30.06.2009

Bliss

Bir önceki sözler de yine Muse'den ve aynı albümdendi, Origin Of Symmetry gibi bir albüm söz konusuysa hepsini sıralayabilirim buraya hiç sıkılıp bıkmadan. Bliss'e kaptırdım yine kendimi bir kaç gündür, arada bir delirip albümün tamamını ve özellikle de Bliss'i dinliyorum deliler gibi, yine o araların birindeyim anlayacağınız..

muse - bliss :

everything about you is how i wanna be
your freedom comes naturally
everything about you resonates happiness
now i won't settle for less

give me all the peace and joy in your mind

everything about you pains my envying
your soul can't hate anything
everything about you is so easy to love
they're watching you from above

give me all the peace and joy in your mind
i want the peace and joy in your mind
give me the peace and joy in your mind

everything about you resonates happiness
now i won't settle for less

give me all the peace and joy in your mind
i want the peace and joy in your mind
give me the peace and joy in your mind

Alcatraz 1908

Arşivde neler var neler yok diye kurcalıyordum ki bunu gördüm. Şurayı görmeden gidersem gözüm açık giderim resmen. Fotoğraf ise eski olduğundan mıdır bilinmez ayrı bir etki bırakıyor üzerimde. Fotoğrafçılığa da ilgim var her ne kadar blogda pek bahsi geçmemiş olsa da, yaz okulunu bitirip ağustos ortasında Marmaris'e döndüğüm zaman kardeşimden 450d'yi çalma planları yapıyorum. Son 1-2 senedir öyle görüntüler yakalıyorum ki o an yanımda makine olmadığına pişman oluyorum.

2009/2010 Sezonu Formaları : Lazio

Bu formanın Manchester United'ın V desenli nostaljik formasıyla aynı sezona düşmesi şanstır aslında. Yoksa diğer türlü yakadan gelen V şekli için özentiydi esinlenmeydi diye diye şu güzelim forma yabana gidecekti. Açık maviyle yan yana gidecek renk pek yoktur benim için ama Lazio formasını tasarlayanlar bu uyumu çok iyi yakalamışlar. Bu sene Fiorentina forması almayacak olsam bunu almaya niyetlenebilirdim.

Christian Rigano

Serie A kariyeri parlak olmayıp da bu kadar sevdiğim başka Fiorentinalı var mı diye düşünüyorum da galiba yok. Bu fotoğrafı başka bir şey ararken buldum, Rigano'nun duruşu, taraftarın coşkusuyla iç içe geçmiş ve insanı 5-6 sene öncesine götürüp duygulandıran bir fotoğraf çıkmış ortaya.

Rigano alt liglerde top koştururken 2002'de Fiorentina o malum skandaldan sonra Serie C2'ye düşürülünce transfer edilmişti. İlk sezonunda takım C1'e yükselirken oynadığı 32 maçta 30 gol atarak kariyerinde istatistiksel anlamda zirveye çıktı. Fiorentina Serie C1'e yükselmişti ama o sezon Serie B'yi 24 takıma yükselttikleri için Fiorentina itiraf etmek gerekirse pek de haklı olmayan bir şekilde C1'i pas geçip B'ye yükselmişti ve Rigano burada 44 maçta 23 gol atıp takımın 6. sırada yer alıp play-off oynaması için en büyük katkılardan birini yapmıştı. Sonraki sezon Serie A'ya geri dönünce Rigano alt liglerdeki Rigano olamasa da kalplerde C2 ve B'deki performanslarıyla yer etti hep. Keşke Serie A'da da mor formasıyla 2-3 sezon aynı form grafiğini tuttursaydı. Hem o kadar çok atmasına da gerek yoktu, 11-12 gol yeter de artardı.

Şu Fiorentina'nın yeniden lige yükselmesi ve Florentia Viola dönemi hakkında da bir şeyler yazmak lazım aslında. Cecchi Gori'den sonra gelen Andrea Della Valle dönemine tekabül ediyor o alt liglerden geri dönüş dönemi. Muazzam bir yöneticilik başarısıdır o dönemde yaşananlar ve hala devam eden şeyler. Özellikle de Pantaleo Corvino'nun Sportif Direktör olmasından sonrası. Sakin bir anda biraz da hafızayı tazeleyecek araştırmalarla bu yazıyı sezonun transfersiz geçen döneminde yazmalıyım, sezon içerisinde fırsat kalmayabilir.

Felipe Melo Hakkında Yeni İddia

Gündem durgun tuttuğum iki takım için de dedim ama İtalya taraflarında Felipe Melo boşluğu fazlasıyla dolduruyor, bir değil iki değil her gün çok sayıda haber geliyor. Takımda kalacak mı gidecek mi, giderse nereye gidecek diye çeşit çeşit dedikodular çıkmakta. Son iddia ise Sky'dan geldi akşam saatlerinde. Felip Melo'nun yarın sözleşme yenileyeceğini söylemişler. 2013'e kadar uzatılacak olan sözleşmede 20-22 Milyon € arası bir serbest kalma maddesi olacağı konuşuluyor.

Ben bunda doğruluk payı olduğuna inanmıyorum doğrusu, mantıklı gelmedi düşününce. Zira Arsenal zaten 25 Milyon Pound civarı teklif vermeye hazır Fiorentina satıyoruz dediği anda. Şu Melo ve Vargas meseleleri çözüme kavuşsun da 6 aydır haykırdığım forvet transferi tamamen ikinci plana düşecek benim için. Göz göre göre eldeki bulgurdan olmak üzereyiz...

Niye Yazmıyor Bu Adam ?!

Korkmayın endişelenecek bir şey yok. Hazır gündem yoğun değil, hem Galatasaray hem Fiorentina sakinleşmiş, ortalık sessiz sakin diyerekten Football Manager 2009'a kaptırdım kendimi. Güzel de bir hikaye çıkar aslında blogda parça parça yazsam, ilgi çeker ve okuruz diyenler olursa yorumda belirtsin, ona göre yazarım. Hikayemiz ise Marmaris Belediye ile birlikte yazılıyor. 2. Lig'de aldığım takım ilk senede bir kaç zekice transferle 1. Lig'e çıktı ancak orada ilk sene kümede kalma hedefiyle oynadım. Diğer sezon da sözleşmesi bitecek oyuncuları iyi analiz ettim işime yarayacak şekillerde ve ligde "yanlışlıkla" şampiyon olur Süper Lig'e çıktım. Süper Lig'de de ilk yarı bitti-bitecek ben bu satırları yazarken.

Böyle seri bir şekilde buna başlayınca koptum gittim. Ancak şunu söylemem lazım ki uzun yıllardır 3. seviye ligdeki bir takımla oynamıyordum, en azından 2. seviye yani Bank Asya veya Serie B düzeyinde ekiplerle oynuyordum. Eski tadı yakalama adına Marmaris Belediye Gençlikspor şahane bir deneyim oldu bana. Şimdilik memnunum ama bir cinnet anında aniden kayıtlı oyunu silebilirim, hiç belli olmaz. Bu kadar kısa sürede bu kadar başarılı olma sebebim de Galatasaray'dır. Kendilerine pilot takım oldum her ne kadar Beylerbeyi kadar rağbet görmesem de bir kaç genç oyuncu düştü payıma. Dediğim gibi talep gelirse ufak ufak hikaye tadında buraya taşıyabilirim bu güzel macerayı.

27.06.2009

Bir İyi Bir Kötü


Fiorentina Gilardino'nun yanında oynayabilecek ve aynı zamanda alternatifi olabilecek ismi gözüne kestirmişti 1 haftadır. Groningen'in yıldız İsveçli'si Marcus Berg'e 10 Milyon € teklif edildiği Hollanda basınında yazılıp çiziliyor. Zaten niyet vardı bu isme, yavaş yavaş dillendirildiğine göre sevinmek lazım. Henrik Larsson'dan sonra Zlatan Ibrahimovic'i dünya futboluna sunan İsveç'in sıradaki bombasıdır Marcus Berg. Bu transfer gerçekleştiği vakit Beşiktaşlı arkadaşlar Mutu için biraz daha fazla heyecanlanabilir.

İyi haber buydu, kötü olan ise Felipe Melo'nun hala nerede olacağının netlik kazanmaması. Ben Floransa'da mutlyum dese de, yöneticiler transfer yok dese de Juventus'un ve Arsenal'in ilgisi can sıkıcı düzeyde. Üstelik bu ilgi Konfederasyon Kupası performansı ile doruk noktasına ulaştı. Juve orta sahada 2 sezondur gerçekleştiremediği Xabi Alonso rüyasından uyanmış gibi duruyor, Melo ile birlikte Madrid'den Diarra veya Lazio'dan Ledesma'yı düşünüyorlar o bölgeye. Arsenal'in ise Diaby dururken Felipe Melo ile ne işi olacağını hala anlayabilmiş değilim. Tamam Melo şu an çok daha formda ve daha kaliteli Diaby'den ama bahsi geçen 20 Milyon Pound'u bir çırpıda verecek kadar büyük bir fark değil aradaki.

Fenerbahçe Vargas'ın Peşinde

Dünya tarihindeki en iyi sol beki ellerinden kaçırıp mevcut olan en iyi sol beki almaya niyetlenmişler sanırım. En azından İtalya'da Fenerbahçe'nin 15 Milyon € verirse bu işin olacağı konuşuluyor. Ayrıca Fenerbahçe'nin de 13 Milyon €'ya kadar yükseldiği de yazıyor. Olaya bir Galatasaraylı değil Fiorentinalı olarak yorum yapıyorum elbette. Alırlarsa büyük iş yaparlar, 2 senedir beklenenlerin altında oynayan Roberto Carlos'un yerine kat kat daha verimli bir transfer olur bu. Bunun gerçekleşmesini istiyor muyum ? Tabii ki hayır.. Fiorentina'nın bir seviye daha yükselmesi lazım ligde şampiyonluğa oynaması için, eğer Vargas giderse o seviye bir basamak geri gider yükseleceğine.

Pasqual ile sözleşme yenilendi iki gün önce biraz geç de olsa, bunun yanında Real Madrid'den Drenthe'nin de seneye Fiorentina'da olacağı kesin gibi.. Hal böyleyken Vargas'ı elden çıkaracakları korkusuna kapıldım ben, umarım Drenthe transferinde ne kadar kesin konuşulsa da bir pürüz çıkar önümüzdeki günlerde. Vargas'ın olmadığı bir sol kanat önümüzdeki sene devasa bir boşluğa dönüşür, üstelik orayı Drenthe ile telafi edeceklerini düşününce bu boşluğun büyüklüğü konusunda ciddi endişelerim var. Vargas gitmesin, Drenthe gelmesin, en güzel çözüm yolu budur.

26.06.2009

Alpay Erdem

"Prekazi'nin Monaco'ya attığı o golü görmek için bile bu dünyaya gelinirdi."
Penguen, 25.06.2009

Hazırlık Maçları

Fiorentina'nın sezon öncesi hazırlık maçları açıklandı. Araya 1-2 tane Şampiyonlar Ligi düzeyinde rakip serpiştirmek lazım, çok basit olmuş böyle.
  • 19 Temmuz: ACF Fiorentina – Società Calcio Cortina(Yerel, küçük bir takım), Antonella De Rigo Spor Merkezi'nde
  • 25 Temmuz: ACF Fiorentina – A.C. Belluno(Yerel, küçük bir takım), Antonella De Rigo Spor Merkezi'nde
  • 29 Temmuz: ACF Fiorentina – Paris Saint Germain, Artemio Franchi'de
  • 2 Ağustos: Dahlia CUP (Üçlü turnuva : ACF Fiorentina, Catania ve Cagliari), Angelo Massimo'da
  • 8 Ağustos: ACF Fiorentina – Aston Villa FC, Villa Park'ta
  • 14 Ağustos: ACF Fiorentina – AS Figline, Floransa'ya bağlı San Piero a Sieve bölgesinin Spor Merkezi'nde

Hoşçakal İlginç Adam

"Michael Jackson öldü" haberlerini okuyordum, haberlere dalıp gitmişken bir beden belirdi gözümün önünde, benim çocukluğum olarak tanıttı kendisini ve benimle vedalaşıp gitti. Elbette bu işin hayal kısmı, birisinin gelip de sarılıp da beni öptüğü yok hani.. Ancak hayal olmayan şey artık bu eski siyah, yeni beyaz adamın hayatta olmadığı. Büyüdüğümü net olarak hatırlatan şeylerden biri oldu bu, çocukken siyahi teninin beyaza dönmesine akıl sır erdirememiş, 4-5 yaşındaki aklımla bunun nasıl olabileceğini defalarca düşünmüştüm. Adamın derisini soyup yenisini giydirmeler mi dersiniz, boya sürüp ara sıra gidip kendini yeniden boyatması mı dersiniz, neler neler... Küçücük aklımla Madonna ile evlenmelerini hayal ederdim. İkisi de Amerikalıydı, ikisi de ünlüydü, ikisi de pop yapıyordu, ikisine de hayrandım çocuk aklımla. Durum böyleyken neden evlenmeyeceklerdi ki ? Olmaz mıydı evlenseler ? Hem nerden biliyordum ki, belki de evlilerdi, olamaz mıydı yani ? Moonwalk nasıl yapılır, kesin bilgisayarlı teknolojili bir şeyler vardır diye az mı şaşırdım. Daha sonra halıda ayağın kaydığını farkedip "halıda kayarsa sahnede de olur ki" diye az mı düşündüm.. Vay be..

Thriller, Who Is It, Billie Jean, Dirty Diana, Smooth Criminal ve niceleriyle uçup gitti. Çocukluğumun en büyük kahramanıydı ülke sınırları dışında. Batman'i de çok severdim ama o gerçek değildi, Michael Jakcson ise gerçekti, beyazlaşıp duran ayaklarını sürterek dans eden ve değişik bir ses tonuyla şarkı söyleyen ilginç adamdı benim için.. Ve artık o yok.. Durduk yere bu kadar üzüleceğimi tahmin edemezdim.. Ölmedim desin, çocuğunu yine balkondan sallayıp "şerefsiz öldürüyordu çocukcağızı" cümlelerine sebep olsun ya da ne bileyim çıksın dans etsin, tam "bu defa düştü yatayım derken" dediğimiz anda aniden doğrulup lafı ağzımıza tıksa.. Bir şeyler yapsa ama büyüdüğümü kabullenmeden gitmese olmaz m ? 22 yaşındayım ben ama büyümedim daha, kabul edemiyorum bunu ama bu tip olaylarla istemeden de olsa farkına varıyorum.. Çocuktum ben 2 daha saat önce..

25.06.2009

Not Defteri #24

  • Yaz okulu 29 Haziran'da başlıyormuş. Ben 13 Temmuz diye tahmin etmiştim, iyi oldu böyle başlaması çünkü 14 Ağustos'ta bitiyor, 1.5 aylık tatil kalıyor yine bana. Diğer türlü Ağustos sonu bitecekti yaz okulu, kötü olacaktı.
  • Arkadaş tavsiyesi üzerinde Following'i indirdim, en sevdiğim isimlerden biri olan Chris Nolan'ın ilk filmi, deneyip göreceğiz, yorumunu da yazarım buraya.
  • Dün akşam Akyaka'ya gittim, pişman oldum geldim. Hatta olduk geldik, 3 kişiydik. Tüm gün evde oturup akşam 8'den sonra sazlıkların arasında balık ekmek yemeye gidersen sivrisinekler de seni yer değil mi ? Yedik ve kalkıp gittik, Akyaka'da denize karşı içme planını erteleyip Marmaris'e geri dönüp maçı izledik.
  • Nolan demişken, adam 39 yaşında(30.07.1970) ve kariyerindeki filmlere bakınca ileride neler izleyebileceğini tahmin bile edemiyor insan. 35 yaşında Batman Begins'i çekip, 36 yaşında da The Prestige gibi bir efsaneyi çekmek.. Tüm bunlar yetmemiş gibi 38'inde The Dark Knight'ı çekmek.. Bilmiyorum ne kadar ilerleyebilir daha, bunlar daha başlangıçsa bu adamın zirvesi neler olur tahmin bile edemiyorum..
  • Şu an penaltı atmak istiyorum, sebepsizce bir istek geldi. Topu beyaz noktaya bırakıp tam ortaya ve yerden vurup, kalecinin uçtuğu köşeden attığı hüzünlü bakışlarıyla birlikte golü bulmak istiyorum.. Çok şey mi istiyorum ?
  • Ayrıca yıl 2009 oldu, hala insan marshmallow bulamıyor ortalıkta, bu bir skandaldır. Kendim yapayım diyorum bu defa da mısır şurubu bulamıyorum. 2009 diyorum bak, ikibin dokuz. Yazının bulunmasının üzerinden 6.000 yıla yakın zaman geçmiş, teknoloji aldı yürüdü gitti ama bir insanoğlu burada 1 paket marshmallow alamıyorsa, hadi onu geçtim kendi başına bile yapamıyorsa bu skandal değil de nedir ? Soruyorum okuyuculara.. Marshmallow satmadınız, bari mısır şurubunu her yerde bulunabilir hale getirin ben de kendim üreteyim evde marshmallowumu.
  • Merhaba beni tanıyor musunuz ? 2 günde 4.5 litre Lipton IceTea Limon içen insanım ben. Su bile içmiyorum 2 gündür, abarttım olayı.
  • Ayrıca Superfresh'in Mozzarella Kroket'i, sen çok iyi bir gıda ürünüsün, sen çok başka bir yiyeceksin. Sen elma dilim patatesin kader arkadaşısın. Sen sarımsaklı mayonezin yakın dostusun.
  • Çok fazla saçmaladım ama burada kesmem lazım, yoksa başınızı ağrıtırdım daha da.. 2 gündür unuttuğum su faturasını yatırmam gerektiği aklıma geldi, ev halkı komple Datça'ya gitti, Marmaris'te tek kaldım, fatura bana bırakılmıştı unutmuşum.. Ayrıca bir de kredi kartını ödesem iyi olur çıkmadan önce, sonra unutuyorum son günü geliyor durduk yere gerginlik yaşıyorum.

2009/2010 Sezonu Formaları : Genoa (Alternatif / 3. Forma)

Arjantinli bir efsaneyi transfer ettiniz diye bu kadar da yapılmaz ki. Yabancılık çekmesin, sahada mavi-beyaz çubukluyu görünce kendini Arjantin'de hissetsin diye mi yaptınız nedir..

Dersimiz Futbol : İspanya 0-2 ABD

Bu maçtan önce akıllara Chelsea'nin kapanıp Barcelona'yı durdurmaya çalışarak futbol zevkimizin nasıl içine ettiğini hatırlatmak isterim. Bugün işte o Chelsea'ye ders verebilecek bir oyunla turu geçti Amerika Birleşik Devletleri. Chelsea kapanıp futbol oynamayıp rakibi de oynatmayarak bir şeyleri başarmaya çalışmıştı. ABD ise kapanıp anti-futbol oynamadı, "savunma futbolu" oynadı, futbolda oynarak da savunma yapıldığını Güney Afrika topraklarından tüm dünyaya haykırdılar. Golü bulup savunmaya döndü ABD, döndü dönmesine de bu kadar akılcı ve kusursuz bir savunma futbolunu uzun zamandır izlememiştim. Kapanıyorlar ama aynı zamanda futbol da oynuyorlar. Birbirinin kademesine girerken hata yapmayan savunma oyuncuları, savunmadaki açıkları başarıyla kapatan ve hücum hattına topu doğrudan taşıyan orta saha oyuncuları, kalitesini ve kimliğini hatırlayan kalecileri ve enerjisi bitmeyen hücum oyuncuları ile hayatımda izlediğim en keyifli savunma futbollarından birini sergilediler.
İspanya aslında pek hatalı yapmadı, 35 maç yenilmeyip 15 maç üst üste kazanmalarını sağlayan futbollarının aynısıyla sahadaydılar. Daha önce İtalya'nın, Almanya'nın, Türkiye'nin ve tüm Avrupa'nın çözüm bulamadığı o güzel oyunlarını oynadılar yani. Ancak ABD buna dur demiş ve gayet net bir çözüm bulmuştu. Maçın her anından keyif aldım ben, defansif olan bir takım bundan daha fazla zevk veremezdi sanırım. Altidore golünü attığında ABD'nin bu defansif oyunu daha da belirginleşti. 2 yıldır yaptığı şeyleri yine yapan İspanya bu defa yapamıyordu yukarıda saydığım o savunma ve orta saha performansı yüzünden. Bunun yanında kaleci Howard'ın da organize bir savunmanın ardında nasıl mükemmel oynayabileceğini görmüş olduk. Bu durumu Van der Sar'ın Manchester United performansına benzettim, önünde pek hata yapmayan bir savunma olunca efsanevi bir kariyer sonu yaşamakta kendisi.
İspanya'da bahsedilecek fazla malzeme yok aslında, olması gerekeni yaptılar, alıştığımız şekilde sahadalardı ancak Torres'in her zamankinden daha bencil olması ve Riera'nın bal yapmayan arılara nispet yapması biraz bozdu takımı. Benim asıl yazmak istediğim takım ABD. Bahsetmek istediğim ilk isim maçın adamı seçilen Clint Dempsey olacak. Kanatları çok iyi kullandığını Premier Lig'den az çok biliyorduk ancak böylesine etkili olduğu bir maçı ilk kez izledim. İspanya'nın Puyol ve Pique ile oluşturduğu duvarı temelinden yıkmayı başardı. Fulham taraftarını endişelendirmiş olmalı bu maç, çünkü bugün bir kaç basamak birden çıktı kariyerinde. Daha 26 yaşında olduğunu düşününce tam zamanında ihtiyacı olan bir patlama yaptığını söylemek mümkün. Altidore ise bildiğimiz gibi etkili oyununu burada da sürdürdü. Kendisinin bu kupada bu kadar başarılı oluşuna şaşırmayanlardanım ben. Etkili olan bir diğer isim ise bu başarılı savunma futbolundaki en büyük pay sahibi Onyewu'ydu. İspanya'nın seri ve yetenekli forvetlerine kolayca dur dedi ve açık konuşmak gerekirse adı Fenerbahçe'yle anıldığı için beni biraz endişelendirdi. Çünkü Galatasaray'ın tam ihtiyacı olan tarzda bir oyuncu, sert ve istikrarlı bir oyun oynuyor, Avrupa'da kendisi çok işimize yarardı. Keşke bir sürpriz olsa, sayın Üstünel burada da bizi şaşırtsa. Gerçi şu kupadan sonra normalde 5'e alınacaksa 3-4 daha katıp 8-9'a yükseltti değerini. Sadece bu maçta değil diğer maçlarda da dikkate değer oynamıştı. Bugünkü maç zirvesi oldu kendisinin. Son isim de Howard olacaktı ama kendisinden önceki satırlarda bahsetmiştim, standardın üstünde bir isim olduğu ortaya çıktı bu maçta. Manchester'daki talihsiz serüvenden sonra kendini yavaş yavaş bulmuştu, İspanya maçı da kendisinin yeniden doğuşlarından bir tanesiydi. Yeniden büyük bir takıma gidecekse en önemli referanslarından birisi bu yarı final maçı olacaktır.

Vuvuzela işkencesi yüzünden doğru düzgün maç izlemeyip Konfederasyon Kupası'nı bloga taşıyamamıştım ancak bu kez tamamını izledim maçın. Maçı izlediğim yerde(Marmaris'i bilenler için söyleyeyim Ali Baba'da baktım) sesin açılmayıp sadece görüntünün verilmesinin ve MP3'ün kapatılmamasının etkisi büyük bunda. Zaten maçın sesi açılsa rica edecektim kapatıp müziğe devam etmelerini. Sessiz sessiz gayet iyi izlendi maç tv karşısına geçip iki kişi futbolla karışık bol bol konuşunca.

23.06.2009

Lotto'yla Devam

Fiorentina ile Lotto'nun sözleşmesi bu ayın 30'unda bitiyor. Seviniyordum bu tekdüze forma üreten firmadan kurtuluyoruz diye. Son gelen haberlere ise resmi açıklama olmasa da önümüzdeki sezon da Lotto giyeceğimizin kesin olduğu yönünde. Anlaşma sağlandı ve sözleşmenin ne kadar uzatılacağı belirlenecek sanırım bundan sonra. Aynı formayı beyaz-mor-kırmızı üretip hiç bir yaratıcılık sunamayan Lotto ile devam edildiği vakit sırtında 1 numara Frey yazan mor forma siparişim bu sezon da gerçekleşemeyecek.

Pancu'dan Mutu'ya

Türkiye'de Mutu ve Beşiktaş isimleri yan yana anılırken İtalya'da da durum değişik değil. Orada da dillendirilen bir transfer haberi bu. Bugün İtalyanlar'ın dediğine göre Pancu vatandaşı Mutu'ya çağrıda bulunmuş Beşiktaş konusunda. Beşiktaş'a giderse Türkiye'de efsane olacağını ve taraftarın kendisini çok seveceğini söylemiş. Bunun yanında da Romanyalı oyuncuların Türkiye'de saygı duyduklarından ve genelde iyi oynadıklarından bahsetmiş. Bunun kariyeri açısından olumlu bir hamle olacağını da eklemiş.

Evet -mış, -miş diye yazıyoruz da doğruysa ve Pancu'nun bu transferde bir payı olacaksa bir Fiorentinalı olarak kendisi gözümde unutulmaz isimlerden biri olacak bizi Mutu'dan kurtardığı için.

22.06.2009

Hoşgeldin Gökhan Zan

Öncelikle transfer stratejisine bakarsak A Milli Takım'da oynayan ve geçen sezonun son yarısını sakat geçirmiş stoperi 8 Milyon €'ya satıp yerine yine A Milli Takım'ın diğer değişmez stoperini bedavaya aldık. Burada bir başarıdan söz etmemek haksızlık olur. Servet bir daha bu paraya gidemezdi önümüzdeki dönemlerde, Gökhan ise bu yaşında yani önümüzdeki 1-2 sezonda bir daha bedavaya getirilemezdi. Ciddi bir kazanç var elde bir kere. Ancak isimlere bakınca Gökhan Zan'ın Servet'ten 1 adım geride olduğunu biliyoruz. Yani günümüz şartlarında her teknik adam Gökhan-Servet ikilisinden birini seçmeye kalksa Servet'i seçer. Ancak Servet dediğimiz gibi bir daha elde edilemeyecek bir teklife gitti. Tek başına, kendi performansıyla Avrupa'da kupa kazandırsa bile en fazla 10 Milyon € ederdi Servet. E böyle bir oyuncuyu göndermişken de aynı ebatlarda ve benzer görevi yapabilecek bir isim lazımdı, o da Gökhan Zan oldu. Düşündüğüm zaman fiziği -her ne kadar sık sakatlansa da- üst seviyede bir isim ve kendi çapında, çizgisini aşmayacağı görevler verildiği zaman işini yapabilen bir isim. Servet'e hem fiziksel anlamda hem de oyun anlamında bu kadar yakın başka bir isim alınamazdı, zaten bu tipte bir isim de yok ülkemizde. Belki Sinan Osmanoğlu ile bu yola girilebilirdi ama risk büyüktü. Gökhan biraz tehlikeli de olsa Sinan gibi tecrübesiz bir isimle risk almaktansa milli oyuncu ile bu açığı kapatmak her zaman daha iyidir.

Gökhan Zan'ı fazla beğenen bir isim değilim, hatta sözlük'te şöyle de bir entry yazmıştım geçen sezon sözleşme yenilediğini duyunca :
- besiktas'a attıgı imza ile galatasaray taraftarını da mutlu etmis insandır. söylenti de olsa ilgilenmiyoruz da dense sarı kırmızı formayı giyecegi ihtimali korkutuyordu. besiktas'ta basarılı olsun, milli takımda dogru duzgun oynasın yeterlidir, bize gelmesin de.

Bunu yazdım ama bugün olumlu konuşuyorum bu transfer için. Entrynin sonunda yazdığım Beşiktaş'ta başarılı olsun ve A Milli Takım'da düzgün oynasın temennilerim gerçek olduğundan bu şekilde iyi konuşabiliyorum. Servet'i kaybettiysen Gökhan Zan'ı alman gerekirdi yedek kulübesi için bile olsa. Yeri geldiğinde uzun boyuna ihtiyaç duyulacak bir isim sonuçta.

Kazanılan parayla yabancı bir stoper alınacağı fikri de ağır basmaya başladı bu transferle ki Gökhan'a olumsuz bakmama/bakamama sebeplerinden biri de budur benim için. Gökhan'dan başka bir yerli stoper alınsaydı hatrı sayılır bir bonservis ödenecekti ve bu da yabancı stoper için ekonomik olmaya itecekti yönetimi. 3-4 Milyon € ödeyip yabancı almak var 6-7 ödeyip almak var. Hatta bonservissiz bir isim alınacaksa o isme yıllık %25-50 arası daha fazla para vermek demektir. Ülkedeki olasılıklar arasında en akla yatkını olduğu gibi ekonomi ve transfer sezonunun geleceği açısından da hayati bir rol oynadı Gökhan Zan.

Savunmamızda Sabri gibi bir isim varken Gökhan Zan'ı beğenmemek lükstür bizim için, bunu da son olarak eklemek lazım.

Tekrar hoşgeldin diyelim taze aslan Gökhan'a...

Yalnız, üç gündür eve oturuyorum hareket yok, yarım saatliğine evden çıktım neler oldu bir anda, bilseydim biraz daha dışarıda kalırdım..

Rakibimiz : Tobol (Тобыл Футбол Клубы)

2. Ön Eleme Turu eşleşmeleri sonucu Tobol oldu rakibimiz. Adını ilk kez duyuyoruz, tek bilgiyi de Wikipedia'dan alabiliyoruz. Kulüp ilginç tarihiyle ilgimi çekti, 1967'de kurulmuşlar, sürekli isim değiştirmişler ve 1995 yılından beri Tobol ismiyle devam ediyorlar yollarına. Henüz şampiyonluk kazanamamışlar liglerinde ancak son yıllarda grafikleri fazlasıyla yükselmiş. 2002'den beri ilk 3'ten hiç kopmamışlar.
İlk izlenimler Tromso eşleşmesinde olduğu gibi antrenman yapıp dönüleceği yolunda ancak bende bir tedirginlik var. Avrupa performanslarına baktığımız zaman isimlerine fazlaca aşina olduğumuz takımları elediklerini veya zorladıklarını görüyoruz.

2003'te Polonia Varşova'yı elemişler, Sint Trudien'i de aynı sezon geçmişler ve Pasching'e elenmişler. 2006/2007'de ise Basel'e elenmişler UEFA elemelerinde. Bir sonraki sezon ise Sloven Liberec'i ve Yunan takımı Ofi'yi eleme başarısı göstermişler. Buradan UEFA elemelerine yükselmişler, ismini ilk kez duyduğum Polonya takımı Grodzisk'e elenmişler. Geçen sezon ise 1-0 kazanmalarına rağmen 2-0'lık mağlubiyetin sonucunda Austria Wien'e elenmişler.

Öyle antrenman yapılıp yedek kadroyla rahatça geçilecek bir ekip olmadıkları ortada. Tromso'dan dersimizi almıştık zamanında, yeni bir kaza yaşamamak için ciddiyet ve disiplin lazım. Beklediğimiz kadar basit ve kolay bir lokma değil Tobol.

Çok Şaşırtıcı(!)

Halbuki Lincoln hiç böyle bir oyuncu değildir, geç kalmaz antrenmanlara, hep saatinde/gününde gelir(!) Geç geldikten sonra özür dileyip armayı formayı öperek tribüne oynayıp kendine kredi de sağlamaz, hiç yapar mı öyle şeyler, nerede görülmüş bu(!) Resmi siteninki de iş mi şimdi, hemen adam gelmedi diye tavır yapmışlar(!)

Galatasaray.org'dan :
"Bu sabah yapılan çalışmada hazır bulunmayan Cassio Lincoln için Yönetim Kurulunun alacağı karar doğrultusunda yaptırım uygulanacak."

Şu adamdam kurtulduğumuz gün benden daha fazla sevinen olur mu acaba ? Elimize ayağımıza dolaşıyor adam durduk yerde, bulun bir Rus takımı, Meira gibi yollayın gitsin. Meira'ya 6-7 Milyon € parayı düşünmeden veren adam Lincoln'e de 10 verir herhalde.

21.06.2009

Ama Artık Yeter...

Yıl oldu 2009, Alberto Gilardino tam 10 yıldır profesyonel yani. İddia ediyorum yeryüzünde bizim spikerlerimiz dışında bu adamın ismini söyleyemeyen spiker yok. Adam Brezilyalı'ymış gibi durup düşünüp "Gilardinho" muamelesi yapmanın anlamı nedir ? Adamın ismi Gilardino, "g" yerine "c" koyarsın ve okursun : Cilardino.

Böyle okunuşunu yazınca ilginç olsa da bizim spikerlerimiz daha ilginç. Alberto Gilardino yeri geliyor Cilardinyo oluyor, yeri geliyor Jilardinyo oluyor. Arkadaş bir kişi de 10 senedir uyarmadı mı sizi. Hadi 10 senenin yarısını attım çöpe, 5 koca sezonda bu adamın adını kimseden duymadınız mı doğru olarak. Tecrübelisinden yeni yetmesine kadar herkeste bir Gilardinho okuma hevesidir aldı yürüyor. Bilmiyorum kasıtlı mı yapıyorsunuz ama Gilardino bu adamın adı, Gilardinho değil. Yolu buraya düşen bir spiker varsa yalvarıyorum diğerlerine de iletsin, şu adamın adı düzgün okunsun lütfen..

2009/2010 Sezonu Formaları : Galatasaray ?

Yabancı forumlardaki forma başlıklarını sık sık takip ederim, bir tanesine 1 haftadır girmemiştim, dün gece kaldığım yerden yeni formalara bakmaya devam ederken buna rastladım. Benfica, Lyon ve Liverpool formaları ile beraber eklemiş bunu ekleyen arkadaş. Reklam Avea olmayacak, bayrak da olmayacak göğüste. Ancak unutulmamalı ki geçen sezon 3 parçalı o çirkin forma da şampiyonluk garanti olsa bile bayrak olmadan çıkmıştı. Buraya takılmamak lazım yani, neden bayrak var neden reklam Avea diye..

Doğru olup olmadığınu görmemiz için en fazla 3 hafta kaldı, UEFA maçları ile birlikte göreceğiz yeni formayı. Belki de Temmuz ayının ilk haftası yeni transferlerle birlikte tanıtılır formalar, orasını bilemeyiz. Şimdilik elimizdeki tek bilgi bu yeni sezon forması hakkında.

Ayrıca belirtmek lazım, 62 liraya indi 2008/2009 sezonu formaları. Benim gibi bu indirimi bekleyenler durmasınlar yerlerinde. Beyaz ve turuncu formayı aldım sezon başı, parçalıyı almak için bu indirimi beklemiştim. Tek sorun kaldı o da parçalının arkasına ne yazılacağı. Beyaz ve turuncuda Kewell-Baros yazıyor. Aklımdan ilk geçen 3 numara ve Bülent Korkmaz yazdırmak, formayı alacağım güne kadar kararım değişmezse...

2009/2010 Sezonu Formaları : Ajax

Forma her zamanki gibi de, benim esas hoşuma giden nokta tanıtımda kullanılan slogan. Son derece şahane ve yerinde bir slogan olmuş. Türkçeye çevirmek gerekirse, her takımın sembol olmuş bir iç saha forması olması gerektiğini söylüyorlar. Klasik parçalıyı her sene değiştirip farklı tasarımlarla sunmaktan bıkmayanların kulağına küpe olur mu ? Zor...

20.06.2009

Batigol Floransa'da!

Fiorentina'nın efsane oyuncusu yeniden en sevildiği topraklara ayak bastı geçtiğimiz haftaiçi. Ancak futbolla alakası yoktu bu kez. Daha önce çoğu kez görüntülenmişti polo oynarken, son ziyaretinin amacı da yine bu ilginç spordu.

Micro Cuts

Şu şarkıyı dinleyip Matthew Bellamy'nin sesine tekrar tekrar hayran olmamak mümkün müdür, sorarım bunu insanoğluna.. Ayrıca, yeni albüm The Resistance, 14 Eylül günü raflarda.

muse - micro cuts :

hands are red with your blame
megaphone screaming my name
whimpers someone i should've loved
souls weeping above

i've seen what you're doing to me
destroying puppet strings to our souls

micro waves me insane
a blade cuts into your brain
to sounds like forks on a plate
blackboard scratched with hate

i've seen what you're doing to me
destroying puppet stringsto our souls

19.06.2009

Fiorentina'ya Yeni Adaylar

Transfer gündeminde ilk haftalardaki isim yağmuru dindi doğal olarak. Daha önce yazdıklarımda çoğunluk söylentiden ve muhtemel bir kaç görüşmeden ibaretti. Günler geçtikçe daha ciddi olan transfer haberleri ön plana çıkıyor. Gündemde şu an sağ bek transferi var ve bunun dışında yıldız olmasa da üst düzey sayılabilecek bir kaç isim ucuza kapatılmaya çalışılıyor. Tüm bunların yanında daha üst düzey başarılar kazanmak için bir yıldız stoper gerekiyor. Yıldız bir stoper alınmayacaksa oldukça üst düzeyde 2 isim lazım diğer bölgelere. Tıpkı geçen sezonki Gilardino transferi gibi.

Yıldız olmayıp ortalamanın üstünde olan isim olarak ön plana çıkan kişi Real Madrid'de kapının gösterildiği Royston Drenthe. Pasqual satılmayacaksa dünyanın gördüğü en gereksiz transferlerden biri olur Drenthe transferi ki zaten ilk etapta kiralama yoluna gidilmesi planlanıyor. Ben pek ihtimal vermiyorum böyle bir şeye, çünkü gerek yok, tamamen ekstra olur. Tüm transferi kapatır bitirirsin, eksikleri kapatırsın, daha sonra bir de Drenthe'yi alırsın belki tutar diyerekten. Daha sağ bek, savunmacı ve forvet bulmadan çok gereksiz olacak bu. Ayrıca stoper almak için de Da Costa, Mazuch gibi isimlerden para kazanmak gerek. Dainelli ve Gamberini'nin olduğu yerde bu isimler de var, yanlarına bir üst düzey ismi daha kaldıramaz kadro. Gereksiz para kaybı olur bu da. Şimdilik tek kaynak Mazuch'un Anderlecht'e gidişiyle sağlanacak gibi duruyor, önümüzdeki hafta netlik kazanacak bu transfer.

Sağ bekte Zebina ve Panucci isimleri geçiyor. Panucci transfer döneminin başından beri konuşuluyor, Comotto'dan daha iyi bir isim olamaz bu yaşında. 36'lık adamı 1. değil 2. yedek olarak almaya bile şüpheyle yaklaşırım. Diğer isim Zebina 30 yaşında ve alınabilirse 3-4 sene sorunsuz kapatır o bölgeyi. Tüm bunların yanında Hoffenheimlı Beck'in ismi de gündemden düşmüş değil. Bir seçim yapılacaksa ben Zebina'yı isterim, Beck'in Almanya dışında ne yapabileceği tamamen bir soru işareti. Zebina ise 11 yıldır İtalya'da ve uyum sorunu denen şeyi yaşamayacak.

Forvet için net bir isim yok ortalıkta ve beni endişelendiren şey de bu doğrusu. Gilardino'nun yanında sakatlığı bir yana zaten takımı fazlasıyla karıştırıp düzeni bozan Mutu tek başına kalıyor ve bu bölge teoride en güçlü bölge gibi gözükse de pratikte en zayıf bölge. Gilardino sakat veya cezalı olduğu anda alternatif kalmıyor, işin kötüsü bu ikili sahada olduğu anda kulübede destekleyecek isim de yok. Transfer çeşitli haberler dönerken forvet için Martins isminin bir kere ortaya çıkıp daha sonra o ismin de kaybolup gitmesi endişelendiriyor. Neyse ki daha 2.5 ay var transferin bitimine, rahatlatan nokta bu..

"Süpaneke Dinimiz İşalla Amin"

Uğur Gürsoy'un Fırat'ı gibi dua ediyorum evet. Bunun sebebi ise Barcelona'nın kova kaleci ekolünün günümüz temsilcilerinden Victor Valdes ile sözleşme yenilemiş olması. 2014'e kadar uzattı sözleşmeyi. Bir an 40-45 Milyon € verip de Frey'e saldırırlar diye korku dolu 2-3 gün geçirdim "Valdes'in yerine Frey geliyor" dedikoduları üzerinde. Üstelik Rijkaard'ın arası iyiydi Valdes ile, çift katlı bir şok yaşayabilirdim. Transfer dönemini huzurlu geçireceğimden eminim bu dakikadan sonra. Barcelona'da Frey, Galatasaray'da Valdes gibi bir korku yetti arttı çünkü, daha büyük bir tedirginlik yaşamam bu sezon.

17.06.2009

Tebrikler Efes Pilsen

TBL 2008/2009 sezonu şampiyonu Efes Pilsen'e tebrikler. Kendi sahasındaki iki maç sonunda 2-0 geriye düşüp 4-2'yle seri kazanmak çoğu takıma nasip olacak bir şey değil.Maçın bittiği saniye yaşanan şeyler de her topluluğa nasip olacak türden değil elbette(!) 12.000 kişinin en az 2.000 tanesi salonu birbirine katıyor sonra çıkıp genelleme yapılmamasından ve olayların münferit olduğundan bahsediliyor. Kusura bakmayın da çocuk değil bu kadar insan, herkes neyin ne olduğunu gördü. "Münferitti bunlar" diye sığ bir savunmanın ardına saklanamaz hiç bir yetkili/yönetici. Şampiyonluğu kazanan takımın soyunma odası basılıyor, oyuncular oraya bile gidip saklanamıyorlar. Basın mensuplarının kafaları yarılıyor atılan bozuk paradan, saha pet şişeden geçilmiyor, yüzlercesi sahaya inip "her zaman her yerde en büyük fener" diye bağırıyor, sonra olay münferit oluyor.

Ali Koç pek beğendiğim bir yönetici değildir öncelikle bunu söyleyeyim. Olayları yatıştırmak için sahaya girmesini takdir ettim, tek tek uzaklaştırmaya çalıştı ortalığı pisleten gereksizleri. İnsan demeye dilimin varmadığı güruhu Efesli oyuncuların üzerinden çekerken 3-4 taraftar Ali Koç'a tepki gösterip itip kaktı kendisini. Kendi yöneticisi yapma diyor ama adam sen karışma diyerek yöneticiyi de tartaklayıp küfür etmeye ve saldırmaya devam ediyor.

Buradan sonrası aynı zekaya ve zihniyete sahip tüm takım taraflarına geliyor : Futbol formalarını kuşanıp parkeleri, salonları kirletmeyin artık, sıktınız, bıktırdınız. Bırakın bu sporu adam gibi seven bizlere kalsın oralar. Yeşil sahaların orta yerine ettiniz, basketbol salonlarına da aynısını yapmayın.

Seri hakkında hiç yazı yazmayıp son maçta şampiyona bir tebrik yazısı yazmak istiyordum sadece ama işin rengi son saniyede değişti. Türk spor tarihinin en kara günlerinden biri yaşandı bugün, bu gecenin böyle sonlanmasında en ufak katkısı olan herkese yazıklar olsun..

Ban The Vuvuzela ! : Destek Zamanı


Belki bir kıvılcım oluruz ve büyürüz, vuvuzela karşıtı projeye destek olarak bir şey kaybetmeyeceğimize göre şansımızı denememiz lazım. Konfederasyon Kupası'nda maç izleme zevkimizi yok eden, televizyonun sesini kapatıp da izlememize sebep olan ve herşeyden önemlisi 2010 FIFA Dünya Kupası öncesi izlenebilirlik açısından büyük bir tehdit oluşturan bu gürültüye karşı futbolseverler olarak tek ses olalım.

Ayrıca belirtmek lazım ki 11 Temmuz 2008 günü FIFA daha önce yasakladığı vuvuzelayı tekrar serbest bıraktı Konfederasyon Kupası ve Dünya Kupası için. Bu yasağın kalkmasında Güney Afrika Futbol Federasyonu SAFA'nın etkisi var. Vuvuzelaların Güney Afrikalı futbolseverler için olmazsa olmaz denen bir gelenek olduğunu iddia edip yasağın kaldırılmasında başrolü oynadı.

not : bir bağlantım yok bu blogla, sadece bir kampanya yapıldığını gördüm ve destek oluyorum. benim blogum değil yani bu..

Cihan Ceylan #1

Mezar taşını böyle forma gibi yaptıran olsa ya gerçek hayatta da.

Cihan Ceylan'ın Kemik'teki köşesi Deli Dışkısı'ndan karikatürler ekleyeceğim ara sıra. Kemik'te yaptığı tüm Deli Dışkısı köşesi scanlenmiş olarak mevcut, koleksiyondaki dergilerin başına iş gelirse diye yedekte duruyorlardı.

Not : Çizerin kendisi blogda karikatürlerinin yayınlanmasına izin vermektedir, izinsiz bir şey yapmıyorum yani.. Telif melif diyerekten baş ağrısına sebep olacak bir durum yok yani ortada, belirtmek istedim bunu..

16.06.2009

Vuvuzela : Ben Böyle Geleneğin...

2009 FIFA Konfederasyon Kupası'nın baş aktörü futbolla tamamen alakasız bir şey : Vuvuzela. Şu rezaleti kim icat ettiyse tanrıdan kötülüklerin, felaketlerin en büyüğünü kendisine vermesini diliyorum. Böyle gelenek, böyle eğlence, böyle tribün olmaz olsun. Santradan önce başlıyor, maç bittiğinde ve devrede bile kesilmeden devam ediyor. Ayıptır, yazıktır.. Ekranları başında belki 1 milyardan fazla insan izliyor bu maçları. Bunları çekmek zorunda değil bu kadar insan. Böyle geleneğin içine, tam ortasına ederler, kimse de ses edemez. Tribünde ses iyidir, renkli şeyleri severiz de bu 15-20 dakika tutmuyor ki toplamda. 90 dakika maç süresi ama önceydi sonraydı derken neredeyse 190 dakika çalıyor bu illet. Ne biçim bir nefes varmış, nasıl bir tutkuymuş anlamadım ki ben. Şahsen ben 3 tane balonu üst üste şişirsem gözlerim döner, başımda bir ağrı olur, hafiften kafam güzelleşir bir değişik olurum. 4. balonu üflemeye halim kalmaz. Hoş ben balon şişirmekten de korkarım da onu ayrı bir yerde irdeleriz, şimdi zamanı değil. Adamlar bunu 2-3 saat üflüyorlar ve hiç de nefes problemi yaşamıyorlar. Görüldüğü kadarıyla ve çıkan sese bakınca öyle "pifff" diye nazikçe üflemeyle çalınan bir alet de değil. Hafiften nefes ve efor gerektiriyor ama yok işte, adamlar bana mısın demiyorlar. Biri sussa öteki başlıyor, sonra öteki susuyor en baştaki tekrar coşuyor. Böyle kısır döngü olarak maç boyu gidiyor. Ekranların başında olan bizlere oluyor, Afrikalı eğleniyor kendince.
Bu da bir Orlando Pirates taraftarı. Görüldüğü üzere daha maça girmemiş ama takımın logosuyla süslü vuvuzelayı çalıyor maç öncesi.
Bu da finish him/her tadında bir bitirici vuruş olsun bizlere. 2010 Dünya Kupası'nın tanıtımında bile bu kullanılmış, FIFA'nın bu olaya müdahele edip kupada yasaklaması gibi bir olasılık da azalmış oluyor böylece. Ne denebilir ki daha..

15.06.2009

Akıl Sağlığım Tehlikede!

Eylül 2009 benim için hiç iyi geçmeyecek, bunun sinyalleri yavaş yavaş veriliyor. Yaşayacağım coşkudan ötürü akıl sağlığımı kaybetmekten korkuyorum. İlk haber sürekli ertlenen ancak nihayet çıkış tarihi kesinlik kazanan Mafia 2'den gelmişti, Eylül 2009'da raflarda yerini alacak oyun. İlk oyun Mafia : The City Of Lost Heaven'ı şu gün itibariyle 5 kere bitirmiş durumdayım. Serinin 2. oyununu yıllardır bekliyorum günleri sayaraktan. Sonunda geliyor 3 ay kaldı. Şahane bir de web siteleri var, tam ekrana aldığınız zaman saçma bir zevk veriyor burada dolaşmak. www.mafia2game.com'dan göz atabilirsiniz kendisine.

Diğer haber ise Kurban'dan. Daha evvel yaz aylarından önce çıkacağı yolunda söylentiler vardı ancak Sahip ismini alacak 4. albümlerinin çıkış tarihi Eylül 2009. Yıllar süren bekleyiş bunda da sonlanmış olacak. Albümün bir konsept albüm olacağını da belirtmek lazım, bu da heyecanı iki üç kat arttırıyor.

Bu iki şeyin üstüne olur da 3. ve 4. gelişmeler de olursa ben o zaman aklımı yitiririm. Bu kadar çok beklediğim şeylere aynı zaman diliminde kavuşmamalıydım, arada hiç olmazsa 2-3 ay olmalıydı. Şimdi bunu dedim diye sevgili 2K Games oyunun çıkış tarihini bir daha ertelemesin tabii, hiç gerek yok bu tip gereksiz hamlelere.

Olmadı...

Uzun uzun yorum getirecek bir şeyler bulamıyorum ama birisi sorsaydı bana "Orlando'nun seriyi kaybetmesindeki en önemli sebep neydi?" diye, benim cevabım Jameer Nelson'ın oynatılması olurdu. Bu takım Celtics ve Cavs'i Nelson olmadan geçmişti, Lakers'ı da geçebilirdi, hiç olmazsa daha fazla zorlayabilirlerde. C. Lee ve J.J. Redick kritik iki-üç hatayla maç kaybettirmiş olsalar da Nelson kadar etkili olamazlar asla. Takım Nelson olmadan belirli bir sisteme ve düzene alışıp finale gelmişken çok ciddi sakatlıktan çıkmış adamı kurtarıcı ve sürpriz olarak sahaya sürmekte mantık bulamıyorum. Yine de Orlando'nun şampiyon olması mümkün gözükmüyordu, tek isteğim 7. maçta bitmesiydi finallerin, 5'te kaldı. Orlando tatlı bir rüya yaşatmıştı bizlere, seriyi bir maç daha uzatmalarını beklemiştik ama ilk yarıdaki 16-0'lık seriden sonra toparlanamadılar. Bir de o atılamayan üçlükler damga vurdu maça. Tüm sezonda üçlük atarak bu noktaya gelip son maçta bunu doğru düzgün başaramamak kötü oldu.

Orlando 24 maç yaptı playofflarda ve ben bunun 23 tanesini canlı izledim, TV yayınlamadığı zaman Justin.tv yetişti imdada. Keşke izlemeseydim dediğim tek maç finalin son maçı oldu 23 maçın arasında. Son çeyrekte takım umudunu çoktan kesmişti Cleveland'a karşı 29 sayıdan geri gelenler kendileri değilmiş gibi.

14.06.2009

Güle Güle Cevat Hoca

Öğle saatlerinde kondisyoner olarak Albert Roca'nın görev yapacağı söylenince Cevat Güler'in ayrılacağı belli olmuştu aslında. Akşamüstü de kesinlik kazandı bu. Son şampiyonluktaki katkısıyla insanların yüzünde her zaman tebessüm bırakarak gidiyor yuvasından. Altyapıda görev alırdı belki ama kendi tercihi de olabilir emeklilik. Asker gibi bir disiplinle yaptı işini yıllardır(fotoğrafı da sırf buna bağlamak için koydum evet), emeklilik kendisinin de hakkı artık. Koltuğuna uzanıp üzerinde emeği geçen oyuncuları içi rahat bir şekilde izleyecek yeni teknik kadro sayesinde. Gözünün arkada kalacağını sanmıyorum..

13.06.2009

Başarılı ve Dikkatli Yayıncılık(!)

Spormax bugün TBL'de final serisinin ilk maçında Fenerbahçe Ülker'in Efes Pilsen'i deplasmanda 68-60 yendiği maçın tekrarını veriyordu. Ancak bunun tekrar olmadığını, serinin 5. maçı olduğunu sananlar da var görüldüğü gibi. Üstelik son dakika haberi olarak vermişler bunu maçın tekrar yayını bittiği anda. Alkışlar Ajansspor.com'a gidiyor.

Özeleştiri

"Türkiye'de hemen hemen çalışmadığımız hoca kalmadı. Bu nedenle yabancı hocada karar kıldık. Artık korkulu rüya görmeden, Türkiye Kupası'nı kazanmak ve Avrupa kupalarına katılmak için hocamızın eline iyi bir kadro vermek istiyoruz"

İlhan Cavcav Gençlerbirliği'nin yeni teknik adamı Thomas Doll hakkında konuşuyor.

Ekleme : Arada uyuyup uyanınca diğer blogları kontrol etmeden yazmıştım, Massimo da aynısını yazmış 1 saat önce.

İki Tane Ayrılık

Dün gece yazacaktım da ne oldu bittiyse arada kaynadı gitti unuttum bunları.. NTV Spor'da altyazıları okuyorum öyle amaçsızca. İlk önce Denizlispor'un Mesut Bakkal ile yolları ayırdığı yazıyordu. Sezonun ikinci yarısındaki Denizli'yi düşündüm, oynanan güzel ve keyif veren futbolu düşündüm. Sezonun bitişine doğru uzun süreli birliktelik konulu açıklamalar gözümün önünden film şeridi gibi aktı geçti. Mesut Bakkal Denizli'de kalıp güzel işlerini sürdürecekti bir kaç makul transferle. Şahsen beğendiğim ender başkanlardan biridir Ali İpek, ne olmuş da yolları ayırmışlar pek detayına giremedim ama her zamanki gibi "tutulmayan sözler" veya "fikir ayrılığı" olabilir bu yol ayrımının sebebi. Bu haberden sonra üstüne bir de Çaykur Rize'nin Raşit Çetiner ile yolları ayırdığı haberini okudum. Rize ile iyi idare ediyorlardı, takıma kalması durumunda önümüzdeki sezon Rize'yi Süper Lig'e döndürmesi muhtemel gözüküyordu. Bu umut vaad eden kulüp-teknik adam ikilisi de 5 aylık sürenin ardından sonlandı.

Hoş bu ülkede 5 senelik sözleşmeye imza atıp 3-4 ayda kovulan teknik adamları çok gördük, bu iki haberin neyine şaşırıyorum ben de pek anlam veremedim ancak üzüldüm ikisine de. İki teknik adam da bulundukları yerde işlerini fazlasıyla iyi yapıyorlardı çünkü. Hikmet Karaman'lar, Ümit Kayıhan'lar, Giray Bulak'lar ve benzerleri bu ülkeye az gelmiş olacak ki Anadolu'daki başkanlar yenilerini yaratma hevesindeler. Ne vardı Mesut Bakkal takımdaki 4. sezonunun sonunda "Denizlispor'u olması gereken yere taşıdık, yeniden Avrupa kupalarındayız" diye gurur ve başarı dolu açıklamalar yapsa ? Çok mu zordu ? Hadi mutlu sonu da koyalım kenara, 2 sene bir sistem denense ve istenen hedeflere yeteri kadar yaklaşılamasa ve Mesut Bakkal'ın da Denizlispor ile devam etmeyeceği açıklanırken hoca çıkıp kendisine güvenilen 2.5 sene için teşekkür ederek ayrılsa gitse..

Bilmiyorum fazla mı iyimser düşünüyorum ama şu yazılanları uygulamak zor olmasın günümüz şartlarında. Denizlispor'a bu sezonun 2. yarısında bir oyun karakteri kazandırmayı başarmış Mesut Bakkal'ın veya Rize'de uzun yıllar görev alması beklenen Raşit Çetiner'in yarım sezonda işlerinden olmalarını bir türlü kabullenemiyorum.

2009/2010 Sezonu Formaları : Hertha Berlin

Bu adamlar bu işi biliyorlar. Sanırım bu sezon en beğendiğim forma bu olacak yeniler arasında. Galatasaray ve Fiorentina'yı ayrı tuttuktan sonra geçen sezonun en beğenileni Dortmund formasıydı benim için. Bu sezon da şimdilik bu ünvanı Hertha'ya veriyorum.

12.06.2009

Benimki Oyundu En Azından... / Ronaldo & Real Madrid

Geçenlerde Football Manager 2009'da Fiorentina ile devam ediyorum, yıl 2011 olmuştu ve ben ilk günden bu yana en fazla 22-23 yaşındaki oyuncuları transfer ederek bir kadro kurmuştum. Deneyim kazanan kadro 2011 yılında Şampiyonlar Ligi'ni ve İtalya Ligi'ni bir arada kazanınca kulübün kasasına hakederek kazanılmış 150 Milyon € para girmişti. Transfer bütçesi de bu meblağların etkisiyle 90 Milyon € olmuştu. Sonra elimdeki Guiseppe Rossi'yi sattım hayır kurumuna(M.City), sağolsunlar 30 Milyon € parayı tek seferde verdiler. Transfer bütçem fırlamıştı bir anda, 120 Milyon € olmuştu. E ben de durmadım tabii ki, artık geleceğin yıldızı yerine mevcut olan bir yıldızı almak lazımdı takıma. Tek forvetli sistemde en uygun isim olarak Torres ve Adebayor'u gözüme kestirip saldırmıştım iki oyuncuya da. İlk teklif Torres'e gitmişti 60 Milyon € olarak, Adebayor için Montolivo ve Frey'i aynı anda takas etmek isteyen Arsenal ise zaten ikinci plana aldığım oyuncuyu listeden silmeme sebep olmuştu.

Pazarlıklar 1-2 hafta sürdü, Liverpool ilk etapta 60'lık teklifi 130'a yükseltince umutsuzluğa kapılmıştım. 3 onlar düştü, 5 ben yükseldim derken en sonunda 100 Milyon € parayı nakit olarak verdim taksitlerle uğraşmayıp. Liverpool da bunu kabul edince Torres'i Floransa'ya getirmiş oldum. Sonra FM oynarken karşılıklı kariyerleri konuştuğumuz iki üç arkadaşım ve kuzenim olaydan haberdar olunca bir güzel çemkirdiler bana. O para verilir miymiş de, o paraya aynı kalitede 5 tane genç alınırmış da, neler neler.. Hani bilmeyen birisi okusa o konuşmaları, diyecek ki "Adam Cihan Haspolatlı veya Sabri'ye 100 Milyon € vermiş herhalde". Benimki bir oyundu, öylesine bir zevkti, 1999'dan beri oynadığım bu efsane oyunda 10-11 yıllık geçmişimin en pahalı transferini yapıyordum, keyifti sadece..

Haziran ayındaydık, yıl 2009'du, takvim ayın 11'i olduğunu söylüyordu.. Öğlen Bornova'da oturduğum cafede NTV Spor açıktı, Ronaldo için 94 Milyon €'luk teklifin kabul edildiği yazıyordu son dakika gelişmesi olarak. Aklıma Torres transferim ve şaka yollu da olsa aldığım tepkiler geldi, "oğlum benimki oyundu en azından !" diye kuzenim Özgür başta olmak üzere Demir, Arda ve Emre'ye deli gibi haykırmak istedim.

General Motors gibi bir dev bile bayrağı çekip iflasın eşiğine gelmişken bir futbol kulübü transfer için 3 günde sadece 2 oyuncuya 160 Milyon €, yani 340 Milyon Türk Lirası para veriyor. Sözlükte de yazmıştım, kriz Real Madrid'i pek teğet geçmemiş anlaşılan.

9.06.2009

Ascoli Başkanı, Lupoli ve Ben

Öğleden sonra saat 1-2 gibi, güneşli, sıcak ve güzel bir yaz havasında sahilde oturan iki adam görüyorum. Yaklaşıyorum bakıyorum, birisi Arturo Lupoli, diğeri ise Ascoli kulübünün başkanı. Allah allah diyorum geçiyorum yanlış gördüğümü düşünüp. Dönüp bakıyorum tekrar geçerken, ciddi ciddi Lupoli oturup bir adamla gülerek konuşuyor. Lupoli'ye sinsice eğilip soruyorum kim bu diye, karşısındaki adamın Ascoli başkanı olduğunu tam da o an öğreniyorum.

Şaşkınlık iki katı daha artıyor, çünkü bu günlerde Fiorentina transferdeki ilk hamlesini Ascoli'ye Lupoli'yi verip karşılığında Di Tacchio'yu alarak yapıyor. Ben de bu transferle ilgili bir gelişmeye canlı canlı şahit olmanın şaşkınlığı içerisindeyim. Neler olduğunu anlamaya çalışırken Francesco Di Tacchio çıkıp geliyor, o da Fiorentina'ya imza attığını söylüyor ve Lupoli'ye eski takımının forması altında başarılar dileyip ayrılıyor. Ascoli başkanı bana Fiorentina'ya çok iyi bir çocuk verdiklerini, bir kaç sene içerisinde Montolivo ile birlikte orta sahayı domine edeceklerini söylüyor. Ben de sevinip Fiorentina taraftarı olarak takıma katkı sağlayamasa da hayatının bir kısmını bu takım için geçirdiği için Lupoli'ye teşekkürlerimi iletip Ascoli'de başarılar dileyip ayrılıyorum masadan. Dönerken de Lupoli bir şekilde iletişime geçebilecek adres veya bilgi verirsem Ascoli'de ilk resmi maçında giyeceği formayı imzalayıp bana yollayacağını söylüyor. Durduk yere böyle bir hediye alacağım için seviniyorum.

Ve şu an bu satırları yazarken bu sabah niye böyle bir rüya gördüğümü anlamaya çalışıyorum. Transfer haberi doğru bu arada, Lupoli Ascoli'ye gidiyor karşılığında 1990 doğumlu Di Tacchio Fiorentinalı oluyor, imza bugün-yarın atılır..

8.06.2009

Not Defteri #23

  • Öncelikle bir kaç okurdan ve blogger arkadaşımdan özür dileyeyim. Blogger'a girip, gmail'e giremiyordum bir kaç gündür. Son 3-4 günde gelen mailleri okuyamayıp biraz önce cevaplamış bulunuyorum. Mail atan okur arkadaşlarla birlikte Hüseyin'e (Anadolu'dan Futbol) ve Sinem'e (Geowyns) buradan da el sallayayım, kusura bakmayın tekrardan.
  • Sınavlarım perşembe günü bitiyor, sonrası hep tatil, hep gezmek, hep Marmaris. Ta ki Temmuz'un 2. haftasına kadar. Merhaba yaz okulu.
  • Yeni bir blog geliyor, saçma, anlamsız, deli işi, son derece gereksiz şeylerle dolacak zaman içerisinde. Sınavlar bittiği zaman oraya da yoğunluğu verip tam anlamıyla yayına başlayacağım. Hatta 2 kişiyiz, Overcast'in delisi Demir ile birlikte yazacağız. Blogu okuyup "ben de saçmalamak istiyorum" diyenlere kapı açık olacak orada, şimdiden onu da şey edeyim.
  • Alpay Erdem işi abartmış, Lombak'ın Haziran 2009 sayısında dergiyi resmen Çocuğunu Dürbünle İzleyen Adam'la doldurmuş. Çok da iyi olmuş.
  • Algida Max'ın içinden Max Para çıkıyor ya, 2 günde 5 tane Max yememe sebep oldu bu. Bir tane 25, 4 tane de 10 Max Para çıktı. Bu yaz ben kafayı yerim bununla, çocuk gibi şeylerle uğraşıyorum. 22 yaşındayım ben, yazık.
  • Algida demişken, Magnum Double karadut-böğürtlen aromalısını şu zamana kadar yememiş insan hata etmektedir. Bu fikirdir sadece. Fikir. Fikri vardı, Güneşin Oğlu aklıma geldi, şahane filmdi.
  • Güneşin Oğlu demişken de hemen Polis'e gidiyor aklım. Haluk Bilginer'e 2 filmde aynı takım elbiseyi giydiren yönetmen Onur Ünlü'ye de buradan selam söyleyelim. Giydiren yönetmen değilse de kim giydirdiyse ona şey olsun..
  • Havaların dengesizliğine verin bu saçmalıklarımı.. Düzelecek hepsi Marmaris'e gittiğimde.
  • Tomb Raider Legend'ı indiriyordum Not Defteri #22'yi yazdığımdan beri. Seed etmeyip offline olan yabancılara lanet okuyorum buradan. Pisler. Daha %20 oldu, insaf.
  • Gitar konusunda çoğu şeyi beceriyorum, bare olayı sıkıntı yaratıyordu, onu da 1-2 hafta içerisinde sorun olmaktan çıkaracağım sanırım. Kısfmet.
  • Not defterimin bir sonraki sayfasını Marmaris'te açarım sanırım, bu sayfa burada bitsin...

Yatacak Yerin Yok!

Lakers 101-96 Magic

Başka da yorumum yok maç hakkında, yazık..

7.06.2009

2009 Türkiye GP

Sezonun 7. yarışında Jenson Button 6. yarışını kazandı. Bizim ülkedeki yarışa kadar umudum vardı ama şu dakikada bitti gitti. Sezon boyu Formula 1'i bir daha oturup izleyeceğimi sanmıyorum.. McLaren yok, Ferrari yok, BMW yok, ne yapayım ben Brawn'ı ? Gelmiş geçmiş en başarısız ve en kötü Formula 1 sezonudur bu.

Button gibi bir isim Formula 1 tarihinin en iyi sezon başlangıcına sahip ismi olabiliyorsa FIA'ya selam edip F1 2009 sezonuna noktayı koyuyorum kendi adıma.

Alberto Gilardino

Yıl 1996, Alberto Gilardino 14 yaşında. Fiorentina U14 takımı ile deneme sürüşüne çıkıyor, o gün o şartlarda gerçek olamıyor mor forma hayalleri. O günkü hayallerinin gerçek olması için 12 sene daha beklemek zorunda kalıyor..

6.06.2009

2009/2010 Sezonu Formaları : Sevilla

Kötü forma nedir ve nasıl yapılır sorularımıza cevap verdiği için Sevilla takımına teşekkür ederiz.

Capel'in üstündeki için diyecek söz bulamıyorum, tamam Hırvatistan da böyle giyiyor ama küçük ve çok fazla kare barındırıyor o forma. Lens'in geçen sezon giydiği forma da güzeldi Hırvatistan formasına benzediği için. Ama böyle de kareli forma olmasın be. Sonra UEFA'ya kızıyoruz formaların arkasını düzleyip tasarımları bozdu diye. Sevilla'yı görünce kendilerine hak vermedim değil, bu ne lan.

Sanılmasın ki diğer fomaları beğendim, onlar da gayet kötü, gayet başarısız. Beyaza pek lafım yok da siyah ve kırmızımsıyı hiç beğenemedim. Kırmızı desek değil, pembe değil, turuncu hiç değil, tam arada kalmış bir ton. Siyah da dümdüz olup hiç tasarıma uğramayınca yas tutuyor gibi olmuş, karamsarlık var fazlasıyla. Belki siyah olan reklam gelince düzelir az çok.

Sağ Bek Sorunu & Diğer Söylentiler

Sezon bitti ve Zauri evine döndü Lazio'ya. Comotto da beklenen performansı veremeyince gözler sağ bek transferine çevrildi. Aslında her mevkiide bir tane üst düzey oyuncuya ihtiyac var ya neyse. Bol bol yalan transfer haberi dönecek Fiorentina için.

Sağ bek için Panucci'nin de adı geçiyor ki Juventus ile Andreas Beck için de yarıştığımız söylenmekte. Beck dururken Panucci'yi düşünmek futbola ihanet olur. 5 sene evvel olsa Panucci olurdu da şimdi hiç gerek yok. Bana kalsa elden kaçırdığım ve günden güne daha da gelişen Maggio'yu geri döndürmeye çalışırım o bölge için.

Esas öncelik forvette Gilardino'nun yanındaki isme verilmeli, bu sezonun ikinci yarısında Bonazzoli gibi bir kabusu atlattık, bir tanesine daha hazır değil bu insanlar. Gobbi ve Comotto ile ilgilenen Parma'dan Lucarelli'yi bir şekilde kapabiliriz ki bunun yanında Obafemi Martins ile Suazo'nun da isimleri geçiyor. Bir de Pelissier var gündemde ki şu isimler arasında benim ilk tercihim olurdu.

Ayrıca Inter'de bu sezon 6 maça çıkabilen ve ayrılması garanti olan Luis Jimenez de listedeki bir isim. 2006'da 6 ay kalıp gitmişti şike skandalıyla alınan cezadan ötürü. Yoksa kalacaktı takımda, şimdi geri dönse ve orta sahada her yerde oynayabilen bir alternatif olsa büyük katkılar sağlar. Bu transferde ise rakibimiz Parma.

Mutu için alternatifin Pandev olduğunu söylemiş Corvino. Ne de güzel söylemiş.. Pandev gelebilecekken Mutu'nun hala takımda olması ayrı bir skandal. Pandev için 15 milyon € civarı bir fiyattan bahsediliyor, Mutu da 13-14'e satılacak teklif gelirse, güzel ve masrafsız bir yenileme olur kadroda.

Son olarak da Pasqual'i ciddi ciddi istiyor Juventus, uygun bir fiyata kendisini satıp kaynak yaratabiliriz. 6-7 milyon €'ya versek iyi olacak.

Felipe Melo konusu ise çok derin bir konu, böyle satır arasında geçirilecek bir şey değil. İşin içinde minimum 20 milyon € var ve Inter'e gitmesi durumunda da Chivu'nun adı geçiyor..

  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO