31.03.2009

Kendisi De Bilmiyor

"Sampdoria'ya geldikten sonra bu kadar çok gol attığıma inanamıyorum, çok mutluyum. Bu çok güzel bir şey ama hala bana neler olduğunu anlamaya çalışıyorum."
Giampaolo Pazzini, 30.03.2009

Saldırganlara Ölüm !

Bu albüm hakkında yazayım diyordum bir süredir ama ne yazacağımı bilemez durumdayım. Efsane kadro yıllar sonra yeniden bir araya gelmişti bu albümde, bunu biliyoruz. Aslında Fat Of The Land ile kıyaslayıp o şekilde fikir sahibi yapmak isterdim burayı okuyanları ama olmuyor, olamıyor. Fat Of The Land'den daha da iyi bir albüm dersem ayıp olacak. Tam tersini desem yine olmayacak, bu defa Invaders Must Die'a haksızlık olacak. Önce albümle aynı isimli şarkı çıkmıştı, sonra Omen geldi. Seri halde kliplenecek şarkılar ama iki albüm arasında ayrım yapamadığım gibi bu albümde de Omen veya başka bir şarkı iyi diyemiyorum 1.5 ay boyunca dinledikten sonra. Fat Of The Land'den sonra öyle bir albüm zor çıkar dedik ama bu yıl çıktı. Bu kadro yine ara verip başka şeyler peşinde koşmazsa bir sonraki albümde neler olacağını düşünmek bile istemiyorum. 8 bit esintili parçalar ise ayrı keyif, dinlerken aklıma saçma sapan oyun müzikleri geldi. Ayrıca böyle rock soundları(evet sound.) daha belirgin olduğu zaman Prodigy'yi daha fazla seviyorum, daha fazla dinlemek istiyorum.

Albümdeki "invaders" yani saldırganlar/istilacılar olarak belirtilen güruh hakkında ekşi'den average güzel bir detaya değinmiş, paylaşmadan edemedim :

"sanki, the prodigy ortalarda yokken, piyasanın altını üstüne(iki anlamda da) getirmiş, ama üç beş grubun dışında "müziğe" bir gram dahi katkısı olmamış, bir takım yazılımları kullan(a)bilmeye dayalı elektronik müzik yapan grupları "invaders" olarak bellemiş ve "geberin ulan şerrrefsizler, işte we are the prodigy" diyen bir albümdür.

bence "invaders"tan kasıtları budur yani."

30.03.2009

Beggin'

Şarkının orjinalini sevemedim bir türlü, zaten bana pek de hitap eden türden değil. Ancak The Saturdays'in bu canlı akustik kaydıyla dinlemekten de kendimi alamıyorum. Seslerin her biri ayrı ayrı güzel ki bu kadar güzel sesler bir araya gelince ortaya bambaşka bir tat çıkıyor. Playlistte denk geldiği anda en az 3-4 kere tekrar etmeden geçemiyorum, son 3 gündür taktım bu şarkıya.

ktunnel ve benzerlerini kullananlar için video linki :

http://www.youtube.com/watch?v=_erQi563tTU

29.03.2009

Düşmedi, Düşmez.

Cumhuriyet'in Kalesi !, %51

2009 Avustralya GP

Brawn'ın üstünlüğü ile geçilen sıralama turlarından sonra yarış da aynı şekilde noktalandı. Yarışı tarihe geçiren şey de 1954 yılından bu yana Brawn'ın çıktığı ilk yarışını ilk iki sırada tamamlayan ilk takım olması. 1977'den beri de çıktığı ilk yarışta ilk sırayı alan ilk takım oldu. Lewis Hamilton'ın 4. sırayı alması sıralama turlarına son sıradan başlayan bir pilot için yeterli bir derece oldu. Raikkonen ezberi bozmadı, kaldığı yerden devam etti. Massa da kürsü için aday konumdayken yaptığı kazan ile puansız noktaladı sezonun ilk yarışını. Sıralamaya bakınca 4. Lewis Hamilton dışında tamamen geçen sezonun tersi bir durum ortada. İlk bir kaç yarışta bunlar normal gözüküyor şimdilik, ancak sezonun geri kalanında büyükler kendilerine gelemezlerse bu sezon sonu yine radikal kararlar bekleyebilir bizleri.

Yarış sıralaması aynı zamanda pilotlar klasmanını da içeriyor ilk yarış olduğu için :



Ekleme : Yorumlarda belirtilmiş ama dikkat etmeyen arkadaşlar da olmuş, MSN'de de bir kaç arkadaşım söyleyince yazma gereği hissettim. Trulli'nin aldığı 25 saniyelik ceza sonrası Hamilton bir sıra üste çıkmış oldu. Kürsü sevincini pratikte yaşayamamış olsa da teorik olarak yaşadı.

İspanya 1-0 Türkiye : Beklenmeyen Maç

İkili serinin ilk maçı geride kalırken arkasında bir dizi sürpriz bıraktı. İspanya'nın maçın genelinde bize karşı üstün olamaması en son düşünülen şeylerdendi. Bir alt posttaki İniesta hadisesi ile bu oyunun alakası yoktu, açık şekilde gördük, İniesta olsun olmasın orta sahada Emre çıtkırıldım oynamadıktan sonra, Arda-Tuncay-Nihat forvete gidip gelmelerde birbirlerinin yerini doldurdukça Dünya Sıralaması'ndaki yerimize layık bir mücadele sergilememiz zor değil. Zor değil o performansı vermek ama bu kadar da basit değil tabii ki İspanya'ya karşı başabaş oynamamız. Rakip iyi analiz edilmemiş, onu gördük bir kere. Eğer İspanya daha iyi incelenip daha doğru analiz edilse buraya puanla dönmek imkansız olmazdı. Yine de Türkiye bir haftadır mutlak favori gösterilen İspanya'ya karşı oynadığı oyunla ikinci maçtan 1 puan alsak yeter derken 3 puan için umutlanmamızı sağladı, bu bile tatmin edici herkes için. Üstelik grupta Bosna-Hersek tüm senaryoları yeniden yazdı Belçika deplasmanında aldığı 4-2'lik galibiyetle.
Kadro konusunda uzun uzadıya yorum yapmamak lazım, dün açıklandığı için sürprizin ve maç anında kadro eleştirilerinin önüne geçti Fatih Terim. Çift forvet cesur deniyordu ama gördük ki çift forvet yer geldi orta sahayı 6 oyuncuya çıkarttı, bir anda 4-6-0'a döndürdü, bazen de baktık ki farketmeden 4-3-3 oynayan bir takım gibi hücum ediyoruz. Maç içerisinde tek dizilişe sabit kalmayıp kilit oyuncuların birbirlerinin görevlerini tamamen olmasa da gerektiği kadar yapabilmesi büyük takımlara göre bir iş. Biz şimdilik büyük takım gibiyiz, ancak bu seviyede kalıcı olmak için bunları bir kaç maç değil sürekli yapmak gerekiyor. Sürekliliği sağladığımız zaman devamı bir şekilde gelecek ve üst düzey takımlar arasında kalmaya devam edeceğiz. Burada birbirinin görevini yapmaktan kastım Servet yokken Hakan'ın 90 dakika stoper oynaması gibi maç boyu süren şeyler değil, Arda hücum ederken Nihat'ın sol açığa kayması, Tuncay çıkarken Semih'in biraz sağa kayması gibi çeşitli değişimler yani..

Maçın ilk 5 dakikasını izleyemedim, Nihat'ın pozisyonu ile başladım maça. Bunun hemen sonrasında Semih'in pozisyonu gelince İspanya'nın karşısındaki tehdidi algılaması gerekiyordu ki zaten öyle oldu. Sonrası ise gole kadar biraz kör dövüşü, biraz hataların kollandığı ve açıkların arandığı bir oyun, golden sonra ise taktik hamlelerin satranç misali tek tek yapıldığı bir oyun. Az önce bahsetmiştim, Emre her zaman böyle olsa diye.. Milli maçların çoğunda pek istikrarlı olmayan bir isim ama kritik maçlarda ön planda olmayı başarıyor. Bunun altında çeşitli şeyler aramıyorum, motivasyondan olsa gerek, sonuçta 16 yaşında yine Fatih Terim'in yanında Şampiyonlar Ligi deneyimi yaşamış bir isim. O günlerin etkisiyle olsa gerek hocasının en iyi motive ettiği isimler arasında Emre. Bugün de Aurelio'nun yanında orta sahada Aurelio'nun yanında hücumcu değil de biraz daha defansif olan oyuncu görevini iyi yerine getirdi. Zaten yıllar yılı bildiğimiz Emre de bu işi yapabiliyor. Yok yere kendisinden 10 numara yaratmaya gayret edip hüsran yaşadı bir kaç teknik adam. Ancak tüm bunlar Emre'nin beklendiği gibi bir kariyere sahip olamayıp yıllardır olduğu gibi yine istikrarsız gideceği gerçeğini değiştirmiyor. Neyse konumuz bu değil şu an..
Golü yedikten sonra Fatih Terim maçı yorumlayan Rıdvan Dilmen gibi gelecek oyuncu değişikliklerini tek tek tahmin edebiliyor muydu çok merak ediyorum. Del Bosque'nin neyi nasıl yapacağı hemen hemen belliyken Fatih Terim bunlara da hazırlanmış mıydı acaba ? Villa yerine bir orta saha gireceğini herkes biliyordu, en son yapılacak Torres-Llorente/Güiza değişikliğini de. Bizde Gökhan Ünal değil de Sercan Yıldırım hamlesi beklerdim ben böyle bir maçta, Gökhan birşey yapacak olsa aynı pozisyonlar Semih'e de denk gelirdi ki Semih bulduğunu atma konusunda Gökhan'ın fersah fersah ilerisinde. Rakip ikinci yarıda Arda'yı iyi tutmuşken adam geçip hemen kaleye gidecek diğer oyuncu Tuncay'dı ki O da aynı dertle boğuşuyordu. Tuncay topu alınca bir rakibi geçse gerekli boş alanı bulamadan diğer oyuncu geliyordu. Bu bağlamda Sercan sürpriz şekilde hem savunmanın düzenini bozan hem de seri çalımları atıp kaleye gidip golü bulacak oyuncu olur muydu sorusu akıllara düşüyor. İş işten geçmiş olsa da bu maçı ne zaman işitsem Sercan Yıldırım ismi aklıma gelecek, yedeklerde bile isminin olmaması derin düşüncelere itecek beni. Maç öncesi röportajda çok heyecnalı olduğunu görmüştük, düzgün ve akıllı konuşan ender oyunculardan biridir normalde ama röportajda pek sakin değildi. Yine de bu mazeret olmamalı, maçın o anında oyuna girdikten sonra heyecanı pek düşünmüyor olması lazım. Belki Türkiye'de en azından tanıdığı bildiği stadların birinde oynanacak maçta şans bulur. Rövanşta Puyol'un varlığı onların savunma kurgusunu pek değiştirmese de bizim için dikkate alınması gereken şeylerden biri. Sercan'ın tam isteyeceği tipte bir savunmacı Puyol. Dünyanın sayılı savunmacıları arasında olsa da Sercan gibi seri isimler karşısında sıkıntıya düşebiliyor, ikili mücadeleye girerse o boğuşmada Sercan'ı zorlayıp bir anda sahadan silebilir ama daha geniş alanda zorlanan taraf Puyol olur. Diğer değişikliklere gelince Semih-Ayhan değil de Nihat-Ayhan değişse daha memnun olabilirdim. Çift forvetle başlayıp o şekilde oyunu tamamlayacak teknik adamın bir forveti alıp diğerini alırken arada 21 dakika beklemesi önemli ve düşünülmesi gereken bir durum. Bu kadar beklenmemeliydi iki değişiklik arasında, Nihat etkisizken yanına birinin daha lazım olduğu belliydi. Son değişiklik ise yorum gerektirmiyor, yorulan Emre'nin yerine Sabri koşup da bir iki pozisyon yaratır mı dedik ama İspanya 1-0'ı çoktan kabul etmişti ve bize de ağır ağır kabul ettiriyordu.

Aklımda kalan diğer şeyleri düşünüyorum, ilk olarak Volkan geliyor. Fenerbahçe ve Milli Takım performanslarını ayrı kefelere koysak bir taraf dibe vurur, bir taraf havada asılı kalır. Bir Galatasaraylı için bu durum ne derece iyiyse, Fenerbahçeli için bir kaç katı daha kötü bir oranda can sıkıcı. Ne olursa olsun bu durum Volkan'ın iyi bir transfer yapmasına engel değil. Yaptığı kritik bir kaç hamleler ve bir kaç kurtarış bu tatsız maçın hakettiği gibi sonlanmasına büyük katkıda bulunacaktı ama o yenen gol herşeyi berbat etti. Ramos'u tutalım derken Pique'yi unutmak akıl karı değil. Hazır adı geçmişken Ramos'un üstün performansını Rıdvan Dilmen hemen İbrahim Üzülmez'e bağladı ancak oraya kim gelirse gelsin Sergio Ramos farklı olmayacaktı. Hakan Balta da olsa başka bir isim de olsa Ramos yine böyle olacaktı. Aynı mantıkla düşünecek olursak Mata ve Sabri aynı anda sahadayken o bölgenin de Mata tarafından otoban gibi kullanılması gerekirdi. Ramos'un değil İspanyolların genel olarak yüksek kondisyona sahip olmaları son bölümlerdeki müthiş farkı yarattı bizim sol kanadımızda. Futbol anlamında bizler için tatmin edici bir sonuç ve oyunu geride bıraktık. İspanya'ya karşı ezilip sürekli baskı görmek gibi korku dolu hayaller kurarken biraz dikkat etsek galibiyet olmasa bile puanı alıp dönebilecek bir oyun oynadık. Kendi açımızdan değil de tarafsız bir futbolsever olarak bakınca izleyiciyi memnun edecek bir maç olmadığı gayet açık ve net. Ali Sami Yen'de en kötü mücadelenin böyle olmasını dilemek lazım ki alınacak keyif açısından bu maçtan daha aşağıya inmeyecektir puan alamasak bile. Son cümle de Nihat Kahveci için gelmeli. Kariyerini ve ismini İspanya'da tüm Avrupa'ya kabul ettirmiş bir isim böyle bir maçta daha etkili olmalıydı, 6. dakikadaki pozisyondan sonra biraz daha fazlasını umut ediyordum ama olmadı. Öyle ki, bir ara Nihat'ın oyundan çıkıp çıkmadığını sordum yanımdaki arkadaşıma, hani gözümden mi kaçtı ben göremedim mi diye..

28.03.2009

İspanya - Türkiye

Seçim yasakları da devreye girince tek gündem milli maç oldu. Oldu olmasına da, konuşulan şey aynı olunca insan televizyondan ve maç yorumlarından koşarak uzaklaşıyor. İniesta demeyen yorumcu mesleğinden olacak sanki. İniesta önemli eksikmiş de, olmaması bizim için avantajmış da... İniesta'nın yokluğu öylesine abartıldı ki bizdeki Servet'i, Topal'ı, Hamit'i, Emre'yi unutur oldu insanlar. Hani rakip Rusya olur, Arshavin oynamaz da seviniriz ama İspanya'da tek oyuncu yok diye bu yapılanlar çok mantıksız. Barcelona'daki sakatlığından sonra takımın kilitlenip orta sahada yokluğunu aramasından yola çıkıp İspanya'nın da aynı sıkıntıyla boğuşmasını beklemek komik oluyor. Cazorla ve Silva oradayken bu rahatlık niye ki..

2009 Avustralya GP Sıralama Turları : Brawn Sürprizi

Sezonun ilk yarışı öncesi sıralama turları küçük bombalarla başladı. İlk iki çizgide sezona girip girmeyeceği bile belli olmayan eski Honda, yeni Brawn Mercedes takımı var. Button 1 numara, sevimli eski dost Barrichello da 2. sırada. Dahası, geçen hafta yöneticiler kanalıyla araçlarının iyi olmadığı doğrulanan McLaren'in iki pilotu 14. ve 15. olup ikinci elemede noktaladılar sıralama turlarını. Üstelik Lewis Hamilton derece bile yapamadı ikinci elemede. Dahası, yaşadığı sorundan ötürü vites kutusunu değiştirdi ve zaten gerilerde başlayacağı yarışta bir de 5 sıra daha geriden başlamak zorunda kaldığı için 20. sırada olacak yarın sabah 9'da yarış başlarken. İlk 5' bakınca sürpriz olmayan tek isim Kubica gibi duruyor. Zaten 3 büyük takım arasında en iyi dereceyi yapan pilot da O. Ferrari'de de işlerin tam rayına oturmadığı göze çarpıyor, Massa 7. cepte, Raikkonen ise 9. cepte başlıyor.

Yeni sezonun ilk yarışının sıralama turları şu şekilde :

Fedakarlık ?

"Sol dizimde hala acı hissediyorum ama bu sorun değil, sahada herşeyimi vermeye çalışıyorum. Bu ağrılara rağmen takımın kazanması için herşeyi yapmaya hazırım."
Adrian Mutu

Milli maç arasında Romanya'da katıldığı bir söyleşide böyle konuşmuş. Fedakarlık yapayım derken önümüzdeki seneyi riske mi atıyor bilinmez de, hazır iyi form tutmuşken elden çıkarırdık ne güzel, hiç gerek var mıydı böyle sakatlıkla ilgili şeyler söylemeye..

francHits #13

1. Kurban - Namus Belası
2. Seether - Careless Whisper
3. The Saturdays - Beggin'
4. Karapaks - Gönlümde
5. Muse - Can't Take My Eyes Off Of You

5 şarkı da cover, nedense öyle bir isteğe kapıldım bu kez..

26.03.2009

Not Defteri #15

  • Yarın akşam 19.00'da otobüse biniyorum, 23.00'te evdeyim. Marmaris'te yani. Salı günü 14.00'te ise İzmir'e dönüş var. Seçim iyi bahane oldu benim için.
  • Vizeler öncesi arayıp da bulamadığım bir tatil olacak bu.
  • Laptop işini çözemediğim belli oluyor sanırım, önümüzdeki hafta olmazsa en geç nisan ortası alıyorum iyi kötü bir tane.
  • Yazmam gereken bir kaç yazı birikmişti, eve gidince yarın gece başlarım. Söyleyip de yazamadıklarım arasında FM 2009 sorun oluşturuyor. Oyun çıkalı 5 ay oldu ben daha yazacağım... Farkındayım terbiyesizlik oldu ama evde 2.0ghz işlemcili, 1gb ramli pc ile oyunu doğru düzgün oynayamadan nasıl yazayım. 1 saatte ikinci maçı asla yapamıyorum, sanırım bende bu oyunun ne denli ağır çalıştığı konusunda bir fikir vermiştir herkese.
  • Kredi kartında tek alışveriş için limiti yükselttirip(- evet yükselttirip) sonra tekrar düşürmek gibi fantastik bir düşünceye kapıldım, ne derece saçmaladığımı veya doğru olduğunu bilmiyorum. Saçmalıyorsam yorum kısmında net olarak belirtin, yok böyle bir olay varsa o banka konusunda da bilgi alayım hemen gidip "en birinci banka sizsiniz" diye sevimlilik yapayım.
  • MP3 player almayı düşünenlere tavsiyem olacak, Teknosa'ya göz atsınlar. 2GB'lık küçük dev Creative Zen Stone bu aralar 49 TL'ye satılıyor aklınızda bulunsun. Üstelik kendi içerisinde hoparlörü de var. Kulaklığı takmadığınız zaman otomatik olarak devreye giriyor. Portatif hoparlör alma sıkıntısını da sonlandıracağa benziyor bu. İki gün arayla iki arkadaşım aldı kendisini.
  • Neyse ki bende MP3 player almak gibi bir dert yok, bir ara bozulur gibi olan 5GB'lık Creative Zen Neeon'um ilk günkü gibi sorunsuz çalışıyor yaz aylarından beri.
  • Yarın akşam Marmaris'ten görüşmek üzere.

That Was Just A Dream...

Formula 1 önümüzdeki 3 sezon boyunca TRT ekranlarında olacak, CNN'de yeni sezona 2 gün kala hala bir hareketlenme görmeyince kanal değişikliği bekliyordum ama sürpriz oldu TRT.

Başlıkta efsane şarkının efsane sözlerini kullanmamın sebebi ise TRT'nin bu duyuruyu yaparken düştüğü not :

"Formula 1 sevenlere bir müjde daha... Yarışlar Serhan Acar'ın anlatımı ve Okay Karacan'ın yorumlarıyla izleyicilerle buluşacak."

Serhan Acar & Okay Karacan. İkisi aynı anda canlı yayında olacak, daha 4-5 ay önceye kadar bir rüyaydı bu. Teşekkürler TRT...

Bu efsane ikiliyle ilk yarış, pazar sabahı 09.00'da TRT 1'de. Sıralamalar ise Cumartesi 08.00'de.

2009/2010 Sezonu Formaları : İspanya & Rusya & Polonya

İspanya'nınki Konfederasyon Kupası için üretildi dendi ama devamı gelebilir, çok hoş duruyor. Siyah kısım biraz daha az olsaymış demeden de yapamıyorum. Ancak beni benden alan formalar Rusya ve Polonya formaları oldu, Marmaris veya İzmir'de bulabildiğim takdirde kaçırmayacağım, olmadı yurtdışındaki arkadaşları seferber edeceğim. Mutlaka dolaptaki yerlerini almalılar. ABD'nin geçen sezonki krem rengi formasını kaçırdıktan sonra bu iki formayı asla kaçırmam. Şu ekonomik krizde yapılacak iş değildi bu, durduk yere masraf çıktı.

26. Hafta & Lig TV

Mehmet Demirkol 26. hafta maçları için güzel bir öneri sunmuştu. Canlı yayın için 4 maç saçmalığını aşıp sayı 5'e çıktığından duruma göre bu sayının 6 olmasında da sakınca olmamalı diye düşünmüştü ve Ankaragücü-Kocaelispor maçının da canlı yayına dahil edilmesini istemişti. Şahsen tuttuğum takımın 1-0 olsun bizim olsun diye maçın üstüne yatmaya oynayıp Kewell yerine Mehmet Güven'le gol aramasını izleyeceğime Ankaragücü ve Kocaelispor'un birbirleri adına final kadar önemli bir maça çıkmalarını izlemeyi tercih ederim. Sözü fazla uzatmamak lazım, Lig TV o gün eğer başka bir kanaldan ikinci canlı yayını yapmayacaksa Ankaragücü-Kocaelispor maçı yayınlanmayacak. Yine 4 büyükleri ve Sivas'ı izleyeceğiz yani. Maçlara daha 10 gün var, umarım Lig TV yarım saat öne aldırır bu maçı da doğru düzgün bir mücadele izleriz. Düşmeme korkusunun 4.'lük mücadelesi yapan iki devin saçma rekabetinden daha fazla keyif vereceği çok açık.

Turkcell Süper Lig 26. Hafta Programı

4 Nisan 2009 Cumartesi
13.30 Konyaspor-Hacettepe (Konya Büyükşehir Belediyesi Atatürk)
13.30 Ankaraspor-Bursaspor (Yenikent)
16.15 Denizlispor-Sivasspor (Denizli Atatürk)
20.00 Beşiktaş-Kayserispor (BJK İnönü)

5 Nisan 2009 Pazar
13.30 Antalyaspor-Gençlerbirliği (Antalya Atatürk)
13.30 Ankaragücü-Kocaelispor (Ankara 19 Mayıs)
15.15 Trabzonspor-İstanbul Büyükşehir Belediyesi (Hüseyin Avni Aker)
19.00 Fenerbahçe-Eskişehirspor (FB Şükrü Saracoğlu)

6 Nisan 2009 Pazartesi
20.00 Gaziantepspor-Galatasaray (Kamil Ocak)

23.03.2009

"Şampiyonluk Şansımız Var" ?

"Eskişehirspor'u kutluyorum. İstediğimiz oyunu sahaya yansıtamadık. Rakip kadar koşmazsanız, mücadele etmezseniz tabii ki rakip 10 kişi de olsa istediğiniz sonucu alamazsınız. Biraz da Hamburg maçından kalan moral motivasyon bozukluğunu hissettik. Bunlar mazeret değil. Bizim için üzücü. 15 günlük arayı iyi değerlendirip bütün maçlarımızı kazanmamız, beraberlik bile olmaması gerekir. Şampiyonluk şansımız devam ediyor. İlk yarıda belli bölümlerde istediklerimizi yaptık. Ama ikinci yarıda yorgunluk, moral bozukluğu ve golün gelmemesi nedeniyle oyun disiplininden koptuk. Eskişehirspor'u da tebrik ediyorum."
Bülent Korkmaz, 22.03.09


1. Sivasspor 50
2. Beşiktaş 49
3. Trabzonspor 46
4. Fenerbahçe 44
5. Galatasaray 44

Matematiksel açıdan itiraz edilecek bir şey değil ama matematikle de olacak iş değil ki bu. Bu sezon bugün bitti deseydi kendisine itiraz eden olmazdı ama böyle konuşunca bir tepki alacağına iki alıyor, üç alıyor.

22.03.2009

Dibe Vurmak : Galatasaray 0-1 Eskişehirspor

Fotoğrafa bakıyorum, bu adamlar ligde herhangi bir takımın 11'ine yerleştirilse ne olur diye düşünüyorum. Kendi kendime verdiğim cevap o takımın şampiyonluğa oynayacağı oluyor. Sonra bugünkü kadroda bu adamlar olsaydı ne değişirdi diye düşünüyorum, bu defa cevap veremiyorum kendime. Bir takım kendi sahasında rakibinden kat kat kaliteli olmasına rağmen ve o rakip 10 kişiyken tek bir organize hücum yapamıyorsa nasıl cevap vereyim ki. Her takımın bir dibe vuruş anı olur ya, Kocaelispor deplasmanında öyle oldu sanmıştık, yanıldığımızı bugün anladık. İlk yarı için fazlasıyla detaylandırılacak konu yoktu aslında. İlk başlarda Eskişehir'in topa fazla sahip olmasına pek şaşırmadık son zamanlarda oynanan maçlar sayesinde. Top bize geçtiğinde Eskişehir'in solunu hep bomboş yakaladık ve ne yazık ki orada hep Sabri vardı. Sağolsun kendisi her ortayı kale sahası civarına yaptığı için 2.05'lik Ivesa için zor olmadı bu topları ribaund alırcasına toplamak. Eskişehir'i ilk yarıda o sol kanadıyla defalarca yakalayıp 4'e 3, 5'e 4, 4'e 4 gibi seri ve hızlı hücumlar yaparken bir kere bile golü bulamadıktan sonra kalan 45 dakikada gol için umudu tamamen kesmiştim. İlk yarı tek dişe dokunur nokta buydu. Hikayenin heyecan yapan kısmı ikinci yarı çünkü.

Kırılma noktası denen şey olur ya sporda. Bugün o nokta 60. dakikaya tekabül ediyordu. Nonda'nın Serkan'ın yerine oyuna girmesiyle maçı daha gol yemeden Eskişehir'e vermiştik çünkü. İlk 11'de sağ bekte başladığında bile görevini yapmayıp ileriden dönmeyen ve sık sık kademe hataları yapan Sabri'nin orta saha başlayıp maç içerisinde bu bölgeye çekilmesi felakete doğru adım adım gitmek demekti. Yenen gol de işte bu sebepten gelişti. 10 kişi kalan rakip saha kenarındaki tedavi yüzünden geçici olarak 9 kişi kalmıştı ki bu noktada Sabri işine bakmayıp ortalarda gezinirken kendisinin boş bıraktığı noktadan Eskişehirspor ceza sahasına kadar sızdı ve Sabri bu noktada rolünü De Sanctis'e devretti. Youla topu aldığında tek şansı vardı gol için, açıyı yakalayıp önündeki direğin dibinden yollayacaktı topu kaleye. De Sanctis ise buraya topun geleceğini tahmin edemeyip kalenin ortasına doğru hareketlendiği yetmezmiş gibi çömelip topu seyretmekle yetindi Hamburg maçında yediği ilk golde olduğu gibi. Bu kaleciye topa hareketlenmemesi gerektiğini söyleyen birileri yoksa son iki maç itibariyle bu kalede bir numaralı tercih olarak düşünenler bu kararlarını gözden geçirmeliler. Kimselerin güvenmediği Aykut Erçetin bu adamın sezon boyu gösterdiği performanstan daha kötüsüne imza atamazdı. Sene başında De Sanctis'in Udinese'deki geçmişini referans alıp Aykut'u yedeğe çekmek doğruydu belki de, sezon içerisinde De Sanctis'in farklı olmadığını görememek ayrı bir başarısızlıktır hem Michael Skibbe hem de Bülent Korkmaz için. Golü daha detaylı analiz etmeye gerek yok, Sabri'den doğan boşluktan doğan pozisyon ve yine kalecinin yer tutmaktaki bariz hatasıyla gelen golden bahsetmek yeterli oldu... Golden sonra maçı izleyen herkes Aydın'ın gireceğinden emin, çünkü elde başka alternatif yok. Alternatif yok ama Sabri'nin yerine madem ki Aydın girecekti neden Serkan kurban edildi diye düşünüyor insan. Serkan'ın istenen ve beklenen performansı henüz veremediği bir gerçek ancak sağ bekte Sabri'den kat kat daha iyi olduğu da 2 kere 2'nin 4 etmesi kadar net bir şey. Aydın ilk başta Sabri'nin yerine girse, daha sonra Barış ile Nonda değişse, hayat bayram olsa... Kewell ile Mehmet Güven'i değiştirme konusunda diyeceğim söz yok. Konumuz futbolsa bunun futbol dilinde tatmin edici bir açıklaması olmamalı. 1-0 geridesin, kazanırsan sezonun en önemli 3 puanını alacaksın, önünde uzatma dahil 20 dakika kalmış, böylesine tarihe geçecek bir oyuncu değişikliğine imza atıyorsun düşünmeden. Bülent Korkmaz'a olan inancım yenilsek bile devam edebilirdi ancak Kewell-Mehmet değişikliği ile Büyük Kaptan'ın sezon sonunu bile görmesinden şüphe eder oldum. Çok daha iyi bir maç hayal ediyordum, çok farklı şeyleri yazabilirdim bu akşam ama gelinen nokta insanın ellerini kilitliyor, dönüp dolaşıp bıkmadan tekrarlanan taktik yanlışlara, sağ bekteki Sabri sıkıntısına ve 2 aydır kalede kimliğini kaybeden De Sanctis'e geliyorum sadece. Büyük Kaptan'la rüya gibi bir başlangıç yapılmıştı ama Hamburg ve Eskişehir tokatlayıp uyandırdı bu rüyadan.

Tüm bunları konuşurken Eskişehirspor'u atlamamak lazım. Galatasaray'a daha ceza sahası önünde 3-4 adamla pres yapıyorlar, düşündükleri şey kapanıp 1 puan almaktansa bildiklerini okuyup 3 puan almak ya da kaybetmek. 1-0 öne geçtikten sonra bile ileride 2 adam bırakıp golü düşünebiliyorlarsa basit bir Anadolu takımı olarak sınıflandıramayız Eskişehir'i. Rıza Çalımbay'ın teknik direktörlüğünü ilk senelerinde beğenmemiştim ama Eskişehir'de kariyerinin en önemli basamaklarını çıkıyor, daha doğrusu kendisinden ümidi kesenlere cevap veriyor, bir aksilik yaşayıp ligden düşmezlerse önümüzdeki sezonlarda üst sıralar için oynayıp Bülent Uygun'un Sivasspor'undan daha fazla sempati toplayacakları kesin.

Toscana Derbisi Bizim ! : Fiorentina 1-0 Siena

Toscana bölgesinin tartışmasız en iyi takımı olsak da Bologna ve Siena da Seri A'da bu bölgeyi temsil ediyor. Juventus maçı her ne kadar en ciddi maç olarak görülse de Siena ve Bologna maçları da Fiorentinalı taraftarlar için ayrı bir heyecandır, buranın en büyüğü biziz deme adına fırsattır. Juventus daha büyük olduğu için medyada ve tribünde ön plana çıksa da Toscana ile alakası olmadığından esas derbilerin yerini bir yerden sonra tutamıyor. Yani Osvaldo'nun Bologna'ya satışına normalden daha fazla tepki verilmesinin sebebi de budur. Siena'nın da stadının adının Artemio Franchi olduğunu belirtmek lazım.

Maçın golden sonrasını izledim ve pişman oldum izlediğime, Fiorentina gitgide daha da kapanmaya başladı, Siena da aynı oranda hücumları sıklaştırdı. Nedendir bilinmez ama Kroldrup'u sahada gördükçe Orhan Ak'ı izlemiş gibi hissediyorum kendimi. Mutu'nun golü 3 puandan fazlasını kazandırdı bugün. Hem Genoa'nın kazandığı dakikalarda biz de kazanmış olduk hem de Roma'nın Juventus karşısındaki hezimetinden sonra aradaki farkı arttırmış olduk, şimdilik sadece Genoa ile ilgilenebiliriz 4. sıra için. Ayrıca yine tekrar ediyorum, Jovetic bu takımın ihtiyacı olan en önemli adamlardan biri, nasıl ki Montolivo vazgeçilmezse Jovetic de öyle, 55-60'ta Jorgensen ile değiştirerek bu adam kullanılmaz. Jovetic oynar, 70-75'te Jorgensen girer anlarım da tam tersinin olması kadar saçma şey yok.

Başka bir konuyla da yazıyı noktalamak istiyorum :
Pazzini, Sampdoria forması ile yine boş geçmedi, transferden sonra ligde oynadığı 10. maç ve 8. gol. Bir alttaki uğursuzluk temalı yazıdan sonra kendisini öve öve göklere çıkarmak istemiyorum, sezon sonuna saklıyorum. Sadece bir kere daha lanet ediyorum Bonazzoli'yi yarım sezon kiralayıp sonra da kendisini Sampdoria'ya satan yönetime.

Uğursuz !

Merak etmeyin uğursuz olan Ibisevic değil benim. Sezon başına üç isim üzerine yoğunlaşmıştım, Samaras, Gilardino ve Ibisevic.

Samaras'ı Larsson'un, Ibisevic'i ise Müller'in rekoruna aday göstermiştim iyice coşup. Samaras maç başı 1 gol ortalamayı tutturup bunun da üstüne çıkmaya başlamışken sakatlanıp 1.5 ay yok oldu ortadan. Rekor bir başka bahara kaldı. Aynı şekilde Ibisevic de ligin devre arasında fotoğraftaki duruma geldi. Gilardino'nun ise yeniden gol krallığı listesinde üst sıralarda olacağını iddia ediyordum ki uğursuz gelmediğim tek isim o oldu. Gerçi Prandelli sağolsun İlk yarı makine düzeninde işleyen takımı ikinci yarıda tamamen dağıttı, deneysel işlerle Gilardino'nun performansını da baltaladı ama 15 golü ligin 4'te 3'üne gelmeden atmak da başarı.

Büyük umutlar beslediğim iki genç isim sakatlık yüzünden bu sezonun bir kısmını boş geçirdiler. Ibisevic'in nasıl geri döneceği muamma ama Samaras geri döndükten sonra hem devamlılığını yitirdi hem de gol konusunda zorlanmaya başladı. M. City'deki ölü maceradan sonra kendini iyi bulmuştu ama sezonun ilk yarısının ortası başladığı noktaya döndürdü Samaras'ı.

G. Antep 3-2 Trabzon / Sivas 1-1 Beşiktaş

Dün ilk önce Trabzon gitti ekmeği aldı geldi fırından. Sonra Sivasspor yağ sürdü, Beşiktaş olmaz dedi bir de bal sürdü ekmeğin üzerine ve sofrada oturan Galatasaray'a verdiler.

Akşam Eskişehir maçının kazanılması Bülent Korkmaz'ın takımdaki geleceği konusunda net adımlardan biri olacak. Puan kaybı mayıs sonu Büyük Kaptan rüyasının sonu demek, galibiyet ise Skibbe'nin Kocaeli maçında nokta koyduğu şampiyonluk hikayesinde yeni bir paragrafa başlamak demek. Ha bu paragrafa başlarken kalemlikte bazı tükenmeye yüz tutmuş kalemleri kullanmamak lazım, yoksa ilk cümleden sonra noktayı bir daha silmemek üzere koymak gerekir...

20.03.2009

Hasan & Morgan El Ele : Galatasaray 2-3 Hamburg

Ne güzel başlamıştı herşey. Kewell savunmada süper oynayacaktı, Baros ilk maçta oynayamamanın intikamını alacaktı, Arda delinmiş diziyle tarihi bir performans gösterecekti. Bunlar aslında hiç olmamış gibi konuştum ama hepsi oldu. Ne var ki tüm bunları hesaba katarken ilk maçtaki kritik kurtarışıyla tur umutlarını yükseklerde tutan De Sanctis'in amatör kalecileri bile aratacak performans göstereceğini hesaba katamamıştık. Geldi çok gol yemeye başladı, oturtur düzeni dedik bekledik ama olmadı. Skibbe çok cesur oynatıyor o yüzden yediği gol sayısı normal dedik, bekledik yine de düzelir diye, olmadı. O yine hatalı goller yedi. Kocaeli maçında Taner'in ilk golündeki hatalı çıkışını tam 4 resmi maçta üst üste tekrarladı o golü yemesine rağmen. Yaptığı bir hatanın üzerine gidip telafi edeceğine aynısını tekrar ediyor. İtalya'da her daim dünyanın en iyi kalecileri bulunur ama İtalya'dan her çıkan kaleci de iyi olmak zorunda değil. Yeri geldi savundum bu adamı ama bir kredisi varsa bugün tüketti hepsini. İlk gole bakıyorum, durmuş seyrediyor, hamle yapsa belki kornere gidecek belki de dönecek ve savunma uzaklaştıracak. İkinci gol zaten komedi, şut çekilmeden yatıp golü ikram ediyor. Son gol iş işten geçtikten sonra gelmemiş olsa orada da ileriye çıkarken aniden durup eğilmesi hakkında sayfalar dolusu şeyler yazabilirdim. Çıktıysan devam et, durup eğilme. Bunu amatör kaleci bile biliyor.

Bütün bunların yanında olan Kewell, Arda ve Baros'a oldu. Tur gelse bugün bu mükemmel performanslar konuşuluyor olacaktı ama De Sanctis'in başroldeki performansına En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülüne göz kırpan Lincoln ve yönetmen Bülent Korkmaz da ortak olunca işler karıştı gitti.
Yapman gereken en mantıklı şeyleri yaparak başladın Büyük Kaptan. Serkan'ı oynatmak en doğru kararlardan biriydi, Serkan değil de Mehmet Güven sahada olsa işler istediğin gibi gitmeyecekti farkındaydın bunun. Ama neden herşey tam da istediğin gibi giderken 2-0'dan sonra takımı yok ettin. Üç gün önce savunmaya yasladı diye eleştirip bugün 2-0'dan sonra geriye yaslamayıp hücumda kaldı diye eleştirecek değilim, bunu yapacak olsam burada emek harcayacağıma kahvehane köşelerinde amaçsızca yorum yapıyor olurdum. Sadece 2-0'ı bulduktan sonra yapılamayan hamlelere takıldım ben. Eldeki mevcut oyuncular yüzünden Mehmet Güven'e her zamanki nefretimi ayrı bir tarafa atıyorum, yoksa unutmuş değilim önceki haftalarda söylediklerimi. Ancak bugün 2'yi bulmuşken pek de iyi oynayamamış Barış'ı kenara alabilirdi Kaptan. Veya Nonda'yı alabilirdi Baros'un yanına. Hepsini geçtim, Sanctis'in katkılarıyla 2-2 olmuşken Lincoln'ü çıkarmakta da haklıydı belki, zira Lincoln hayaletten farksızdı. Ama Lincoln çıkarken Hasan veya Ümit değil de Nonda ilk tercih olsa fena mı olurdu ? Sezon boyu yapılan eleştirilerin haddi hesabı yok Nonda ve Mehmet Güven'e karşı da bugün ikinci yarıdaki tablo resmen haykırıyordu bu iki adamı alın oyuna diye. Lincoln konusunda Bülent Korkmaz'ı destekliyorum da taktik anlamda yapılmaması gerekenleri bir bir yaptı. Hasan Şaş'ın son 15 dakikada oynadığı oyun Iorfa dahil gelmiş geçmiş tüm kötü yabancıları mumla arattı bugün. Bu takımda kaptanlığa layık görülmüş bir adamın milyonların gözü önünde böylesine kötü ve rezil bir oyunun altına imzasını atması skandaldır ve tribün de maç giderken bu adamı yuhalıyorsa sonuna kadar haklıdır. Hasan Şaş'ın oyun parkı değil Ali Sami Yen Stadyumu.

Bunu itiraf etmek her ne kadar acı da olsa bu akşamki yönetimiyle Büyük Kaptan bu kulüpteki geleceğini yarı yarıya kısalttı belki de. Önümüzdeki sezon sonunu görür diye beklerken ilk yarının sonunu görür mü diye düşünmeye başladım. Terim, Hagi ve Luce'den çok şey öğrendim demişti teknik direktörlük mesleği için. Anlaşılan o ki en büyük katkıyı Luce'den almış, hücuma çıkarken bu kadar tedirgin olmamalı Galatasaray. Terim veya Hagi'den birşeyler aldıysa bu tedirgin ve gergin hava sahada olmaz takım öne geçtiği zaman.

17.03.2009

Seven Pounds

Pazartesi günü 18.45 seansına girip reklam ve ara derken 21.10 gibi salondan çıktım ve bu film hakkında söyleyebileceğim tek şey var, bu yazdığım zaman dilimini hayatımdan çaldı. Bu kadar ağır işleyen bir senaryo normal tempoda çekilse taş çatlasa 15 dakika sürer. Süreklilik namına hiç birşey yok, fazlasıyla can sıkıcı. Film arası geldiğinde salondaki 60-65 kişinin yarıdan fazlası uyukluyordu diyeyim siz anlayın. Henüz izlememiş olanlar emin olsunlar hayatlarında herhangi bir eksiklik yok, kaybettikleri bir şey yok. Nereden tutsanız elde kalıyor film. Dram olmak için fazla hafif, macera desek o da yok, komedi veya bilimkurgu da değil, animasyon zaten değil, öyle dram olmaya çalışıp da olamamış gibi duruyor kısacası. Sene sonu veya önümüzdeki sene bu zamanlar tv'de gösterilir, o zaman yapacak hiç işiniz yoksa, boş boş oturacaksanız o sırada zaman geçirmek için bu filmi izleyebilirsiniz.

Will Smith benim için Men In Black serisinde çok beğendiğim sevimli siyahi bir aktördü ama bu filmden sonra hayatımdan 123 dakikayı çalıp götüren insanlardan biri olacak. Bir de The Green Mile'dan hatırlayacağımız Barry Pepper vardı filmde, kendisi ile ilgili düşüncem bir üstteki postta açıkca görülüyor olmalı..

15.03.2009

3. Baskı : Inter 2-0 Fiorentina

NTV yayınlamasa da bir şekilde maçı izledik yine Trabzonspor - Galatasaray maçından sonra. Ancak izlediğime pişman oldum. İlk yarıyı göremedim ama ikinci yarıyı dört gözle takip ettim. Tıpkı Juventus ve Milan deplasmanlarında olduğu gibi ikinci yarı rakip sahaya kamp kurduk ama sonuç yok. Juve ve Milan deplasmanları 1-0 bitmişti, burada skor 2-0 oldu. 90+3'te Ibrahimovic 30 metreden mükemmel bir serbest vuruş golü attı, bir dakika önce Frey'e takılmıştı ama tekrar fırsat bulunca affetmedi. Milan ve Juve deplasmanlarındaki 1-0'lık yenilgilerden tek farkı 2 gol yememiz değildi, bu defa Jovetic maçın yıldızı olamadı. Prandelli 4. hafta üst üste yedek bıraktı kendisini. Mükemmel maçlar oynayıp değerine değer katarken aniden kenara çekilip ısrarla yedek kulübesine mahkum edilmesini bir türlü anlayamıyorum.

Ligde bizden üstteki 3 takıma da deplasmanda gol atamadık ama hepsinde puanı veya puanları kaçıran taraf olduk. Prandelli bir şekilde kendine gelip silkelenmeli diye diye dilimizde tüy bitti ama 3-4 haftadır her maçta Jovetic'in yedek kalması ve Bonazzoli'ye kurtarıcı gözüyle bakılıp kendisinden yapamayacağı işler beklenmesinden bahsetmekten bıktık artık. Fiorentina 3. olup doğrudan Şampiyonlar Ligi'ne kalma şansını elinin tersiyle bir güzel itmişti, şimdi de Roma ve Genoa'nın puan kaybı yarışına girdiği bu haftalarda birbirinden saçma puan kayıplarıyla 4. sıraya oturma şansını da rakiplerine ikram ediyor. Prandelli önümüzdeki 2-3 senede şampiyonluğa oynayan bir takım yaratılacağını söylese de bunun için öncelikle Şampyionlar Ligi'nde devamlı olması gerektiğinin farkında değil sanırım. Prandelli takımla göz göre göre oynuyor çocuğun oyuncakla oynadığı gibi.

Yine de Juventus ve Milan deplasmanlarından sonra 3. baskıyı izledik bu hafta. İkinci yarı neredeyse tek kale oynayan Fiorentina ama gol yok. 45-65 arası kaçan gollerin ise formsuzlukla veya şanssızlıkla alakası olmamalı. Özellikle Mutu'nun 4'e 2 pozisyonda altı pasa girerken vurduğu top var ki akıllara zarar, pas verse 3 kişi de ayrı ayrı müsait ama O şut çekmeyi tercih etti. Prandelli ve biricik prensi Mutu ile daha çok işimiz var.

Tek Kişilik Şov : Trabzonspor 2-2 Galatasaray

İki takımın başında hakem olmasa eminim ki güzel güzel oynarlardı maçı. Son zamanlarda kendimi tutuyorum, hakemler konusunda mümkün olduğunca az yazayım diyorum ama Yunus Yıldırım tek başına maçtaki herşeyin önüne geçmeyi başardı. Perşembe günü "eyvah" sesleri yükselmişti zaten çoğu kişiden. Çünkü Sivasspor - Galatasaray maçında da skandala imza atan kişiydi Yunus Yıldırım. Daha olayın üzerinden 2 ay bile geçmeden, olanların hepsi hafızalardayken bu hakemin bu maça verilmesi basit veya sıradan bir karar olmamalı. Bir insan son zamanlarda ligin kaderini etkileyecek iki maçı yönetip ikisinde de maçın önüne geçip tamamen kendisinden konuşulmasını sağlıyorsa burada durup ciddi ciddi düşünmek gerekir. Yunus Yıldırım sanki kurulmuş/programlanmış bir cihaz gibi Galatasaray'ı durduk yere 10 kişi bırakıyor. 1 veya 2 damla su yüzünden Ümit Karan kurban edilmişti, basit bir ikili mücadele sonrasında da oyunda kalsa skora direkt etki edebilecek Yaser Yıldız'ı kurban etti. Aynı pozisyonda Yaser'i itip kakan, Yaser'le aynı oranda sertliğe başvuran Egemen Korkmaz'a 2. sarı kart çıkamazken Yaser'e direkt olarak kırmızı kart çıkıyor.
Perşembe günü öğleden sonra hakem atandıktan sonra yazılan senaryolar bir bir gerçek oldu ve dakikalar işledikçe Yunus Yıldırım daha fazla önüne geçti maçın. Bir kırmızı kartla bu sonuca varmıyorum, kimse yanlış anlamasın. Trabzonlu'ya sorun hakemi o da yerden yere vurur bu akşam olanlardan sonra. Zevkli ve tempolu geçmesi beklenen ve o yönde sinyaller vererek başlayan bir maçta git gide tempoyu ve hızı azaltıp en sonunda iki tarafın da nefretiyle oyunu bitirdi. Maçta o kadar çok anlamsız düdük çaldı ki gerek bizim gerekse Trabzon'un haklı ve önemli faullerini çalamadı. Haksız yere bir tarafa düdük çaldığı için bir sonraki net faul gerektiren ve bazen karta sebebiyet verecek hareketlerde faulü veremedi, bir önceki pozisyonda yok yere çaldığı düdükleri çalınması gereken yerde çalamadı. Alanzinho, Gökhan Ünal ve Ümit Karan da bir kaç pozisyonda tamamen hakemin üzerine oynadılar iş işten geçtiği için. Hakem kötü yönetiminin farkına varıp iki tarafın da canını yakmayayım derken kontrolü tamamen bıraktı. Ben birisine Gökhan Ünal kadar itiraz etsem en sonunda dayak yerdim sanırım ama sağolsun Yunus Yıldırım bir sarkı kartı gösteremedi. Arda'nın dizi deliniyor ama bir uyarı bile gelmiyor yapana. Sonra Yaser ikili mücadelede kollarını açarken dirsek attı diye oyun dışı. Alanzinho ilk yarıda sık sık serbest dalış yapmasa hakkı olan bir kaç faulü alırdı ikinci yarıda ama kendini yaktı. Sonuçta hakemin kontrolü elden bırakıp verdiği kararlarla gündeme oturup maçı tamamen ikinci plana atmasını izledik, olan da Galatasaray'a oldu Yaser'e çıkan saçma kart yüzünden.
Maç hakkında da bir şeyleri not düşmek lazım ama ne yazarsak yazalım hakem bu maçla ilgili konuşulan ilk şey olacak. Gün içerisinde bir kaç kanalda Lincoln kadroda gösterildi, sonra Mehmet Güven'in oynayacağı haberi geldi. Ümit Karan bu denli formsuzken sırf Hamburg maçının sonundaki iki kontra hatrına 11'e girmeli miydi tartışması yapılabilir ancak Yaser'in direkt oynama gibi bir şansı şimdilik olmadığı için mecburen 11'e giren Ümit oldu. Lincoln oynamayacaksa çift forvet yerine 5'li orta saha ile sahaya çıkmanın bir anlamı olmayacaktı, bu defa hücum gücü de azalabilirdi. Savunmada belki Serkan direkt olarak oynatılıp Sabri ileriye çekilir o şekilde bir 5'li orta saha düşünülebilirdi ancak bu defa Alanzinho gibi hızlı bir isme karşı Serkan'ın ağır kalması ciddi tehdit oluştururdu. Hoş Sabri varken yine tehdit oldu Alanzinho, o da ayrı bir olay. Gol de zaten Sabri'nin rahatça vurabileceği topun önünden çekilmesiyle geldi. Sabri orada topa vursa Alanzinho'ya yok yere gol şansını vermeyecekti. Gözden kaçan bir detay oldu ama ilk golde Sabri yine çaresiz olan değil hata yapan taraftaydı.

Galatasaray'ın gözünü karartıp daha fazla adamla yüklenip Gökhan ve Umut'a daha fazla alan açacağı dakikalarda bu iki ismin formsuzluğu değil elektrikler devreye girdi. Galatasaray'ın o telaşla ciddi pozisyonlar vermesi beklenirken şehir şebekesi çok iyi kademeye girip Trabzonspor'u durdurdu. Oyuna geri dönülünce Galatasaray kontrolü ele alıp Ümit'in çok çok akıllı hareketini Arda'nın güzel bir asistle tamamlamasıyla golü buldu. Baros vurmadan önce kaleciyi de geçeyim dese 1 saniye sonra "gol" diye ayağa kalkmaktansa bol bol küfür ediyor olurduk. Maç boyu Ümit Karan'ı eleştiren çok olmuştur ama o durumda bir Nonda veya Lincoln olsa topun üstünden atlamak akıllarının ucundan bile geçmezdi, asisti kendileri düşünürdü ilk olarak. Golün hemen öncesinden pozisyonda faul var mı yok mu diye Lig TV tekrarın suyunu çıkardı. Mehmet Güven daha Alanzinho'ya yeni yönelmişken Alanzinho'nun topa veda edip Mehmet'in üzerine oynaması akıllardaki soru işaretini kaldırabilir. Alanzinho işine baksa Mehmet zaten faulü yapacak ama Mehmet'in gelişini görüp kendini erkenden bırakan Alanzinho biraz da mazlumu oynadı o pozisyonda.
İlk yarıda benim aklımda kalan başka şey yok. İkinci yarıda da maçı izlediğim yerde herkes Lincoln hamlesi bekliyordu ki şu maçta olmayacak tek şeydi Hamburg maçından sonra gelişen olaylar olmasa bile. Eğer Lincoln ile başlanmadıysa devamında oyuna girmemeliydi. Bülent Korkmaz'ın bu kararı isabetli olduğu kadar Yaser'i oyuna geç alması da bir o kadar isabetsizdi. Yaser girdikten sonra hücumda ortalığı karıştırmaya başlamışken sadece Yunus Yıldırım'a yakışabilecek bir kartla atılması komik oldu. O pozisyonda Sabri'nin de topu tutup uzun süre taç atışını yapmaması olayı körükleyen etkenlerdendi, bu minik detayı atlamamalıyız. Adam gibi iki saniyede top kullansa hiç olay olmayacakken topu bekletip 10 saniye atışı kullanmayınca Yaser'i kaybettik. Bu olayın üzerine Trabzon yüklenmeye başlamışken Arda'nın dizinde açılan delik 10 kişi oynayan takımı 9 kişi oynamaya itti. Colman'ın attığı golde de orada kademede olması gereken isim Arda'ydı, oyun bir türlü duramayınca değişikliği yapamamış olmamız gole sebep oldu. Yapacak bir şey yoktu orada ne yazık ki, olan oldu. Colman'ın vuruşu akıllara bir an Nonda'nın Denizli deplasmanındaki golünü getirdi, itiraf etmek gerekirse bu daha güzeldi. Trabzon'un 2. golünden önce De Sanctis'in yine karşı karşıya çıkardığı bir pozisyon var, Hamburg maçından sonra 3 gün arayla 2. kez bu gerçekleşti ki burada De Sancstis'in bu başarısından ziyade savunmanın bu açığı vermesinden bahsetmek lazım. Gerçi bir savunma hattına sahip olduğumuza bile sevinecek durumdayız, o da var...

Baros çıkıp tribünden tepki alırken o formayı öperek gitti ya ne diyeyim.. Umarım Lincoln'ün yaptığı gibi sahte ve gösteriş kokan bir hareket olmaz..

NTV & Seri A

İtalya Ligi'ni Kanal 24 veya TV 8'e bırakmayıp yayın haklarını almaları bile yeterliydi aslında bizler için ama insan yine de bir şekilde huzursuz oluyor işte. Bu haftanın programına bakıyorum, Juve - Bologna ve Siena - Milan maçları yayınlanıyor. Ancak Inter-Fiorentina maçı pas geçilmiş. İtalya'da haftanın maçının yayını yok ama o saatte İspanya'dan Almeria - Barcelona ve A.Madrid - Villarreal ise yayınlanıyor. İspanya daha gollü bir ligdir tamam itiraz yok buna da, Inter ile Fiorentina da her hafta karşılaşmıyor ki.

Hepsini geçtim bu hafta Sampdoria - Roma oynarken Siena - Milan maçını yayınlamak da büyük hata oldu. NTV İtalya Ligi konusunda biraz daha dikkatli olmalı.

Muhtemelen Trabzonspor - Galatasaray maçından sonra %100 Futbol yayınlanacak diye Inter - Fiorentina maçı güme gitti NTV ekranlarında. Hiç olmazsa gece tekrarını yayınlayabilirlerdi ama o da yok programda. Evet Fiorentinalı olarak normalden fazla tepki gösteriyorum ama olmadı böyle, güzelim maç İspanya Ligi'ne kurban gitti.

Tek avuntumuz PSG - Marsilya maçını kaçırmayacak olmamız.

Maçtaki Tüm Golleri Atıp Kaybetmek

Eskişehirspor 1-2 Bursaspor
15' Emre Toraman (k.k.)
37' Emre Toraman (k.k.)
62' Vucko

Tüm goller Eskişehirsporlu oyunculardan ama...

Igor Jauregi geliyor akıllara, 6 yıl önce Real Sociedad formasıyla Deportivo'ya iki gol atmıştı ama ikisi de kendi kalesine gitmişti. Hatta 3. top da girmek üzereyken ya çizgiden çıktı ya direkten döndü net hatırlamıyorum orasını. Nihat deplasmanda takımını 1-0 öne geçirse de kendi takım arkadaşına engel olamamıştı.

Slumdog Millionaire

2 hafta önce izledikten sonra sıcağı sıcağına yazacaktım yorumlarımı ama araya ne girdi de gelip yazamadım bilmiyorum. Çıktığım anda keşke daha uzun sürse demiştim ve tadı damağımda kalmıştı. Oscar gecesi bu filmin 8 ödül birden almasına hayretle bakmış, nasıl olur demiştim ama filmden çıktıktan sonra tek bir şey dedim : 8 heykelcik az bile olmuş.

Not Defteri #14

  • Bir alttaki Semih Kaya postundaki ilk yorum gösterdi ki ekşi sözlük'te de yazdığımı bilmeyen okuyucular var veya ilk kez bloga gelip bu durumdan haberdar değil o yorumu yazan adsız arkadaş. Oradan başkasının yazısını alıp da kendim bulmuş gibi buraya yazdım sanmış olmalı ki hemen o entry'nin linkini yoruma eklemiş. Buradan tekrar etmiş olayım da sonra yeni yanlış anlamalar doğmasın.
  • Bu aralar yazacak çok şey geliyor aklıma ama sürekli internete gidip gelmekten sıkılıyorum. Laptop işi de ay sonuna sarkınca iş biraz karıştı. Benim de canımı sıkıyor bu bloga yazamama durumu. Buradan da duyurmuş olayım, orta halli ikinci el bir laptop bulan, duyan, gören veya elden çıkarmak isteyen varsa talibim. Evden istemiyorum çünkü sorun oluyor, bu devirde hala bilgisayarı/laoptopu sadece oyun oynamaya yarayan ve yaşamı sekteye uğratıp işlerden alıkoyacak bir alet gibi gören babaya sahibim. Sanırım kendisi sadece oturup oyun oynamayı bildiği için öyle sanıyor.. Başka mantıklı açıklamasını bulamıyorum, 2009 oldu yıl ve ben hala derdimin oyun değil iş olduğunu anlatmaya çalışıyorum. 22 değil 12 yaşında olsam tamam derim de, ayıp ama...
  • Laptop demişken, evde babamla uğraşmamak için direkt olarak ikinci kredi kartını çıkarıp kendim almak istiyorum şöyle 800-900 liralık minibooklardan. Ancak kredi kartı da ayrı sıkıntı, öğrenciye 1.000 TL limitli kart veren bir banka biliyorsanız acilen haber verin lütfen. Bu kartı çıkartıp da elime aldığım gün soluğu Vatan Bilgisayar'da alacağım.
  • İddaa'nın yenilenmesine çok sevinmiştim de Dünya Süpersport Şampiyonası'nın da programda bu kadar çabuk yer alacağını hiç düşünmemiştim. "Kenan Sofuoğlu favori, banko Kenan" diye bir yorumu görmeye alışkın değiliz sonuçta. Ayrıca herkesin gaza gelip Kenan'a oynayın dediğini okudum, Kenan 4. oldu Katar'daki yarışta. Bu da küçük bir not olsun kenarda duran...
  • İddaa demişken, Beko Basketbol Ligi hemen dahil edilmeli programa. NBA takımları ile bizimkileri aynı kupona yazmak istiyor insan.
  • Ben 2. dönem okulun havuzuna kaydolup yüzecektim sözde, evet doğru tahmin ediyorsunuz, olmadı öyle bir şey. Olsun ama mayıs-ekim arası yüzerim Marmaris'te bol bol. Gidersem seneye giderim okulun havuzuna da.
  • Yine de boş durmuyorum, havuz yerine gitara başladım. Beni tanıyıp dış görünüşe de aldanıp çalmadığıma şaşırıyordu çoğu kişi, artık şaşırmasınlar. Evde boş kaldıkça da gitarı alıp parmakları çalıştırıyorum, kardeşim bugün-yarın delirir sanırım aynı sesleri duymaktan.
  • Sennheiser CX300'ümün sağ kulaklığında problem çıktı. Bunu 1-1.5 sene sorunsuz kullanma umuduyla alıp 4. ay sonunda böyle bir sorunla karşılaşmak hayal kırıklığına uğrattı beni. D&R'a götürdüm teknik servise yollattım, normalde süre 30 gün ama 15 güne olur demişlerdi, 10-12 gün zamanları kaldı önlerinde. Büyük ihtimal o arıza geçmeyecek ve değiştirmek zorunda kalacaklar. Değişim yapmıyoruz diye çıkış yaparlarsa da "şimdi onlar düşünsün" derim ve oracıkta cinnet geçiririm.
  • Bu aralar film sıkıntısı içerisindeyim, pazartesi-perşembe aksatmıyorum sinemayı da nedense 3-4 ay önceki gibi bir kaç alternatif bulamıyorum sinemaya giderken. Gidip tek filmi zar zor seçip giriyorum içeri.
  • Film demişken, bir sonraki posta geçeyim 2 haftadır unuttuğum şeyi yazayım.

13.03.2009

Tanrılar O'nu İstiyor

Hamburg deplasmanında Emre Aşık'ın kırmızı kartı da göstermiştir ki futbol tanrıları bu genç adamın sahaya inmesini istiyor.

Önce Servet ve Emre Güngör'ün aynı maçta sakatlanması, hemen ardından Fernando Meira'nın ayrılması, Hakan Balta onun yerine geçmişken de hesapta olmayan bir sekilde Emre Aşık'ın kırmızı kart görmesi.. Bunların hepsi basit bir tesadüf olmamalı. Futbol tanrıları bu adamın formayı giymesi icin her seyi yapmış durumda. Galatasaray Spor Kulübü Profesyonel Futbol Takımı kadrosunda 19 mart günü sahada olabilecek kişiler arasında takımdaki tek stoper olmasını başka bir şey açıklamamalı..

Semih Kaya, bir avrupa maçıyla kendini ispatlayıp 20 sene o formayı sırtından çıkartmamış teknik adamın elinde bu görevin üstesinden gelecektir, yeter ki biraz inanç olsun hepimizde.

12.03.2009

Hamburg 1-1 Galatasaray

Öncelikle bu ilk fotoğrafla başlamak istiyorum. Gündemden uzak kalmış birisine bunu gösterip Türk Telekom Arena'nın açılış maçıydı bu desek sanırım hiç yadırgamaz o kişi. Bir süredir oturup adam akıllı maç yazamıyordum bloga. Daha doğrusu ne yazdım ki zaten ? Bu bir iki haftalık suskunluktan sonra güzel bir geri dönüş olsun yeniden. Maç öncesi 3-4 gün boyunca iddaa'da tek maç olmasından ötürü her arkadaşıma 1-1 oynayıp diye ısrar ettim, oynayan varsa selam olsun buradan hepsine. Kendim oynamadığım için de yazıklar olsun bana diyebiliyorum..

Bu kadar kişisel şey yeter, şimdi olması gereken şeye yani maça geçmek lazım. Maç öncesi bu kadroyu beklemeyenlere deli gözüyle bakılırdı orası kesin, Volkan'ın yerine Alpaslan olsa yine sürpriz olmazdı, sonuçta ikisi de eşit şansa sahipti ki sezon içinde bulduğu şanslar yüzünden Volkan daha yakındı buraya. Galatasaray'ın son deplasmanları hep iyi oyun ve mükemmel mücadelelere sahne olmuştu UEFA Kupası'nda. Bugün Benfica, Hertha ve Bordeaux deplasmanlarındaki gibi bir oyun beklemek hata olurdu. Sezonun ilk yarısı da dahil sakatlık ve çeşitli dış etklenlerle birlikte bu sezon elde olabilecek minimum kadro buydu. Yani anlatmak istediğim bir daha böyle kötü kadronun ve düzen/sistem karmaşasının yaşanması pek olası gözükmüyor. Bu lafları da mumla aramak zorunda kalmayız umarım sezonun kalan kısmında.

İlk yarıda öyle bir oyun oynandı ki 5 dakika önce Galatasaray farka gider diyebilecekken 5 dakika sonra fark mı yiyeceğiz yoksa diye düşünür olduk. Bu Galatasaray değil Hamburg'dan kaynaklı bir durumdu aslında. Son dönemlerdeki o dalgalı performanslarını yine sergilediler. Oyun içinde çok iyiyken aniden durup baskı yiyorlar, bugün Nonda değil de Ümit ile başlamış olsak o oyundan düştükleri anlarda maçı koparabilirdik. Olic hamlesi düşündürücüydü, eğer sakatlık yoksa böylesine bir taktik hamle hata oldu onlar için. Bizim için iyiydi tabii ki, bir şikayetimiz yok, rövanşta da aynısı olsa memnun oluruz. Belki de Olic Bayern'e transferinin bedelini ödüyordur, bu da bilinmeyenler arasına girdi bu gece için. Trochowski konusunda ise korktuğum başıma geldi diyebilriim, gözden kaçan önemli bir tehdit gibi duruyordu, aynen de öyle oldu. Sanırım Petric, Jarolim, Olic derken O biraz arka planda kalmıştı. Guy Demel'in eksikliğini de pek hissetmediler, sahada olsa zorlardı bizi orta sahada.
Gol anında Ayhan'ın direkt vuruşu düşünmesi turu getirmiş bile olabilir. Topu düzeltmeye çalışsa Hamburg savunması tam tekmil yerine dönmüş olabilirdi. Golden sonra Hamburg'a pozisyon verdik ama bulmamız gereken bir kaç fırsatı değerlendirme konusunda fazla başarısız olduk. Atağa çıkarken Nonda'nın top tutup geri dönme alışkanlığı ciddi sıkıntı yaptı iki pozisyonda. Bir iki pozisyonda da yanlış adama yönelince önemli kontraları değerlendiremedik. Yine de golü kontradan bulmamız iyi oldu, çünkü son iki maçta bunu yapmadığımız için fazlasıyla tepki almaya başlamıştı Büyük Kaptan. Bu şeyler zamanla oturacak ve bu geçiş döneminde Bordeaux ve Hamburg gibi iki ciddi sınavdan iyi yırttık doğrusu. Trabzon deplasmanı keşke Hamburg ile oynanacak rövanştan sonra olsaydı diyorum, bu aradaki lig maçının şampiyonluğa direkt etki edecek bir deplasmana denk gelmiş olması sıkıntılı bir durum.

Tekrar maça geçip ikinci yarıya göz atmak lazım. Hamburg'un her ev sahibi takım gibi geride kapattığı ilk yarıdan sonra iştahlı ve golü hemen bulmayı düşünerek başlaması lazımdı, öyle de yaptılar ve amaçlarına ulaştılar hemen. Yenen goldeki adam kaçırma hadisesindeki suçluyu maç anında kestiremedim ama Büyük Kaptan gereken dersi verecektir o oyunculara. Kendisinin Bordeaux deplasmanında da söylediği gibi pozisyon hatasının önüne geçmeyi başaracaktır, bir önceki dönemdeki gibi birbirinin kopyası golleri üst üste yemeyeceğiz görevde olduğu sürece. Bu konuda kesin konuşmakta bir engel yok önümüzde. Golün hemen ardından tartışmaya fazlasıyla açık bir kırmızı kartı görmek ister istemez Konya ve Bursa maçlarındaki Galatasaray'ı görmemize sebep oldu. Kewell kartı gören Emre'nin yerine geçtiğinde spiker Nebil Evren de inanamadı, bizler de inanamadık. Ancak maç sonu Bülent Korkmaz bunun planlandığını söyleyince kendisine bir kez daha saygı duydum. Kewell'da bu görevi yerine getirebilecek ışığı her teknik adam göremez, akla gelen ilk tercih Mehmet Güven veya Barış'ı oraya çekmek olurdu. Bu olasılıkların dışında yedekte genç de olsa bir stoper otururken oraya hiç düşünmeden Kewell'ı çekip 40 dakika oynatmak sanırım sadece Bülent Korkmaz'ın yapacağı bir iş. Ne Skibbe ne Terim ne de Lucescu'nun hayatta akıllarına gelmeyeceği bir karardı bu. Teknik direktörlüğü konusunda hala tartışmalar varken bu kritik kararlarıyla bir bir sağlamlaştırıyor yerini. Bugünkü Kewell hamlesi ve Lincoln'ü doğru zamanda kenara almasıyla son derece doğru kararlar verdi.
Maçta kırmızı karttan sonrasını detaylarıyla konuşmaya gerek olmadığını düşünüyorum. Çünkü bu durumda yapılacak pek şey yoktu. Kewell'ın o görevi alacağı planlıyken Semih'i oyuna alıp planın dışına çıkmak hata olurdu. Büyük Kaptan gereğini fazlasıyla yaptı son dönemlerde. Savunmada 20 yılını harcamış bir adamın takımı böyle kritik anlarda golü yemezdi, öyle de oldu. Tabii bunları konuşurken 1 aydır yerden yere vurduğum De Sanctis'in de adını anmadan geçmemek lazım. İlk yarıda bire birdeki pozisyon dışında ikinci yarıda o zor anlardaki kurtarışları da takımın direncini arttıran etkenler arasındaydı. Ayrıca lig ve UEFA'daki son 4 maçta yaptığı boşa çıkışlarından sonra bu defa topu yumruklamayı başardı, bir an için korktum 5. kez üst üste aynı hatanın gelecek olmasından.

Tüm bunlardan bahsettikten sonra sayın Shabani Nonda'ya da değinmeden geçmek istemiyorum. Merak ediyorum bu kadar kötü ve beceriksiz şeyleri yapmasının sebebi ne. Geçen sezon içerisindeki ve bu sezonun başındaki o durmak bilmeyen, daha ilk 45 dakikada rakip savunmayı bezdiren adam nereye gitti. Baros geldikten sonra kulübeye hemen girmiş olsa anlarım sıkıntısını da Baros ile birlikte de hatırı sayılır miktarda süre aldı ama git gide sıfıra indirdi performansını. Şimdilerde kocaman bir boşluktan veya Galatasaray formasını sırtına geçirmiş rakip savunmacıdan bir farkı yok. Karşı karşıya kaldığı anda bir adım yana kaysa veya topu olduğu yerde tutsa karşısında bomboş bir kale bulacaktı, genç oyuncu olsa anlaşılır da kale zaten boşken, kaleci yarım metre önündeyken aşırtma vurmak da neyin nesi ? Hani kale dolu olsa anlaşılır da, boş kaleye aşırtma vuruş denemek ayrı bir saçmalık oldu. Ümit girdikten sonra hücumda hiç olmazsa iki üç pozisyon yakaladık. Nonda rövanşta zaten oynayamayacak Baros oynayacağı için ama bu formuyla herhangi bir lig maçında bile sonradan oyuna girmesi sürpriz olmalı. Kendisi bana kalırsa Yaser'den sonraki 4. tercih olmalı forvet konusunda. Şu Nonda sahada bu haliyle koştururken hızlı ve adam geçebilen Yaser'in veya bulduğunu kaleye atan bir Ümit'in bir gol bulması çok daha olasıydı bu maçta.

Bir de Kassai'ydi sanırım hakemin adı, doğru yazıp yazmadığımdan emin değilim şu an. Kırmızı kartı yıllarca tartışılsa doğru veya hatalı denemezdi. Ümit'in sayılmayan golünü ise o an heyecanla net kestiremedim, özeti de izleyemedim henüz ama kırmızı karttan sonra orada da hatalı veya tartışmaya açık bir karar verdiyse bizim hakemlere bu kadar yüklenirken hata yaptığımıza ilk kez ciddi anlamda inanırım. FIFA kokartı takan bir hakem bu kadar yön vermemeliydi bir maça. Çoğu pozisyonda oyunu gereksiz kestiği gibi durdurduğu anlarda da sarı kart dengesini iyice kaçırdı. Bunu sadece Galatasaray adına söylemiyorum, Hamburg adına da bizim adımıza da memnun edici değildi.

Koca yazıda bir kere bile Arda'nın adı geçmedi ama o bugün "koşmuyor, çabuk pes ediyor" diyenlerin bu yorumları bir daha yapmamasını sağlayacak performansa imza attı. Hücumda top tutuyor denen Nonda'dan kat kat daha fazla topu tuttu. Eğer takım savunmaya dönmemiş olsa üzerine 2-3 kişiyle gelen Hamburg savunmasını vereceği paslarla yerle bir edebilirdi. Yine de bunlar olsaydı diye hayal kurmakla sınırlı kalacak sadece. Haftasonu Hasan Şaş da geri dönmüşken Arda kenarda olmalı, bugün az daha zorlasa pili bitmiş oyuncak arabaya dönüşecekti ve öylece kalıp oyunu izleyecekti. Bülent Korkmaz'ın gelişiyle birlikte Arda'daki değişim inanılmaz seviyede. Eğer Bülent Korkmaz uzun yıllar burada kalırsa Arda da kendisinin sahadaki izdüşümü olarak yer alacak ve bunun hayalini kurmak bile inanılmaz bir keyif..

8.03.2009

Fiorentina 0-2 Palermo

Söyleyecek pek söz bulamıyorum. Roma ve Genoa'nın kazanamadığı haftada bu skorun tek anlamı rezalettir. Maçı izleyemedim yine ama 5. dakikada Jorgensen'in direkten dönen topu var, ikinci yarıda da 48 ve 56'da 8 dakikada yenen 2 gol maçı bitirdi. Herşeye rağmen 4. sıradayız ama Milan uçtu gitti farkı 5'ledi. 3. olmak çok daha kolaydı geçen sezona göre ama Cesare Prandelli açık açık Fiorentina'daki kariyeriyle oynuyor, yolun sonuna giderek yaklaşıyor. Bu şekilde giderse önümüzdeki sezon kulübede yer almasına imkansız gözüyle bakarım. Bu takımı zor durumda alıp tekrar Şampiyonlar Ligi'ne oynayan bir takım haline getirdi ama son 2-3 haftadır Avrupa ve Seri A'da amatörce hatalarla maçları birer birer kaybediyor. Bunun sonu nereye varacak çok merak ediyorum..

Önümüzdeki haftaya da 0 puanı yazmak lazım. Inter deplasmanında Prandelli'nin kendini kurtarma çabaları olacaktır ama beraberlik bile hiç hesapta olmayan ekstra bir puan olur bu sezon için.

Ayrıca yine tekrar ediyorum, ben söylemekten bıktım usandım artık ama Jovetic neden ilk 11'de oynamaz bunu mantıklı bir şekilde birisi açıklamalı çıkıp da. Arda'nın Galatasaray'da aniden yedeğe atılıp ara sıra sonradan oyuna girdiğini düşünelim, o zaman bu durum daha anlaşılır olacaktır.

3.03.2009

UEFA Kupası 2009 : Ya Tutarsa


Geowyns'teki yazıyı görünce kendi tahminlerim geldi aklıma. Kuraların çekildiği güne göz atıp bakalım neler saçmalamışım.

Yıldızlılar 19 Aralık 2008 günü turu geçer diye işaretlediklerim. Koyu yazılanlar da turu geçenler :

Paris Saint Germain* - Wolfsburg
Kopenhag - Manchester City*
NEC Nijmegen - Hamburg*
Sampdoria - Metalist Kharkiv*
Braga* - Standard Liege
Aston Villa* - CSKA Moskova
Lech Poznan - Udinese*
Olympiakos* - Saint Etienne
Fiorentina* - Ajax
Aalborg* - Deportivo La Coruna
Werder Bremen - AC Milan*
Bordeaux - Galatasaray*
Dinamo Kiev - Valencia*
Zenit* - Stuttgart
Marsilya* - Twente
Shakhtar Donetsk - Tottenham Hotspur*

Tutanlar hem yıldızlı hem koyu olanlar. 16 eşleşmede 10 tane fena değil. En azından bahis oynansa tutacak ihtimallermiş bunlar. Aalborg, Braga, Metalist üçlüsüne oynasak iyi para kazanabilirdik sanırım. Tabii iddaa böyle bir imkan sunmadı bizlere, o ayrı.

Hemen yapayım bir sonraki tur tahminlerimi, 2 hafta sonra gözden geçiririz tekrar.

Werder Bremen - St. Etienne*
CSKA Moskova* - Shakhtar Donetsk
Udinese - Zenit St. Petersburg*
Paris Saint Germain* - Braga
Dinamo Kiev - Metalist Kharkiv*
Manchester City - AaB Aalborg*
Marseille* - Ajax
Hamburg SV - Galatasaray*

Fernando Meira & Genç Stoperler

7 Milyon Euro'yu gördükten sonra bu teklif kabul edilmese ortalık karışırdı. Sakatlık çokken bu ismin yollanması sıkıntı yaratacak Hamburg maçları öncesi ama gitmeliydi ve bu dönemde bu parayı verecek başka bir takım yok. Sene sonunu beklesek aldığımız parayı çıkartamayıp zarar ederdik. Emre Güngör'ün sakatlığı konusunda ilk okuduğum kaynak 6 ay demişti, bir hata olduğu açıktı, sonra normalini yani 6 hafta olduğunu öğrendik. Meira'nin gidişiyle daha yoğun bir tedavi ile 3 haftaya döner en geç. Emre yokken de Semih Kaya bu bölgedeki açığı fazlasıyla kapatabilecek bir oyuncu. Belki de bu formayı şimdi giyip bir daha hiç çıkartmamasını gerektirecek bir performans koyacak ortaya. Meira kesin olarak imzayı atıp giderse Semih ve Emre Güngör için bulunmaz bir fırsat olacak.

Yavaş yavaş sona gelen Emre Aşık'ın durumu da göz önüne alınırsa Meira'nın gidişiyle önünde kariyeri için önemli bir kapı açılan tek isim Semih Kaya olmuyor. Sezon başında kampta gayet olumlu işler yapan Sinan Osmanoğlu ve Murat Akça için de önemli bir fırsat doğacak. Büyük Kaptan yeni bir transfer yapmaktansa bu isimlere yönelmeli önümüzdeki sezonda. Gelecekte olacakları yerlere umutla bakılan Sinan, Semih ve Murat ülkemiz tarihinin gördüğü en iyi 2-3 stoperden birinin teknik adam olduğu yerde gereken şansı fazlasıyla bulmalı. Bülent Korkmaz bu isimlerin mevcut yeteneklerine kendi tecrübelerini de aktardığı zaman ortaya mükemmel savunma oyuncuları çıkartacaktır bu konuda şüphem yok. Unutulmamalı ki Kaptan'ın kendisi de bu oyuncularla aynı yaşlarda oynamaya başladı..

Arshavin'in Arsenal'e gitmesi bu üç genç yıldızın kariyerleri için önemli bir adım olacak belki de. Ne kadar zengin olursa olsun Arshavin gitmese Meira için bu parayı ödemezdi Zenit. Arshavin'in Ağustos 2008'de değil de Ocak 2009'da transfer olmasına bir Galatasaraylı olarak böylesine sevineceğim aklımın ucundan bile geçmezdi.

Ekleme, Saat 17.45 : Alttaki linkte yazana göre Meira gitmemiş. Halbuki gün boyu transfer kesin bitti diye haber yapıyordu NTV Spor. Umarım Meira'yı bu ücrete elden çıkarabiliriz, şimdiki formuyla önümüzdeki sezon bu takımda durması imkansıza yakın. Muhtemelen yönetim teklifi kabul etti ama Bülent Korkmaz'dan izin alamadıkları için son anda patladı bu transfer.

http://www.ntvmsnbc.com/id/24942632/

Not Defteri #13

  • Blogun arkaplanındaki küçük resim bağlı olduğu sunucudan silinmiş, neyse ki birleştirdiğim iki temadan birinin orjinalini bulup arkaplanı yeniden düzenledim. Sayfa açılır açılmaz en üstte "deleted or moved" yazınca kalbime iniyordu ilk anda bloga birşey mi oldu diye.
  • Laptop olayı için kredi kartı kısmına geldim, onu da ayarladığım vakit büyük bir rahatlama olacak benim için.
  • İddaa'daki yeni sistem çok hoşuma gitti. Artık maçlar bittiği anda iddaa.com'un kilitlenip açılmaması yüzünden kupon kontrol edememe stresinden uzak olacağız. Kuponun üstünde maçların adının da yazıyor olması iddaa için küçük oyuncular için büyük bir adım olmuş.
  • İddaa demişken, basketboldaki sistem de akılcı olmuş, oranları 1.70'e sabitleyip ona göre katlamak. Gerçi maçların büyük çoğunluğunda handikap olması oynarken sıkıntıya düşürecek ama 1.5, 2.5 gibi handikaplar pek zorlamaz sanırım. Bir de motor sporları ve zamanı geldiğinde tenise oynamak iyi olacak. Wimbledon izlerken "hadi koçum Fedex'im benim" diye elde kuponlarla kahvehanelerde heyecan yapan amcalar geliyor gözümün önüne. Futboldan başka sporlarla ilgilenmeyenler için bambaşka bir deneyim olacağı kesin.
  • Football Manager 2009'un v9.3.0 patchi çıktı ben daha oyunu doğru düzgün oynayamadım da işte bu beni çok hüzünlendiriyor. (- Evet Alpay Erdem'den ilham aldım bu satırda.)
  • Kış günü havanın güneşli olmasına sinir olduğumu daha önce yazmıştım gailba. İzmir'e geleli 1 hafta doldu ilk kez bugün hava kapattı ve yağmur düştü. Kış günü soğuk ve güneşli hava da ne demektir ya. Adam gibi kapansın, siyah bulutlar gelsin, ara sıra yağmur yağsın, özellikle gece çok yağsın, soğuk da olmasın. Kış dediğin şey budur, yani Marmaris'te öyle en azından. İzmir'de de böyle olsun.
  • Hayatımda ilk kez kendim Sayısal Loto oynadım bu cumartesi. Hep babam oynardı ben de yatırırdım yıllardır. İlk kez şansımı deneyeyim dedim Sayısal Loto'da. Denemez olaydım arkadaş, koca kuponda 8 kolonda 1 tane 1, 1 tane de 2 var. Eskiden ne güzel Şans Topu oynayıp tutturuyordum ara sıra, yine oraya dönmek lazım. Bir de 30 Milyon TL'ye dayanan Süper Loto'ya bulaşmak lazım. Derdim 6 değil 5 çıkması. İhtiyacımı görür 5 tutarsa gelebilecek 4-5.000 TL.. Oynarken 5 tutsun diye oynuyorum, 30 Milyon'da gözüm yok. Bu minimalist düşüncemi de açıkladım da kime ne faydası olduysa artık..
  • On Numara'dan hiç bahsetmedim şans oyunu demişken. Bu oyuna hiç ısınamadım ben, seni sevmiyorum Sütoğlan.

  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO