30.03.2018

Tottenham’ın Pochettino yönetimindeki sessiz evrimi yavaşça oyun sonuna yaklaşıyor


 

Tarihler 24 Şubat 2008’i gösterdiğinde Tottenham Lig Kupası finalinde 1-0dan geri dönerek Chelsea’yi 2-1 mağlup ediyordu. O günden bugüne Juande Ramos’un görevine son verildi, Harry Redknapp yönetiminde Gareth Bale tarafından ateşlenen bir heyecan fırtınasının keyfi sürüldü, Andre Villas-Boas ve Tim Sherwood ile önemli yanlış adımlar atıldı ve sonunda Mauricio Pochettino bulundu. Geçmiş dört sezonun her birinde takıma ilerleme göstertmiş, gelecek vadeden parlak bir genç menajer. Ancak bu süre zarfında hiçbir şey kazanamadılar.


O günden bugüne Chelsea ise 11 kez menajer değiştirdi. İkişer kez Guus Hiddink’i ve bir kez Rafa Benitez’i  geçici olarak göreve getirdiler. Roberto Di Matteo’yu kısa zamanlı bir sözleşmeyle göreve getirdiler ancak Şampiyonlar Ligi’ni kazanınca daha uzun bir sözleşme verilmek zorunda kalındı ki o sözleşme de bir sonraki sezonun üçüncü ayında feshedildi. Ayrıca Carlo Ancelotti ve Jose Mourinho’yu şampiyonluk yaşadıktan sonraki sezon içerisinde kovdular ve Antonio Conte ile de benzer vakayı yaşayacaklar gibi görünüyor. Yine de bu on yıllık süreçte üç Premier Lig şampiyonluğu, üç FA Cup, bir Lig Kupası, Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi kazandılar.

Birazcık kaosun yararlı olup olmadığını merak etmeye başlamak için Prater dönme dolabında oturan Harry Lime olmanız gerekmiyor. (Çevirmen notu: Araştırma yaptım ancak bu sahneden başka bir şey çıkmadı, yapılan göndermeyi anlayamadım)

Yine de sebep sonuç ilişkisi korelasyon değildir ve  gerçek şu ki Tottenham; bütün güncel planlarına, yeni stadyumu çevreleyen sözlere ve beklentilere -bilet fiyatları konusundaki şikayetler geçerli olmakla beraber- rağmen tanıdık bir Londra problemiyle karşı karşıya kalıyor: Dişinizden tırnağınızdan arttırarak bir araya topladığınız kaynak ne kadar olursa olsun -eğer mega-zengin değilseniz- o kaynağı 15 yıl önce harcasaydınız daha iyi olurdu.

Chelsea, Mourinho’nun ilk döneminden beri teknik direktörler konusunda yaptığı bütün hatalara rağmen her zaman Roman Abromovich’in 2003’te kulübü satın aldığında saçtığı paralar sayesinde yalıtılmış oldu.

Bu süper kulüplerin doğasıdır: onlar, etkili bir şekilde, batamayacak kadar büyüktür. Ne kadar kötü şekilde oyuncular alsalar ya da menajer atasalar bile kaynakları onları kurtarmak için orada olacaktır. Belki de Premier Lig diğer liglerde sözü bile edilmeyen bir tehlikeyi hala koruyor – Barcelona’nın ya da Bayern Münih’in 2016’da Chelsea’nin başına geldiği gibi 10. sıraya kadar düşmeleri düşünülemez bile. Eşit olarak başarısızlığın sonuçları da mesela 1974’te Manchester United’ın Avrupa Kupası kazandıktan 6 yıl sonra küme düşmesi veya 1982’de 60ların sonu 70lerin başını domine eden Leeds takımının Avrupa Kupası finali oynadıktan 7 sene sonra küme düşmesinde olduğu gibi değil.

İngiliz futbolunun doğası gereği, farz edilen büyük altı takımla birlikte, ortada bir İngiliz süper kulübünün olamayacağı ya da İngiliz süper kulüplerinin Avrupa’nın diğer büyük liglerindeki süperler kadar süper olmadığı tartışılabilir. Altı takımın dört Şampiyonlar Ligi bileti için etkili bir mücadele içinde olması Avrupa bonusunu her sene kimin alacağının ve en tepede kalmasını sağlayacak bir döngüye girmesinin garantisi olmadığı anlamına geliyor. Artı olarak Premier Lig diğer liglerden daha zengin olmakla birlikte en zenginle en fakir arasındaki fark çok fazla değil üstelik daha da azalma payı var.
Jonathan Woodgate 2008 Lig Kupası finali uzatmalarında Petr Cech'i mağlup edip kupayı kazandıran golü atarken.

İşte bu yüzden Pazar günü çok kritik. Bir elitin yerinin değiştirilmesi çok şey gerektiriyor. Manchester City’nin yatırdığı yüzlerce milyonu veya Arsenal’in uğraştığı yıllar süren durgunluğunu. Birçok kulübün bu tarz çeşitli hikayeleri var -Leeds’ten Everton’a, Aston Villa’dan Leicester’a kulüpler buna şahitlik edebilir- bir ya da iki sezon olumlu sonuçlar ve yetersiz yatırım. Puan durumunun tepesine üye olmak için sürdürülebilir ve güçlendirilebilir yatırım gerekiyor, ideal olarak halihazırdaki elitlerden birinin düşüşüyle birlikte.

Tottenham, şimdiye kadar, Pochettino takımı devraldığından beri oyunculara nispeten az yatırım yaptı: yalnızca 33 milyon pound civarında. Harcamalar ise daha çok stadyuma yönelik oldu. Pochettino’nun genç oyunculardan en iyi verimi alma becerisi yatırımdan beklediklerinden daha büyük dönüş almalarını sağladı. Projenin, başka yerlerde daha fazla zenginliği kovalayacak oyuncular yüzünden her an rayından çıkabileceği hissi devam etse halihazırda Arsenal’i geçmeyi başardılar, yeni stadyumun onlara verebileceği finansal avantajlar henüz başlamadan.

Eğer Stamford Bridge’de 28 yıllık başarısızlıklarına bir son verirlerse Spurs yedi maç kala Chelsea’ye 8 puan fark atmış olacak, gelecek sezon Şampiyonlar Ligi’ne katılırken Chelsea’yi dışarda bırakmayı garantileme yolunda büyük yol. Bu durum gerçekleşirse son üç sezonda Chelsea’nin Şampiyonlar Ligi’ne katılamadığı ikinci sezon olabilir.

Abramovich bu durumu karşılayabilir ama esas soru bunu isteyip istemediği. Chelsea’da gözle görülür bir masraftan kısma var ki Conte için sinir bozucu bir durum, Mourinho için de öyleydi. Geçen dört yılda net harcamaları kabaca Tottenham’ın iki katı ancak takım (ya da en azından kiralık gönderilmeyenler) birkaç sezon yetersiz göründüler ve eskimiş görünmeye başlıyorlar.

Şampiyonlar Ligi’nin çekiciliği ve yatırım olmadan Chelsea’de geçtiğimiz on yılı karakterize eden kaos artık onları boğabilir. Aniden ortaya çıkmış gibi ancak Pazar gecesi itibariyle Tottenham, kısa ömürlü gibiymiş görülse bile, Londra’daki tartışmasız en iyi takım olarak bulabilir.

Bu yazının orijinali Jonathan Wilson tarafından 29 Mart 2018 tarihinde TheGuardian.com adresinde yayınlanmıştır.

Bu çeviri, kaynak gösterilse dahi izin alınmadan ArtemioFranchi.org adresi dışında yayınlanamaz.


25.03.2018

Start Finish: 2018 Avustralya GP



Hamilton'ın sıralama turlarında attığı 1 saniyeye yakın farktan sonra sezonu kapatıp gidelim yorumunu yapmıştım, hala aynı görüşü savunuyorum ancak bugün bizi bir sürpriz karşıladı. Hamilton üçüncü kez Avustralya'da pole pozisyonunu aldıktan sonra yarışı kazanamadı Vettel ise üst üste ikinci kez kazanmış oldu.

-Temiz bir start ile başlandı. Starta damga vuran isim Verstappen'in bir anlık yavaşlığını fırsat bilerek 4.lüğe yükselen Magnussen oldu. Bottas sıralamada yaşadığı kazadan sonra takımının çabasıyla pitten başlamamayı başardı ancak beklenen başlangıcı yapamadı.

-Günün ilk yarış dışı kalan ismi Sergey Sirotkin oldu. Williams'ın Rus pilotu frenleri kaybettiğini söyleyerek süzüle süzüle pistin dışına çıktı. Yarış sonrası yapılan incelemelerde piste atılan plastik sandviç paketlerinden birinin hava kanallarından girerek fren sistemini bozduğu yönünde güçlü bulgular olduğu açıklanmış.

-İkinci isim direksiyonu bozulan Sauber pilotu Marcus Ericsson oldu. Sauber'den bir açıklama göremedim ancak yanlış duymadıysam direksiyon problemi yüzünden pite geldi. Sauber için underdog olabilir demiştim bir yarışla fikir değiştirmek istemiyorum ancak gerçekten yavaş kaldılar gerek sıralamalar olsun gerek yarış olsun. Yine de...

-Yine de bir Toro Rosso Honda değiller. Honda, sloganı hayalin gücü olan aşmış firma artık gücün hayali haline geldi. Pierre Gasly motor yağ yakınca yarışı bırakmak zorunda kaldı, Hartley ise yarışı 1 tur geriden bitiren tek isim oldu. Birazdan değineceğim McLaren'in halini görünce insan gerçekten hayret etmiyor.

-Williams da geçen sezondan sonra inanılmaz vasat devam eden bir başka takım. Stroll koca yarış boyunca bir tek Hartley'i geçebilirken Sauber pilotu ilk sezonunu yaşayan isim Leclerc'e geçilmeyi başararak gönülleri yine fethetti.

-Renault ile McLaren'in kendini bulması Force India'ya yaramadı. Geçen sezon aldıkları sonuçlar hakkında abartmamak gerektiğini yazdığımı hatırlıyorum. Çünkü gerçekten de Mercedes, Ferrari ve Red Bull ilk altıyı domine ederken, hatta çoğu zaman Red Bull sorun yaşadığından bu ilk 5e dönüşüyordu, 5-6 ve sonrasına gelip puan almak muazzam bir iş değildi. Bütçelerine göre iyi iş yapıyorlar o açıdan hala takdir ediyorum ancak form tutan rakipleri karşısında geçen sezonki performansı gösterebilecekler mi şüpheli.

-Honda'yı terk edince kendini bulan McLaren'de Vandoorne 9. Alonso ise 5. sırayı aldı. Fernando Alonso Günün Sürücüsü seçildi. İyi bir yarış çıkardılar, Alonso'nun telsizde söylediği "artık savaşabiliriz" sözü ne kadar rahatladıklarını gösteriyor. İnternette gördüğüm yorumlardan tahmin ettiğim kadarıyla kendini jiletleyen Alonso hayranları olmuş.

-Renault da Hulkenberg'in 7. Sainz'ın 10. olmasıyla puanlar almış oldu. Yarışta Sainz'ın su şişesiyle sorun yaşayıp mideyi bozması dışında bir olayları olmadı. Efendi gibi yarışıp gittiler valla çok takdir ediyorum bu adamları...

-Red Bull, Ricciardo'nun 3 sıra cezası yüzünden sıralama turlarındaki yerine yerleşemedi. Verstappen de startta boşluk ararken yavaşlamak zorunda kalınca bayağı bir süre Magnussen'in arkasında kaldı. Üstüne bir de spin atınca 8. sıraya kadar düştü. Ricciardo ise yarıştaki piyangonun -birazdan değineceğim- Vettel'den sonraki en kazançlı ismi oldu. Az kalsın Avustralya'da podyum gören ilk Avustralyalı olacaktı ancak Raikkonen'i geçemedi ve dördüncülükle yetindi. Bu arada telsizde Raikkonen için "elbet bir hata yapacak" diyerek gaz vermeye çalışan Red Bull mekanikeri yürekleri dağladı. Yani şu sözün en son söylenebileceği adamlardan birisi Raikkonen bunu ona bayıldığım için söylemiyorum.

-Geldik günün belki de sezonun en büyük fiyaskosuna. Sıralama turlarında tarihi bir derece ile en iyi pozisyonunu alan HAAS takımı, yarışı 4-5 götürürken iki dakika içinde iki aracını da pitte öldürmeyi başardı. Önce Kevin Magnussen'in sol arka tekerleğinde sorun yaşanmasına rağmen salınması daha sonra da Romain Grosjean'ın yine sol tarafta problem yaşandığı halde ısrarla salınması HAAS için rüyayı kabusa dönüştürdü. Pite gireni öldüren HAAS ekibini teselli eden ise Grosjean oldu.

-Günün kaybeden bir diğer takımı ise Mercedes oldu. HAAS kadar kaybetmeseler de yarışı HAAS faciasına kadar önde götüren Hamilton'ın pite giren Vettel'e geçilmesi ile yarışı kaybettiler.

-Toto Wolff bunun sebebinin beş yıldır kullandıkları bir simülasyon yazılımının VSC (sanal güvenlik aracı) durumunda yaptığı yanlış hesap olduğunu açıklamış. Raikkonen'e fark koymaya çalışırlarken simülasyonunun verdiği veri sonucunda Hamilton'a yanlış zaman verdiklerini bu yüzden yavaş kaldığını ve Vettel'e geçildiğini söylemiş.

-Sıralamalardaki büyük farktan sonra gülücükler saçan uçana kaçana laflar atan Hamilton'ın basın toplantısında sirke satan yüzü görülmeye değerdi. Ben hala 5. şampiyonluğu kendisinin alacağına inanıyorum, istemesem de.

-Bottas ise geçiş yapmanın zulüm olduğu Albert Park'ta fazla yükselemedi ve yarışı 8. sırada bitirdi. Bu sezon üstünde çok baskı var sık sık söyleniyor, özellikle Ricciardo'nun bitecek kontratı ve Mercedes dedikoduları kendisini etkileyecek. İlk yarışa böyle başlayıp bitirmek onun için iyi olmadı.

-Gelelim günün kazananına. Ferrari. Raikkonen paşa yarışı ikinci başlayıp üçüncü bitirdi. İkinci giderken gayet iyi gidiyordu ancak Hamilton'a zorluk yaşatmadığı da bir gerçekti. Pite girip çıktıktan sonra HAAS faciasına yakalandı ve üçüncü sıraya düştü. Hamilton'ı yine zorlayamadı. Bilmiyorum sanki böyle mayışımı alırım yarışır giderim aga triplerinde takılıyor. Buz Adam diye iyice kütük oldu podyumda "üstüme şampanya sıkmayın" falan böyle tavırlar bir şeyler, tamam kendisini sevmiyorum ama yani... ALLAH ALLAH ŞEKİLLERE BAK YA!

-Vettel ise üçüncü başladığı yarışta ön tarafı pek zorlayamazken HAAS piyangosunun vurması ve Ferrari pit duvarının verdiği şahane kararla Hamilton'ı ve Raikkonen'i geçti ve yarışın sonuna kadar fazla zorlanmadan galibiyete uzandı.

-Şimdi benim değinmek istediğim iki nokta var. Birincisi, Ferrari motoru kullanan HAAS takımının göstere göstere yarışı durma noktasına getirmesi ve bundan Ferrari'nin yararlanması. Ferrari'ye böyle mi ödeme yapılıyor? Yarışlar manipüle mi ediliyor? HAAS bu yarışı Ferrari'ye vererek aldığı motorun diyetini mi ödedi? HAAS bir anda nasıl bu kadar ileri atılabildi? Sadece soruyorum sevgili izleyenler.

-İkinci nokta ise başka bir komplo teorisi. Biliyorsunuz Liberty Media ABDli, peki HAAS? O da ABDli. Sıkıcı ve monoton giden bir yarışta HAAS'ın bir anda yarışa sansasyon getirip "aç lan aç Avustralya karışmış" nidaları eşliğinde izlenme oranlarını arttırdığına dair veriler olduğu söylenmekte bir takım kulislerde. Bunlar akıllara geliyor tabi ama kimse dillendirmek istemiyor çünkü oyun çok büyük. EY LIBERTY MEDIA, EY HAAS! FORMULA 1 SEYİRCİSİ BÜYÜK TAŞTIR ALTINDA KALIRSINIZ! BENİM SEYİRCİMİN S... KUTU KOLA GİBİDİR! (replik Ölümlü Dünya'dan, ilk fırsatta izleyin derim)

-Öhm... Bahreyn GP'de görüşmek üzere.

17.03.2018

Start Finish: 2018 Sezonu Öncesi



Formula 1'de bu sezonu iple çekmediğimi belirterek yazıya başlamak istiyorum. Bunun kesin sebebi budur diyemiyorum, genel olarak bir ilgisizliğim mevcut. Belki tepede gördüğünüz garabet yeni logodur. Belki araçlara gelen ve onları parmak arası terliğe benzeten Halo eklentisidir. Belki de griddeki güzel hanımlara veda etmemizdir.

Hiçbir zaman Formula 1'de sezon öncesi testleri merakla takip eden biri olmadım. Takımların gerçek gücünü göstermekten kaçındığı, farklı parçaları denemek için gerçek yarışa uygun olmayan ayarlarla piste çıktıkları bu aktivite beni o kadar da ilgilendirmiyor. Kısacası işin mutfağıyla değil sunumuyla daha çok ilgileniyorum. Benim izlemeyi sevdiğim kısım sıralama turları ile yarışlar ve sporun magazin boyutu.

2018 sezonuna şunun şurasında 1 hafta kaldı. 25 Mart 2018 tarihinde TSİ 08.10'da Albert Park'ta yeni sezon start alacak. Bu küsüratlı saat uygulaması da Liberty Media'nın yayıncılar için getirdiği garip düzenlemeler arasına girdi. Yayıncılık demişken Liberty Media ayrıcalıklı yayın haklarına sahip kanalların olduğu ülkeler haricinde F1'e internet yayıncılığı getirmeye çalışacaklarını açıkladı. Kağıt üstünde şahane özelliklere sahip. İstenilen sürücünün kamerasından yarışı izleyebilme, ekranı bölerek farklı açılardan yarışı izleme, her sürücünün verilerine anında erişebilme, arşivdeki yarışlara kesintisiz erişim vb. özellikler var. Yanlış anlamadıysam da iki farklı yayın olacak bir tanesi ücretli diğeri ücretsiz ama her yarışı yayınlamayacak bir yayın kanalı.

Yeni sezona az bir süre kalmışken pistte göreceğimiz güzelliklere ve çirkinliklere kısaca göz atalım. Takım takım ilerlerken ben de bol keseden sallamalı yorumlarımı yapmış olurum.



Mercedes-AMG Petronas 

Araç tasarımında estetik olarak ağır değişikliklere gitmediler. Hatta değişiklik bile yapmadan direkt geçen yılın texture dosyasını bu yılın araç modeline yapıştırmış olabilirler emin değilim. Geçen seneki araca kanım geç kaynamıştı bu yılkini de haliyle sevdim. 

Bu sene Lewis Hamilton'ın 5. şampiyonluğuna ulaşacağını, Mercedes'in yine bir noktadan sonra sezonu domine edeceğini düşünüyorum. Valtteri Bottas ikinci bir Niko Rosberg olup Hamilton'a kafa tutmayı başarırsa eğlenceli olur.




Scuderia Ferrari

Aracı kırmızı tonunda değişikliğe gittiler, alttan biraz siyah eklediler, beyazlar azaldı. Kırmızının tonu ve halo yüzünden başta yadırgasam da yeni aracı gayet sevdim. Sidepodlar harika görünüyor.

Sebastian Vettel de 5. şampiyonluk için Hamilton ile kapışmaya çalışacak ama ben kendisine şans vermek istesem de veremiyorum. Bu sene Ferrari Hype Train'e bilet almamaya karar verdim. Bunun en büyük sebebi Kimi Raikkonen. Kendisi Ferrari'de durduğu sürece ne Ferrari markalar şampiyonasını kazanabilir ne de Vettel gerekli desteği bulabilir. Şahsi görüşüm budur. 



Red Bull Racing

Bu satırlarda Red Bull'un fotoğrafta gördüğünüz aracını hunharca övmek. Sapık düşüncelerimi kelimelere aktarmak. Araca duyduğum aşktan dolayı Genç Ögeday'ın Acıları isimli bir kitaba konu olmak isterdim ama Red Bull tanıtımdan sonra beklendiği üzere gitti geçen seneki tasarımın aynısını yaptı.

Red Bull geçen sezon bende büyük hayal kırıklığı yaratmıştı. Max Verstappen'in yaşadığı bitmek bilmeyen sorun ve şanssızlıklar inanılmazdı. Daniel Ricciardo'nun Bakü GP galibiyeti ve birkaç podyum hariç araç yüzünden sürekli tek başına ilk dört ve arka sıralar arasında yarış bitirip durması da canımı ziyadesiyle sıktı. Bu yıl ne desem bilmiyorum. İki pilotu da çok seviyorum ve başarılı olmalarını istiyorum, umarım yeni Renault motorlarıyla bir sürprize imza atarak zirve yarışına ortak olurlar.




Sahara Force India

Düşük bütçeyle büyük işler başaran Force India bu sezon da üstüne koyarak ilerleyecek diye düşünüyorum ama pembe araçları konusunda aynı şeyi düşünmüyorum. Pembe seçerek gride bambaşka bir renk getirmeyi başardılar ama bu kadar radikal bir rengi tasarımda iyi kullanamıyorlar. Beğenmiyorum.

Estaban Ocon ve Sergio Perez geçen sezon birkaç yarışta takım arkadaşlığı yerine sert rekabeti tercih edince Force India'nın başı çok ağrımıştı. Bu sezon daha iyi anlaşabilirlerse ön sıralara zaman zaman bela olacaklar ama arkadan da McLaren ve Renault riski yaklaşıyor. Baş altı mücadelesinde bize keyif yaşatacaklarına inanıyorum.



Williams Racing

Tasarım anlamında geçen sezon Rexona reklamıyla birlikte deodorant kutusuna benzeyen aracı düzeltmek için hiçbir girişim yapmamışlar. Bu sezon da Martini ile olan sponsorlukları bitecekmiş. Bu seneyi de böyle atlatsınlar bakalım seneye daha düzgün bir araç bekliyorum.

Bu takımdan bir halt olacağına dair inancım yok. Zaten Williams kendisini test pilotu yaptığından beri 23818390 adet "Kubica bu sezon ne olacak?" "Kubica yarışacak mı?" "Kubica adamdır gerisi yalandır"  temalı haber ve yorum okumaktan sıtkım sıyrıldı. Ellerinde Lance Stroll ve Sergey Sirotkin var. Sirotkin bey okuduğuma göre öyle demeyin diye atarlansa da bir pay-driver. Ha ben her türlü Stroll isimli yarış bittikten sonra kazaya karışacak kadar dikkatsiz ve beyinsiz arkadaşımıza tercih ederim. Williams birkaç pist dışında etliye sütlüye bulaşamadan sezonu bitirecek gibi bir his var içimde.



Renault Sport F1

Tasarımda yalnızca ton farkına gitmeyi tercih eden bir diğer takım Renault. Tanıtımda cayır cayır fosfor saçan sarı renk pistte o kadar göz almasa da dikkat çekmeyi başarıyor. Ben beğendim.

Geçen sezon ortasında gelen Carlos Sainz Jr. ve kıymeti bilinmeyen Nico Hülkenberg ile baş altı grupta iddialı olacaklarını düşünüyorum. Hulkenberg yanlış bilmiyorsam -bakmaya da üşendim- test günlerinden birini en hızlı turu atarak bitirmişti. Başta yazdığım gibi kesin bir ölçü değil ancak Hülkenberg sürpriz yapmaya açık bir isim.




McLaren F1

İŞTE BEBEĞİM. İŞTE ARADIĞIM LEZZET. İŞTE TURUNCU SAÇLIM LACİVERT GÖZLÜM. McLaren bu sezon taraftarlarının isteklerine kulak vererek papaya turuncuya döndü ve benim gibi turuncu hastalarına göz banyosu yaptırdı. Turuncuyu lacivert ile desteklemeleri de bence şahane oldu.

Fernando Alonso ve Stoffel Vandoorne gibi biri tecrübe ve yetenek abidesi, diğeri de belki şampiyonluk göremeyecek olsa da gelecek vaadeden bir pilot ikilisine sahipler. İki isim de geçen yıl Honda-McLaren uyuşmazlığından ızdırap çekti. Bu sene ilk test gününde Alonso'nun 5 tur attıktan sonra arka lastiğinin uçup gitmesi, pitstopta aracı düşürmeleri gibi olaylar akıllara Honda'yı fazla mı gömdük sorularını getirdi yalan yok. Pitstop için bahaneleri geçen yıl araçla çok uğraştıkları bu yüzden pitstop antrenmanlarına bile zaman ayırmadıkları yönünde. Ben yeni Renault motoruyla hem takımın hem de iki pilotun kendilerini bularak üst sıralara yükseleceğini ve keyifli yarışlar izleteceklerini düşünüyorum.



Toro Rosso

Tasarım olarak abilerinin izinden giderek fazla değişikliğe imza atmadılar. Fakat Honda ile anlaşarak belalarını mı mevlalarını mı bulacakları sorularını gündeme getirdiler.

Brendon Hartley ve Pierre Gasly iki çaylak pilot ile bu sezon neler yapacaklarını gerçekten kestiremiyorum. Brendon hakkında hiç fikrim yok, galiba geçen sezon birkaç yarışa katılmış, izleme şansım olmadı. Gasly ise gelecekte başarılar beklenen bir isim umarım Honda'nın gazabına uğramaz. Toro Rosso benim için akarı kokarı olmayan, işine gidip gelen düz adam gibi bir takımmış şu an fark ettim.



HAAS F1 Team

Bu aracı karşıma alıp Till Lindeman'ın Morgenstern şarkısında bağırdığı gibi "Hasslich! Du bist hasslich!" (Çirkin! Sen çirkinsin!) diye bağırmak istiyorum. Şu ön tarafa bakar mısın değerli okurlar, tam bir karmaşa yaşanıyor. O siyah niye var? Siyah varsa beyaz niye araya karışıyor? Kırmızı niye yarıya bile gelemeden kesiliyor? Aracın diğer yanlarında da aynı manasız detaylar devam ediyor. Morgenstern'in sonunda "kalp gözü ile bakıldığında o çok güzeldir" diye söz vardı buna hangi göz ile baksam yine o güzelliği göremem.

Sürücülerde de bir olay yok. Olayların ve şikayerlerin adamı Romain Grosjean ve gridin pek sevilmeyen ismi Kevin Magnussen ile bir şeyler kovalayacaklar. HAAS ile ilgili sevdiğim noktalar Ferrari motoru kullanması ve ABD takımı olması. ABD takımı olmasını gelecekte önünün açılacağını düşündüğüm için belirttim. Liberty Media ile birlikte daha çok göz önüne gelecek, daha büyük destekler alarak ileride iyi takımlar arasına girecektir diyorum. Sezon tahmini yapayım derken uzun vadeli tahmin yaptım takım seneye kapıya kilit vurmazsa iyi.



Sauber F1 Team

Geldik iki arada bir derede kaldığım araca. Aracın arkası o güzel Alfa Romeo yazısı ve koyu kırmızı beyaz karışımıyla ne kadar seksi görünüyorsa ön tarafı da bir o kadar düz görünüyor. Ön tarafın olduğu bir fotoğrafı koymak bile istemedim. Twitter headerımı süsleyecek kadar güzel bir arka görüntünün hatrına kendilerine geçer not veriyorum. Evet son anda aldığımız habere göre Sauber karargahında büyük bir kutlama var, inanılmaz bir sevinç yaşanıyor...

Gelelim sürücülere. Bu sezon Sauber'i ayrıca destekleyeceğim çünkü gerçek bir genç yetenek olan Charles Leclerc var. Kendisiyle yapılmış bir röportajı geçen sene çevirmiştim. Kariyer basamaklarını hızla tırmanmayı başardı ve F2 serisini resmen domine ederek buraya geldi. Artık güncel Ferrari motorunu kullanacak olan Sauber ile neler yapacağını merak ediyorum. Benim fikrim araçla ilgili bir sorun yaşamadığı takdirde buraya da çabuk uyum sağlayarak Sauber'e puanları birer ikişer getirmeye başlar. Marcus Ericsson da işte pay-driver öyle takılıyor. Kendisinden bir beklentim mevcut değil. Sauber tam olarak underdog severlerin desteklemesi gereken bir takım.


İçimdeki bütün zehri akıttığıma ve tutmayacak tahminler yaptığıma göre yazıyı burada noktalıyorum. 25 Mart 2018 Pazar TSİ 08.10 diyerek tekrar ilk yarışı hatırlatıyor ve hepinize esenlikler diliyorum.

  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO