30.07.2011

Şangay 2011: Dünya Su Oyunları Şampiyonası #8

Şampiyona artık bitmek üzere, sondan bir önceki gün oldu 30 Temmuz. Sabah elemelerde Burcu Dolunay yüzdü. Kadınlar 50 metre serbestte serisini kazanmasına rağmen sonraki serilerde büyük favoriler olduğu için son on altı sporcu arasına kalamadı.

Günün ilk finali de yine en kısa mesafedeydi. Kadınlar 50 metre kelebekle bu sprint dolu günü açmış olduk. Therese Alshammar için önemli bir finaldi bu. Eğer şampiyon olabilseydi Dünya Şampiyonası tarihinin en yaşlı altın madalyalı kadın yüzücüsü olacaktı. Ancak Hollandalı Inge Dekker'e geçildi. Ayrıca Therese Alshammar hem tekstil mayoda, hem teknolojik mayoda tarihin en iyi derecelerine sahip. Ki Dekker ile Alshammar aynı dereceyi yapacak gibiydi. Aralarındaki 0.05 saniyelik farkı oluşturan şey duvara dokunma anlarıydı.

İkinci final ise Cesar Cielo Filho'nun şovuna sahne olacaktı. Beklenen oldu... Brezilyalı sprinter erkekler 50 metre serbesti uçarak kazandı. Cesar Cielo Filho, 50 metrelik bu yarışta en yakın rakibine tam 0.38 saniye fark yaptı. 100 metrede bile mükemmel denebilecek şu performansı 50 metrede yapabilmek tarihte çoğu sprintere nasip olabilecek bir başarı değil. Çok büyük ve çok özel yüzdü bugün Brezilyalı...

Kadınlar 200 metre sırtüstü finalinde gözler tabii ki ilk olarak Zimbabveli yüzücü Kirsty Coventry'yi aradı ancak kendisi finale kalamadı. Böylece meydan Missy Franklin'e kalmış oldu. Dünya rekoruna çok çok yakın yüzen Franklin, önümüzdeki sene yapılacak Londra Olimpiyat Oyunları'nda rekor kırabilir bu dalda. Ki belki kendisini zorlardı ancak gün içerisinde ABD takımı ile 4x100 takım karışık finali yüzecekti, risk almak istememesi doğal.

Günün son erkekler finali 100 metre kelebekte yine özel bir an yaşadık. Michael Phelps açık ara favori olduğu bu dalda altın madalyasına kavuştu. Bu altın madalya kendisinin Dünya Şampiyonası tarihindeki yirmi beşinci altın madalyasıydı. Klasik tekniğiyle yüzdü Phelps bu yarışta, ilk 50 metrede ön sıralarda kaldı, dönüşle birlikte gücü alıp su altından yunus gibi fırlayıp bastı geçti. Son 25 metredeki karşı koyulamaz sprinti ile madalyasına rahatça uzandı. Konrad Czerniak gümüş madalyayı alırken, ABD'li Tyler McGill bronzu aldı. Yarışta ilk üç diğerlerinden biraz koptu bu mesafeye göre.

Erkeklerde finalleri bugün için noktaladığımızda geriye kalan iki finalden ilki kadınlar 800 metre serbestti. Rebecca Adlington ve 1500'ün altın madalyalı ismi Lotte Friis arasında geçecek bir yarıştı bu. Friis son 750 metreye gelene kadar Adlington'un önünde yüzdü, iki yüzücü diğerlerine fark atıp baş başa kaldılar. Yarış boyu, bir uzun mesafe yarışına göre normalden de az farklarla yüzdüler. 450 dönüşünde 0.05, 500 dönüşünde ise 0.29 saniye ile ayrıldı iki yüzücü. 750 dönüşünden önce biraz açılır gibi olan farkı bu son dönüşte 0.21'e indirdi Adlington ve son 50 metrede hep arkasında kalıp önüne hiç geçmediği Friis'i güzel bir sprintle geride bırakmayı bildi. Bir uzun mesafe yarışın bu kadar başa baş geçmesi izleyenler adına büyük şans. Friis 800-1500 dublesini yapamadı ve Olimpik dal olan 800 metrede altın madalyayı alamamış oldu. Britanya ise şampiyonadaki ilk altını aldı Adlington'un bu başarısı sayesinde.

Son final ise kadınlar 4x100 metre takım karışıktaydı. Çin, ABD, Rusya, Avustralya dörtlüsü diğer dört takımdan ayrılıyordu. Almanya da havuzdaydı ancak takım karışıkta Britta Steffen'in olmaması demek madalyaya uzaktan bakmak için yeterli bir sebepti. Rusya en zorlayıcı ekip olacaktı ABD için ancak son iki sporcuları zayıf olduğu için madalyaya ulaşmaları zordu. Sırtta Coughlin ABD adına harika yüzdü; bu nefis tempoya Zueva eşlik etti ve 0.01 saniye ile ikinci bıraktı bayrağı Rusya'da. Turnuvanın yıldızlarından Rebecca Soni havuza girdiğinde ABD farkı yapmaya başladı. Efimova ise Rusya adına kapatamadı farkı, 1.20 saniye daha kötü yüzdü ve Rusya zaten zayıf kalacağı son iki ismi öncesi altın madalyadan uzaklaştı. ABD'nin üçüncü sırada kelebekteki ismi Dana Vollmer suya girdiğinde ABD büyük farkı yaptığı gibi dünya rekoru sinyalleri vermeye başlamıştı. Çin, serbest ve kelebekte zayıf olan Rusya'yı kovalayacaktı son iki isim sırayla havuza girdiğinde. Dünya rekoruna doğru giden ABD'de havuzdaki son isim Missy Franklin'di. 16 yaşındaki yeni yıldız ilk 50 metresinde tampoyu azaltsa da son dönüş yapıldığından 0.6 saniye uzaktaydı rekordan. Kalan 50 metrede Franklin gaza bastı ancak 3.52.19 olan dünya rekorunu kıramadılar, 3.52.36'da kaldı ABD'nin derecesi. Missy Franklin'in ilk 50 metresi biraz hızlı olsa rekor gelecekti yani, o rahatlık rekora mal oldu. Yarışta öne çıkar dediğim dört ülkede ise dışarıda kalan Rusya oldu. Çin son iki sporcusu diğer rakiplerine oranla biraz zayıf olan Rusya'yı geçmeyi başardı ve gümüşü aldı. Hatta Rusya öyle kötü bir hal aldı ki Avustralya hiç potada yokken üçüncü bitirip bronzu kaptı.

Yarıştan birkaç dakika sonra hakem masasında hareketlilik vardı, madalya sıralaması değişebilir mi diye bir heyecan oluştu ama ilk üç dışından geldi diskalifiyeler: Almanya ve Kanada bayrak değişimlerindeki hatalar yüzünden diskalifiye edildi.

Frey'den Son Kare

Dün(29 Temmuz) oynanan ve golsüz biten Torino-Fiorentina hazırlık maçı öncesi son kez arkadaşlarıyla buluşup Fiorentinalı olarak görüldü Frey. Sonrasında ise beklendiği gibi beş yıllık imzasını attı Genoa'ya...

29.07.2011

Şangay 2011: Dünya Su Oyunları Şampiyonası #7

Şangay 2011'de yüzmede altıncı günü geride bırakırken yine müthiş hikayelere ve performanslara tanıklık ettik. Paylaşılan bir altın ve çok yaklaşılan bir dünya rekoru ile günü geride bıraktık. Lochte'nin çift altınını da unutmamak gerek! Artık önümüzde sadece 30 ve 31 Temmuz günleri kaldı. Cumartesi finaller ve yarı finaller -tabii elemeler de- olacak, pazar ise sadece finaller ile birlikte şampiyonaya vedamızı edeceğiz.

Bugünün ilk finalinde kadınlar 100 metre serbestte altın madalya paylaşıldı. Jeanette Ottesen ve Aliaksandra Herasimenia aynı dereceyi yaparak altın madalyayı kazandılar. Bronz ise Hollandalı Ranomi Kromowidjojo'ya gitti. Ayrıca dördüncü sıra da paylaşıldı Halsall ve Heemskerk tarafından. 50 metre dönüşünde Heemskerk en yakın rakibinden 0.05 saniye önde döndü, Herasimenia 0.05 farkla ikinci, Ottesen de ikinci sıraya aynı farkla üçüncü sırada döndü. Bronzu alacak olan Kromowidjojo ise dönüşte yedinci sıradaydı. Ayrıca Halsall da ilk üçün 0.01 saniye uzağındaydı sadece. Görüldüğü üzere rakabet inanılmaz boyuttaydı. Ancak ikinci bölümde altın madalyayı paylaşan isimler Hollandalı Heemskerk'i geride bırakmayı bildiler. Böylece kadınlarda da turnuvada ilk kez bir altın madalya paylaşılmış oldu.

Erkekler 200 metre sırtüstüne geçildiğinde ise havuzda tek favori vardı: Ryan Lochte! Turnuvadaki üçüncü altın madalyasını rakiplerine karşı her kulaçta daha fazla fark atarak aldı. Yarışta start ile birlikte liderliği alıp öylece devam etti. İlk dönüşten finişe kadar duvara her dokunuşunda daha da arttı fark. İlk dönüşte -gümüş madalyayı alan- Ryosuke Irie ile arasındaki fark 0.20 saniyeydi. İkinci dönüşte Irie geri düştü, Tyler Clary ikinci Irie üçüncü sırada kaldı. Lochte 100 metre dönüşünde, yani ikinci dönüşte bu ikiliye 0.35 ve 0.40 saniyelik farklar attı. Son 50'ye girilirken, üçüncü dönüş olan 150 metre dönüşünü de farkı açarak yaptı Lochte. Bu kez ikinci Clary ile 0.85, Irie ile 0.89 saniye fark yaptı. Her dönüşte farkı ikiye katladı yani Lochte. Bu nefis performans madalyaya adım adım giderken Irie ve Clary arasındaki ikincilik savaşını kazanan ise Irie oldu. Clary ise ABD'nin podyumdaki ikinci bayrağını korudu üçüncü sırada yer alarak. Aslında son 50 metrede ABD dublesine kulaç kulaç gidilmekteydi ancak Irie dönüşten sonra Clary'den tam 0.62 saniye daha iyi yüzerek gümüş madalyayı tırnaklarıyla kazıyarak kazandı adeta. Lochte ise altın madalyayı alırken 1.15 saniyelik fark yapıp her dönüşte arttırdığı farkı maksimuma ulaştırdı.

Kadınlar 200 metre kurbağalama için dünün yazısında rekor gelebileceğini söylemiştik. Rebecca Soni çok rahat yüzdüğü yarı finalden sonra ya rekora gidecekti ya da daha önce yaptığı gibi yarı finalden yavaş yüzerek alacaktı altın madalyasını. Ne yazık ki bizler için daha heyecansız olan ikinci kısım gerçekleşti. Havuzda su altından çıktığı anda rakipsizdi, son 50 metreye girerken de temposu o kadar yavaşladı ki dünya rekoru dönüşünden 0.90 saniye gerideydi. Yuliya Efimova sonlara doğru Soni'yi zorlasa da ilk 150 metrede yaptığı fark Soni'ye yetti ve çok yavaşlayarak altın madalyayı aldı.

Arada yapılan günün son yarı finallerinde bir sürpriz yaşadık, Laszlo Cseh çok formsuz geldiği Şangay'da erkekler 100 metre kelebekte finale kalamadı. Bir madalya umudunu daha suda bırakıverdi.

Kalan iki final erkeklerdeydi ve sondan bir önceki final 200 metre kurbağalamadaydı. Kitajima altın madalya için açık ara favori gibi gözüküyordu yarış öncesi. Öyle müthiş başladı ki yüzmeye, 100 ve 150 metre dönüşlerinde dünya rekorundan daha iyi yüzdü. Ancak şampiyona boyunca hep bir şeyden bahsetmiştik, orta mesafede ilk yarıda büyük sprintlerin karşılığı çoğu sporcu için boşa heves oluyor. Tıpkı bisiklet yarışlarında bir umut fırlayıp giden kaçış gruplarının hazin sonu gibi. Kitajima dünya rekoruna koşarken altın madalyadan da oldu. Orta ve uzun mesafede Phelps, Pellegrini, Lochte gibi güçlü ve rakipsiz değilseniz başta yaptığınız sprint ne kadar güçlü olursa olsun yakalanma şansınız yüksek. İşte bu yüzden çoğu madalya sahibi sporcu yarışın ikinci yarısında yaptıkları sprintlerle madalyalarına ulaşıyor. Kitajima da çok erken yaptığı güçlü sprintin cezasını son 30 metrede altın madalyayı kaybederek çekti. Daniel Gyurta adeta uçarak geldi ve altın madalyayı çaldı Kitajima'dan. Nefesleri kesen bir sprint geldi Gyurta'dan, Kitajima karşılık vermek istemiştir elbet ama finişe yaklaştıkça iyice çaresiz gözükçü Gyurta'nın sprinti karşısında.
Bu yarışın tadı damağımızdayken bir nefis final daha kapıdaydı: Erkekler 4x200 metre serbest. Havuzda güçlü bir kadro vardı ABD-Fransa ikilisinin altın madalya için çekişeceği, kalan madalya için ise Avustralya, Almanya, Japonya, Çin dörtlüsünün deliler gibi saldıracağı yarış öncesi en muhtemel senaryoydu. Yarış boyu senaryoya sadık kaldık, beklenen heyecan oldu ancak bir isim yine herkesten farklı, yine bambaşka, yine insanüstü yüzdü. Kimden bahsettiğimi anlamak zor olmasa gerek: Ryan Lochte! İlk sporcular havuza girdiğinde Fransa'da Agnel, ABD'de Phelps vardı. Ayrıca Almanya da Biedermann'ı ilk sıraya koyarak yapabilirse en başta farkı açabilmeyi istedi. Almanya kağıt üzerinde ilk sırada tamamladı ilk 200 metrelik periyodu ancak beklenen yarış kazandıracak farkı tabii ki elde edemediler. İlk sporcular havuzdan çıkarken Biedermann-Agnel-Phelps şeklinde Almanya-Fransa-İtalya sıralaması vardı. Almanya'nın Biedermann dışında orta mesafede kalburüstü bir yeteneği olmaması madalya şansını azaltıyordu yarış öncesi. İkinci sırada havuza giren ABD'li Peter Vanderkaay takımına liderliği getirdi. Fransızlar ikinci, Almanlar ise üçüncü oldular ikinci sporcular havuzdan çıkarken. Heyecanın biteceğini düşündüğümüz anlarda ne olduysa üçüncü sporcuların havuza girişiyle oldu. Fransa çift altın madalyalı yarışın kazananlarından Jeremy Stravius ile tempo yaptı, son sporculara doğru gidilirken, yani 600 metre dönüşüne doğru, Fransa önde kaldı, ABD kopmadı ama diğerleri artık tamamen umutlarını yitirdiler sürpriz bir gümüş madalya için.

600 metre dönüşünden sonra son yüzücüler havuza girdiler ve günün noktalarken heyecan ve zevk de maksimuma ulaşacaktı. Ryan Lochte ABD adına dördüncü isim olarak havuza atladığında takımı gerideydi. Çin ise bronz madalya için en güçlü ismi Sun Yang'ı son sırada havuza bıraktı. 650 metre dönüşünde, kendisi için ilk dönüşte, su altını bir balık gibi kullanan Lochte farkı kapattı. İkinci dönüşünü yaptığı 700 metre dönüşü ise izleyenleri ayağa kaldırdı adeta. Muhteşem bir dönüş ve su altı performansı ile yarım boy fark attı Fransız rakibine ve daha bir saat kadar önce altın madalya aldığı, final yüzdüğü şampiyonada akıl almaz bir performansa imza atmaya başladı. Hem kendisi, hem de yarış için son dönüş olan 750 metre dönüşüne gelindiğinde Lochte hızını hiç kesmedi. Geride devraldığı ABD takımını 200 metrede 2.14 saniye önde altın madalyaya ulaştırdı. Böyle bir performans, böyle bir form grafiği tarihte eşine az rastlanan türden bir olay.

Yarışı sunan Emre Yazıcıol'un da dediği gibi özellikle dönüşlerdeki su altı performansı ile yunuslar bile gelip ders alabilirdi Lochte'den. Lochte kendine hayran bırakan, akıl-mantık dışı, inanılmaz bir performans sergiledi altıncı günde. 200 sırtüstünde altın madalyayı alıp hemen ardından biraz dinlenip böyle büyük bir performansla takım yarışında altın madalyayı hem de geriden gelip almak... Bilemiyorum işte... Yazarken bile inanılası gelmiyor. Muhteşem. Muhteşem. Muhteşem.

Sebastien Frey Genoa'da

Fotoğraf karesi Temmuz 2005'e ait... Frey yeni takımı Fiorentina'ya merhaba diyor, daha sonra gözünde efsane olacağı taraftarıyla tanışıyor.

29 Temmuz 2011 günü ise artık Fiorentina'da değil... Kendisini bu kulüpten uzaklaştıran ve Boruc'u tüm hatalarına ve kötü performansına rağmen tercih eden Mihajlovic'e ne kadar başarılı olursa olsun bu konuda hep kırgın kalacak Fiorentinalılar.

Sağlık kontrolü sonrası beş yıllık sözleşme ile kariyerini İtalya'da noktalayacak adımı atacak gibi duruyor. Hayatı boyunca Artemio Franchi'de özel bir yeri olacak kişiler arasına girdi Frey, Genoa'da Fiorentina maçları hariç büyük başarılar diliyorum kendisine...

Fiorentina 2011/12 Sezonu Kombineleri

2011/12 sezonu için son haftalara girerken Fiorentina'da kombine biletlerle ilgili bilgiler geldi. İki haftadır ön satıştaydı kombineler, öncelikle olanlar haklarını kullansınlar diye Türkiye'deki gibi bir ayrıcalık tanındı. Bu iki haftalık ön satış süresince 6289 kombine satıldı ki bu sezonun ön satış süresi geçtiğimiz yıllara göre iki hafta daha kısa tutuldu. Bugünden itibaren de satışlar herkese açıldı, 10.000 civarı satış bekleniyor. Geçen sezon 10.810 tane satılmıştı toplamda. Postun görselinde herkese açık satışlardan sonraki fiyatlandırma var.

Şangay 2011: Dünya Su Oyunları Şampiyonası #6

Şampiyonanın -şimdilik- açık ara en iyi gününü okumaya hazır olun. Zira 28 Temmuz 2011 tarihi için yüzme adına önemli günlerden biri olarak tarihteki yerini aldı. Teknolojik mayolar uzun kulvarda yani aslında normal diye bildiğimiz 50 metrelik havuzda ilk kez yenildiler. Teknolojik mayo ile kırılan bir dünya rekoru tekstil mayo ile kırılıp tarihe gömüldü.

O zaman günün ilk yarışına, dünya rekorunun geldiği o yarışa göz atalım: Erkekler 200 metre bireysel karışık. Yine Phelps-Lochte düellosu ile karşı karşıyayız. Michael Phelps yarış öncesi avantajlı gözüküyordu zira Ryan Lochte gündüz bir yarı final yüzmüştü. Bilindiği gibi ilk 50 metreyi kelebek yüzüyor sporcular, burada Phelps ilk sırada dönerken Lochte onu takip etti. Bu normal bir şey, Phelps'in kelebekte daha iyi olduğunu hepimiz biliyoruz. 0.06 saniye farkla dönüşü yapan Phelps sırtüstünde de 100 metre dönüşüne gelirken öndeydi, üstelik yine Lochte'den daha iyi yüzüp farkı 0.19 saniyeye çıkardı. Ancak Lochte 100-150 arası öyle bir kurbağalama yüzdü ki Phelps veya başka biri karşı koyamadı. Lochte kurbağalamada Phelps ile arasındaki 0.19 saniyeyi kapattığı gibi üzerine bir de 0.29 saniye fark attı. Toplamda 0.48 saniye fark, hem de 50 metrede, hem de bireysel karışık finalinde... Hepsini lego misali üst üste takınca inanılmaz duruyor. Kurbağalamadaki inanılmaz performansı ile son 50 metrede, yani serbestte Phelps'ten 0.32 saniye daha kötü yüzmesine rağmen 1.54.00'lık net derecesi ile Phelps'in 0.16 saniye önünde altın madalyayı boynuna taktı ve Phelps'in turnuvadaki bir altın madalya umudunu daha, hem de Phelps'in sık sık yaptığı şekilde şekilde dünya rekoru kıraraktan havuzun diplerine doğru yolladı. Phelps nasıl dünya rekoruna alışık diyenleri ise 2008 Pekin Olimpiyat Oyunları'na götürmek isterim, aldığı sekiz altının yedisi dünya rekoru ile gelmişti. Kalan tek madalya da Olimpiyat rekoru ile...

Ocak 2010'da FINA teknolojik mayoların kullanımını yasaklayıp tamamen tekstil ürünü mayolara geçileceğini söyledi. Teknolojik mayoların yasaklanmasıyla birlikte de 1 Ocak 2010-28 Temmuz 2011 tarihleri arasında yüzmede uzun kulvarda dünya rekoru kırılamamıştı. Tabii bunu yazının başındaki gibi hatırlatalım, hep izlemeye alıştığımız o uzun kulvarda böyle durum. Yasaklardan sonra kısa kulvarda daha önce rekor kırıldı, yine Lochte kırmıştı 200 ve 400 bireysel karışıkta. 28 Temmuz 2011 tarihi, Lochte'nin bu sıra dışı performansı ile, insan gücünün teknolojiyi yendiği gün olarak yüzme tarihinin en önemli anlarından biri olarak kayıtlara geçecek.

Bu arada rekor demişken kadınlarda 200 metre kurbağalama yarı finali yapıldı, Rebecca Soni'nin önderliğinde... Soni çok rahat kazanıp finale giderken dünya rekoruna yakın yüzdü yarışın büyük bölümünü. Kendisini pek zorlayacak kimse yok gibi ama zorlayabilen çıkarsa temposunu arttırıp bir dünya rekoru da o kırabilir.

Günün ikinci finali ise yüzme şampiyonalarının en dikkat çeken ve tarih boyu en çok beklenen finaliydi. Erkekler 100 metre serbestte Cesar Cielo Filho ile James Magnussen'in düellosuna tanıklık ettik. Brezilyalı Cielo Filho 50 kelebekte ciddi bir performansla madalyasını kazandı. 100 metreye bunu taşıyabilir mi diye düşünülürken 50'deki kadar rahat olmayacağını bizlerden çok daha iyi biliyordu. Tekstil mayo ile elde edilen en iyi derecenin sahibi, bu şampiyonada Avustralya'nın 4x100 serbestte kazandığı madalyanın başrol oyuncularından biri olan James Magnussen'di 47.49 ile. Bayrak yarışında kendi sırasında bu başarıya imza atması formda olduğunu gösteriyordu. Tüm mayolarda, yani teknolojik mayo ile kırılan ve geçerli olan dünya rekoru ise Cielo Filho'ya aitti, 2009'da Roma'da 46.91 ile kırdı. Tarihin en hızlı iki ismi havuzdaydı demek doğru olacak. İlk 50 metrede Cielo Filho madalyaya kendinden emin şekilde, Magnussen ise ilk üçe bile giremeyerek hayal kırıklığına doğru ilerliyordu. Ancak dönüşü ile yarış sonu arasında bu kadar ciddi değişikliğin bulunduğu 100 metre finali zor bulunur. Son 20 metrede kendisinin ve şampiyonanın değil, yüzme tarihinin en harika sprintlerinden birini atan Magnussen adete torpido gibi duvara dokundu ve altın madalyanın sahibi oldu. Dönüşü önde götüren Cesar Cielo Filho ise 0.01 saniye farkla ilk üç dışında kalıp çok önemsediği bu dalda madalyasız çıktı havuzdan. Bir ilginç nokta da şuydu, bu yarışla ilgili: Eurosport'ta yarışları yorumlayan efsane yüzücü Pieter Van Den Hoogenband, James Magnussen'in 47.60 ile altın madalya alacağını tahmin etmişti. Boşuna büyük yüzücü olmadığını bu tahmin ile anladık çünkü Avustralyalı yüzücü hem altını aldı hem de derecesi 47.63'tü.

Erkeklerdeki bu iki finalden sonra günün diğer finalleri kadınlardaydı hep. İlk final 200 metre kelebekti. Şampiyonanın büyük hayal kırıklığı Stephanie Rice şanssızlığını kırmak için havuza girdiğinde iki Çinli rakibi vardı. Ancak günün iki önemli finalinden ve dünya rekoru heyecanından sonra kadınlarda finaller tatsız başladı. Yanlış anlaşılmasın, heyecan anlamında diyorum... Çinli Jiao Liuyang havuza atladığı andan itibaren yarışı önde götürdü. 100 metre dönüşünde 1 dakikanın altına inen tek yüzücüydü hatta. Yarış sonunda iki Çinli sporcu altın ve bronz aldı desem arada gümüşü alan Rice olmuştur denir sanırım. Ancak ne yazık ki Stephanie Rice bir kez daha madalyadan uzakta gitti duşunu almaya... Gümüşü sürpriz bir isim, Büyük Britanya'dan Ellen Gandy kazandı.

Sondan bir önceki finalimiz kadınlar 50 metre sırtüstündeydi. Burada dikkati çeken en önemli isim hiç şüphesiz ABD'nin 1995 doğumlu yıldız adayı Missy(Melissa) Franklin'di. 50 metre uzun uzadıya anlatılacak bir dal değil, o yüzden hemen özetleyelim: Sırtüstünde bir türlü gümüş madalyadan öteye geçemeyen Rus yüzücü Anastasia Zueva nihayet şeytanın bacağını kırıp bu güçlü sprint dalında altın madalyaya ulaştı. Missy Franklin ise bronz madalya aldı. Zueva ise altın madalyasının ardından şöyle konuştu: "50 metrede altın madalyayı hiç beklemiyordum, çünkü bu bir Olimpik bir dal değil bu yüzden konsantre olamamıştım. Ama koçumun kazanacağıma olan inancı çok fazlaydı. Son birkaç metrede kendimi çok yorgun hissettim ancak kazanmayı gerçekten istedim."

Ve son olarak kadınlar 4x200 serbest ile bu efsanevi beşinci güne noktayı koyuyoruz. Favori ABD için son yüzücü olan Allison Schmitt'e kadar iş bitmeliydi. İlk sırada havuza giren isim ise biraz önce bir final yüzen Missy Franklin oldu. Franklin 200 metresini tamamladığında 1.55.06'lık nefis bir dereceye imza attı. ABD'de havuza üçüncü sırada girecek olan Kathryn Hoff buna inanamadığını söylemiş. "Gerçekten 1 dakika 55 saniyede yüzebildi mi?" diye havuza dördüncü sırada girecek olan Allison Schmitt'e sormuş yarış sonu röportajda dediğine göre. Missy'nin bu harika derecesi ile açtığı fark sonrası havuzdaki mücadele erkenden kopmuş oldu ve 4x200'ün kalan üç paraçık 200 metresi Avustralya ile Çin arasındaki gümüş madalya mücadelesine döndü. ABD, Missy'den sonraki her sporcusunda farkı 2.50 saniye civarına sabitledi. Kylie Pallmer, Avustralya için son umut olarak havuza daldı, aynı anda ABD'nin bu dalda en zayıf halkası diye lanse edilen Allison Schmitt de havuza atladı. Ancak Schmitt çoğu kişiyi utandırdı, son 150 metreye 3 saniye, son 50 metreye ise 2.50 saniye önde girdi. Schmitt'in performansı ciddi anlamda düşmüş olsa da en azından arkadaşlarının elde ettiği farkı finişe kadar kapattırmamak için çabaladı. Son 30 metreyi herhangi birimizin yüzebileceği kadar ağır giden Schmitt, 1.28 saniye farkla altın madalyayı ülkesine, yani takımına kazandırmış oldu. Pallmer ise yapabileceğinin en iyisini yapıp, kendisine gelene kadar kopup gitmiş olan yarışta teselli olarak gümüş madalyayı ülkesine götürdü. Çin ise 800 metrelik bu yarışta sadece 0.24 saniyelik farkla bronz madalyada kaldı.

Efsanevi bir günden sonra beklentilerimizi karşıladı sanırım bu şampiyona. Kalan günlerde izleyeceğimiz performanslar Magnussen'in enfes sprinti ve Lochte'nin rekoru kadar olmayabilir ancak şampiyona geneline bakarsak "Biz tatmin olduk!" diyebiliriz.

Serie A 2011/12 Sezonu Fikstürü

Serie A'da yeni sezonun fikstürü belli oldu. Ligin açılış maçı Fiorentina'dan... Siena-Fiorentina maçıyla yani Toskana derbisiyle 27 Ağustos Cumartesi günü TSİ 19.00'da merhaba diyoruz Serie A'ya.

Fikstürün tamamı için buraya alalım sizleri: http://www.fiorentina.it/oggetti/38022.pdf

28.07.2011

Şangay 2011: Dünya Su Oyunları Şampiyonası #5

Yüzmede beşinci gün(28 Temmuz) tamamlandı ancak biraz gecikmeyle devam ediyoruz. Önce 27 Temmuz gününün finallerini tamamlayıp ardından gün sonunda 28 Temmuz'un finallerine geçeceğiz. Sözü uzatmadan yüzmede dördüncü güne geçelim:

Gün erkeklerin ağırlıkta olduğu bir gündü, ilk final de erkekler 200 metre kelebekte yapıldı. Bu dalın açık ara en büyük favorisi tabii ki de Michael Phelps. Öyle de oldu ve ABD'li yüzücü ilk -ve belki de turnuvadaki tek- altın madalyasını kazandı. Son dönüşe kadar rakiplerinin temposuna müsaade etse de son 50 metrede rakiplerini havuza gömdü Amerikalı. İlginç bir yarı final serisi ile gelinmişti finale. İki seriden birinde sadece ilk sıradaki Çinli Yin Chen finale adım atarken diğer seride tam yedi isim finale gitti. Dünya ve şampiyona rekortmeni Phelps eğer bu dalda da altın madalyayı alamasaydı muhtemelen adına büyük bir leke sürülecekti. Neyse ki 2012 Londra Olimpiyatları öncesi madalyasız geçirmedi sezonu. Ha bana sorarsanız Lochte mi Phelps mi, yıllardır olduğu gibi Lochte derim. Tekstil mayoların devreye girip teknolojik mayoların yasaklanması Phelps'i sarstı ancak Lochte çizgisini hiç bozmadı.

Kadınlarda tek final 200 metre serbestteydi ve bilin bakalım ne oldu? Kadınlarda orta mesafenin(200-400-800) en büyük yıldızı, Avrupa'nın son yıllardaki en iyi kadın yüzücüsü diyebileceğimiz Federica Pellegrini yine altın madalyayı aldı. Finişteki derecesi iyi gözükse de finişe gelene kadar büyük sıkıntı yaşadı Pellegrini. Hollandalı yüzücü Femke Heemskerk temposunu doğru ayarlayabilseydi Pellegrini'ye sürpriz bir hezimet yaşatabilirdi ancak olmadı. Son dönüşe Pellegrini'nin 0.67 saniye önünde ilk sırada giren Heemskerk o kadar yoruldu ki yarışı yedinci sırada tamamlayabildi. Avustralyalı yüzücü Kylie Pallmer ise Pellegrini'yi zorlasa da yıkamadı, gümüş madalya ile yetinmek zorunda kaldı.

Erkeklerde ise en uzun ikinci mesafe yarışına sıra geldi: 800 metre serbest. Kanadalı yüzücü Ryan Cochrane ile Çinli Sun Yang arasında geçmesi beklenen final, beklendiği gibi de oldu. Çinli yüzücü kazanırken Kanadalı ikinci oldu. Sun Yang'ın finalde elde ettiği derece ise tarihte tekstil mayo ile elde edilen en iyi derece oldu. Tabii her zamanki gibi tekrar edelim, bunun dünya rekoru olarak bir geçerliliği yok. Tekstil mayo ile yapılan derecelerin kıyaslanmasının sebebi sporcuların teknolojik mayo olmasaydı rekor konusunda nasıl performans gösterecekleri konusunda bilgi sahibi olmak. Son 100 metrede Sun Yang rakibi Cochrane'den yaklaşık 2.5 saniye kadar daha iyi yüzdü, haliyle de madalyayı alması zor olmadı.

Dördüncü gün erkekler 50 metre kurbağalama ile noktalandı. Brezilyalıların son dönemde sprintteki yükselen grafikleri buraya da yansıdı. Felipe França Da Silva 27.01'lik derecesiyle altın madalya aldı. Brezilya 1982'de bireysel karışıkta, serbestte ise 2009 ve 2011'de iki gün önce Cielo Filho'nun galibiyeti sonrası bir kez daha altın madalya sevinci yaşadı. Tarihlerinin en parlak dönemi olduğunu söylesek aksini iddia eden olmaz. Bir gün önce tekstil mayo ile tarihte yüzülen en iyi derece gelmişti yarı finalde, hatta tekstil mayo ile ilk kez 27 saniyenin altına inilmişti. Bu derecenin sahibi Cameron Van Der Burgh olmuştu ancak finali üçüncü tamamlayabildi Güney Afrikalı yüzücü. Van Der Burgh aynı zamanda dünya rekorunun da sahibi.

Mihajlovic: "Ben Daha Ölmedim!"


Cortina'daki kampta kale için Neto'ya özen gösteriliyor. Brezilyalının idolü Taffarel'di bildiğimiz gibi. Yakın gelecekte dünyanın en büyük kalecilerinden biri olmasına kesin gözüyle bakılıyor.

Kendisiyle özel olarak ilgilenen teknik direktör Sinisa Mihajlovic de antrenman sonrası uzaktan serbest vuruşlar deniyor Neto'ya doğru. Bana göre tarihin gördüğü en iyi solak serbest vuruşçudur Mihajlovic. Futbolu bıraksa da o sol ayağın hala eskisi gibi olduğunu görebiliyoruz videoda. Zaten bıraktıktan sonra icraatlara devam etti, Zlatan Ibrahimovic'e serbest vuruş atmayı öğreten adam oldu. Aslında Zlatan'ın her vuruşunda Mihajlovic'in gollerini izliyoruz biraz da...

Şangay 2011: Dünya Su Oyunları Şampiyonası #4

Biraz gecikmeli de olsa 26 Temmuz gününün yarışları ile devam ediyoruz Şangay yazılarına... Tabii 27 Temmuz'u da 28 Temmuz ile aynı günde yazacağız, bir günlük gecikmeyi gün içerisinde tamamlayacağım, söz veriyorum.

Günün ilk finali aynı zamanda en iyi finaliydi kağıt üzerinde: Erkekler 200 metre serbest. Havuzda birbirinden mükemmel isimler kapıştı bu dalda. Tae Hwan Park, Michael Phelps, Ryan Lochte ve Paul Biedermann dörtlüsü ile heyecan daha günün açılışında zirveye ulaştı denebilir. Yarış başladıktan sonra 100 metre dönüşüne kadar Phelps önde gitse de 100-150 arası Ryan Lochte güzel bir atakla liderliği ele geçirdi. Lochte ise bu dalda kendisi için klasikleşen 100-150 arası, yani üçüncü bölüm sprintini her zamanki gibi uygulamış oldu. Yarı finalde devleri zorlayacağı mesajını vererek finale gelen Fransız yüzücü Yannick Agnel de bu ikiliye yaklaşıp şansını denedi. Yarı finaller sırasında, yani bir gün evvel "İlk iki sıra ABD'nin olacak" açıklamasını yapan Lochte sözünü tutmaya doğru yüzerken ABD'nin stratejisi de iyi işledi. Agresif başlamalarının sebebi de bu oldu bir yerde. Önce Phelps sonra Lochte ilk sırayı Agnel, Biedermann ve Park'a hiç bırakmadı. Lochte'nin son bölümde rahat yüzüyor olması diğer favorilerin mücadelesini altından gümüşe çevirdi. Phelps-Biedermann-Park üçlüsünden madalyalara ulaşanlar ise Phelps ve Biedermann oldu. Park ise Alman rakibinin 0.04 saniye arkasında kalarak madalyayı kaçırdı. Biedermann son 50 metreye kadar ilk üç dışında kalsa da kendisi adına kötünün iyisini yapmayı başardı.

İkinci final kadınlar 100 metres sırtüstüydü. Altın madalya için açık ara favori olan bir isim yoktu ki yarışın genel profili de bunu belirler nitelikteydi. Natalie Coughlin 50 metre dönüşünde dünya rekorundan daha iyi yüzüyordu. Ancak Fransız yüzücü kalan 50 metrede rakiplerine karşı koymakta zorlandı. Rus yüzücü Anastasia Zueva ve Çinli Zhao Jing yarış bittiğinde Coughlin'i geride bırakmıştı. Coughlin 75 metre iyi yüzüp son 25 metrede felaket bir performansa imza attı. Jing de son 25 metredeki sprintinin ödülünü altın madalyayı kazanarak, hem de Zueva'nın sadece 0.01 saniye önünde bitirerek aldı. Üstelik dönüşte Coughlin dünya rekorundan iyiyken Zhao Jing beşinci sıradaydı, bu daha da değerli kılıyor ikinci bölümdeki performansını.

Kadınlar 1500 metre serbest finali için söyleyecek çok fazla sözümüz yok çünkü Lotte Friis baştan sona önde götürdü bu yarışı ve çok çok rahat bir altın madalya kazandı. Kaldı ki yarışın uzun mesafe olması kopmalara sebep oldu ve podyum daha yarışın ilk çeyreğinde netleşmişti. Bu olimpik bir dal olmasa da Friis için Londra öncesi güzel bir prova oldu. Friis altın madalyasından sonra şöyle konuştu: "Altın madalya almak her zaman güzel bir şeydir. Bu benim kişisel olarak en iyi noktam ama artık önümüzdeki yıl Londra'daki 800 metre serbeste yoğunlaşacağım." En iyi performansım dediği dalda Olimpiyat madalyası alamayacak olmak garip bir his olmalı bir yüzücü için.

Günün sondan bir önceki finali ise tarihe geçti. Erkekler 100 metre sırtüstünde yarış öncesi iki Fransız favoriydi: Camille Lacourt ve Jeremy Stravius. Lacourt geçen yılın dünyada en iyisiydi hem 50 hem 100 metrede. Budapeşte'deki iki altın madalya aldığı döneme göre daha zayıf duruyordu performans anlamında. Stravius dönüşte 0.08 saniye gerideydi ancak vatandaşı ile aradı farkı kapatıp aynı sürede yarışı tamamladı ve böylece bu dalda iki altın bir bronz madalya verilmiş oldu. Fransızlar altın ve gümüşü almak için gelip iki altın aldılar tek dalda. İşin tarihe geçen kısmıyla ilgili bilgileri verelim o halde... Daha önce erkeklerde dünya şampiyonalarında altın madalya alan bir Fransız olmamıştı. Bu dalda Fransa'nın daha önce madalyası da yoktu. Dünya Yüzme Şampiyonası tarihinde 14. şampiyonayı yaşıyoruz ve şimdiye kadar hiç aynı ülke iki altın madalyayı paylaşmamıştı. Bitmedi, sırtüstünde şampiyonluk hiç paylaşılmadı, aynı anda iki altın madalya hiç verilmedi yani. Üstelik sadece erkeklerde değil kadınlarda da sırtüstünde altın hiç paylaşılmamıştı. Tabii bu iki "hiç" içerikli bilgi bildiğimiz 50 metrelik uzun kulvar yarışları için geçerli. Lacourt da yarış sonrası şöyle konuştu: "Bu bölünmüş bir unvan değil. Burada çifte şampiyonluk var. Bu yüzden bunda üzülecek bir şey yok. Her ikimiz de dünya şampiyonuyuz, yarımşar dünya şampiyonu değiliz."

Ve günün noktalandığı finale geldik: Kadınlar 100 metre kurbağalama. Rekor konusunda şampiyonanın en kısır şampiyona olması normal, zira teknolojik mayolar yasaklandığından beri tekstil ürünü mayolar ile teknolojik mayolarla kırılar rekorları kırmak şu an için zor. Bu dal rekor beklentisinin olduğu ender dallardan biriydi. Rebecca Soni ile Leisel Jones'un mücadelesinden rekor çıkması olası görünse de Soni altın madalyayı alırken rekor beklentileri başka bir güne ertelendi. Soni dönüşü 34.35 saniye ile yaptı ki kendisi dışında hiçbir sporcu dönüşte 35 saniyenin altına inemedi. 100 metre gibi tek dönüşün olduğu, yüzme için sprint anlamına gelen bir dalda 0.65 saniyeden fazla fark atmak kalan 50 metrenin madalya kutlaması gibi geçeceği anlamına gelir. Soni için de öyle oldu.

26.07.2011

1905!

Blogun 1905. yazısı oldu bu. Bizim için 1905'i anlamlı kılan Ali Sami Bey'e saygı duyalım o zaman bu post ile.

Şangay 2011: Dünya Su Oyunları Şampiyonası #3

Yüzmede ikinci günün(25 Temmuz) ilk finali kadınlar 100 metre kelebekteydi. Avustralyalı Alicia Coutts çok iyi yüzdüğü bu yarışı kendisinden sadece iki ay küçük olan ama tecrübe olarak birkaç yıl daha büyük olan Dana Vollmer'e kaybetti. Coutts yeni yeni uluslararası kariyerine başlarken Vollmer 2004'ten beri yani 17 yaşından beri yüzmede şampiyonluklar kazanan bir isim. Coutts doğru sandığı taktiğiyle sona kadar iyi götürdü işi ama tecrübe bir kez daha kazandı. Vollmer'in bu altın madalyası ABD'nin ilk altını olarak kayıtlara geçti. Vollmer kendisi adına bir rekorun altına imza attı ancak bu "dünya rekoru" olarak kayıtlara geçmeyecek. Vollmer'in derecesi tarih boyu sadece tekstil ürünü mayolara bakarsak bir dünya rekoru ancak dünya rekoru derecelerinde bir seneye yakın süredir yasak olan teknolojik mayolarla elde edilen dereceler de kabul gördüğü için tarihin en iyi derecesi olarak rekorun altına Vollmer adı yazamıyor. Ayrıca bu Coutts için günün iki finalinden ilkiydi...

İkinci final ise erkekler 50 metre kelebekte yapıldı. İlk günkü yarı finallerden sonra Cavic'in olmadığı finalde Cesar Cielo Filho için madalya vakti gelmişti. Bu finalde, daha doğrusu bu havuzda yüzmesi sadece dört gün önce belirlenmiş bir kişi için duygusal olarak önemli bir finaldi. Taktiğin değil gücün ön planda olduğu bu dalda Cielo Filho kolaylıkla altın madalyasını aldı. İlk sırayı aldığı zaman ekranlarına yansıdıktan sonra Brezilyalı sprinter gözyaşlarını tutamadı ve klasik sevinçlerinden biriyle kutladı madalyasını. Yazının fotoğrafı da yine duygularına engel olamadığı bir andan, madalya töreninden.

Günün belki de bir finalmiş gibi ilgi çeken bir yarı finali de vardı: Erkekler 200 metre serbest. İlk seride Fransız yüzücü Yannick Agnel ilk sıradayken hemen arkasından Güney Koreli Park geldi, yani bir gün önce 400 metre serbest şampiyonluğuna ulaşan isim. Yarı finalin ikinci serisi ise havuza giren isimlere bakıldığında bir final gibiydi. Bu dalın kralı olan ama Şangay'a formsuz gelen Paul Biedermann, ABD'nin formsuzluğuyla başı belada olan efsanesi Michael Phelps ve Phelps'in en büyük rakiplerinden vatandaşı Ryan Lochte. 50 metre dönülürken Biedermann ilk üçte değildi, 100 metre dönüşü ise beklenen sıralamaya sahne oldu: Lochte-Phelps-Biedermann. Yarışın sonu ise son 50 metredeki atağıyla yaklaşık 150 metre boyunca en önde giden Lochte'yi geçen Biedermann'ın formsuzluk eleştirilerine cevabıyla geldi. Final öncesi formda olan Fransızlar, formsuz olan Phelps ve bu kez Phelps'i geride bırakmak isteyen bir Lochte var elimizde.

Bu final provası gibi olan yarı finallerden sonra sırada kadınlar 200 metre bireysel karışık finalini izledik. Stephanie Rice bu dalın büyük favorisi olarak havuza girdi. Günün ilk finalinde ikinci olan Alicia Coutts, kelebek ile başlayan yarışta ilk 50 metreyi 0.01 saniye farkla ikinci sırada döndü. Kurbağalamada Kukors rakiplerine ciddi bir fark atıp son bölüme yani serbeste biraz umutlu girmek istedi. Ve tüm bu isimler kapışırken son 50 metrede efsanevi bir serbest performansı izledik sürpriz bir isimden. Serbeste gelene kadar her dalda bir favori rakiplerinden üstün geliyordu ki son metrelerde 1996 doğumlu, henüz 15 yaşındaki bir isim herkesi geride bıraktı. Çinli Ye Shiwen kendi ülkesinde kariyerinin en büyük başarısını yakaladı bu yaşta. 2010 Dünya Kısa Kulvar Yüzme Şampiyonası'nda 200 ve 400 bireysel karışıkta gümüşleri, 2011 Asya Oyunları'nda ise aynı dallarda altın madalyaları alan Shiwen, kendi seyircisi önünde doğal doping diyebileceğimiz tribün desteği ile birçok büyük ismi havuzun dibine yollamış oldu.

Ve günün son finalinde bir kez daha duygusal anlar bizleri beklemekteydi. Erkekler 100 metre kurbağalamada hafta sonunu terör belası ile geçiren Norveç'e güzel bir moral geldi. Bu dalda 2008 ve 2010'un Avrupa Şampiyonu olan Alexander Dale Oen rahat bir performansla altın madalyayı aldı. Ayırca Dale Oen aynı dalda son Olimpiyat Oyunları'nda gümüş madalyayı almıştı ki o zaman finale gelene kadar iki kere dünya rekoru kırmış, finalde ise Japon rakibi Kitajima'nın kendisinin dünya rekorunu kırmasına engel olamamıştı.

Sarışın Menekşeler

Fiorentina'da Sebastien Frey ve Valon Behrami'nin platin sarısı saçlarına alışmıştık ancak bu ikiliye bir isim daha katılmış oldu: Alberto Gilardino. Açık konuşmak gerek, iğrenç olmuş. Sarı da en çok Behrami'ye yakışıyor. Bizim memlekette Xavier ile gözümüz alıştı buna, sonra Ferdi Elmas nereden estiyse geçen sezon gündeme getirmeye kalktı, eğreti durdu haliyle...

25.07.2011

Hazırlık Maçı: Fiorentina 5-1 Treviso


Fiorentina yeni sezon öncesi hazırlık maçlarını sürdürüyor, amatör ekiplerden sonra sıra zayıf alt lig takımlarına geldi. Geçen sezno Serie D'de şampiyon olup Serie C'ye yükselen Treviso ile yapılan maçta Gilardino hat-trick yaparken kendisine Ljajic iki gol ile eşlik etti.

Şangay 2011: Dünya Su Oyunları Şampiyonası #2

Dünya Su Oyunları Şampiyonası heyecanın zirveye ulaşacağı ikinci yarısına girmiş bulunmakta: Yüzme başladı!

Günün ve şampiyonanın ilk finali erkekler 400 metre serbestte yapıldı. Güney Koreli Tae Hwan Park aylar önce göz koyduğu altın madalyayı güzel bir performansla kazandı. 300 metre dönüşüne kadar ortada gidiyor gibiydi yarış, ancak Park 300 dönüşünden sonra suyun altından ok gibi fırlayıp sprintine başladı ve 350 metre dönüşüne geldiğinde 2 metre civarı bir fark attı rakiplerine. Rakipleri silkeleyip karşı koyulamaz bir sprint attıysanız 400 metrelik yüzme yarışının son 50 metresinde sprint öncesi temponuzu korumanız çoğu zaman yeter, Park'a da yetti ki bu dalda zaten 150-200 metre boyunca devamlı sprint halinde gitmek aşırı zor. Park'ın stratejisinde en önemli şey sprinti ne zaman atacağıydı, zira 300 değil de 200 dönüşünde bunu denese gücünü sonlara doğru toparlayamayabilirdi. Çok doğru noktada gelen sprint, şampiyonanın yüzmedeki ilk altın madalyasını Güney Kore'ye ve Park'a götürmüş oldu. Bir şekilde Park'ın 300-350 metre arasındaki sprintini izlemenizi tavsiye ediyorum, pişman olmayacaksınız.

Şampiyonanın ilk önemli sürprizi ise erkekler 50 metre kelebek yarı finalinde geldi. Bu daldaki son dünya şampiyonu Sırp yüzücü Milorad Cavic yarı finalde elendi. Serisinde 4. sırayı aldığında final umutlarını yitireceği belliydi çünkü diğer serideki yüzücüler Cavic'i geçmek için standart bir yarı finalin biraz üzerini zorlama şansına sahiplerdi. Cavic 2008'de Eindhoven'daki Avrupa Şampiyonası'nda da bu dalda altını almıştı ama Şangay'a formsuz gittiğini bildiğimiz sporcu bunun bedelini ödedi. Hafta içi CAS'tan gelen kararla sevinen Brezilyalı sprint kralı Cielo Filho ise finale kalmayı başardı rahat bir şekilde, muhtemelen de Çin'e göre 25 Temmuz akşamı, bize göre ise öğle saatlerinde ilk madalya sevincini tatmış olacak.

Kadınlar 400 metre serbest finali ise bu dalın en iyisinin zaferiyle sonuçlandı: Federica Pellegrini! 22 yaşındaki İtalyan yarışın tam yarısı geçildiğinde, yani 200 metre dönüşü yapıldığında ekranlara yansıyan zaman tabelasında ilk üçte bile değildi. Ancak büyük sporcular için, döneminin dünyadaki sayılı isimlerinden birisi için bu bir sorun teşkil etmiyordu. 200 metre dönüşü yapıldığında ilk üçte olmayan Pellegrini yarış sonunda rahat bir şekilde altın madalyaya uzanıyordu. Az evvel erkeklerden bahsederken bu dalda 150-200 metre sprint atılamayacağını söylemiştim, Pellegrini için de aynısı geçerli oldu. 200 metre dönüşünden sonra 300 metre dönüşüne kadar sprintini sürdürdü ve sonrasında rakiplerinin temposuna inerek kazandı. 200, 400 ve 800 metrelerde tempoyu yükseltmek için doğru zaman çoğunlukla yarışın yarısını geçtikten sonraki bölümdür, günün ilk iki finalinde de bunu belgelemiş oldu Park ve Pellegrini.

Günün diğer iki finali ise 4x100 serbest bayrak/takım yarışıydı. Önce kadınlarda heyecan yaşadık, Hollanda ilk sporcularda sorun yaşadı ve 100 metre dönüşünden sonra ikinci sporcular suya atlarken Amerika önde gidiyordu. Amerika adına suya ikinci sırada giren isim 1995 doğumlu olan, geleceğin büyük yıldız adayı Melissa Franklin oldu. Ancak Hollanda'ya karşı direnemedi ve farkın kapanmasına sebep oldu. Dördüncü sporcular suya atladıklarında ise Hollanda adına unutulmaz bir performans gördük. İkinci sporcularda rakiplerinden daha iyilerdi ancak dördüncü ve son sporcularda ondan da iyilerdi ve beklenmeyecek bir şekilde fark açarak madalyaya uzandı Hollanda. Erkeklerde ise havuza girildiği an favoriler Amerika ile Fransa'ydı. ABD adına suya giren ilk isim Phelps oldu ancak bekleneni veremedi ve Avustralya'nın açtığı farka engel olamadı. Avustralya da ilk sporcular havuzdayken elde ettiği avantajı ekonomik kullandı ve bu merakla beklenen yarışın sürpriz şampiyonu oluverdi. Fransa ise Avustralya'yı en çok zorlayan ekip olarak gümüş madalya alırken ABD bronz ile yetindi. Avustralya şu an gayet iyi gözüktü 4x100 serbestte; bu yarışta sanki Ian Thorpe kadrodaymış gibi yüzdüler ancak Thorpe'un geri dönüşüne biraz daha zaman olduğunu hatırlatmak gerek. Thorpe'un katılımı ile rakipleri için çok daha büyük bir tehdit olacaklar.

İlk günün yüzme yarışlarında irili ufaklı sürprizlere ve uzun süre hatırlanacak performanslara tanık olduk. Keyif olarak bu seviyede giden bir şampiyona gayet doyurucu olur ki bundan katbekat keyifli olacak kalan altı gün.

Tour de France'ın bittiği gün yüzmenin başlaması ise bisiklet ve yüzmeyi futboldan bile daha çok sevmeye başlayan adam için bulunmaz nimet. Şanslıyım.

Tour de France 2011

Son yılların en keyifli bisiklet organizasyonu dersek küçümsemiş oluruz bu efsane turun 2011 versiyonunu. Son yılların en keyifli, heyecanlı ve güzel spor organizasyonu oldu.

Cadel Evans sarı mayoyu son gün giyip turu zirvede tamamlarken olmasını daha çok istediğim şey Cavendish'in artık yeşil mayoyu alabilmesiydi, uzunca bir süre giydiği mayosunu bu defa tur sonunda gerçek sahibi olarak noktaladı. İlk haftada son 200 metrede tam sekiz kişiyi geride bırakıp aldığı sprint zaferi unutulmayacak finişler arasına girdi. Devamında da sprinte müsait finişlerde herkesin çok üzerindeki formu yeşil mayoyu anlamlı kıldı. Son gün acı bir sürprizle Rojas'a yeşil mayosunu kaptırsa hem o hem de izleyenler için yıkıcı olurdu.

Cadel Evans için ise diyecek çok fazla şey yok. Tarihin en yaşlı üçüncü şampiyonu olması bu sezon metre metre yazdığı hikayesine çok büyük anlam kattı. Turu Andy Schleck ve Alberto Contador'un düellosu olmaktan kurtardı bir bakıma. Gerçi o işi tek başına yapmadı; Thomas Voeckler de turu kazanamayacağını, Paris'e sarı mayoya veda ederek gideceğini bile bile dağlarda bacakları ve kalbi iflas noktasına gelene dek savaştı. Thomas ve Cadel'in gözyaşları ekran başında bu sporu seven her insanı duygulandırmış olmalı, "Ben hiç duygulanmadım, bana ne!" diyen varsa lütfen bisiklet sevgisini gözden geçirsin...

23.07.2011

Bir Fiorentinalı Gözüyle Galatasaraylı Felipe Melo

Karmaşık duydular denir ya bazı durumlar için, işte Felipe Melo transferi benim adıma tam olarak bu anlama geliyor. Fiorentina'da sezon ilerledikçe büyüyen ve artan bir performans gösteriyor, önümüzdeki sezonun en iyilerinden biri olması bekleniyor ancak yaz aylarında bulunduğu kulübün bir numaralı düşmanının yolunu tutuyor. Yönetim tehditlerin odağı oluyor, taraftar Melo'yu satan yönetimi affetmiyor ama Melo'ya da tepkisiz kalamıyor. Melo ise Artemio Franchi'ye çıkacağı ilk maç öncesi gol atma hedefini dile getirip iyice tepkileri üzerine çekiyor. Böyle gördüğüm, böyle düşündüğüm bir adamdı Melo. Ujfalusi'den sonra Melo da Fiorentina'dan taraftarın gözünde kötü ayrılıp yolu Galatasaray'a düşen bir adam oldu. Sevinsem ayrı dert, üzülsem ayrı dert, tam bir karmaşa.

Kısa bir özet bu şekilde, Melo ismi Floransa'dan ayrılana kadar sempatik bakılan bir isimdi, ayrıldıktan sonraki birkaç açıklama ile günden güne nefrete çevirdi kendine duyulan sevgiyi. Oyun olarak yorumlamak gerekirse, 2010 Dünya Kupası'nda pas isabeti konusundaki başarısı Fiorentina'da da sürmekteydi. Montolivo'yu çok rahatlatıyordu pas trafiğine olan katkısı. Ki zaten 2008'in ve 2009 yılının büyük kısmının Montolivo adına kariyer yılları olmasında Melo'nun tam da bu iki yılın ortak paydası olan 2008/2009 sezonundaki katkısı büyüktü.

Galatasaray'ın mevcut düzeninde Selçuk'u 2008/2009'daki Montolivo gibi düşünebiliriz ki 2008/2009'un Fiorentina'sı ile 2011/2012'nin Galatasaray'ı epeyce benzer bir konumda. En başta 4-3-3 yerine 4-4-2 düşünülüyor ki günümüz futbolunda 4-3-3 uğruna çoğu takım 4-4-2 gibi efsane bir dizilişin yüzüne bakmaz oldu. Mihajlovic 4-3-3 denemeleri ile bir koca sezonu heba etmişken iflastan sonra Serie D'ye kadar inen Fiorentina'yı ayağa kaldıran şey Prandelli'nin 4-4-2'si olmuştu.

O dönemin Fiorentina kadrosunda ortada Montolivo-Melo ikilisi vardı, şimdi de Galatasaray'da Selçuk-Melo olacak. Rol olarak baktığımızda fark neredeyse sıfır: Melo defansif görevi yaparken bir yandan orta saha ile savunma arasındaki pas trafiğini sağlayacak, bütün bunlar olurken de Selçuk da tıpkı o dönemdeki Montolivo gibi hem orta sahada rakiple ilgilenecek hem de takım hücumdayken aynı şekilde kritik pasları yollayan ve oyunu şekillendiren adam olacak. Selçuk'un şekillendirdiği oyun da Arda, Baros, Elmander ve Kazım gibi oyuncuların elinde son halini alacak, tıpkı Fiorentina'da Montolivo'dan çıkan topun Jovetic, Santana, Gilardino ve Mutu ile rakip ceza sahasında şekillenmesi gibi.

Melo hamlesi ile birlikte Galatasaray tam anlamıyla 2008/2009'daki Fiorentina'nın oyun sisteminin benzerine sahip olacak. Melo-Selçuk ikilisi uyum sağladığı takdirde o sezon Montolivo-Melo ikilisi ile ligin en uyumlu ve verimli orta sahalarından birine sahip olan Fiorentina'nın verdiği keyfi verecek Galatasaray da. Tabii bunlar kağıt üzerinde, şu an her şey benzer konumda, gerisi uygulayacak ve uygulanacak kişilere kalmış durumda.

Bunlar da Felipe Melo adının bu blogda sıkça anıldığı dönemlere ait birkaç yazı:

11 Şubat 2009 - Brezilya-İtalya Hazırlık Maçı
16 Nisan 2009 - Felipe Melo ve Cezası
30 Haziran 2009 - Melo hakkındaki ayrılık haberleri
8 Temmuz 2009 - Melo Juventus İle Anlaşıyor
8 Temmuz 2009 - Melo-Juve Haberlerine Taraftarın Tepkisi
16 Temmuz 2009 - Felipe Melo Resmen Juventus'ta

Andrea Lazzari Fiorentina'da

Bergamo-Floransa hattı yine işlemeye başladı. Atalanta'da adını bir şekilde duyurup İtalya'da iyi bir yer edinen futbolcuların bazıları Floransa'ya uğramaya devam etmekteler. Son isim Atalanta çıkışlı olan Lazzari oldu.

İtalya'da artık alıştığımız %50 ortaklık ile transfer oldu Fiorentina'ya. Yani kendisini almak isteyen hem Cagliari'nin hem de Fiorentina'nın kapısını çalacak. Kontratının yarısını aldık ama bu sezon Fiorentina forması ile izleyeceğimiz yazıyor gelen ilk bilgilerde. Muhtemelen iyi bir performans sonrası kalan yarısı da alınacaktır ve Cagliari aradan çıkmış olacaktır.

Lazzari'nin adı sezon boyu Milan ile anılmaktaydı ancak adresi orası olmadı. Aquilani'nin kiralanmak üzere olduğu günlerde üzerine bir de Lazzari'nin gelmesi akıllara Montolivo'nun geleceği ile ilgili sorular düşürüyor. Gitmesine hemen hemen kesin gözüyle bakılıyordu ancak bunun seneye gerçekleşeceği düşünülüyordu. Bu iki transferin gerçekleşiyor olması Montolivo'nun Milan'a gidebileceği söylentilerine biraz anlam kazandırdı sanki.

Lazzari'nin transferinde geçen ücretten de bahsedelim: Fiorentina ile bahsettiğimiz yarım sözleşmeyi üç seneliğine imzaladı. Cagliari'ye Lazzari'nin kontratının yarısı için 2.5 ile 3 milyon € arası bir para ödenecek. Oyuncu ise sezon başına 800.000 € alacak Fiorentina'dan. Performansa göre de 250.000 € civarı bir bonus alabilecek.

Son olarak, Cagliari'nin 10 numaralı formasını giyerken Fiorentinalı oldu ve Mutu sonrası Jovetic'in giymek istemediği, Ljajic'in de pek sıcak bakmadığı 10 numaralı formanın yeni sahibi olmasına da kesin gözüyle bakılıyor.

Size De Tanıdık Geldi Mi?

Yeni transfer Felipe Melo, Galatasaray'a imzayı attı ve ilk sözlerinden biri şu oldu: "Galatasaray'a gelmem tanrının bir lütfu."

Bu sözü nereden tanıyorum diyenlerin çoğunun aklına gelmiştir ama hatırlatalım...

Cassio Lincoln, Galatasaray'a geldiğinde şunu demişti: "Tanrının olmamı istediği yerdeyim."

Açıklamaları benzedi ama sonları benzemesin de uzun zaman sonra faydalı olan bir Brezilyalı görelim diyeyim, şimdilik noktayı koyayım. Felipe Melo ile ilgili yorumlarım da olacak elbet bir Fiorentinalı olarak, gün içerisinde(23 Temmuz) yazmış olurum.

22.07.2011

Şangay 2011: Dünya Su Oyunları Şampiyonası #1

Evvela şu senkronize yüzmeden bahsetmem lazım yoksa çatlarım. Sevenine, izleyenine, yazanına, yorumlayanına saygım sonsuz ama ben şu noktada tıkanıyorum: Bireysel rutin -ya da her ne deniyorsa- ne işe yarıyor? Solo teknik rutin, solo serbest rutin... Bu ikisini anlamam ama düet ve takım rutinleri mantıklı geliyor zira su içerisinde bir gösteri yapılıyor ve uyum var işin içerisinde. Ha bunun teknik kısmı da var, hareketleri doğru aktarma kısmı da var... Gerçi gitgide kendi tezimi çürütüyorum ama dalma müsabakalarında da bireysel ve çiftler olmak üzere iki dal var. Orada da bireyseli izleme, git çiftleri izle illa konu uyumsa diyen olsa verecek cevabım olmaz. Neyse o konuda da dalmayı sadece izlerim, teknik-taktik aşırı bilmem der çekilirim kenara.

Senkronize yüzmede Türkiye de birkaç dalda yarıştı ve en iyi derece solo/bireysel serbest rutinde Melis Öner'den gelmiş. Melis Öner 22. sıraya alarak finallerde performans göstermeye yetecek dereceyi elde edememiş.

Dalmaya geçecek olursa Çinliler aldı yürüdü... Madalya bırakmıyorlar ortada adeta. Dalmada kadınlar ve erkeklerde toplam beşer yarışma var. Bireysel olarak 1 metre tramplen, 3 metre tramplen ve 10 metre kule; takım olarak, daha doğrusu senkronize/çiftler olarak ise 3 metre tramplen ve 10 metre kule var. Hem erkeklerde hem kadınlarda tüm senkronize atlamalar yapıldı ve Çinli sporcular tüm altınların sahibi oldular. Erkeklerde final olarak 3 metre tramplen ve 10 metre kule kalırken, kadınlarda da 3 metre tramplen finali kaldı. Bunların dışında yapılan bireysel yarışmalarda da altın madalyaların hepsi Çinli sporcularda. Erkekler 3 metre tramplen finali 22 Temmuz 2011 tarihinde, yani bugün, dalmadaki tek final olacak. Yarın kadınlardaki son dal tamamlanırken erkeklerde de son yarışma olan 10 metre kulenin ön elemeleri ve yarı finalleri yapılacak. Yüzmenin başlayacağı pazar günü ise 10 metre kuleyle birlikte dalmaya noktayı koyacağız.
Açık deniz yüzme sadece istatistikler ve sonuç tablolarından takip edebildiğim ve izlediğim birkaç defasında hoşlandığım bir dal. Ne yazık ki yayınlayan olmuyor, kötü bir şey bu. Yine de elimden geldiğince bilgileri vereyim ben. Roma'da 2009'daki Dünya Şampiyonası'nda 10 km'de şampiyon olan Britanyalı güzel Keri-Anne Payne, Şangay'da da başarısını sürdürdü. Aynı dalda erkeklerde ise Thomas Lurz sürprizi yaşandı ve Alman yüzücüyü geride bırakan isim Yunan yüzücü Spyridon Gianniotis oldu. Lurz için açık deniz yüzmede son dönemin kralı demek doğru olurdu ancak şampiyonanın ilk ciddi sürprizlerinden birinde "başarısız" kısımda yer aldı. Gerçi Dünya Şampiyonası gibi bir organizasyonda 10 km yüzüp ikinci sırayı almak ne denli başarısızlık olur onu da düşünmek gerek. Lurz'u geride bırakan Spyridon Gianniotis ise 2000'lerin başında daha çok orta mesafe(800-1500 metre) yüzen bir isimdi, son birkaç yılda en uzun mesafeleri gözüne kestirdi ve yavaş yavaş mesafe arttırarak ilerlediği kariyerinde -şimdilik- hedefine ulaşmış gibi gözüküyor.
"Bu kadar adını andın ama kim bu Lurz?" diyenlere hemen açıklamayı yapmayı bir borç biliyorum. Kendisi Roma'daki son şampiyonada duble yapıp hem 5 km hem de 10 km dallarında açık deniz yüzmede altın madalyaları toparladı. Son üç Avrupa Şampiyonası'nda ise altın madalyaları aldı yine 10 km'de. Tabii bir de şu kritik durum var, Lurz kariyerinin şu ana kadarki en iyi dönemini 2008 ve 2012 Olimpiyat Oyunları arasında yaşamakta. Bu şampiyonada sürpriz şekilde kaybettiği altın eğer bir form düşüklüğünün habercisi ise Lurz'u pek de parlak bir Londra macerası beklemiyor olmalı. Ayrıca son bir not, kendisinin Universiade 2005'te İzmir'de yarıştığını hatırlatalım. 1500 metre serbestte gümüş madalya almıştı, havuzda da madalyası yok değil hani...

Ve Şangay 2011'in yüzme yarışları başlamadan yüzmeyi gündemde tutmayı başaran en ciddi konusuna gelelim son olarak: Cesar Cielo Filho. CAS'tan karar çıkması bekleniyordu ve o beklenen karar çıktı. Cielo Filho ve vücutlarında yasaklı madde bulunan veya yasaklı maddeyi kullanan arkadaşları için verilen uyarı cezası onandı, ekstra bir ceza vermeye gerek duymadı CAS. Sadece Waked'e men cezası geldi ki zaten ilk çıkan kararda da kendisine men cezası verilmişti. Yani FINA'nın uyarı alan sporcular için talep ettiği üçer aylık men cezaları reddedilmiş oldu. Yüzmede sprintin yeni kralı Cielo Filho'yu önümüzdeki hafta feribot misali havuzu birbirine katıp altın madalyaya uçarken görebileceğiz.

19.07.2011

Yeni Sezonun İlk Hazırlık Maçı


Fiorentina son sezonlarda olduğu gibi yine Cortina'da kampta ve yine amatör düzeyde ekiplerle sezonu açıp ısınma turları atmakta. Gilardino zayıf rakibe bol bol gol atarken kendisine Salifu, Iemmelo, Babacar gibi genç isimler eşlik ettiler. Maç skorunu da verelim: 12-0

18.07.2011

Tarih, Tekerrür, Taffarel, Muslera...

Bilmiyorum dikkat eden oldu mu ancak Taffarel Galatasaray'a imza attıktan sonra Dünya Kupası'nda oynamaktaydı. 7 Temmuz 1998 akşamı takımı ile Hollanda karşısında final aramaya çıkmıştı. Doksan dakika yetmedi, uzatmalar yetmedi, eşitliği bozma görevi penaltılara kaldı. Taffarel iki penaltı çıkardı ve Brezilya finale doğru gitti. Kupayı alamasalar da Taffarel 1994'ten sonra bir kez daha kupanın iz bırakan kalecilerinden biri oldu. Sonrasında ise unutulmayacak bir Galatasaray kariyeri... Galatasaray o maç öncesi imzayı attırmamış olsa Taffarel'in yolu Türkiye yerine Avrupa'nın diğer büyük ülkelerinden biri olacaktı muhtemelen.
Ve 16 Temmuz 2011 akşamı, aynı senaryo yine sahnede. Galatasaray'ın Cana'yı verip aldığı Muslera, Copa America'da ev sahibi Arjantin'e karşı "maç kurtaran kaleci" gömleğini üstüne giyiyor ve Arjantin'in birbirinden etkili silahlarına dur diyor. Yine uzatmalar, yine penaltılar... Tıpkı 1998'in 7 Temmuz günü gibi. Galatasaray'ın, transferini bu maçtan önce değil de sonra gerçekleştirmeye çalışsa, transfer etme şansının belki de sıfıra ineceği adam penaltı atışları boyunca kurtarılan tek penaltının altına imzasını atıyor Tevez'in şutunda. Turu geçen taraf Uruguay oluyor; maç sonu sadece Türkiye'de değil tüm dünyada konuşulan ilk isim Muslera, 1998'de Taffarel'in konuşulduğu gibi...

Tarih şimdilik tekerrür etti, devamı da uzun yıllar boyunca aynı başarı çizgisiyle gelir mi göreceğiz.

Ha bir de, bu iki olayda kendi adıma daha ilginç bir benzerlik var. Marmaris'te yaşıyorum ama Datça'da Palamutbükü'nde de ev var. 1998'de Dünya Kupası sırasında Taffarel'in o performansını Palamutbükü'ndeki evde izlemiştim, Copa America'da Muslera'yı da yine aynı evde aynı odada izledim.

16.07.2011

Beyin Bedava!

"Önümüzdeki sezonda kaledeki ilk tercihimiz Boruc veya Neto olacak."
Sinisa Mihajlovic

Frey'in durumunu ve elindeki üç tane ilk 11 oynayacak kalitedeki kaleciyi yorumlarken bu cümle çıkıyor ağzından. Frey muhtemelen yolcu; Frey'i tek kalemde yollamayı düşünen ve önümüzdeki sezon için de pek umut vermeyen Mihajlovic ise istediği gibi at koşturmaya devam ediyor.

14.07.2011

Şangay 2011: Cumartesi Başlıyor!

Yüzmede yılın en büyük olayına artık sayılı saatler kaldı. Cumartesi sabahı Çin'de başlayacak olan şampiyona 16-31 Temmuz arasında düzenlenecek.

16-24 Temmuz'da senkronize ve bireysel dalma yarışmaları; 19-23 Temmuz'da açık deniz yüzme yarışmaları, 16-23 Temmuz'da senkronize yüzme yarışmaları; 17-30 Temmuz'da su topu maçları ve 24-31 Temmuz'da organizasyonun assolisti yüzme yarışmaları yapılacak.

Shanghai Oriental Sports Center ise yarışmalara/maçlara ev sahipliği yapacak olan kompleksin adı. Kompleks 18.000 kişilik kapalı ve tribünlü havuza -ki kayıtlara "arena" olarak da geçiyor kendisi-, 5000 kişilik kapalı ve tribünlü havuza ve 5000 kişilik açık havuza sahip.

Türkiye'de yayın hakkı konusunda ne gelişme oldu, TRT Spor veya başka bir kanal hakları aldı mı henüz bilmiyorum ancak Eurosport şampiyonayı yayınlayacak. Bu yeterli ve güzel bir gelişme benim için.

Birkaç yazıyla favorilerin form durumundan ve hazırlıklardan bahsetmiştim. Şimdi de şampiyona öncesi son kez sporculara göz atıp bundan sonraki yazıları şampiyonaya ayıralım:

Brezilya'nın erkeklerde 50 ve 100 metre serbest Olimpiyat şampiyonu Cesar Cielo Filho takım ile birlikte Çin'e gitti ancak CAS'ın kendisi ile ilgili vereceği kararı bekliyor. 24 Temmuz günü yüzme yarışları başlayana kadar hakkında ekstra bir karar çıkarsa madalya umutlarını havuzun dibine yollamak zorunda kalacak. Mayıs ayında kendisinde yasaklı madde(idrar söktürücü) bulunmuştu ve uyarı almıştı, CAS son kararında kendisine uyarı yapmayı uygun görmüştü ancak yeni bir karar çıkar mı veya hüküm giyer mi henüz belirsizliğini koruyor. Brezilya'daki spekülasyonlara göre kendisi altı aylık bir ceza alıp Şangay'da yarışma şansını kaçıracak ve 2012 Olimpiyatları'nda yüzebilmek tek hedefi olacak ki bu hedef de WADA kurallarına göre iki yıla kadar ceza alabilmesi mümkün olan sporcu için henüz belirsizliğini koruyor. Brezilyalı yüzücü kendini kampa almak için takımdan bir gün önce yola çıktı.

Şampiyonaya, dağa doğrusu yüzme yarışmalarına adım adım yaklaşırken CAS kanadından da açıklama geldi. Cesar Cielo Filho ile ilgili karar için Şangay'da 20 Temmuz günü toplanılacağını ve kararın en geç 22 Temmuz akşamı kesinlik kazanacağını söylediler. Yani bizler için en geç 22 Temmuz gününün öğle saatlerinde karar açıklanmış olacak.

Güney Koreli Olimpiyat şampiyonu Park Tae-Hwan ise gözünü madalyadan ziyade dünya rekoruna dikmiş durumda: "Öncelikle hedefim Olimpiyat altını kazanmaktı ve bunu çoktan başardım. Artık, yeni bir dünya rekoru kırmayı hedefliyorum." diyerek iddiasını ortaya koyuyor. Bilindiği üzere artık teknolojik mayolar değil yine eskisi gibi kumaş mayolar kullanılıyor ve bu eski tip mayolarda erkekler 400 metre serbestin en iyisi 3.40.08'lik dereceysiyle Ian Thorpe. Eski mayolara 2010'daki kesin dönüşün ardından bu dalda en iyi dereceler 2010'da 3:41.53 ile Park'tan gelirken bu yıl da Sun Yang 3:41.48 ile nisan ayında dünyanın en iyi derecesine sahip oldu.

Bu arada unutmadan evvel eklemem lazım, CAS ve Cielo Filho arasında bu kadar çok haberin-konunun dönüyor olmasının ve uyarı ile geçiştirilebilecek olayın didik didik aranmasının sebebi ise dopingin rastlandığı turnuvanın dünya şampiyonasına katılmak için derecelerinin dikkate alındığı yarış olması.

4.07.2011

Yolun Açık Olsun Lorik!

Öncelikle şunu diyeyim: Fernando Muslera için Lorik Cana'yı feda eden zihniyetteki insanlarla aynı takımı tutuyor olmaktan utanıyorum. Yazık. Kaleci transferi madem bu kadar önemli bir hamle, sezonu milli takım ile Copa America'da açan ve takıma temmuz sonunda katılacak olan Muslera ile ne işimiz var?

Kaleci transferi Lorik Cana gibi bir ismi harcamayı gerektirecek kadar önemliyse Muslera transferi mantıksız bir hal alıyor. Bu kadar acil olduğuna göre takımla çalışma dönemi ciddi bir hazırlık olmalıydı. Keza buna bağlı olan uyum süreci de... Takıma bir ay geç katılacak olan adamı, takımla ilk hazırlık dönemini geçiremeyecek adamı Lorik Cana gibi uyum sağlamış ve katkısı tartışmasız -tartışanla futbol konuşmaya gerek bile duymam- bir adamı kaybetme pahasına getiriyoruz. Bu noktada mantık dışı oluyor işte her şey.

İster istemez de aklıma şu geliyor: Bu mu bazılarınızın çok güvendiği ve "Artık akıllanmış, mantıklı düşünüyor." dedikleri Fatih Terim? Acıyorum sizlere, başarılar Fatih Hocanızla...

Avrupa kupalarında olmayan bir takımız ki şike iddiaları sonucunda Fenerbahçe ve Trabzon düşürülse bile Avrupa kupalarında yokuz. E o halde ne demek bu eldeki yıldızı verip de geleceği meçhul bir kaleci alma sevdası? Tutarsa on senemiz garanti, hiç sıkıntı çekmeyiz demeyin, Cana da tutuyordu ve o bölgede üst düzey bir oyuncuya sahiptik. Başka bir açığı kapatmak için diğer tarafta daha büyük bir boşluk açmak mantıksızdır. Borç alarak borç ödemeye benzer bu ve borçlarını başka bir yerden borç alarak ödeyenler her seferinde daha da dibe gitmekten kurtulamazlar.

3.07.2011

Wimbledon Günlüğü #3 - Final

                                  
Sonucu öncesinden belli bir finaldi desem, kendimin de dahil olduğu Nadal destekçilerine ayıp etmiş olur muyum? Bence olmam. Maç başlamadan önce elde çok önemli bir veri vardı: Djokovic, rakibi Nadal'ı hepsi de finallerde dört kere mağlup etmişti, hem de aynı sezon içinde. En önemlisi de bunların ikisini rakibinin en güçlü olduğu zeminde, toprakta başarmıştı. Bununla da sınırlı değildi Djokovic lehine veriler: Açık ara en formda oyuncuydu ve son bir yıldır Federer dışında hiçbir oyuncuya mağlup olmamıştı. Djokovic, son bir sezonda kortlardaki en komple oyuncu haline gelmişti ve bunu kırabilen tek oyuncu Federer'in oyun tarzıyla finaldeki rakip Nadal'ın oyun tarzı taban tabana zıttı. Yani, maça başlamadan baktığınızda yukarıdaki fotoğrafı görür gibi oluyordunuz zaten. Kazın ayağı öyle olmasa da fotoğraf değişmedi.

Maçın başlangıcından onuncu oyununa kadar standart bir Nadal - Djokovic maçı seyrediyorduk. İki oyuncu da servislerinde sağlam duruyor, zaman zaman birbirlerinin servis oyunlarında ataklar yapıyor ama her ikisi de buna bir cevap yetiştirebiliyordu. Ancak o oyunda bir final maçının kaderini belirleyen nüanslar belirginleşti ve bir anda Nadal kendisini setlerde 1-0 geride buldu. Djokovic geride olmanın da etkisiyle afallayan rakibinin boşluğundan çok iyi yararlanıp ikinci seti de yarım saatte kendi lehine sonuçlandırınca Rafael Nadal geri dönülmez noktaya gelmişti bile. 
                                                
Djokovic'in ilk iki setteki en önemli başarısı oyun standardını en uygun anda gerekli seviyeye çıkarabilmesiydi. Nadal karşısındaki performansı turnuvada herhangi başka bir oyuncuya karşı oynadığı oyundan çok da farklı değildi; yine üst düzeydi; yine akıllı, akıcı ve dayanıklı bir oyun çizgisindeydi. Nadal buna zamanında tepki veremeyince dört sette maçı kaybetti. Oysa dördüncü setin ilk oyununda maçı beş sete götürüp oyunun gidişatını tam anlamıyla lehine çevirebileceği şans ayağına gelmişti. Nadal maç boyunca dominant olması gereken anlarda bunu başaramadı ya da denemedi bile. Bu konuda başarılı olabildiği tek seti ise kazandı. Oysa Grand Slam turnuva şampiyonluklarının çift haneli bir sayıya çıkmasının en önemli sebeplerinden ikisi rakibi üzerinde kurduğu baskı ve rakibinin kurduğu baskıya karşı verdiği iyi reaksiyonlardı. Nadal, üçüncü sete kadar servis kırma puanı oynayamadı ve çeviremedi. Mental acizliği Nadal'ın en büyük başarısızlığı olarak karnesine yazıldı. Onun için acı bir ilk oldu.

Wimbledon '11 tenis dünyasının geleceği için bir turnusol kağıdı görevi gördü ve geleceğe dair gelişmelerin bir bölümünü önümüze koydu. Bunlar kabaca şöyle: 
-Büyük Üçlü'nün güçlü halkası artık Djokovic ve önemli bir düşüş yaşamazsa bunu bir hatta iki sezon daha götürebilecek potansiyeli var. Kuvvete dayalı oyunu zeka, dayanıklılık ve teknikle birleştirerek tenis vizyonu olarak diğer iki rakibinin bir gömlek üstüne çıkmış durumda.
-Federer artık ruhsal olarak tenisten uzaklaşmaya başlıyor. 2-0 öne geçtiği Wimbledon çeyrek finalini kaybetmesinin başka mantıklı bir açıklaması yok. 2012'den sonra emekli olacağı dedikodularını haklı çıkardı görüntüsü.
-Nadal kariyerinin gerçek sınavını yaşamaya başladı. Federer her zaman muhteşem bir tenisçiydi ama oyun tarzı asla Nadal'ı kalıcı bir şekilde zorlamadı. Artık karşısında gerçek bir rakip, gerçekten onu zorlayan bir oyun stili var. Nadal buna da bir çare üretebilirse gerçek bir efsane olarak tarihte yerini alacak. Çünkü bundan sonra kazanacağı her Grand Slam, Grand Slam rekoruna doğru atılmış bir adım olabilir.
-Murray kortta soğukkanlı olmayı öğrenmezse dört numaradan yukarısı zor. İngilizler'in Wimbledon'da verdiği gazı diğer turnuvalarda itinayla alırlar, alıyorlar.
-Yeni nesil yeteneklere karşı dikkatli olmalı. Sadece bizlerden, seyirciden söz etmiyorum. Tomic yarı final maçında Djokovic'i Nadal'dan çok daha fazla zorladı örneğin. Dimitrov ve Raonic ise diğer isimler. Sıralamanın ilk dört sırası uzun zamandır yerlerinin rahat olmasına alışkın, yakında bu da değişebilir gibi durmakta artık.

Wimbledon 2011 finali Djokovic'in şampiyonluğuyla sonuçlandı ama maç öncesi ve sırasında görülenler bir kupanın sahibinin belirlenmesinden daha fazlasına işaret etmekte. Tenis artık yeni bir liderle yeni bir döneme doğru gidiyor olabilir.

2.07.2011

Not Defteri #48

  • Hah! 48 oldu not defteri. Plaka oldu, Marmaris oldu(Muğla demedim evet).
  • CoD: Black Ops kadar da dandik oyun... Activision tarihinin en kötü oyunlarından biri olsa olur. En kötü olamaz da, yine son üç oyuna girer, en iyi ihtimalle beş. Yok yok, üç iyi; en kötü üçten biri.
  • Temmuz denen şey böyle soğuk geçmemeli. Ezel'deki Temmuz'dan değil, ay olanından bahsediyorum.
  • Ezel de ne biçim bittiydi be...
  • Güneye inip cayır cayır yanalım diyenlere güneyden sesleniyorum: GELMEYİN. Zira yanacak bir şey yok, serin. Ben zaman zaman üşüyorum bile sabaha karşı. Gerçi ben hep üşüyorum o başka konu, başka bir manyaklık dalı.
  • Bu bağlamda denizin dibinde olmama rağmen sahile ayak basmayalı ve denizle temas kurmayalı tam bir hafta olduğunu belirtmem lazım. Giremiyorum, götüm yemiyor evet itiraf edeyim. Soğuk denizi sevmem.
  • Ruslar sıcak denizlere inme politikasını Ağustos ayında geliştirdiler sanırım. Temmuz pek de sıcak deniz politikası geliştirilecek bir ay değil. En azından ilk haftası falan değil.
  • Ha Rusların denizleri bizim en soğuk denizimizden kat kat daha soğuk, onu da şey etmek lazım.
  • Ne çok Rus dedim arkadaş ya. ALLAH BELANI VERSİN ARŞAVİN.
  • Arşavin de tam pırlanta markası olmalık isim gibi geliyor bana ama olmayadabilir. Olur diyenden telif isterim -yarım ekmek döner ısmarlarsın artık fikri (ç)alan arkadaş!
  • Black Ops'un tırtlığından dem vurmuşken tarihin gördüğü en kötü kamera açılarından birine de Dead Space'in ev sahipliği yaptığını eklemeden geçmeyelim. O ne kötü, o ne saçma, o ne mantıksız açıdır. FPS asla değil, TPS belki ama tam da değil. ?PS lan bu oyun? GPS falan çıkmasın o karambolde?
  • Az uyuyunca böyle saçma şeyler oluyor olabilir. Ben gideyim çay koyayım o zaman.
  • Kendime küfür olarak "bsg çay koy" dermiş gibi değil ama... Cidden çay doldurmaya gidiyorum çünkü çayım bitince Not Defteri de biter diye hesapladım ve bitti çayım.
  • Çayım ve dayım arasında tek harf farkı var ki o harfler de alfabede yan yana.

  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO