25.08.2011

Şampiyonlar Ligi 2012: Gruplar

A Grubu: Bayern Münih, Villarreal, Manchester City, Napoli
B Grubu: Inter, CSKA Moskova, Lille, Trabzonspor
C Grubu: Manchester United, Benfica, Basel, Otelul Galati
D Grubu: Real Madrid, Olympique Lyon, Ajax, Dinamo Zagreb
E Grubu: Chelsea, Valencia, Leverkusen, Genk
F Grubu: Arsenal, Marseille, Olimpiakos, Borussia Dortmund
G Grubu: Porto, Şahtar Donetsk, Zenit, Apoel
H Grubu: Barcelona, Milan, Bate Borisov, Viktoria Plzen

Fotoğraftaki resmi topu bu sezonun... Soldaki değil tabii ki, sağdaki.

Real Madrid-Lyon maçlarından hala sıkılmayan kaldıysa onları da sıkalım dediler ve yine buluşturdular ikisini. Galatasaray-Fenerbahçe maçlarından daha sık oynanmaya başlayacak bu maç, ondan korkuyorum.

24.08.2011

Hırs!

Pazar günü oynanan Fiorentina-Cittadella İtalya Kupası maçından bir parça. Stevan Jovetic geçen sezonu boş geçtikten sonra hazırlık kampında eskisi gibi parlayarak kendini hazırlamaya devam etti. Sezonun ilk resmi maçında da golü bulmak istedi haliyle, istediklerini gerçekleştiremeyince de o hırsın kurbanı forma oldu.

Kulübün başkanı Mario Cognigni ise bu olay hakkında şöyle konuştu: "Jovetic'in gol kaçırdıktan sonra çıldırıp formasını yırtması yeni ve çok önemli bir sezon öncesi takım ruhunun geri gelişinin bir sembolüdür."

United

50'li yılların ikinci yarısına damgasını vuran, yaşlarının da oldukça genç olması sebebiyle Busby Babes olarak da anılan, Manchester United takımının başından geçen Münih Hava Felaketi'ne kadar geçen süreci ve sonrasını anlatan bir film BBC'nin yapımcılığıyla önümüze sunulmuş.

Olayın kısa bir tarihine bakarsak, ligde ve Avrupa'da fırtına gibi esen Manchester United fikstürü gereği çarşamba oynadığı Kızılyıldız maçının ardından bir an önce İngiltere'ye dönmesi gerekir. Bu nedenle özel bir jetle yapılacak hava yolculuğu tercih edilir. Belgrad zaferi dönüşü uçağın Münih'te yakıt ikmali yapması gerekir. Yakıt alındıktan sonra teknik arıza gereği iki kez kalkma girişimi sonuçsuz kalır. Üçüncü kalkışta ise uçak tam olarak havalanamadan malum trajedi gerçekleşir. 44 kişinin bulunduğu uçakta, sekizi Man. Utd. futbolcusu, toplam 21 kişi hayatını kaybeder.

Filme dönersek; United, izlerken bir futbol filminden çok daha fazlasını veriyor izleyicisine. Sadece futbolu yaşamak üzerine kurulmuş hayatlar, kazanılan zaferlerin getirdiği gurur, takımdaşlık ruhu filmin izleyiciye aktardığı en önemli donelerden. Zaten filmin 10-15 dakikası geçtikten sonra zaten atmosferin içinde hissediyor kendini insan.

Film trajediye Bobby Charlton(Jack O'Connell) penceresinden bakıyor. Ayrıca menajer Matt Busby(Dougray Scott) ve antrenör Jimmy Murphy'nin(David Tennant) olaylar karşısındaki duruşunu bizlere aktarıyor. Bunun yanında detaylar muazzam şekilde verilmiş. Oyunculuklar gerçekten etkileyici. Ana karakterler dışında ise Duncan Edwards'ın(Sam Claflin) olduğu sahneler izleyici açısından oldukça vurucu olduğu kanaatindeyim.

Sinema adına ahkam kesebilecek bir insan değilim ancak United kategorisi dahilinde bence bir başyapıt. Man. Utd. taraftarı ol ya da olma, hayatında futbola yer veren, futbolu gerçekten seven herkesin izlerken kendinden bir şeyler bulabileceği, bazen tebessüm ettirip, bazen de hüzünlendireceği bir film olmuş. Herkese gönül rahatlıyla tavsiye ederim. Hayatınızda güzelce geçirilmiş bir 90 dakika olacağına eminim.

22.08.2011

Coppa Italia 2012: Fiorentina 2-1 Cittadella


Fiorentina yeni sezonun ilk maçında İtalya Kupası 3. Tur maçında Cittadella ile karşılaşıp sezonun ilk maçında ilk galibiyetini almış oldu.

Gilardino'nun golüne Cittadella'dan Carmine cevap verdi ancak ikinci yarının başında Alessio Cerci skoru 2-1'e, turu ise Fiorentina'ya getiren golü attı. Zayıf rakiplerle hazırlanılan sezonda ahım şahım futbol beklenmiyordu ilk maç itibariyle, öyle de oldu.

21.08.2011

Merhaba 2011/12 Sezonu!


Fiorentina yeni sezonu bu akşam(21 Temmuz Pazar) TSİ 19.00'da Artemio Franchi'de Cittadella ile oynayacağı İtalya Kupası 3. Tur maçı ile açacak. Zayıf rakibine karşı Floransa'ya bağlı Reggello kasabasının Resco Reggello takımı ile bir ön hazırlık yaptı takım. 15000 nüfuslu bölgenin amatör ekibi Promozione liginde oynuyor. Promozione ise İtalya'daki lig sistemi sıralandığında yedinci seviyeye denk geliyor ki toplamda onuncu seviyeye kadar liglerin bulunduğunu hatırlatalım.

Bu ufak bilgiden sonra videodaki maçın beklenen, saçma, ilginç skorunu verelim: 17-0. Fiorentina neredeyse tüm oyuncuları denedi bu maçta:

İlk yarıdaki takım: Boruc; De Silvestri, Gamberini, Natali, Pasqual; Behrami, Montolivo, Lazzari; Cerci, Gilardino, Jovetic.

İkinci yarıda oynayanların sayısı on bir kişiden de fazla: Neto, Romulo, Kroldrup, Nastasic, Piccini, Salifu, Marchionni, Munari, Romizi, Ljajic, Pazzagli, Jackson Beckham Da Silva, Matos.

20.08.2011

10 Numarasız Takım

Fiorentina yeni sezon öncesi forma numaralarını açıkladı. Mutu'dan kurtulduktan sonra yeni 10 numarayı henüz bulamadı takım, şimdilik boşta duruyor, yeni bir transferi bekliyor.

1. Artur Boruc / 2. Per Kroldrup / 5. Alessandro Gamberini / 6. Juan Manuel Vargas / 7. Alessio Cerci / 8. Stevan Jovetic / 9. Khouma Babacar / 11. Alberto Gilardino / 13. Houssine Kharja / 14. Cesare Natali / 15. Matija Nastasic / 17. Amidu Salifu / 18. Riccardo Montolivo / 19. Felipe Da Silva Dalbelo / 20. Gianni Munari / 21. Andrea Lazzari / 22. Adem Ljajic / 23. Manuel Pasqual / 25. Daniel Kofi Agyei / 26. Pinto Ryder Matos / 28. Marco Romizi / 29. Lorenzo De Silvestri / 31. Michele Camporese / 32. Marco Marchionni / 36. Nikola Gulan / 37. Boadu Maxwell Acosty / 40. Cristiano Piccini / 41. Luca Lezzerini / 60. Edoardo Pazzagli / 85. Valon Behrami / 89. Neto Murara Norberto / 92. Romulo Souza Caldeira

İşaretli olanlar yeni transferler.

18.08.2011

Batistuta Fiorentina'da! - 18 Ağustos 1991

Tam 20 yıl önce bugün bir efsaneye merhaba dedi Floransa. Copa America 1991'de şampiyon olan Arjantin'in gol krallığına ulaşan yıldızı Gabriel Omar Batistuta transferi nihayet sonuçlanmıştı ve efsane golcü Floransa'ya ayak basıp imzayı atmıştı. Gördüğünüz fotoğraf ise bu unutulmaz tarihin bir gün sonrası, 19 Ağustos 1991; Batistuta Fiorentinalı olarak ilk kez Artemio Franchi'nin çimlerine ayak basıyor.

1993'te takım küme düştüğünde onlarca alıcısına rağmen takımda kalıp bir sonraki sezon, 1004 yazında Fiorentina'nın geri dönüşüne yardımcı oldu. Geri dönüşten sonraki ilk sezonda, 1994/95'te, 26 golle gol kralı oldu. Sezonun ilk 11 haftasında da gol atarak Pascutti'nin 30 yıllık rekorunu tarihe gömdü. Bir yıl sonrasında ise Floransa'da beşinci yılında onu ölümsüzleştiren heykeli dikildi. Aynı yıl içerisinde Fiorentina ile 1995/96 sezonu İtalya Kupası şampiyonluğu yaşadı, yetmedi Süper Kupa'ya da kavuştu.

Batigol artık lig şampiyonluğu istiyordu ve bunun için daha güçlü bir takıma gidip gitmemeyi düşündü, ancak yöneticiler Trapattoni'yi göreve getirip Batigol'ün hedefe ulaşması için her şeyi yapacaklarına söz verdiler. Takım sezonu üçüncü bitirdi, Batistuta'nın bir aylık sakatlığı hem kendisini hem takımı etkiledi. 1999/00 sezonunda Batistuta Fiorentina'da kaldı çünkü ligi kazanma şansı devam ederken bir yanda da Şampiyonlar Ligi'nde başarı ihtimali vardı. Şampiyonlar Ligi'nde iz bıraksa da ligde yine sonuca ulaşamayınca Roma'nın yolunu tuttu.

Üstteki fotoğrafın sağ tarafı 14 Mayıs 2000 gününe ait, Fiorentina'nın kaptanı ve her şeyi, en büyük golcüsü Batistuta son kez Fiorentinalı olarak bu çimlere ayak basıyordu. Son maçı, yani vedası kariyerine yakışır cinstendi, efsanevi oldu; 3-0 biten maçta tüm golleri kaptan Batistuta attı. Hat-trick sonrası golü attığı kalenin içine koşup kendini ağlara bırakıp ardından yere kapanıp ağlaması ne zaman izlesem tüylerimi diken diken eder, çok başka üzer...

Fiorentina hikayesi bitse de, Roma-Inter gibi takımları gezse de hep Fiorentinalı olarak kaldı, hala da öyle. Bunun sebeplerinden biri videoda izleyeceğiniz 26 Kasım 2000 tarihli Roma-Fiorentina maçıdır. Roma'yı galibiyete götüren golü atıyor, bütün takım üzerine atlıyor ama o gözyaşlarını silmekle meşgul o sırada... Sevinememesi bir yana, hem ağlıyor hem de kendi sahasına geçerken eski takım arkadaşlarına ve eski formasına bakamıyor bile...

Fiorentinalı olduysam önce Baggio, sonra Batistuta'dır sebep. Ve iyi ki çocukken de olsa izleyebildim Batistuta gibi bir adamı Fiorentina formasıyla.

Batistuta'nın Fiorentina'daki bazı gollerini, hat-trick yapıp veda ettiği son maçını ve Roma'daki ilk Fiorentina maçında Fiorentina'ya attığı gol sonrası yaşadıklarını aşağıdaki videoda bulabilirsiniz:

Houssine Kharja Fiorentina'da

Serie A'da gezmediği kulüp kalmamak üzere olan adamlardan biri Kharja. Geçen sezonun yarısını Inter'de kirada geçirdikten sonra şimdiki adres Fiorentina. Bu kez kiralık değil, transfer ettik. Artemio Franchi'de 2+1 yıllık sözleşmeye imza atacak 19 Ağustos'ta TSİ 12.30'da.

Bu transfer Montolivo'nun gidişinin ilk habercisi olabilir. Adam kaptan oldu, takım üzerine kurulacaktı, yeni sözleşme teklif edildi, tek lider sen ol dendi, her yol denendi ama kalmıyor... Haliyle de seneye bedavaya kaptıracağımıza biraz para kazanalım diyerekten kalan iki haftada bir yerlere yolcu edeceğiz gibi kendisini. Milan'a giderse ses etmem de, Inter veya Juve'ye giderse isyan çıkar.

Engin Baytar & TS-FB Finali


Blogun yazarlarından Mustafa(mustycbu) Engin Baytar transferi sonrası tepkilerimizi yumuşatıp köreltme adına bu videoyu yolladı. "Bu gol bizi üç kişi havada kucaklaştırıp zıplatan gol" dedi, gerçekten de üç Galatasaraylı oturup bu finali benim evde çeşitli yemekler yapıp yiyip içerekten izliyorduk. Benim bunu buraya taşıma sebebim bu değil tabii ki de; videoda adı geçen isimlerin bir anda Galatasaray'da yeniden buluşmuş olması.

"Selçuk çevirdi..." diye başlayan atak Colman'ın Engin'e attığı güzel pasla devam ediyor, Engin de bireysel performansla golü atıyor. Engin golü attıktan sonra gol sevinci için kadraja giren ilk isim yine bizden: Ceyhun Gülselam.

Videonun bir başka yanı ise Ömer Üründül... Colman'ın tam olarak "gollük" olmayan pasına "Al da at pası verdi yani Colman" diye yorum yapıyor, o top da başka kimseye değmeden gol oluyor. O gün dikkat etmemiştim ama şimdi ilginç geldi Üründül'ün golü kendi kendine hissedip erkenden yorumlaması.

17.08.2011

Şampiyonlar Ligi 2012 - Ön Eleme: Arsenal 1-0 Udinese

Evvela şu oyundan başlamak lazım sanırım. İlk yarı Türkiye adına futbolsuz geçen günlere inat güzel şeyler izledik sahada. İki takım da hızlı oynadı, Sanchez-Gökhan ikilisinin kaybına rağmen Afrikalılar sayesinde orta sahadaki ve hücumdaki etkinliği kaybetmeyen Udinese maçta keyif unsurunu yaratan kısımdı. Arsenal'in çabukluğuna da Afrikalı isimler ile karşı koydu Udinese'de -daha doğrusu aynı çabuklukla karşılık verdiler rakibi durdurmak yerine.

İlk yarı oynanan çift taraflı harika oyun ikinci yarı yerini ilk yarım saatte Udinese baskısına bıraktı. Arsenal deplasmanda tek golü atan ve rövanş için buna sığınmaktan başka çaresi olmayan güçsüz orta Avrupa takımları gibiydi. Neyse ki son 15 dakikada toparladılar durumu, yoksa pek iyiye işaret olmayacaktı maçın son bölümleri. Birkaç atak gayreti, buna bağlı olarak gelen birkaç pozisyon ile Udinese'yi 45-75 arasındaki gibi çok açık ve agresif oynamaktan alıkoydular.

Arsenal ileride golcü sıfatıyla Chamakh ve Gervinho'yu çıkardı. Zaten başka da ihtimal yok sakatları falan düşününce. Yedekte Bendtner var vardı da, varlığı ile yokluğu arasında ince bir çizgi bile yok, ikisi aynı şey. Hal böyle olunca Arsenal adına sahada en etkili performansı beklemek aptallık olurdu ancak ikinci yarıda 45-75 arasındaki takımın Premier Lig'i geçtim, Championship'te bile iddiası olmayabilir. Rosicky eskisi gibi değil, Dortmund'dan gelen o süper orta saha değil, o teknik kapasitesi aşmış olan mücevher değil...ancak gole ihtiyaç duyulan bir anda o çıkarken yerine Frimpong giriyorsa orada dur demek lazım işte. Andrey Arşavin gibi bir isim kenardayken ve gol sayısını arttırmaya ihtiyaç duyulurken Rosicky çıktığında yerine giren isim Frimpong değil, satılma ihtimali olsa ile Arşavin olmalı. İhtiyacın var belki başka bir isme ama alternatif yok işte, o "başka isim" yok yedekte. Hal böyle olunca Rosicky ile bile tutunamayan ve yeteri kadar etkin olamayan orta saha Frimpong ile çöktü tamamen. Ramsey etkili de olsa yetmiyor tek başına, yapacak bir şey yok. Wilshere-Ramsey çok genç ve gelecek 10-15 yılı toparlayacak ikili olabilir ancak bunu kullanma şansın da yok bu maçta.

Şu değişikliğe neden takıldığım konusuna gelince... Forvet hattı kötü veya yetersiz veya formsuz, ne olursa olsun adamlardan bir şeyler bekleyebilmek için topu ulaştırmak zorundasınız ve bunu her zaman sadece kanat yoluyla yapamazsınız. Ortadan da gitmeye çalışmalı bir takım, beklerin açıklara destek ola ola savunmada heba olmalarına sebep olmamalı oyun planı. Arsenal bunu yaptı ve Isla kahraman oluyordu neredeyse. Demek istediğim şu ki orta saha ile o forvet arasında, iki mevkiyi bağlayacak, savunmayla çok ilgilenmeyen, forvetin de dibine yanaşmayan isim lazım bu gibi taktik uygulayan takımlarda. Rosicky kör topal idare etti bunu, bu yüzden Arsenal rakibe ilk yarı ciddi üstünlük kurabildi dönem dönem. Ancak ikinci yarıda bunu yapabilen adamın yerine, aynı işi yapan diğer adam devreye girmeliydi. Arşavin maçı büyük farka taşımasa da Udinese'nin deplasman için ikinci yarıdaki oyunla cesaret toplamasına engel olabilirdi. Arşavin kafasında Arsenal'i bitirmiş midir, Wenger onu bitirmiş midir, yoksa olan biten bir şey yoktur da taktik tercih midir orasını bilemem, benim bildiğim ve takıldığım şey böyle alternatifsiz durumda Arşavin'in kullanılmaması...

Rövanşa kadar transferde bir şeyler olmazsa -yani Arşavin gitmezse- bu hatadan dönülüp dönülmeyeceğini göreceğiz.

Maçta Walcott'a değinmeden de son noktayı koymamalıyız. Harika bir golle başladı, Arsenal adına gol dışındaki en etkili pozisyonun da sahibiydi. Sarı kart onu zaten ara sıra kaçındığı ikili mücadelelerden iyice alıkoysa da iyi maç çıkardı. Birçok yıldızın gittiği ve bazılarının gitmeye hazırlandığı takımda iyi bir formla Aydın Yılmaz misali birkaç maçta patlama yaparak değil, bu performansı sezona yayarak devam etmesi lazım. Walcott bu sezon en etkili yılını yaşamaya hazırlanmalı, yetenekleri buna elveriyor ancak Walcott'un mental olarak da buna hazır olması gerek, yoksa yıldız anlamında iyice daralan rotasyonda Walcott adına yeni bir başarısız sezonu Wenger kaldıramaz. Aslında kaldıramaz da değil, kaldırmaz desek daha doğru.

Zoraki bir şekilde "yeni Arsenal" haline gelen bu yeni takım ya gençlerle ilginç bir şekilde zirve mücadelesinde kalacak ya da UEFA Avrupa Ligi biletini almakta bile zorlanacak bu sezon. Arsenal için bu maçta ikisinin arası bir ortalama sezon ihtimali göremedim ben, çok iki uçlu bir kader bekliyorlar. Galatasaray misali transferi hep sona bırakan Wenger bu kez son kozlarını çok ciddi ve doğru oynamalı.

12.08.2011

Montolivo Belirsizliğine Taraftarın Bakışı

Bilindiği gibi Montolivo ne yeni kontrata yanaşıyor ne de kulüp istediği gibi yüklü bir meblağ karşılığı satabiliyor. Tamamen bir belirsizlik hakim Montolivo konusunda. Her an yeni bir anlaşma ile birkaç sezon daha Fiorentina'da da kalabilir, Inter veya Milan forması da giyebilir.

Haber sitelerinden biri de buna bağlı olarak anket sunmuş oylamaya. İlk dokuz saat sonrasında oylama görüntüdeki gibi şekillenmiş. Soruda bu belirsizlik sürerse ne yapılsın deniyor, cevaplar ise gördüğünüz sıraya göre şu şekilde:

- Sözleşme yenilemese bile ne pahasına olursa olsun takımda tutulsun, oynatılsın
- Keşke-ama falan demeden hemen satılsın
- Yedek dursun veya tribünde otursun


Bunları derken de Montolivo'nun sözleşmesinin sezon sonu biteceğini söylemeden geçmeyeyim.

Olacağı Buydu...

Fiorentina bu adamdan kurtulmalı diye yıllardır bağırırken bu yaz muradıma ermiştim. Sağ olsun kendisi de beni haklı çıkarmaya devam ediyor. Kimilerine göre büyük futbolcu gerçi bu adam... Neyse, buna gülüp geçelim...

Mutu, Romanya Milli Takımı'ndan uzaklaştırıldı. Yanında bir de ekürisi var, tanıdık üstelik: Gabriel Tamas. Tamas iyi adamdı -en azından bizden sonraki kariyerinde-, saha dışında ne yaptı etti bilmiyorum, vukuatı var mı yok mu hiç rastlamadım ama konu Mutu olunca çok yoruma gerek yok gibi. Uyuşturucu kullanımından alınan ceza, üzerine bir de yetmezmiş gibi Fiorentina'da oynarken kanında yasaklı madde bulunması... Tam bir felaket Mutu'nun saha dışarısındaki kariyeri. Fiorentina'dayken saha içerisinde takıma verdiği zararın sayıca çok daha fazlasını kendisine verdi saha dışında. San Marino'daki hazırlık maçından iki gün evvel Romanya kampındayken Tamas ile birlikte güzelce eğlenip kafayı çekiyorlar. Alkolün dozunu kaçırınca da cezalar bu sefer ağır oluyor: Romanya Milli Takımı'ndan ömür boyu men.

Mutu'ya takılırsan bu olur Tamas, kendi kendine ettin durduk yere...

11.08.2011

Fiorentina 4-0 Fortis


Yine basit hazırlık maçlarından biriyle karşımıza çıktı Fiorentina. Yeni sezon öncesi ısınma turları devam etmekte, zayıf rakiplere karşı. Maçın önemi de yok haliyle ancak maçın ikinci golü kesinlikle izlenmeye değer. Basit ve amaçsız bir maç da olsa böyle mükemmel bir golü pek göremiyoruz sahalarda. Gilardino aldığı topu yere indirmeden sektirip nefis bir vuruş yapıyor kaleyi görmeden.

Goller ise şu sıralamayla atıldı: Lazzari-Gilardino(2)-Cerci

10.08.2011

Koca Kafa...



Galatasaray'ın yetiştirdiği büyük bir değer olarak İspanya'ya, Atletico Madrid'e transfer oldu Arda... Yolu açık olsun, yetiştiği takımı, ülkesini gururlandırsın artık ne diyelim, gerisi onun elinde...

Yalnız bunu da söylemeden geçemeyeceğim; ben bu 66 numaralı delikanlıyı çok daha başka seviyor, benimsiyordum.

7.08.2011

Newcastle United 0-0 Fiorentina

Dün oynanan ve yarıda kalan Newcastle-Fiorentina maçından bir kare. Yoğun yağmur nedeniyle zemin ağırlaşınca maç yarıda kalmış. İzleyememiştim, bu koşullarda bir maçı izlemesek de olurmuş zaten. İptal edilene kadarki bölümün özeti de var videoda.

İyi Şanslar Kaplan!

Takımdan ayrılıp Genoa'ya transfer olan Frey'e son bir veda videosu gelmiş resmi siteden...

1.08.2011

Şangay 2011: Dünya Su Oyunları Şampiyonası #9(Son)

Şangay'da düzenlenen Dünya Su Oyunları Şampiyonası'nda son günü yine tarihi, yine uzun zaman hatırlanacak olaylarla noktaladık. Son günde yine bir dünya rekoru ve harika performanslar var elimizde.

Son günün ilk yarışı kadınlar 50 metre kurbağalama finaliydi. Bu sprintte üç isim ön plana çıkıyordu: Turnuva boyu pembe bonesi ile kendini akılda bırakan Yuliya Efimova, madalyaları bir bir toplayıp bu yarışa dördüncü altın madalyası için çıkan Rebecca Soni ve sırtüstü sprintinin önemli ABD'li ismi Jessica Hardy. Başlamasıyla bitmesi bir olan bu yarışta beklendiği gibi bu üç isim madalyaları aldılar. Haryd-Efimova-Soni sıralaması ile madalyalar sahiplerini buldu. Sprint yarışlarında son metrelerde rahat kalınmaz pek ancak Jessica Hardy son birkaç kulaçta hiç zorluk çekmeden kazandı ve bu dalda kariyerinde ikinci kez altın madalya aldı.

Turnuvanın yıldızı Ryan Lochte son günde de final yüzmek için havuza geldi günün ilk erkekler finalinde, 400 metre bireysel karışık. Phelps'in 2008'de Olimpiyat altın madalyasını aldıktan sonra bıraktığı bu zorlayıcı dalda Lochte açık ara favoriydi. Kelebek ile başlayan yarışta Lochte ilk dönüş sonrası su altını harika kullanarak farkını yaptı. İlk 100 metre sonunda kelebek tamamlandığında Lochte 0.59 saniye farkla öndeydi. Kelebekte bu farkı atmışken, sırtta daha da arttırması tabii ki sürpriz değil. Hemen sırtüstüne geçti ve burada birisinin Lochte ile olan farkı kapatabilmesi imkansıza yakın zaten. Tyler Clary'nin 1.38 önünde yaptı sırttaki ilk dönüş olan 150 metreyi. Kurbağalamaya geçilen 200 metre dönüşünde ise farkı 0.30 saniyeden fazla arttırdı. Çok iyi olmadığı ve diğer üç teknikten farklı bir teknik gerektiren kurbağalamada bile farkını arttırdı Lochte. Belki 200-300 arasında kurbağalama yüzülürken farkı kapatan olur dedik ama olmadı. Lochte hiçbir şey yapamasa su altını müthiş kullanarak farkı koruyor veya açıyor. Çok büyük, çok farklı, çok ayrı yüzdü yine diğerlerine oranla. Son bölüm olan serbeste geldiğimizde ise ufak bir rekor umudu yaşadık sadece çünkü Lochte'nin madalyasını tehdit eden olmadı. Rekora yakın yüzmesine rağmen kırmasının zor olduğu açıktı, bu kadar yorulan bir adam, epeyce bir farkla da öndeyken kendini iyice kasıp rekor için risk almazdı. Almadı da zaten Lochte... Son 100 metreye yani serbeste girdiğinde 3.30 olan farkı korumayı tercih etti. Korumak dediysek, hakaret olmasın adama, o yine farkı arttıracak... Lochte son dönüş olan 350 metre dönüşünü yapıp sudan çıktığında diğerleri daha dönüşlerini yeni yeni yapıyorlardı. Son 25 metreye geldiğimizde ise Lochte'den başka kadraja girebilen bir isim yoktu. Çok büyük yüzdü ve ödülünü 4 saniyenin üzerinde bir farkla Şangay'da beşinci kez dünya şampiyonu olarak aldı.

Lochte'nin müthiş performansından sonra sırada kadınlar 50 metre serbest finali vardı. Bu bir unvan mücadelesiydi bir kez daha. Dünya Şampiyonaları tarihinde kadınlarda en yaşlı şampiyon olmak isteyen Therese Alshammar için bir fırsat daha vardı. Ayrıca daha bir final önce 50 kurbağalamada altın madalya alan Jessica Hardy de havuzdaydı. Yüzmenin bu en kısa süreli yarışını alan İsveçli yüzücü Therese Alshammar bahsettiğimiz unvanı büyük bir alkışı hak ederek kazandı. Artık o kadınlarda tarihin en yaşlı dünya şampiyonu olarak anılacak yeni birisi rekorunu kırana kadar.

Sprintin ve en uzun mesafenin bir arada olduğu bu günde bir sprinte daha sıra geldi. Erkekler 50 metre sırtüstü finali belki de bu 50'lik sprintler içerisinde turnuvanın en zevkli iki üç tanesinden biriydi. Harika bir tempoyla yüzülen yarışta Liam Tancock duvara ilk dokunan isim olup madalyayı aldı. Tekrarını bulup izlediğim finallerden biri oldu bu, çok kısa olmasına rağmen harika bir yarış oldu. Adeta buradaki heyecan bir sonraki yarış için ön hazırlık oldu bize.
Bir sonraki yarış ise erkekler 1500 metre serbest finaliydi. En kısa mesafede yaşanan heyecan nasıl en uzun finale ön hazırlık olur derseniz de şunu derim: Dünya rekoru! Çinli Sun Yang çok büyük favoriydi, hatta bir dönüşlük fark bile atabilirdi herkese, çok rahat ve çok açık farkla kazanacağı bir yarıştı. Bu kadar kesin konuşabildiğimiz birkaç daldan biriydi bu, diğerlerinde ağırlığın Lochte'de olduğunu söylemeye gerek bile yoktu aslında ama yazmış bulundum... Baştan itibaren her dönüşte biraz daha fark yaparak gitti Sun Yang. 1400 dönüşüne geldiğinde 30 metre kadar fark atmıştı rakiplerine. Dünya rekoru dönüşünden ise 2 saniye gerideydi. Normal ve rahat bir şekilde yarışı kazanacak, e rekordan da uzak zaten diye düşündük. Ancak öyle bir son 100 metre yüzdü ki Sun Yang, normal bir 100 metre sprint finali gibiydi adeta. Özellikle son 100'ün de son 50 metresini öyle bir tempoda yüzdü ki ekrana yansıtılan dünya rekoru çizgisi dile gelip önünde eğilecekti Çinli yüzücünün. Turnuvanın en özel performanslarından birini, hatta belki de Lochte'nin rekoru dahil en özelini izledik. Yerimden kalktım, gözlerime inanamadım, kalbim bambaşka çarpıyordu Sun Yang duvara dokunup adının yanında WR ibaresi ile ekrana yansıyınca. Teknolojik mayolarla gelen rekor yağmurlarında bile kırılamayan, teknolojinin bile kırmaya yetersiz kaldığı bir rekordu bu. Grant Hackett 29 Temmuz 2001'de kırmıştı bu rekoru. O rekor on tam yılı geride bıraktıktan iki gün sonra tarihe karıştı. İnanılmaz bir performans, inanılmaz. Müthiş, mükemmel, muhteşem... İstediğiniz tüm güzel sıfatları tek tek sıralayın, hepsi Sun Yang'ın hak ettiği şeyler bu performanstan sonra. 14.34.56 olan rekoru 14.34.14'e çekti, kendisi bu rekoru kırabilir de yanına uzun süre yaklaşan başka biri olur mu o bilinmez.

Bu büyük performansın, tarihin en önemli rekorlarından birinin etkisini yavaş yavaş atıp kadınlar 400 metre bireysel karışık finaline geldik. Her yeni final turnuvanın sonuna yeni bir adım demek oluyor, bu yüzden de biraz burukluk olduğu kesin. Havuzdaki önemli isimlerin yanında 200 bireysel karışıkta altın madalyayı alan 15 yaşındaki Çinli Ye Shiwen de havuzdaydı. İlk dönüşte şampiyonanın hayal kırıklıklarından Stephanie Rice öndeydi, kelebek 100 metre sonunda tamamlandığında da 1 saniye farkla öndeydi. Yanlış görmediysem Ye Shiwen son sırada gidiyordu, bu tempoyu kaldıramayacak gibi duruyordu. Stephanie Rice sırtta da yerini korudu ki devamını getirebilmesi önemliydi. Gerisi önemliydi dedim çünkü kurbağalamaya geçtiğimiz gibi Rice geri düşmeye başladı. Yarış boyu önden kopmayan Elizabeth Beisel, kurbağalamada ilk 50 metrede 1.5 saniye civarı fark attı sanırım Rice'a. 300 metre dönüşünde sıralama Beisel-Rice-Miley şeklinde oldu. Son 100 metreye, serbeste geçtiğimizde Beisel'in dünya şampiyonluğunun önündeki tek engel kendisiydi. Arka tarafta ise Rice'ın balonu bir kez daha sönmeye başladı, Miley iyi yüzerek ikinci sıraya çıktı. Stephanie Rice bronz madalyada kaldı, bir hayal kırıklığı daha yarattı, Hannah Miley ise gümüşü kaptı Rice'ın elinden ve Büyük Britanya adına sönük geçen şampiyonada teselli oldu.

Tarihin en zevkli şampiyonalarından birinde son final erkekler 4x100 takım karışıkta. ABD artık insaf dedi ve Ryan Lochte'yi kadroya almadı. Takım karışıkta bilindiği gibi sırtüstü ile başlıyoruz ve bu dalda ABD biraz geri kalabilirdi çünkü burada farkı yapacak isim Lochte olacaktı yüzseydi. Sırtüstü yüzülen ilk 100 metre sonunda Japonya-Almanya-ABD sıralaması sürpriz olmadı pek fazla. Kurbağalama yüzülen 100-200 arasında Japonya adına Kitajima havuza girdi, Japonya için önemli bir avantajdı bu. ABD ise yine zayıf olduğu bu bölüm tamamlandığında, yarışın da tam ortası olan 200 bittiğinde ilk üç dışında kaldı. 100 kelebekte havuzda giren Huegill ve Phelps, Avustralya ve ABD adına fark kapatmak zorundaydı. Bu iki isim bekleneni yapamazsa epeyce zorlu olacak serbest yüzülen son bölüm. Kelebekteki dönüş yapılana kadar ABD, yani Phelps pek de bekleneni yapamamıştı ancak ABD'li yüzücülerin çoğu gibi o da su altından harika fırladı. Phelps elinden geleni yapsa da 300 dönüşünde kelebek tamamlanıp serbeste geçildiğinde Japonya öndeydi. Serbest kısmı ise anlatılarak değil izlenerek yaşanması gereken bir şeydi. Kalan 100 metre serbestte ABD adına Nathan Adrian, Avustralya adına ise bu şampiyonada 100 metre dünya şampiyonu olan James Magnussen havuzdaydı. Adrian, Magnussen'e karşı harika bir 50 metre yüzdü, bununla da kalmayıp bu 50 metrelik performansla takımını zirveye taşıdı. Son 50 metre ise şampiyonaya yakışan harika bir finişe sahne oldu. Magnussen gördüğüm görebileceğim en muhteşem sprintlerden birini attı. Çok değil, iki veya üç metre daha olsa Magnussen Avustralya'yı geriden efsane bir atakla getirip şampiyon yapacaktı. Şampiyonanın en mükemmel sprintini attı demek istiyorum, böyle bir kıstas koyacaksak bunu kesinlikle ilk sıraya yerleştiririm. James Magnussen'in o sprint sırasındaki kalp çarpıntınlarını hissettik resmen yarışı izlerken. Dünya rekoru kırılan yarışlardaki gibi bir heyecan duyduk. Şu sprint altın madalya getirseydi Magnussen tarihe büyük bir imza atacaktı. Gerçi kariyerinin henüz başında kendisi, zor değil benzer ve daha büyük başarılar kazanması.

Bu Magnussen-Adrian düellosundaki heyecanımı yarış anında ve sonrasında Twitter'a yazdıklarımla da göstermek istiyorum yazının sonunda:

- 250 dönüşünde su altından nefis fırladı Phelps. Huegill ve Phelps... Neler oluyor öyle...
- Japonya hala önde, son 100 metrede serbestte belirlenecek her şey.
- Adrian inanılmaz bir 50 yüzdü, muhteşem... Muhteşemmmmm...
- Magnussen altını mı kazandıracak, inanılmaz....
- Of Of... Nefesleri keserek bitirdik şampiyonayı... Dört beş metre daha olsa Magnussen altın madalyayı getiriyordu.
- İnanılmaz bir final oldu bu inanılmaz... Magnussen o son 50 metreyi nasıl yüzdü öyle... İnanılır gibi değil...
- Nathan Adrian yıkılmayı, sarsılmayı geçtim, neredeyse tamamen çöküyordu. Magnussen ve Avustralya gümüşte kaldı ama... O performans...
- Dediğim gibi şu yarışta 5 metre daha olsaydı ABD altını kaybediyordu. Muhtemelen biz de hayatımızı kaybederdik o heyecandan sonra. Vay be...


Ki bunları yazarken ellerimdeki titremeyi, duyduğum heyecanı ve ekran başında çıkardığım tuhaf sesleri tanımlamam ve buraya aktarabilmem zor olacak. Bu güzel şampiyonaya böyle bir son yakışırdı.

Yüzmeyi sevip de "Şu gün keyif almadım." denebilecek bir tek yarışa sahne olmadı bu şampiyona. Çok özel birkaç performans, çok heyecanlı finaller izledik. En önemlisi de kırk tanenin üzerinde dünya rekorunun kırıldığı eski şampiyonalara göre sadece iki rekorda kalmamıza rağmen bu iki rekorun kırk-elli-altmış taneye bedel olmasıydı. Tekstil mayo ile iki rekor mu yoksa teknoloji desteği ile kırk rekor mu derseniz tercihim ilk seçenek olur.

Bir dahaki şampiyonaya kadar yüzmeye ara vermek yok, en sevdiğim ve böylesine heyecan duyduğum sporla ilgili bundan sonra elimden geldiğince yazacağımın sözünü vereyim...

  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO