28.06.2010

2010 DK: Arjantin 3-1 Meksika

Evet Maradona kupadaki 32 teknik adam arasında "teknik-taktik" yetenek konusunda ilk 20'ye bile alınmayabilir bazıları tarafından, ancak şu var ki bu adam diğer 31 meslektaşına oranlar çok daha fazla istiyor bu kupayı. Bir kez daha tanık olduk buna Meksika maçı ile. Takım ne kadar istenen oyunu oynayamasa da oyuncular kendileri için olduğu kadar Maradona için bir şeyler yapıp maçı almaya çalışıyorlar sanki. En azından bende böyle bir izlenim bırakıyor maçlarını bir bir kazanan Arjantin.

Maradona maça Veron sürprizi ile başladı demek istiyorum ama kimilerine göre Veron'un ilk 11'de oluşu sürprizdi, bu maçta kenarda olması normaldi. Ben sahada olması gerektiğini düşünenler arasındayım onu da not düşmüş olalım. Bu maç Veron değil de Tevez-Agüero değişikliği bekliyordum ben aslında ancak tamamen ters tepti bu beklenti. Tevez 1-0 yaptığında hakem yüzünden yer yerinden oynasa da adam maçı kazandırmış oldu bir şekilde. İlk golde Rosetti'nin gol olmadığını göre göre santra yapılmamışken kararı değiştirme yetkisi olmasına rağmen golü iptal etmemesi Almanya'dan sonra Arjantin'i de hakemle tur atlamış gibi gösterdi. Arjantin şu maçı yine kaybetmezdi ancak Meksika gibi bir takımı bu kadar çabuk sindirmiş olmaları kendileri adına iyi oldu. İlk yarıyı gol yemeden kapatabilen bir Meksika ikinci yarıda sinirleri iyice gerip Arjantin'i çok zorlardı, Fransa'ya yaptıkları acı sürprizi yapacak güçleri yoktu bugün ancak ben ilk gol iptal edilebilse Arjantin golünün 70-75'e kadar gelmemiş olacağını iddia ediyorum.

Yine de sinirleri gerilen Arjantin turu atlardı. Olmayacak şeyler üzerinden fazla gitmemek lazım. Sahada olanlar üzerinden gitmeliyiz, mesela ilk yarıda Arjantin'e turu hediye eden Meksika savunmasında Marquez'in 1-0'dan sonra geriye çekilmemesi ciddi bir hata oldu Aguirre adına. 1-0'ı bulup bir gol daha atmak isteyecekti Arjantin ve Meksika bunu değerlendirmeliydi, yapamadılar. Gerçi yapacak pek vakitleri olmadı ilk golden daha saçma bir şekilde gelen ikinci gol yüzünden. Yine de ilk golün hemen ardından gelen Marquez hamlesi ikinci gole engel olacaktı muhtemelen, bu açıdan bakmak lazım. Meksika adına Giovani Dos Santos'un önceki maçlara göre sönük kalması ve bir türlü patlama yapmayı beceremeyen Guardado'nun yine aynı vasat oyunu oynaması işi bitiren etkenlerin başında geliyordu. Ben çok beğendiğim için Carlos Vela'nın oynayamamasını da ciddi bir eksik olarak ekleyebilirim ama katılmayanlar olacaktır buna. Guardado gibi o da beklendiği kadar etkili değildi grupta oynayabildiği dönemde. İlk yarıda düğümün sadece 7 dakikada çözülmesiyle ikinci yarı bize güzel goller dilenen ve boş geçmesinden korkulan bir 45 dakika olarak dönüyordu.

Neyse ki ikinci yarı Tevez'in hayatında ilk kez uzaktan şut atıyormuş gibi topa vurarak attığı golü izlettirdi bize erkenden. Devamında da Meksika'nın umutlanır gibi olmasına rağmen balonunun çabuk sönmesine engel olamayan bir gol geldi ki son vuruş olarak tamamen şans dolu bir gol oldu. Bazı oyuncular bilerek tavana asarlar topu, kurtarılması zor diye. Meksikalı Hernandez biraz istemediği bir vuruş yaptı ancak olabilecek en mükemmel yere vurdu ve golü buldu. Kalan dakikalar futbol adına pek bir şey vermedi bizlere. Messi'nin birkaç çalım denemesi heyecan yaratsa da bunların son vuruşla süslenmemesi umutları boşa çıkardı. İkinci yarı o kadar amaçsızdı ki tur için gollere ihtiyaç duyan Meksika 3. oyuncu değişikliğini yapmaya gerek bile duymadı...

Lineker, Hep Haklısın: Almanya 4-1 İngiltere

Aslında başlık Almanya'nın oyununa bakılırsa haksız bir gönderme sayılabilir. Ama bir bakıma sayılmaz da. Almanya bugün futbol şansı anlamında ne gerekiyorsa sahipti çünkü. Ferdinand'ın ve King'in yokluğu, İngiltere'nin bekleri dışında kanatlardan bir şey üretememe sıkıntısı, hakem kararı, Mesut'un önüne o şekilde düşen o uzun top... Ki turnuva boyunca Jabulani'nin yere değip de uygun hız kazandığı yegane uzun toptu belki de. Almanlar kazansın diye ne gerekiyorsa oldu bugün sahada.

Tabi Panzerler'in şansı yerinde değildi sadece. İngiltere çözmek bilemediği sıkıntısını hala çözememişti hatta bence bırakın çözmeyi teşhis bile edememişti. Capello'ya biri kafasına vurarak hatırlatmalı: Orta sahada birileri top taşımalıdır, adam geçmelidir. Oyunu ileriye topu ayağında taşıyarak savunmanın arasında boşluk yaratmalıdır. Savunmanın içinde boşluk yaratabilecek potansiyeli gösteremezseniz formanızda Lampard, Gerrad veya Barry yazması savunmanın çözülmesini sağlamaz. İngiliz futbolunu uygulamak için de gerçekten hızlı oynamanız gerekir ki o kadar yetenekli adam bunu da beceremediler. İngiltere futbolun gerçekleri adına hiçbir şeyi tam anlamıyla üretemedi. Ve hak ettiğini aldı, elendi. Rooney'i şut atıp gol, gol pası üretmesi gereken bölgeden sürekli geri getirip oyun kurucu forvet pozisyonlarına getirmeye çalışmak da mantıksızlığın daniskasıydı. Garry, Gerrard, Lampard ne için oradaydı o halde? İngilizler bir çuval inciri çöpe boşalttıkları için geliyorlar evlerine...
Almanya ise grup maçlarında ne yapıyorsa onu yaptı. Klose'yi çayıra salıp etrafını Mesut, Podolski, Müller üçlüsüyle deşti durdu. Asıl cevabını merak ettiğim soru şu: Mesut'un, Müller'in, Podolski'nin ve zaman zaman Khedira'nın İngiliz savunmasını paramparça ettiği sırada İngilizler'in o çok güvendikleri çift yönlü orta sahaları neredeydi? Barry dördüncü golde Mesut'a eşlik ediyordu mesela. Ben bir onu görebildim. Bu da gösteriyor ki İngiltere oyuncularını belirli bir plana göre yetenekleri ölçütünde yerleştirmeyi başaramadı. Müller, Podolski ise gerçek mevkileri forvet olan ve zaten kanada forveti çoklamaları için konulmuş oyuncular. Mesut tam bir forvet arkası ve Klose şu modern zamanda klasik forvet adına son mohikanlardan. Bu klasik dörtlüyü ise arkalarında olması gerektiği gibi sıra dışı iki orta saha elemanı tamamlıyor: Sami Khedira ve Bastian Schweinstegier.

Bu 4-1'lik hezimetten sonra ortaya çıkan futbol gerçeğiyse Almanlar'ın şanslı oldukları değil aslında. Evet, hakem golü verseydi her şey çok farklı olabilirdi. Ama İngiltere'nin fark yaratmak için 50 dakikası daha vardı oradan sonra. Yaratamadılar. Söz konusu Almanlar ise fark şans değil. Fark, bir düzen içerisinde oyun içinde belirli hedeflerle ilerlemek. Her Almanya Milli Takımı oyuncularıyla ne yapacağını bilen bir yapıda oynadığı için sürekli başarı gösteriyorlar. İngiltere gibi topu Rooney'e verme, Gerrard'a orta kestirme gibi oyun planlarıyla ilerleyenler ise ya kupalara gelemiyor -Türkiye- ya da bir yere kadar gelebiliyor...

Lineker hep haklı çıkıyor tabi o sırada. Böyle giderse hep de çıkacak...

26.06.2010

2010 DK: Bir Devrime Doğru... Mu? ABD 1-2 Gana

Öncelikle şunu söylemek lazım İkinci Tur tamamlandığında en sağlam hikayelerden birine sahip maçlardan biri olarak hatırlanacak bu maç. Sahada tam bir Dünya Kupası maçı vardı, sonunda. Başlangıcı, ortaları ve bitişiyle Dünya Kupası heyecanını iliklerde hissettiren bir 120 dakika vardı. Ve tabi, Dünya Kupası maçlarının olmazsa olmazı ülke ve futbolcu karakteri çok belirleyici oldu.

Mücadelenin olumlu anlamda en belirleyici oyuncusu sürpriz şekilde Kingson oldu. Hatta bu belki de o sahada olabilecek en sürpriz şeydi. Bir de üstüne Gana'nın maça Afrika takımlarına has bir bireysel orta saha adamı golüyle başlamasıyla ilk yarıda ABD gardı düşmüş boksörden farksız bir hale geldi. Kafalarında çok farklı bir başlangıç planladıkları gol sonrasındaki düşüşlerinden belliydi. Bradley'in takımı Gana karşısına tam anlamıyla oyunu domine etmek, oyunu ilk andan kontrol ederek rakiplerini sürklase etmek için çıkmıştı. Prince'in sürpriz golü afallamalarına sebep oldu. Üstüne Kingson'ın üst üste müthiş kurtarışları gelince ABD iyice afalladı.

Bradley grup mücadelelerinde çokça yaptığı gibi oyuna müdahale zamanlamasını çok iyi ayarladı. Oyunu tekrar tutmanın yolunun orta sahada sağlam durmak olduğunu görerek Edu'yu oyuna sürdü. Maç içinde gördük ki Edu fizik anlamda da sağlam durma anlamında da oraya tam gereken adamdı. Hatta maça 11'de çıkmaması büyük bir hataydı. Edu'nun arkada sağlam durması Bradley'in ileri çıkışlarına uygun ortamı hazırladı. Ama ilk yarıda ABD ruhen gol atmaya hala hazır değildi. Devre arasında gelen konuşma ABD'yi adamakıllı uyandırdı. Gana ise ilk yarıda başka bir senaryo gerçekleşse çok yanacağı hatalar yaptı. Ki bu tüm turnuvadır görülen eksiklikleriydi. Artık tüm takımın fazlaca genç olmasından mı, Afrikalı olmanın verdiği psikolojiden mi bilemiyorum ama Gana %75'i Avrupa'da oynayan bir takıma yakışmayacak bir sürü hata yaptı. İlk yarı ayaklarına biraz hakim olsalar, orta yapmalarının tek mantıklı iş olduğu yerlerde topu Allah'a sığınıp sığınıp kaleye vurmasalar maç 60'ncı dakikada çoktan bitmiş olurdu. Çeyrek finalde kendilerinden daha sert oynayabilen ve ABD'den çok daha teknik Uruguay önünde işleri zor bu halde.

İkinci yarıdan itibaren ABD beklenen baskıyı yaptı. Buna rağmen golü bulmaları çok zor olacak gibi duruyordu. Gana'nın dengesiz defansına rağmen bir türlü topa gerektiği gibi dokunamıyorlardı. Dempsey'in o çalımı olmasa ABD için çok stresli bir sürece girilecekti. Ama Dempsey çalımı attı ve gol geldi. Yanlış oyuna girmeleriyse bu golden sonra oldu.
ABD bu dakikadan sonra ikinci gol için bastırmalı ve maçı olabildiğince erken tekeline almalıydı. Sonra da top çevirerek 90. dakikaya kadar Afrikalı Fatih Akyeller'in Allah'a adadığı Jabulaniler'den birinin 90'ı bulmamasını ummalıydı. Ama 1-1'i elde tutmayı, işi en azından uzatmalara götürmeyi tercih ettiler. Ama her FM'cinin bildiği bir gerçeği unuttular: Natural Fitness. Yapılan ikinci büyük hata ise Altidore'u oyundan almak oldu. Kabul, Altidore çok yorulmuştu. Mensah'ı 90 dakika sırtında taşımak gerçekten yorucu bir şey. Ama bunu dünya üstünde başarabilecek fiziğe sahip 10-15 oyuncudan biri Altidore'du zaten. Altidore'un ilerideki fizik gücünün de eksilmesiyle ABD uzatmanın 119. dakikasına kadar yokları oynadı. Gana resmen kaslarıyla yendi ABD'yi. Üstüne tüm maç yanlarında olan futbol şansı ve Gyan'ın becerisi eklenince kendilerini çeyrek finalde buldular.

Yazının başında oyuncu karakteri demiştik: Maç içinde Gana oyuncularının delişmenliğinden çok çekse de Prince'in ilk 10 dakikada gelen o golü olmasaydı ne olurdu kimse bilemez. Diğer yanda ise Kingson'ın kariyerinin en parlak gecelerinden yaşaması vardı. Gana bu akşam gerçekten şanslıydı. Sonlarını hazırlayabilecek eksikleri onları çeyrek finale götürdü.

Şimdiyse önlerinde Uruguay var. Ya Rajevac şu birkaç günde kanat oyuncularına önemli olanın pas olduğunu hatırlatacak ya da Gana en önemli oyuncusu olmadan Afrika futbolunda bir devrim yaparak yarı final vizesi almayı erteleyecek...

2010 DK: Uruguay 2-1 Kore Cumhuriyeti

Basarisiz antrenor deyimiyle: Artik telafisi olmayan maclar basladi Dunya Kupasi'nda. Antrenorlerden girmisken, artik eleminasyon maclarinda antrenorlerin maca mudahaleleri hayati onem tasiyor. Bu her zaman icin gecerli fakat basta da dedigim gibi bu sefer isin telafisi yok. Grubunu gol yemeden 7 puanla tamamlayan Uruguay, Kore karsisina kagit ustunde favori olarak cikti.

Bir macta taraflardan biri Guney Kore ise o mac izlenmeye degerdir her zaman. Ne olursa olsun 90 dakika boyunca temiz futbol oynuyorlar ve rakiplerini de futbol oynamaya itiyorlar. Iki takima da saygi gostermek lazim; "su 0-0'i bi' goturelim sonra bakariz" kafasina hic girmediler. Maca etkili baslayan Uruguay oldu. Haliyle defans hattina olusan guven ve halihazirda atilacak bir golun cok buyuk avantaj oldugu bir macta boyle baslamalari cok normal. Uruguay pozisyonlara girerken topu sadece Park ile rakip yari alana tasiyabildi Kore. Bir de duran toptan diregi gorduler ama gol Uruguay dan geldi. Kore'nin ciktigi bir anda hizli hucumu bulan Uruguay Forlan'a atilan kotu otesi bir pasla set hucumuna donmusken sahneye Forlan cikti. Oldu denilen topu arka direge gonderdi ve kalecinin zamanlama hatasi ile arka direkte Suarez'in onune piyango gibi firsat geldi. O da geri cevirmedi tabii. Golden sonra devre bitene kadar oyunun temposunu ayarlayan Uruguay icin ikinci yari isler pek iyi baslamadi.
Ikinci yari muhtesem bir Kore izledik. Ozellikle 55'ten sonra bagira bagira gol atatacagiz biz hazirlayin kendizi dediler. Uruguay'i yari alanlarina hapsettiler ve geneli kanatlardan olmak uzere her turlu varyasyonu denediler. Gol 68'de Lee'nin kafasiyla geldi. Bu gol ikinci yari kapanan Uruguay'i da kendine getirdi diyebiliriz. Uc mac sonra kalesinde gol goren mavililer ileride ki silahlarini daha fazla kullanmaya basladilar. Bir 5-6 dakika karsilikli ataklarin oldugu guzel bir ralli izledik adeta. 80. dakikada ilk golun sahibi Suarez yine sahneye cikti ve boyle maca boyle bir gol yakisir dercesine harika bir vurus yapti Kore kalesine. Direge carpip iceri giren top Uruguay hanesine 2. gol olarak yaziliyordu ve kalan 10 dakika bu avantaji korumasini bildiler ve ceyrek finale kalan ilk takim oldular. Kore oyun mantalitesi ile takdir toplasa da bir takim cikacakti ust tura, o da Uruguay oldu. Macin adami golleri atan Suarez tabii ki. Ilk golde Forlan'in katkisi bir kenara yazilmali. 2. gol tekrar tekrar izlemelik.

2. Tur maclari guzel basladi. Aksam Gana ve Amerika maci da zevkli gececek gibi duruyor ama tabii ki akillar Almanya-Ingiltere karsilasmasina kaydi artik.

2010 DK: Günün Özeti (25 Haziran)

G grubu hakkinda soylenecek pek fazla bir sey yok aslinda. Ilk iki macinda bir ust turu garantileyen Brezilya dogal olarak rotasyona gitti Portekiz karsisinda. Fildisi ile 0-0 kalip kupaya pek farkli baslayamayan Portekiz sempatik Korelilerin ustunden gecince, G grubunun tur atlayanlari belli olmustu aslinda. Portekiz'in yenilmesinin yani sira, Fildisi'nin Kore karsisinda 6+ averaj yakalamasi gerekiyordu ki, bu ihtimal sadece kagit uzerinde kaldi dogal olarak..

Mac beklendigi gibi temposuz basladi.. Portekiz biraz daha ilerde basarak oyunun kontrolunu ele almaya calisti. Ilk 30 dakika kismen de olsa basardilar diyebiliriz. Macin kritik dakikasi kesinlikle 25. dakika. Brezilya defansinin arkasina atilan uzun topu eliyle kesen Juan'a sari kart gosterdi hakem. Hali sahada yapsan adam gibi oyna diye firca yersin. Bana gore bariz gol sansindan dolayi kesin kirmizi kart gerekiyordu ama hakem sarida karar kildi. Ilk yarinin sonlarina dogru Brezilya'nin direkten donen topu disinda pek etkili olamadi iki takim da. Sag acikta Elano'nun yerine oynayan Dani Alves'in gereginden fazla rakip defansin arasina girmesi sag kanadi sekteye ugratti Brezilya'da. Ikinci yari hakkinda yazacak pek bir sey yok. Iki guclu takim puanlari paylasarak rakiplerini beklemeye koyuldular.

H grubu ise akibeti en belirsiz gruplardan biriydi. Ilk macta soka ugrayan favori Ispanya, Honduras karsisinda yapmasi gerekeni yapmis ve Sili ile final macina cikmaya hak kazanmisti. Sili ise Honduras maciyla basladigi etkili hucum futbolunu pek skora yansitamasa da 6 puan ve guzel futbol ile kupanin hafizalara kazinan takimlari arasina girdi. Isvicre ise Ispanya'yi devirmenin getirdigi kredi ile gruptan cikma sansi kendi ellerinde olan bir takimdi. Honduras gol atamadan elendi ama grubun kaderini de belirlemeyi ihmal etmedi.

Gunun en guzel maci oldu kuskusuz Sili-Ispanya maci. Mutlak galibiyete ihtiyaci olan Ispanya yerine Sili daha etkili basladi maca. Sanchez ve Gonzalez ile kanatlari etkili kullanan Sili bir arka direk organizasyonunda gole cok yaklasti. Ispanya ilk iki macta oldugu gibi pek dominasyon kuramadi rakip karisisinda. Kalecinin zor pozisyonda uzaklastirdigi topun Villa'nin gelisine cok guzel vurmasi sonucu ipler Ispanya'nin eline gecti. Sili agresif oynamak isterken oyuncularin erken gordukleri sari kartlar baslarina is acti. Iniesta'nin harika golunden sonra bir de 10 kisi kalan Sili icin artik diger mactan haber bekleme zamaniydi. Ikinci yarinin basinda biraz da sansinin yardimiyla topu aglara gonderen Millar, sili icin hayati bir gol atiyordu. Zira Isvicre'nin artik 2-0 kazanmasi gerekiyordu Honduras macini. Onu da yapamadi Isvicre. Ustelik koru korune yuklenirken Honduras'in kacirdigi goller beni bile isyan ettirdi izledigim dakikalarda.

Sonuc olarak iki grupta da hak eden takimlar cikti diyebilirim. Ozellikle Sili gruplarda elenseydi yazik olurdu gercekten. Artik gruplar bitti, tek macin gerilimi basliyor takimlar icin. Bu daha cok temkinli oyun demek tabii ki ama ben daha guzel maclarin cikacagi kanisindayim, en azindan mac sonlari iyi gerilim olur. Bu iki gurubun eslesmelerini de yazip maclari beklemeye baslayalim: Brezilya-Sili & Ispanya-Portekiz

Let the world cup begin!

24.06.2010

Horoz Dövüşü


Fransa'nın yaklaşık bir haftadır içinde bulunduğu skandal çığ gibi büyümeye devam ediyor...

Biraz geriye doğru giderek bakalım: Aslında ortalık gerilmeye Zidane ve Sagnol ikilisinin eleştirileriyle başladı. Zaten Domenech'i günahı kadar sevmeyen Fransız medyası Domenech ve elbette Domenech aracılığıyla takımın üzerindeki baskıyı arttırdıkça arttırdı. Her şey Uruguay ve Meksika maçlarıyla çözülecekti.

Çözülen Fransa Milli Takımı oldu. Liderlik ya da şöyle diyelim; bir futbolcu olarak "kişilik sahibi olmak" marifetinden pek nasibini almamış bulunan Anelka'nın patlamasıyla ortalık yangın yerine döndü. Oysa zaten Domenech gidecekti. Şu da ortadaydı ki takımın teknik direktörünün mental ya da teknik olarak 2006'dan beri takımın üstünde etkisi kalmamıştı. Anelka'nın bu vahim tablo karşısında soğuk davranamaması, kariyer geçmişi boyunca yeteneğini çoğunlukla heba etmesine sebep olan sabırsızlığı sebebiyle senelerdir Domenech'in elinde pimi çekilmiş bir el bombası misali tuttuğu Fransız Milli Takımı en sonunda darmadağın oldu.


Ortalığın karışmasında daha pek çok etken sayılabilir: Evra'nın takım kaptanı olarak uzlaşma ortamı yaratmayı denemek yerine bir nevi örgüt liderliğine soyunması, Ribery'nin sahada çook uzaklardan belli olan ruhsuzluğu, medyanın turnuva öncesi ortaya koymadığı destek ortamı gibi. Ama ortada açık bir gerçek var: Les Blues iyileşmesi çok zor yaralar aldı. Şimdiden takımda bir daha oynatılmaması konuşulan çok kritik isimler var. Daha önemlisi ise bu isimler ayrıldıktan sonrası... Çünkü yeni gelişmeler ortaya dökülmeye devam ediyor.

En son iddia ise Domenech'e isyan eden takımın içinde belirli kamplaşmalar olduğu. Abidal, Ribery ve Evra'nın başını çektiği kıdemlilerle; Gourcuff, Sagna ve Lloris'in başını çektiği takımın yenilerinin de birbirlerine girdiği hatta takım otobüsünde yumruklaşmaların yaşandığına kadar varıyor havadisler. Anelka'nın patlaması bir antrenman boykotundan çok daha fazlasına sebep oldu, bu açık. Büyük bir futbol ülkesinin gelmiş geçmiş en önemli nesillerinden birini ortadan ikiye böldü.

Bu şartlarda Fransa Futbol Federasyonu'nun daha cevaplaması gereken çok fazla soru, vermesi gereken daha çok karar olacağı açık. Bir tarafta ise Laurent Blanc var. Kupadan sonra geleceğini yönlendirmesi gereken koca bir kaos onu bekliyor. En vahim durum onun karşısında duruyor.

Diğer tarafta ise Domenech var. Masumu oynaması için fırsat veren bir boykotun ardından ceplerini parayla doldurmuş ayrılıyor işinin başından. Fransa futbolunu bu şartlara onun saçma sapan icraatlarının getirdiğini hatırlayan ise pek fazla değil gibi. Adam bir Dünya Kupası finali karşılığında ülke futbolunun altına dinamit döşemiş giderken...

Fransızlar'a o kadar yıldır edilen beddualar yerini bulmuşa benziyor...

WC 2010 Babes / Switzerland





Sonunda Dönüyorlar

Şu yukarıdaki dört adam hakkında bir şeyler yazacak olmak, daha doğrusu elinde şu dört adamın yaptığı şeyler hakkında yazacak bir şeyleri olmak ne kadar güzel bir his bilemezsiniz. Çünkü -takipçileri bilirler- Tool denen bu oluşum hakkında bilgi almak ünlülerimizin Twitter'la hayatlarını gösteri panayırına çevirdiği şu çağda çok çok zordur. Yukarıdaki başlığın "Sonunda" ile başlamasının sebebi de benzerdir aslında. Her şeyin çok hızlı üretilip tüketildiği Bilgisayar Çağı'nın geleneklerinin aksine herhangi bir Tool üretimini dinlemek, onun hakkında haber almak için çok sabırlı olmanız gerekir. Ve Tool hakkında bir şeyler yazmak ağırlığı olan bir iştir. O yüzden bu kadar zor başlanır.

Geçen senenin ortalarından beri Tool yeni albümleri hakkında soru sorulduğu zamanlarda benzer yanıtları verdi: "Sabırlı olun. Çalışıyoruz." Kendini Tool dinleyicisi addeden insanlar için bu yeni bir gelişme değildi tabi. Şarkı sözlerinden tutun müziği tam olarak anlamaya kadar her aşamada Tool sabır öğesini bolca sınayan bir hareketti. Ama tabi bilge bir öğretmen bile sonunda sırlarını paylaşırdı. Zaman geçtikçe meselenin hatları belirginleşti. Bugün ise çok daha ortada bir hal aldı.

Bir süre önce grubun tanrısal frontman'i Maynard J. Keenan "2010'da yeni albümümüzü dinleyebilirsiniz." diyerek bu uzun sorgulama sürecinde ilk kez bir süre belirtti. Bundan birkaç hafta sonra ise Chart Attack yeni albümün konsepti içinde yer alabilecek olası sekiz konu ihtimalini dinleyicilerin bilgisine sundu. Ben de ilk yazımı bu bilginin çeviri ve -naçizane- yorumuna ayırdım. İşte:

1. 11 dakikalık bir hiciv, konusu ise BP'nin Meksika Körfezi'nde yol açtığı korkunç petrol salınımı felaketi olabilir.

2. Klasik müzik bestecisi Gustav Holst'un ünlü eseri Gezegenler Süiti üzerine kurulmuş bir albüm olabilir. Konu ise insan oğlunun Güneş Sistemi ve gezegenini kirletişi olabilir. (Bu olası bir ihtimal gibi. Koca bir albüm olmasa da bunun hakkında bir şarkı beklenebilir. Hem Adam Jones'un klasik müzikle bağı hem de Tool'un en çok etkilendiği grup King Crimson'ın Gustav Holst'la olan alakası düşünüldüğünde.)

3. Ganglion adlı bir melodi olabilir. Beyni oluşturan sinir hücrelerini anlatabilir. Buna bağlı olarak sözlerinin çok zor anlaşılması bekleniyor.

4. Dark Matter ve deneysel fizik parçaları hakkında gerçekten uzun ve geniş bir melodi olabilir. Maynard ağır bir nefesle başlayarak Dark Matter'ın insanlığın durumuyla olan benzerliğini açıklamaya başlayabilir. Parabol ve Parabola gibi.

5. Mısır mitolojisinde büyü, yazı, bilim ve ölümden sonrasının yargı tanrısı olan Thoth hakkında bir şarkı olabilir. Şarkı ölümden sonraki yaşamı anlatabilir. Bilimle arasında bir bağ kurabilir -bu olmayabilir de-.

6. Fibonacci sayılarından ortaya çıkan Altın Oran sayısı hakkında bir şarkı olabilir.

7. Amerika'da sazı iyice eline almış Evangelistler -nam'ı diğer Muhafazakarlar- hakkında öfkeli bir şarkı olabilir.

8. Ulam spirali hakkında bir şarkı olabilir. Maynard'ın iki, üç, beş, yedi ve Ulam spirali sırasına göre belirli saniyelerde bir kelimeyi bağırdığı görülmüş. Melodi ise gözde -elbette- spiral hissi uyandıran tekrarlı bir yapıya sahipmiş.

Elimizdeki bilgiler şimdilik bunlar. Yukarıda yazılmış hiçbir konu açıkçası bana mantıksız gelmiyor. Çoğunun çıkacak albümde içerik olarak bulunabileceğini düşünüyorum. Hepsi de Tool'un şu yirmi senede oluşturduğu kimliğe uyan konseptler. Sonuncusu ise en mümkünü gibi geliyor. Hem sinestezi hem matematikle olan bağı sebebiyle.

Bu bilgiler ışığında söylenebilecek başka bir şey ise Tool'un Lateralus çizgisine dönüş yapabileceği. Çünkü grubun o dönemde iyice öne çıkan filozofik yönü şu yukarıdaki sekiz konuda da bol bol yer almakta. Diğer yandan 10,000 Days'in çokça konu edindiği Maynard'ın duygusal hesaplaşmalarının -beklenildiği gibi- fazla söz konusu edilmediği görülüyor. Lateralus'la oldukça benzer izler taşıyan bilgiler öbür taraftan bir şüphe uyandırmıyor değil. Neden? Çünkü Tool müzikal tarihi boyunca müziğini hep başka bir yöne, ileri veya geri düşünülmeksizin hep farklı bir noktaya taşımaya alıştırmış bir grup olmuştur. Önceki zamana benzer bir çizgiye dönmek Tool'un bu düsturuna ters düşecektir.

Sonuç ise; ihtimaller ne olursa olsun Tool yakın bir tarihte müritlerini selamlamak için yeni büyüleriyle ortaya çıkacak. Bu, kesin. Ve belki de şu yazının ötesinde en önemli olan bu. Çünkü yukarıdaki ihtimallerin hepsi gerçek olsa da olmasa da Tool yine hayatımıza ve müziğe yeni açılardan bakmamızı sağlayacak. Kulaklarımız onların yeni tınılarıyla bayram edecek. Bu ihtimalleri kurcalamak ise Tool hastalarının özel zevki olarak hayatlarında yer edecek.

O zamana kadar, hepimiz sabırlı olmalıyız. En azından ödülümüzü alacağımız kesin...

Transfere Doyamamak!

Duydum ki transfer sezonu açılmış, hemen hamlemi yaptım. Daha evvel geçen sene attığı bir mail sayesinde tanıştığımız ve kazmalibero.blogspot.com adresinde yazmakta olan ancak ÖSS -veya yeni adıyla her neyse- yüzünden yazmaya ara veren genç kardeşimiz Anıl ile bonservis konusunda anlaştık. Kendisi bonservisi bırak boş mukaveleye bile imzamı atarım dedi. Böyle nezih bir ortamda anlaşıp kendisini aramıza kattık. Futbol ve spor dışında özellikle müzik konusunda kendisine çok güvenirim, benim uzunca bir süredir atlattığım müzikle ilgili yazılarla burayı süsleyeceğinden eminim. Ayrıca futbol konusunda da can alıcı konulara değinebiliyor bazen, dikkatlerden kaçmasın bu.

Artemio Franchi'ye Hoşgeldin Anıl!

2010 DK: Günün Özeti (23 Haziran)


Slovenya icin kara bir kupa gunu geride kaldi. Son maca lider girdikleri gruptan cikamadilar. Hem de son dakika goluyle. Gruba bakarsak oynanan maclar sonucu cikmayi hak eden takimlar bana gore Slovenya ve ABD idi ama kupanin selameti icin Ingiltere'nin 2. tura cikmasini istiyordum. Sonucta, Almanya-Ingiltere macinin Almanya-Slovenya macindan daha cok ilgi cekecegi asikar. Maca beraberligin kendilerine yettigini bilerek cikan Slovenler belki de ilk yariyi 0-0 bitirse Ingilizleri kitleme sansina sahip olacaklardi. Turnuva basindan beri ha patladi ha patlayacak dedigimiz Ingiltere yine kopuk bir goruntu verdi. Futbolun besigi dedigimiz ulke resmen sisirme futbol oynuyor, saka gibi. Skor avantajini Defoe ile elde ettikten sonra ilk iki maca gore daha cok pozisyona giren ingiltere 2 gol atarak gruptan cikmayi basardi. Ozellikle 60. dakikadan sonra Slovenya'nin ataklarinda gol geliyor dedim ben artik. Ceza sahasi icinde son vurusu yapamadilar kac defa. Diger macin skoru kendilerine yetiyordu ama islerini garantiye almak istediler. Cok da hakliydilar bunda zira 90. dakikada gruptan cikan Slovenya 4 dakika sonra ulkesine donmek zorunda kaldi.
ABD-Cezayir macini internetten izleme sansim oldu. Iki takima da galibiyet gerekiyordu mac oncesi. Ozellikle Cezayir'e en az iki farkli bir galibiyet gerekiyordu. Ellerindeki kadroya ragmen iyi de is cikarttilar diyebilirim. Ilk yaridaki ABD dominasyonunu kayipsiz atlattilar. Dempsey'in akillara ziyan kacirdigi pozisyonlar ve bir de verilmeyen golu vardi bana gore ABD'nin. Devre arasinda Slovenya'nin maglup oldugu haberini aldiktan sonra iki takim da iyice acildi. Ozellikle 1 gole ihtiyaci olan ABD ikinci yariyi Cezayir yarı sahasinda oynamaya basladi ve yine cok onemli pozisyonlari kacirdilar. Cezayir ise bir noktadan sonra artik kapanmanin ise yaramayacagini idrak etmis olmali ki ABD'nin actigi genis alanlari iyi degerlendirmeye basladi. Ozellikle 70 ve 89'da iki golluk pozisyonu harcadi Cezayir. Macin geneline baktigimizda hak eden kesinlikle ABD'ydi.. Beasley'in oyuna girmesiyle topu rakip bolgede daha cok tutmaya baslayan ABD, 90. dakikada 4'e 2 yakaladigi pozisyonu az kalsin degerlendiremiyordu. Kaleciden seken topa cok iyi kosu yapan Donovan topu kalenin en garanti yerine yollarken ABD 2. tura merhaba diyordu.

Almanya, Sirbistan macindan sonra da yazdigim gibi ilk iki sirasini en cok merak ettigim gruplardan biriydi D grubu. Maclar oncesi Gana'ya beraberilk yeterken, Almanya ve Sirbistan'in diger maclara bakmamasi icin kazanmasi gerekiyordu. Ilk iki mac sonucu agir yaralar alan Avustralya ise mucize pesinde cikti sahaya. Almanya'nin Gana'yi yenmesi beklenen bir olaydi. Zira turnuvaya firtina gibi giren Almanlar ikinci macta Sirbistan'a yenilmelerine ragmen iyi futbollarina devam etmislerdi. Rakipleri Gana mucadele eden fakat hucumda etkinligi az bir takim goruntusu verdi ilk iki macinda. Ilk yaridaki en onemli pozisyon tabii ki Mesut'un karsi karsiya kacirdigi pozisyon. Boyle durumlarda kaleciyi calimlamayi seven Mesut istedigi gibi vuramayinca kaleci Kingson'un kucaginda eridi pozisyon. Gana'nin kanatlardan ceza sahasina girip degerlendiregemedigi pozisyonlari da not dusmek lazim. Gana'nin en buyuk sorunu zaten burada. Getirip getirip bir sey yapamiyorlar. Ikinci yariya yine net bir pozisyonu harcayarak baslayan Almanya'nin imdadina Mesut Ozil yetisti. Ilk yarida kacirdigi pozisyonun daha zorunu ve guzelini atarak mest etti beni Mesut. Sagindan gelen pasi onune cok guzel aldi ve nefis vurdu. Bu dakikadan sonra art arda gelen Avustralya golleri macin temposunu dusurdu biraz. Zira Sirbistan'in atmasi gereken 3 gol vardi ve Gana ve Almanya'ya bu skor yetiyordu. O dakikadan sonra Avustralya'nin ufak bir umudu olustu ama ilk macta Almanya'dan aldiklari hezimet onlerini cok tikadi. Zaten Pantelic'in golunden sonra iki macin da bir anlami kalmadi hemen hemen.

Suphesiz bundan sonra Almanya-Ingiltere macini bekliyor olacagiz. Turnuvanin en formda takimlarindan biri olan Almanya zevk vermeyen Ingiltere'ye karsi oynayacak. Bu guzel mac oncesi gorunum boyle ama favori vermek anlamsiz olur. Bu milli takim derbisinden zevk almak duser bize. Gonlum Mesut'un kupada daha cok devam etmesinde tabii ki.

WC 2010 Babes / Mexico





23.06.2010

Yugoslav Futbolu ve Sporu: Mini-Fanzin

devrimcibosnak.blogspot.com'dan güzel bir çalışma gelmiş. 4 sayfalık hemen okuyup yutmalık, fanzin tadında bir derleme.

"Hobi olarak yaptığım bir çalışmayı sunuyorum. Yugoslav sporlarıyla ve sporcularıyla ilgili internette bulduğum yazılardan ve benim de yazmış olduğum bir yazının bulunduğu 4 sayfalık 'fanzin' diyebileceğimiz tarzda, derleme bir bülten..."

Bu şekilde gelmiş mail. Blogdan da paylaşmak istedim çok hoşuma gitti. Çalışmaya buradan ulaşabilirsiniz.

WC 2010 Babes / Germany





WC 2010 Babes / Argentina





  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO