rağmen ikinci yarıdaki oyun beni memnun etti. Ama şu Gençlik Marşı saçmalığından da kurtulmamız lazım artık. Hissiyat olarak bana "Baltalar elimizde, uzun ip belimizde... Biz gideriz ormana hey ormana" ile pek farklı şeyler yaşatmıyor.

Bir maç sonrası daha Ali Sami Yen sessizliğe bürünmeden önce duyulan son sesler "Harry, Harry Kewell" oldu.

19.08.2010

Fiorentina vs. Fortis Juventus / Valencia


Fiorentina'nın son iki hazırlık maçını izleyemedim, özetlerle yetiniyoruz o yüzden. İlk özetlerimiz yine basit ve antrenman havasında bir maçtan: Fiorentina 8-0 Fortis Juventus. Takımı tanımıyorum ama Juventus'u duyunca tutamamışız kendimizi görüldüğü üzere. Juve dediler 8 attık.


Diğer özet ise dün(18 Ağustos) oynanan Valencia-Fiorentina maçından. Bu maçı Mehmet Topal'ın yeni takımı 2-0 kazandı, Fiorentina zayıf rakiplere 8'er tane atıyor ama Tottenham ve Valencia zorlanmadan yendi bizi, sonumuz ne olacak cidden merak ediyorum. Tıpkı Galatasaray gibi yapılamayan bir orta saha transferi koca bir sezonu yakacak belki de.

Orası Ali Sami Yen, Orada Parçalı GİYECEKSİNİZ!

Sezonun 4. resmi maçını oynayan ve hiçbirinde ana formasını giymemiş bir takımın taraftarıyız. Sahasında 2. maçına çıkıp önce pembe sonra krem formayla sahaya çıkan takımız. Alternatif rengi her zaman severim, geçen sezon parçalı almadım mor aldım, bu sene parçalıya elim gitmedi kreme gitti. Hatta Garanti Bonus'un hediye ettiği parçalı olmasa aldığım son parçalı forma 100. yıldaki parçalı olacaktı. Taraftar olarak çeşitliliği sadece dolabımızda arıyoruz, sahada hem de Ali Sami Yen Stadı'nda değil.

Senin adın Galatasaray ise Ali Sami Yen'e gelen rakibini parçalı formanla ve beyaz şortunla karşılayacaksın. Benim tabum bu, bunu yıkamazsınız diyeceksin, rakip ne giyerse giysin o saatten sonra, sana ne?

Pazarlama diye diye parçalıyı katlettiniz, inatla sezonu pembe formayla açıp devamını kremle getirmek de neyin nesi? Galatasaray Futbol Takımı, Ali Sami Yen Stadı'nda parçalı giymek zorundadır. Bunun pazarlaması, stratejisi olmaz.

Twitter'da bir arkadaş sormuş, kulübün twitter sayfasına reply yaparaktan: "@GalatasaraySK siz hiç anfield'da gri, yeşil, beyaz formalı liverpool gördünüz mü?"

Liverpool mu sadece? Barcelona, Arsenal, Real Madrid, Inter, Milan, Chelsea, United, River, Boca...

Bunların hangisi sezon boyu sahalarında oynadıkları 30'a yakın maçın 20 tanesine alternatif formalarla çıkıyorlar? Hiçbiri.

Aptalca bir pazarlama stratejisi uğruna giymesi gereken esas formayı giyemiyor takım, yazık.

Son olarak; Twitter kullanıcısı olan herkes aklına geldikçe, defalarca, bıkmadan #alisamiyendesarikirmizistiyoruz yazsın tweetlerinin arasına. Saçma durabilir, bununla mı dikkat çekilecek denebilir ancak Twitter'ı aktif olarak kullanan ender spor kulüplerinden biri Galatasaray, dikkat çekilecekse bu yolla çekilebilir çok rahat.

18.08.2010

GSBilyoner'den Galatasaray - Bursaspor Maçına Bilet


22 Ağustos 2010 Saat 21:00'da Ali Sami Yen'deki Galatasaray-Bursaspor maçı için GSBilyoner desteğiyle bilet hediye ediyoruz.

Galatasaray'ın 2010-2011 sezonunda ASY'deki ilk maçını yerinde izlemek istiyorsanız tahminlerinizi yapın.

Bu sefer tek yapmanız gereken Galatasaray - Karpaty Lyiv maçında kaydedilecek ilk golün dakikasını bilmeniz.

Örnek: Gol 8. dakikada olduysa, en yakın tahmin olarak 5.dakika ve 11. dakika tahminini yapanlardan önce yapan kazanacak.

Cevaplarınıza GSBilyoner üye numaralarınızı eklemeyi unutmayınız.

GSBilyoner üye numarası olmayanlar da buradan üye olabilir: http://www.gsbilyoner.com/

17.08.2010

Başın Sağolsun Adana Demirspor

Geçen sezon Livorno'yu Türkiye'ye getirip hazırlık maçı da olsa Türk futbol tarihindeki en önemli maçlardan birinin oynanmasını sağlayan Demirspor'un efsane başkanı Bekir Çınar'ın hayatına son verdiği haberini yeni öğrendim. Hüseyin(Anadolu'dan Futbol)'in Goal.com'a yazdığı yazı ile haberdar oldum bu üzücü olaydan.

Futbolda böylesine güzel bir iz bıraktı ama gidişi acı olmuş, borçları yüzünden kendini asıp intihar etmiş eski başkan Bekir Çınar.

Başta Adana Demirspor camiası olmak üzere futbolun ve sevenlerinin başı sağolsun...

Orada Kimse Var Mı ?

Yazılacak, söylenecek çok şey var ve hiç bir şey yok esasında.
O kadar büyük bir felaketti ki, nasıl Çanakkale Savaşı'nda her aileden en az bir şehit varsa, 17 Ağustos 1999 Depremi'nde de herkesin en az bir akrabası/tanıdığı/yakını/sevdiği vefat etti.

16.08.2010

GSBilyoner'den Galatasaray-K. Lviv Maçına 2. Bilet!

Dün akşam sormuş olduğumuz soruya verdiği doğru cevapla gabriel arkadaşımız hak kazandı. Kendisini tebrik ediyoruz. 10 doğru cevap dedik ama sürekli yanlış cevaplar ve üye numarası olmayan cevaplar geldiği için üye numarası yazılarak verilen ilk doğru cevabı bekledik.
Doğru Cevap: Galatasaray 15 Ağustos 1913'te tescil edilmişti.
Kaynak: http://www.galatasaray.org/tarih/tarihte_bugun.php?frm_date=08-15

Şimdi elimizdeki diğer bilet içinse bir tahmin yürütmenizi isteyeceğiz, Bu akşam oynanacak olan Manchester United - Newcastle United maçında ilk golün dakikasını tahmin edeceksiniz. Dakikayı ilk bilen, ya da en yakın olan kazanır.

Örnek: Gol 8. dakikada olduysa, en yakın tahmin olarak 5.dakika ve 11. dakika tahminini yapanlardan önce yapan kazanacak.

Cevaplarınıza GSBilyoner üye numaralarınızı eklemeyi unutmayınız.

15.08.2010

GSBilyoner'den Karpaty Lviv Maçına Bilet!

İki bilet hediye ediyoruz ilki bu soruda, diğer bilet için bir soru daha gelecek 16 Ağustos'ta saat 19.05'te.

İlk sorumuz basit: Galatasaray Spor Kulübü hangi tarihte tescil edilmiştir?

Doğru cevap veren 10. kişiye bilet gidecek. Cevaplarınıza GSBilyoner üye numaralarınızı eklemeyi unutmayınız.

Mücadele, İstikrar, Hırs, Azim: Mustafa Sarp

Korkmayın, başlığı ben haykırmıyorum, Mustafa Sarp'ı 1 aydır delicesine savunanlar diyor bunları. Hırslıymış, mücadeleciymiş, azimliymiş, bilmem neymiş...

Galatasaray Sözlük'ten the wizard of oz Sivasspor-Galatasaray maçının ardından çok net ve temiz bir analiz yapmış. Neden Mustafa Sarp yerine Musa olmalı diye kendimden geçip en kötü Musa'nın en iyi Mustafa Sarp'tan daha iyi olacağını vurguladığımın başka bir kanıtıdır bu.

Daha da uzatmadan sizi o güzel yazıya yönlendirelim buradan.

14.08.2010

Olmaz!: Sivasspor 2-1 Galatasaray

Sezon açılışı, eksikler var ama galibiyetin gelmesinin pek de zor olmadığı bir deplasmandayız. 1-0 öne geçiyoruz daha 6. dakikada. Her şey güzel, pozisyona giriliyor, goller kaçıyor. Savunmadaki iki derin boşluk(Ali-Servet) sayesinde pozisyonlar veriliyor ancak galibiyet gitmez diye düşünüyoruz. Sonra bir bakıyoruz, tüm yedek kulübesinin yanlış bir itirazda bulunduğu faulde daha büyük bir savunma ve kaleci yanlışıyla golü yiyoruz. Devreye girerken moral bozuyor ama kulübede Mehmet var, Baros var, çeviririz diyoruz. Çevirmeyi planladığımız şeyin ucu bize dönüyor ve kalakalıyoruz sahada. 35 dakika boyunca deli tavuk misali golün gelmeyeceğinin net olduğu onlarca pozisyona şahit oluyoruz.

Arada kaptan çıkıyor takımın en büyük yıldız adayı gencinin boğazına sarılıp "vurmasana laaaaaaaaan" diye bağırıyor. Sonra iki serbest vuruş atıyor o kaptan, birinin ömrü kısa sürüyor ve yumuşacık gidip barajda kalıyor, diğer vuruşta ise top dağlara mı taşlara mı gideceğini düşünerekten gökyüzüne süzülüyor. Eee, hani vurmayacaktı Emre Çolak?.. Ama o kaptandı, onun lafının üstüne kimse söz söyleyemez, zaten Arda ve Emre abi-kardeşten daha öte değil mi? Emre bundan mesaj almıştır kesin. Hiç etkilenir mi canım. Yok yok. Emre kesin iyi algılar bunu(!) Olmaz.

Bunu rafa kaldırıp kulübeye bakıyorum. Tamam belki hazır değil diye Musa ve diğerlerini oynatmıyor olabilir hoca. Cumhur'a güvenmiyordur, bekeldiği güveni Ayhan(!) ve Sarp(!) sağlıyordur. Olabilir. Ancak tek merak ettiğim şu oluyor o noktada: Ayhan ve Mustafa Sarp ikilisinin en hazır hali bile ligde vasatı zorlayacak durumdayken bir alt ligde yılın genç oyuncusu seçilen adam mı bunlardan kötü olacak diye soruyorum. Cevap düşünüyorum, yok arkadaş. 1 metre önündeki adama topu dümdüz atamayan Ayhan Akman'ın yerine kim oynasa daha beter, daha rezil bir performans veremez. Golü attı yine yaranamadı diye Mustafa Sarp'ı savunan çıkacaktır, yalvarırım çıkmasın. Temponun içine eden, Ayhan ile el ele verip sıvadıkça sıvayan Mustafa Sarp kaybedilen maçta attığı tek gol ile kendini kurtarmasın. Olmaz.

Savunma diyordum. Ali Turan ve Servet Çetin. Şimdi Neill'ın ara sıra yaptığı gereksiz yerdeki tehlikeli faullerinden dem vurasım var ama yenildik de salladı diyenler olacaktır, susayım. Neill 7 aydır böyle kritik fauller yapıyor ama bugün söylenince "Yenilincekonuştuşerefsiz!!!!1bir!!!111bir!" olur adım. Eminim. Neyse yine düşünüyorum ve bir şeye daha cevap bulamıyorum: Orijini sağ bek olan Neill stoper oynarken, orijini stoper olan Ali sağ bek oynuyor, niye ikisini de gerçek mevkilerinde oynatmıyoruz? Yine cevap yok. Neill stopere alıştı diyecekler, o kadar. Ali Turan bek oynadığı zaman kademeye girmemesi gerektiğini düşünüyor sanırım. Yoksa niye seyretsin geçen her topu. Bir pozisyonda bakıyorum ki Ali Turan'ın çıkarması gereken topu Mehmet Batdal çıkarıyor sağ kanatta. Sinir krizinin eşiğinden dönüyorum bir anda. Sonra Barış Özbek'i görüyorum yeşil sahada, kalbime vuruyor, hafif tekler gibi oluyor. Çünkü biliyorum ki Mehmet orada Kewell orada Baros orada ama kendilerine topu taşıyacak olan üçlü: Arda, Emre, Musa gibi isimler değil, Sarp-Barış-Ayhan üçlüsü.
Sonra tribün geliyor görüntüye, başkan oturuyor orada. Adaşını arıyor gözlerim, soyadı Sezgin olanını. Bakıyorum bakıyorum bulamıyorum. Aklıma geliyor transfer yapacaktı bu diye. Sonra yine aklıma geliyor üç kuruşun hesabını yapıp şu kritik dönemde alınacak 1 veya 2 adamı almadığı. Bu 1-2 adam takımı komple değiştirmez biliyorum ama en azından Sivas'a karşı öndeyken 3 puanı kaybettirmez diyorum, iyice ter basıyor. Sonrasında yine bir düşünce alıyor beni, acaba diyorum Hakan Balta neden önünde iki tane arkadaşı varken rakibe pas veriyor bomboş pozisyonda. Yine cevap bulamıyorum arkadaş. Bu adamlar 1.5 aydır hazırlanıyor, buna mı hazırlandılar? Olmaz. Olamaz.

Sonra diyorum ki, tüm bunlar rüya değil belli ama, bir şaka olsa, en kötüsü bu olacak, bu dibe vurmuş halimiz ve yükseleceğiz deseler. Yok ama, değil gibi. Çok göreceğiz sanki bu kara tabloyu. Yine de sezon başı diyorum ümidimi koruyorum bir hayli azalsa da.

Ha bir de, Aykut Erçetin geliyor aklıma. Hadi be, lütfen, o kadar okuyucu gelecek bu satırları okuyacak, bari Aykut için rüya deyin, kabus deyin. Aykut bari kötü bir rüya olsun. O da mı değil ya?

11.08.2010

Sakat Fiorentina!: Ljajic De Gitti

Son zamanlarda her gün yeni bir Galatasaraylı oyuncunun sakatlığının haberi gelmekte ancak Fiorentina'nın da aşağı kalır yanı yok hani. Jovetic'in minimum 6 ay sürecek sakatlığından sonra bir sakatlık haberi daha geldi her ne kadar çok ciddi olmasa da. San Piero'da idmanda dizi dönen/burkulan Ljajic 2 hafta boyunca takımı uzaktan seyredecek. Şaşırdık mı? Hayır.

Neden şaşırmadığımı da Cortina ve San Piero kamplarında bir süre sakatlanan veya tamamen sakat olarak kamp dönemini geçiren isimlerin listesiyle açıklamış olayım:
- Frey
- Vargas
- De Silvestri
- Di Carmine
- Jovetic
- Babacar

Bunlar ilk anda fazla hafızamı zorlamadan aklıma gelenler sadece. Neyse ki Ljajic 29 Ağustos'taki sezon açılışına yani Napoli maçına yetişiyor..

8.08.2010

"Ekşi/GSözlük Futbol" Bloglara Da Geldi!


Ekşi Sözlük'ten siegfried sözlük yazarları ve okurları için güzel bir uygulamaya imza atmıştı. Futbol maçlarının altına maçla ilgili bilgiler içeren bilgi kutucukları ekliyorduk ufak bir script yardımı ile. Daha sonra kendisi ile iletişime geçtim ve ziegfiroyt nicki ile bünyesine kattığım Galatasaray Sözlük'e de aynı uygulamayı eklemiş olduk. Sezon içerisinde fazlasıyla işe yarıyor bu eklenti.

Ve bu postta da görüldüğü üzere aynı arkadaşımızdan bloglar için de bir eklenti geldi. Maç yazılarının arasına, başına, sonuna sıkıştırdığımız iki satır kod yardımı ile maç ile ilgili küçük bilgi kutucukları açılıyor.

Hemen o kutucukları da tanıtayım:
Olaylar/Kadrolar: Maçta atılan goller, gösterilen kartlar dakikalarıyla birlikte yer alıyor tıpkı livescore.com benzeri sitelerde olduğu gibi. Bunun yanında her maçta olmasa da önemli maçlarda kadro ve oyuncu değişikliği bilgileri görülebiliyor.
Takım İsimleri: Bu bilgi kutucuğuna tıkladığımızda takımların oynadığı son maçlara ulaşmak mümkün. Açılan pencerede maçların skorlarına tıkladığımızda ise o maçla ilgili bilgi sayfasına erişip gol, kadro gibi bilgilere ulaşabiliyoruz.
VS butonu: İki takım ismi arasındaki VS butonu ise iki takımın aralarında daha önce oynanmış olan maçları gösteriyor.
İddaa: Adından da anlaşıldığı gibi bu buton yardımıyla maçla ilgili tüm iddaa oranlarına ulaşmak mümkün.
Tahmin: Buradan da bu sistemin ana kaynağı olan Açık Futbol'daki kullanıcıların maçla ilgili iddaa tahminlerine ulaşıyoruz.
Blog: Bu tuş bize diğer bloglarda maç hakkında ne yazıldığını listeliyor.
Soru İşareti: Buraya tıklayarak o maçla ilgili kodu kendi sitenizde de kullanmak için alabiliyorsunuz.

Ben soru işaretinden tam anlamadım, bloglarda veya sitelerde kullanım için bilgi ve yine örnek bir post isterim derseniz: http://acikfutbol.blogspot.com/2010/08/futbol-bloglar-icin-bilgi-kutucuklar.html

NOT: Bunun reklam olmadığını belirtmek isterim. Gelişim aşamasında az da olsa katkı sağlayıp yeni özellik geldikçe test ederek fikir paylaşımında ve yardımda bulunduğum için duyurmak istedim.

Kural Bozulmadı: Tottenham 3-2 Fiorentina


Bir İngiliz ve İtalyan hazırlık maçında karşı karşıya geldiği zaman ne olursa olsun İngiliz takımı kazanıyor birkaç yıldır. Bir ritüel halini aldı artık bu. Fiorentina yeni hocası Mihajlovic ile birlikte nasıl bir yapıya kavuşacağının sinyallerini verdi bu maçta.

Yenilmiş olsak da gelecekteki oyun yapımız hakkında fikir sahibi olduk. Cortina ve San Piero kamplarında takımda en fazla parlayan oyuncu Adem Ljajic olmuştu ve bu maçta da boş geçmeyip takımın en iyisi olmayı başardı. Gilardino'nun da ciddi bir rakibe karşı hazırlık maçında da olsa golle başlamış olması önemli bir ayrıntı. Zira bu adam erkenden gol atmaya başlamazsa sezon içerisinde problem yaşayabiliyor. Lig başlayana kadar iyice ısınacaktır kendisi.

Fiorentina'da Ljajic'in kamptaki formunu sürdürdüğünü söylerken önceki sezonun en formsuz isimlerinden Comotto'nun da aynı tempoda gittiğini not düşelim. Tottenham'ın ilk golünde asisti yapan isim Giovani Dos Santos'tu ancak orada Cihan Haspolatlı veya Barış Özbek bile olsa o gol atılırdı. Comotto kollarını iki yana açtı topla ne yapsam diye şaşkın şaşkın düşünürken Giovani Dos Santos geldi topu aldı ve gitti boş kaleye asist yaptı. Comotto gibi bir adam ilk 11 çıkarken De Silvestri bu sezonu da yedek geçirirse büyük bir isyan başlar onu şimdiden diyeyim. İkinci yarıya De Silvestri ile başladık ama ne olur ne olmaz insan tereddüt ediyor işte. Ayrıca bir sevindirici performans da sol bekte Pasqual'den geldi. Geçen sezon formayı Gobbi'ye kaptıran bu teknik adam formasını bu sezon geri alacak gibi.

Bu sezon oynamasını umduğum, patlama beklediğimi yazdığım Nikola Gulan'ın da yarım saatten fazla süre almış olması sevindirici benim adıma. Fena bir performans ortaya koymadı, en azından fosilleşmeye doğru koşar adım ilerleyen Zanetti'den iyiydi orta sahada!

Son olarak maçın özeti ve Fiorentina kadrosu:

Fiorentina: Frey (82' Avramov), Donadel (46' Montolivo), Gilardino (57' Babacar), Natali (57' Kroldrup), Zanetti (46' D'Agostino), Felipe, Papa Waigo (82' Agyei), Ljajic (72' Bolatti), Pasqual (57' Gulan), Comotto (46' De Silvestri), Marchionni (82' Seferovic).

Yedekler: Avramov, Kroldrup, Babacar, Santos Miranda, Montolivo, Agyei, D'Agostino, Seferovic, Bolatti, De Silvestri, Gulan

  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO