amatör futbol etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
amatör futbol etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19.02.2023

Arsenal: Neden kasabanın diğer tarafındaki Dial Square FC taraftarının kalbi hala Arsenal için atıyor?

 

Marc Brewer, Dial Square taraftarı olarak hala Arsenal kıyafetlerini giyiyor.


O anda Emirates Stadyumu tarihinin gelmiş geçmiş en önemli lig maçı oynanıyor fakat Arsenal kombinesine sahip Stuart Morgan, stadyumdan 38 km uzaktaki Chertsey kasabasında bulunuyor.

Mütevazı bir kulüp binasının alçak tavanının altında lager birasını yudumluyor. Arsenal’ın Manchester City karşısındaki mücadelesini yayınlayan televizyondan tiz bir ses geliyor. Stuart her vuruşu adeta yaşıyor, Gabriel Martinelli’nin ortasına kafa vuran oymuşçasına kafasını sallıyor. Fakat yaşananlardan bayağı uzakta.

Şaşırtıcı bir şekilde, Clock End tribünündeki her zamanki koltuğunu bir dostuna hediye etti. Kolunu kesseniz Arsenal’in bugüne kadar giydiği bütün kırmızı formaların tonlarında kanı akacak bu adam, Mikel Arteta’nın takımının Erling Haaland, Kevin de Bruyne ve diğerlerine karşı ışıklar altında vereceği mücadeleyi izleme fırsatını kendi isteğiyle tepti.

Santradan yarım saat önce “Dial Square FC’nin tüm hikayesini anlattığımdan emin olmak istedim” diyor.

“Hikayeyi düzgünce anlatmamız önemli.”


Stuart Morgan

Bu hikayenin başlangıç noktası tartışılabilir. Bazıları Dial Square Futbol Kulübü’nün 2020 yılında Stuart Morgan tarafından önderlik edilen, Londra kulübünün yönetilme şeklinden hoşnutsuz bir grup Arsenal taraftarınca kurulduğuna inanıyor.

Diğerleri ise bu hikayenin ilk satırlarının 2018 yılında, Amerikalı bilyoner Stan Kroenke’nin Arsenal’in kesin sahibi olduğunda yazıldığını iddia ediyor.

Belki de daha da geriye 2006’da Highbury’nin yıkılışına ya da 1994’te koltuksuz tribünlerin yasaklanmasına gitmemiz gerekiyor. Veya yarı-yarıya atkıların futbol sahalarının dışında ilk görüldüğü hangi zamansa oraya.

Morgan “Modern elit futbolda bir şey oldu ve birçok taraftarın içine sinmedi. İçinizde rahatsız edici bir his var.” diyor.

“Para. Açgözlülük. Taraftarların müşteri muamelesi görmeleri. Var olmamızın tek sebebinin para harcamamız olduğunu hissettiriyorlar.”

“Birçok şey değişti ve hepsi iyi yönde değil. Kulüp arması, stadyum, bilet fiyatları; artık her hafta farklı bir forma giyiyorlarmış gibi geliyor. Aşık olduğum Arsenal bu değil.”

“Bu konu hakkında bunalım yaşamaktansa bir şey yapmaya karar verdim.”

İnşaat sektöründe çalışan Morgan, lig dışı futbol yönetimi konusunda tecrübe sahibi. 2016’da Camberly Town’da yönetici olarak kulübün o yılki FA Vase kupasında yarı final oynamasında rol sahibi oldu. Bu ona kendi başına yol almak konusunda güven verdi, AFC Wimbledon ve FC United of Manchester’ın kaderleri de. Kulüplerinin yönetimine inancını kaybeden ve seslerini duyurmak isteyen taraftarlarca kurulan diğer iki kulüp.

Dial Square, 1886 yılında güneydoğu Londra’daki Woolwich’te bulunan cephane fabrikasındaki işçiler tarafından konulan Arsenal’ın orijinal ismiydi. Bir ay sonra Royal Arsenal olarak yeniden isimlendirilen kulüp 1893’te tekrar isim değiştirerek Woolwich Arsenal oldu. 1913 yılında ise nehrin öte yanına geçerek kuzey Londra takımı haline geldi.

Morgan’ın uzun vadeli planı Dial Square kulübüne Woolwich’teki kurucu fabrikaya en yakın kalıcı yuvayı bulmak. Şimdilik Chertsey Futbol Kulübü’nün Alwyns Lane sahasında kiracı durumdalar

Arsenal’ın Manchester City maçından dört gün önce, gri Surrey gökyüzünün altında Dial Square, Lightwater United Futbol Kulübü’nü ağırlıyor.

Oyuncular tok bordo renginde forma ve ona eş çoraplarla birlikte beyaz şort giyiyorlar. Kulübün armasında ‘yeni şafağı’ simgeleyen güneş saati hakim. Altındaki sancakta Latincede yeniden doğuş anlamına gelen ‘renascitur’ kelimesi yazıyor. İki tarafında hem yeni başlangıcı simgeleyen hem de Morgan’ın bu fikrinin ilk kök saldığı Royal Oak puba (Kraliyet Meşesi) gönderme olan meşe palamutları var.

Dial Square oyunu domine ediyor. Morgan ise devamlı aksiyon halinde. Sürekli telefonundan mesaj forumlarını ve kulübün sosyal medya kanallarını güncelliyor. Norveç, Yeni Zelanda, Almanya ve ABD gibi ülkelerden de olan 4000’den fazla taraftara sahipler.

Alwyns Lane’de yaklaşık 50 taraftar var. İngiliz futbolunun 12. Seviyesinde olan Batı Surrey County Orta Seviye Ligi’nin Birinci Grup maçı için oldukça büyük bir kitle. Hemen hemen hepsi aynı bölünmüş aidiyeti paylaşıyorlar, aynı zamanda Arsenal taraftarı olmak.

Büyük dedesi 1920lerde Highbury’de saha görevlisi olan Dave Nathan “Her zaman bir Arsenal taraftarı olacağım,” diyor. Büyükannesi eskiden Laundry End (Çamaşır Tarafı) olarak bilinen North Bank tribününde, demirden yıkama tahtasında Arsenal oyuncularının formalarını yıkamış. Nathan’ın “Acaba büyükannem yüzünden mi diye merak ediyorum” dediği sırada Dial Square’in uzun boylu stoperi Adam Sewell maçın ilk golünü atıyor.

“Timbuktu’da da doğmuş olabilirdim ama yine de Noel hediyesi olarak bana kırmızı beyaz bir Arsenal atkısı verilirdi. Arsenal benim DNAmda var.”

Nathan, futbola gitmenin eskiden “bir his olduğunu” söylüyor. “Bankada kaç paranızın olduğunun önemli olmadığı, sadece Arsenal’ın parçası olmanızın önemli olduğu” ideal bir ortamdan bahsediyor. “Şimdi ise Emirates’te maç biletlerini bir statü sembolü olarak gören çok fazla insanın olduğunu hissediyorum. Kimseyi gittiği için eleştirmeyeceğim ama şahsen çok fazla değiştiğini hissediyorum. Atmosfer çok sessiz. Önceden sahip olduğum camia hissi, o büyü kayıp. Bunu geri kazanır mıyım merak ediyordum. Bütün ülkeyi gezdim ve 92 yaptım. Benim için bu, turnikesi olup da futbol maçı için size ücret karşılığı bilet satan her stadyuma gitmek anlamına geliyordu.”

Futbol piramidinde aşağılara gittikçe kulüp ve taraftarlar arasında daha güçlü bağ vardı. Kulüpler verdiğiniz her kuruşun hakkını veriyordu.”

Ama hiçbir kulüp derdine derman olamadı, böylece Nathan Emirates’e döndü.

“Andy Carroll’un Manuel Almunia’nın üstünden zıpladığı maçtı [2010 yılında Newcastle’ın 1-0 kazandığı], eşimin oğlunu maça götürmek istedim ama ne yazık ki bilet yoktu. Bu yüzden kendim gittim.” diyor.

“Fakat stadyumda çok fazla boş koltuk gördüm. Maçın cazip gelmediğine karar veren kombine sahipleri ya da ilgilenmeyen şirket çalışanı tipliler. Sahada Üçüncü Dünya Savaşı başlayabilirdi ama tribünde ellerinde telefon, birbirleriyle laklak eden takım elbiseli çocuklar fark etmezlerdi bile. Bir de üstüne maçın bitmesine 20 dakika kala stadyumdan çıktılar. Sinirden tütüyordum. Üvey oğlum onların yerinde maçı izleyebilirdi.”

“Eski ordu mensubu olan babam beni işleri, onun deyişiyle ‘Arsenal yoluyla’ yapmam için büyüttü. ‘Bu Arsenal yolu değil, Arsenal yolunu kaybettiler’ diye düşündüm. O zamandan beri Dial Square gibi bir şey arıyorum. Burada sahip olduğumuz şey özel.”


                Dial Square bir korner kullanıyor ve iki takım tarafından birkaç beceriksiz dokunuş sonrası, Sewell ikinci kafa golünü atıyor. Sahanın diğer tarafındaki Dial Square kalecisi Aaron Bufton’ın arkasında iki büyük pankart asılı.

                Birinde ‘Fakirlerce yaratıldı. Zenginlerce çalındı’ diğerinde ‘#KeepGreedOutOfFootball (#AçgözlülüğüFutbolunDışındaTutun)’ yazıyor.

                Wembley Stadyumu’nda yer alan University Campus of Football Business’ta (Futbol İşletmesi Üniversite Kampüsü) ders veren Andreas Charalambous “Gerçekten bu kadar basit,” diye açıklamaya başlıyor.

                “İnsanlar gizli hedeflerimiz olduğunu düşünüyor olabilir. Biz işleri doğru yapıyoruz. Buraya geldiğimde müşteri gibi değil yoldaş gibi hissediyorum.

                Charalambous aynı zamanda kulübün  %15ine sahip olan Dial Square FC Enterprise’ın (DSFCE) (Dial Square FC Girişim) başkanı olarak da hizmet veriyor. Kalan %85 şimdilik Stuart Morgan’a ait ancak hedefi zamanla kulüpteki hakimiyetini azaltarak tüm kontrolü DSFCE’ye vermek.

                DSFCE hissedarlardan değil, üyelerden oluşuyor. Üyeler yıllık 90 pound harcayarak ‘tam taraftar sahip’ olarak katılıyorlar. Kulübün günden güne işleyişi konusunda her üyenin sesini duyurması teşvik ediliyor ve üyeler eşit oya sahipler.

                Morgan “Herkesin bütün istediği söz haklarının olduğunu, söyledikleri şeyin önemli olduğunu hissetmek” diye ekliyor. “Buraya geldiğinizde kendinizi yetkili hissediyorsunuz. Gerçekten önemlisiniz. Bunun futbol taraftarları için ne kadar önemli olduğunu gözardı edemezsiniz.”

                Bugünkü Arsenal hakkında nasıl hissettiğini sorduğumuzda Morgan bir an duraklıyor. Normalde kelimeler, Bukayo Saka’nın ayaklarından daha hızlı çalışan dudaklarından sel olup akıyor. Bunun hala pençeleştiği bir soru olduğunu görebiliyorsunuz.

                “Dürüst olmak gerekirse sevgi-nefret ilişkisi. Sahaya gittiğimde bu şeyleri zihnimde arkaplana atmaya çalışıyorum. Kendimi suçlu hissediyor muyum? Belki biraz. Ama gidip futbol kulübümü izliyorum. Her zaman sevdiğim ve izlediğim futbol kulübümü. Sahipler gelip gidecekler. Kroenke bir gün kar için kulübü satacak. Ben hala burada olacağım.”

                “Biz insanları Arsenal’ı desteklemeye devam etmeleri için teşvik ediyoruz. Hiçbir zaman ya o ya bu durumu olmadı. Bizler siyah ve beyaz değiliz. Hiç kimseye hiçbir zaman seçmek zorunda olduklarını söylemeyiz. Arsenal formasıyla maç izlemeye gelen Dial Square taraftarları var ve bu harika. Musluğu kapatamazsınız, Arsenal’ı desteklemek vücüdunuzda, kanınızdadır.”

                1970lerde 8 yaşındayken Highbury’de ilk maçına giden Marc Brewer için bu özellikle doğru. Sol kolu klasik gotik fontla yazılmış Arsenal dövmesiyle kaplı. Sağ kolu ise küçük Noel ağaçlarına benzeyen beyaz işaretler ve daha gerçekçi görünen topa [silah] sahiplik eden, eski ambleme ait bir tuval.”

                Brewer’ın adanmışlığı derisinin derinliklerinden daha fazlası. En büyük oğlunun ismi James Charles Paul Merson Brewer. İkinci oğlunun ismi Mathew Joseph Ian Wright Brewer. Kızı doğduğunda da geleneği sürdürerek Hollie-Ann Manu Petit Louise Brewer ismini vermiş.

                Çocuklarının isimleri için “Söylemesi zor ama Arsenal’ı ne kadar sevdiğimi gösteriyor.” diyor.

                Brewer hem DSCFE’nin yönetim kurulunda yer alıyor hem de Dial Square’in sekreterliğini yürütüyor. Emirates’e iki kez gitmiş ancak iki seferde de kendisini boş hissetmiş. Arsenal’ın kiminle oynadığını hatırlayamıyor ve “Bir iz bırakmadı” diyor.

                Eğer Brewer bıkmışsa bunun nedenini anlamak kolay. Kulübün armasını koluna dövme yaptırdıktan bir hafta sonra amblem şimdiki haline dönüşmüş. Modern estetiğe daha uygun şekilde daha yumuşak hatlar, daha parlak renkler. Brewer “Amaç neydi ki? Sırf değiştirmiş olmak için değişim gibi. Garip. Artık ona bağlılık hissedemiyorum.” diyor. “Acı verici, gerçekten öyle. Bir şey kaybetmişim gibi hissediyorum. Yine de izlemeyi bırakamıyorum. Her zaman Arsenal kazansın isteyeceğim ama o bağlılık hissi gitti.” diye devam ediyor.

                “Yani böylece Dial Square’e katıldım. Bu düşük seviyede başlayarak, en başından itibaren yolculuğa eşlik etmek, bu gerçekten bana cazip geliyor.”

                Bu duygu hem taraftarlar hem de oyuncular tarafından yankı buluyor. 34 yaşındaki kulüp kaptanı Eddie McKinlay daha üst seviyede futbol oynama umutlarının bittiğini biliyor ancak büyük hedefleri olan bir kulüpte mirasını bırakma şansının da farkında.

                Takımı 4-1lik galibiyeti aldıktan sonra “Bu grubun gerçekten muhteşem bir şey yapma şansı var. 10 ya da 20 sene sonra geriye dönüp: ‘Başlangıçta oradaydık. Bunun olmasına yardım ettik.’ diyebiliriz. Her kulüp bunu size sunamaz.” diyor.

                Morgan bu başlangıcın götürdüğü nokta konusunda kararlı. Onun hedefi, 10 yıl içerisinde Dial Square’in Futbol Ligi’ne girmesine eşlik etmek.

                “Başladığımızda kendimize 5. sezonumuzun sonunda altıncı adıma (10. Seviye Lig) hedefi koyduk. Eğer bu sezon yükselirsek, ki yükseleceğiz,  ve gelecek sezon da yükselirsek oraya bir yıl önce varmış olacağız.”

                Şu anda proje üyelerinin katkılarıyla fonlanıyor. Morgan’ın cebinden çıkan tahmini 3000 pound başkandan alınan borç olarak geçiyor ve varlık yönetim şirketiyle bir sponsorluk anlaşması var. Online dükkandan 8000 pound gelir elde edildi. Arsenal’ın geçmişi ve Dial Square’in bugününü birleştiren ürünler var. Özellikle bereler çok popüler. Arsenal’ın 1971’de duble yapan takımını yansıtan sarı deplasman forması anında tükenmiş.

                “Basamakları tırmandıkça daha çok ilgi çekeceğiz. Formalarımızı alarak bu projeyi destekleyecek daha fazla taraftarın ilgisini çekeceğiz. Daha fazla sponsorluk geliri elde edip daha fazla forma satacağız ve daha fazla oyuncu kulübe katılmak isteyecek. Gidilecek tek istikamet yukarısı.” Morgan sözlerine böyle devam ediyor.

                Dial Square’in Lightwater karşısındaki galibiyeti onları ligde ikinci sıraya yükseltiyor.


                Dört gün sonra, kulüpteki televizyon ekranlarında Arsenal oyuncuları ısınırken Dial Square’in şampiyonluk yarışıyla ilgili yeni haberler düşüyor. Daha önceden iptal edilmiş bir maç için üç puanla ödüllendiriliyorlar. Böylelikle şimdi ligin lideri Laleham ve Kempton FC’nin iki puan gerisindeler ve bir maç eksikleri var.

                İşler Arsenal için iyi gitmiyor. De Bruyne’nin süper açılış golü Saka’nın penaltısıyla eşitlense de ikinci yarı trafik Arsenal kalesine doğru tek yöne akıyor. City’nin daha iyi yedek kulübesi fark yaratıyor ve önce Jack Grealish sonra Haaland gol atarak 3-1lik galibiyeti garantiliyorlar.

                Son düdükle birlikte Chertsey’in kulüp binasındaki Morgan, Nathan, Brewer ve diğerlerinin süngüsü düşmüş vaziyette. Kendilerini çabucak toparlıyorlar ancak kısa bir zaman için de olsa ilk kez çocukluklarında kurulmuş bu ilişkiye aynı o zamanki gibi bağlılık gösteriyorlar. Eski bağlar hala güçlü şekilde yerinde duruyor.

                Ticari anlaşmalardan, satışlardan, Süper Lig konusundaki ayrılıklardan ve Wenger Out [Wenger Dışarı] çatlaklarından, yerel bir kulübün uluslararası bir holdinge metamorfozundan sonra bile kalpleri şehrin öte yanındaki kulüp için atıyor.

                Morgan “Bu asla değişmeyecek.” diyor “Umarım bir gün insanlar Dial Square için de aynı şeyleri hissederler.”

 

Bu yazının orijinali Daniel Gallan tarafından 18.02.2023 tarihinde BBC Sport’ta yayınlanmıştır. Bu çeviri izin alınmadan, kaynak gösterilse dahi artemiofranchi.org dışında yayınlanamaz.

12.12.2016

Amatör Futbol İzlenimleri



Geçen aya kadar canlı canlı futbol izlemeyeli iki buçuk yıl olmuştu. En son Mart 2014'te Galatasaray'ın Akhisar'ı 6-1 yendiği maçı stadyumdan izlemiştim. Passolig'in gelişi, İzmir'e yerleşmek gibi sebeplerden ötürü Galatasaray'la aram iyice açılırken, İzmir'de de yaşanan stadyum krizi sebebiyle uzun bir süre maç izlemedim ve bu işten vazgeçtim.

Yağmurun ardından havanın "çıkın da gezin hadi" dediği bir pazar günü evde boş boş otururken Koray Gök'ün "Narlıdere maçındayız" temalı tweeti gözüme takıldı. Stadyum bisikletle 20-25 dakikalık mesafedeydi. Evde koala gibi koltuğa sarılarak yaşamaktansa hem bisiklete binerek biraz sporla vicdanımı rahatlatacaktım hem de canlı futbol izleme hasretimi giderecektim.

Maça vardığımda ikinci yarı başlamıştı o yüzden kim kimdir, ne tarafta oynuyor, biz kimi destekliyoruz diye anlayana kadar maç bittiği için esas olarak dün gittiğim maçı yazmak istiyorum. Narlıdere-Bayındır maçından aklımda kalan iki noktadan birisi kendini kaybeden, atanamamış Aziz Yıldırım diye tabir ettiğimiz amca, diğeri ise son dakikalarda kaybedilen maç.

Bu hafta maça giderken elbette takım taktiklerini, rakibin form durumunu, teknik direktör açıklamalarını çalışarak gitmedim. Sadece başlama vuruşundan 5 dakika önce stadyumdaydım.

Öncelikle şunu söylemek istiyorum, Narlıdere Ali Artuner Stadyumu ortam olsun atmosfer olsun içinde bulunduğum en güzel stadyumlardan bir tanesi. Belki bakınca bir tam bir yarım tribünden ibaret, etrafı telle çevrili futbol sahası gibi görünüyor ancak orada olmadan o huzurlu atmosferi anlatmak mümkün değil. Bir arabanın zor geçtiği dar yoldan geçip de bu futbol vahasına girdiğinizde direkt sahaya çıkmak istiyorsunuz. Özellikle dünkü gibi, kışın ortasında ılık ve güneşli bir hava varsa.

Maçtan önce kısa bir protokol duruşu ile peşinden saygı duruşu yapıldı. İlk 5 dakikayı tek başıma izledim, net olarak söylüyorum ki tanıdıklar olmadan, yalnız başına yapılacak bir iş değil. İnsan yanındakilerle maçı yorumlamak, gerek rakip gerek kendi oyuncusunu acımasızca eleştirmek, hakeme birlikte bağırmak istiyor. Ha bunu aşmış kişiler yok mu? Var. Atanamayan Aziz Yıldırım amcamız bu nadide kişilerden birisiydi ancak bu hafta yoktu, maça gelmesi yasaklanmış olabilir bilemiyorum.

Ben futbolun teknik taktik kısmından zerre anlayan bir insan değilim. FM'de çizgi çektiğimiz taktik ekranı gittiğinden beri ekrana boş boş bakmaktan başka bir şey yapamıyorum. Televizyonda izlediğim maçlarda ise modern futbolun pas pas pas vs. ceza sahasına gömül uygulamaları karşısında sıkıntıdan çaresiz düşüp ortalama 2.1 dakikada bir telefona bakarak dikkatimi dağıtıyorum. Bu nedenle maçları taktik açıdan izleyip yorumlama denemelerim hep hüsranla sonuçlanıyor. Yerinde izlediğim maçlarda ise tek bir bakış açısından bakıyorum ama istediğim yere bakabildiğim için kimin ne yaptığını, hangi pozisyonu boşaltıp alan açtığını, teknik direktörün ne amaçladığını daha net anlayabiliyorum. Yine ahkam kesecek taktik düzeye erişemiyorum ancak en azından yapılan şeylerin mantığını kavrıyorum.

Burada tabi oturup "Narlıdere Belediye'nin ilk yarıdaki pasa dayalı set hücumları Urla Belediye'nin çizgi defansını aşamadı" diye anlatacak halim yok. Düz özet geçecek olursam ilk yarıda bizim izlediğimiz açıdan kalecinin de suçlu olduğu bir golle öne geçen Urla Belediyespor, Narlıdere'nin ataklarını iyi engelledi, ofsayt taktiğini de iyi uyguladıkları için Narlıdere savunma arkasına adam kaçıramadı. İlk yarı 1-0 Urla'nın üstünlüğüyle bitti.

Biraz saha kenarına bakalım. Maçlarda tribündeki ortam harika oluyor. Genelde çoğu kişi birbirini tanıdığı en azından aşina olduğu için ortam samimi oluyor. O kadar klas diyaloglar yaşanıyor ki bazen herkes maçı takip etmeyi bırakıp birbirinin konuşmasını dinliyor.

-ULAN YAZIKLAR OLSUN BU URLA'DAN BİLE GOL YİYORLAR SONUNCU TAKIM BU!
-Abi biz kaçıncıyız?
-İşte biz de bunların bir üstündeyiz.

Sahadakiler için ise bu kadar keyifli olduğunu sanmıyorum çünkü ortamın sessizliği ve tribünde az insan olması yapılan eleştirilerin(!) çok net duyulmasını sağlıyor. Eleştiri demişken hakeme ayrı bir paragraf ayırmak istiyorum.

Ben bu kadar kötü hakem yönetimi izlemedim desem yalan olabilir ancak cidden çok kötü bir yönetim vardı. Taraflı çalınan düdükler, verilmeyen penaltılar, çıkan manasız sarı kartlar, çıkmayan kartlar, nasıl olsa tekrarını izleyen olmayacak diye verildiğini düşündüğüm bir takım ofsayt kararları, yani maçı rakibe vermek için elinden geleni yaptı kendisi. Sonra bir ara dengelemek için çalıştı durduk yere maç gerildi, tribünler gerildi. Ben böyle bir şey görmedim. 

Maça dönelim; ikinci yarıda sahada bambaşka bir Narlıdere Belediyespor vardı. İkinci yarının ilk dakikalarında duran top organizasyonundan gelen golle maça tekrar ortak olduktan sonra, ilk yarıda yapılamayan bek bindirmeleriyle defans arkasına koşular etkisini gösterdi. Önce kaleciye maçı bıraktıracak bir hata (cidden kaleci değiştirildi) ile 2-1 oldu, sonra 3-1 oldu, son dakikalarda da 4-1e geldi. Skor açısından olduğu kadar sahada oynanan oyunla, gerek bireysel gerek takım olarak ortaya konan oyunla bizi oldukça tatmin eden bir maç izledik.

Dediğim gibi sahada kimin ne yaptığını canlı izlerken daha net görüyorsunuz. Oyuncunun attığı çalımı nasıl attığını ya da kaybettiği ikili mücadeleyi niye kaybettiğini anlamak daha rahat oluyor. Sahaya yakın olmakla da ilgisi var elbette. TT Arena'nın üçüncü katından maç izlerken bu kadar rahat olmuyor takdir edersiniz ki.

Çok şey yazıp az şey anlattığım bu yazıyı noktalarken size de imkanınız olduğunda, canınız sıkıldığında arkadaşlarınızla toplanıp yakındaki bir amatör maçı ya da alt lig maçını izlemeyi tavsiye ediyorum. Kendi şehrinizdeki takımlar, stadyumlar, maçlar hakkında rahatça bilgi edinebileceğiniz Amatör Futbol isimli güzide siteye bakabilirsiniz. Birkaç fotoğrafla yazıya nokta koyuyorum.

 




  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO