11.09.2011

Kaldığı Yerden: İBB 2-0 Galatasaray

Büyük yenilik, Fatih Terim, harcanan büyük paralar, her mevkiye önemli yıldızlar, 2000 ruhu falan filan diye uzatırken yeni sezona girdi Galatasaray. Liverpool maçı, Çağlar girene kadar Real Madrid maçı falan derken gaza geldi herkes ancak bu gazın sönmesi için İBB karşısındaki 90 dakika yetti. Ruh, karakter, kimlik, kondisyon, taktik, uyum... Tüm bunlar öyle iki ayda kazanılacak şeyler değil. Öyle olduğunu sananlar vardı, olmadığı daha ilk resmi maçta görüldü. Siz hazırlanırken diğer takımlar yeşil bahçelere koşup armut toplamıyorlar, onlar da hazırlanıyorlar. Geçen seneki bitik takımdan sonra birazcık hareketlenen takımı görünce herkes "Uyandık, kalktık, geliyoruz!!" diye coştu. Gereği olmayan bir havaydı, bence Galatasaray adına iyi oldu bu havadan çıkılması.

Yanlış anlaşılmasın, "Erkenden takılmak daha iyi, kafalarında dank eder." demiyorum. En sevmediğim laflardan biridir, böyle bir teselli olamaz. Çaresiz takımların taraftarları sığınır buna bana göre, bırakın onlar sığınsın. Ha Galatasaray da şu an çaresizse, Galatasaray taraftarı da sığınsın, o başka bir durum. Ancak bu kadar vahim değil durum -en azından şimdilik, sonuçta önümüzdeki günlerin ne getireceği henüz muamma.

Sahada fark yaratan ne Webo ne de altı yıldır uyum içinde, belirli bir sistemle oynayan İBB'ydi. En büyük fark fizik güç oldu bu maçta. İBB savunmada bile hareketli ve gücünü kullanarak oynarken, Galatasaray hücumlarda dahi koşup efor harcamaktan bihaberdi. Sahada daha diri olan, daha çok koşan, daha fazla rakibe basan, daha fazla alan daraltan ve maç sonuna kadar kondisyonunu idare eden taraf hep İBB oldu. Melo, Ujfalusi, Eboue, biraz Kazım, biraz da Selçuk; bu kadardı Galatasaray'ın gücü kuvveti yeterli gibi görünenleri. Baros güçsüz falan dediler, hiç inanmadık, inanasımız gelmedi, medya abartıyor ediyor dedik ama nafile. Adam güçsüz işte, görünen köy kılavuz istemiyor. Hazır değil denen Sercan bile iki aydır takımla çalışan Baros'tan diri gözüküyorsa bir sıkıntı olduğu aşikar. Elmander tam da ihtiyaç olacak maçta sakatlanmış bu durumu göz önüne getirince. Zaten şu milli maç aralarında çektiğimiz çilenin yarısını başka takımlar aynı anda çekseler açık farkla şampiyon olurduk bu ligde.

Geçen sezonun berbat takımına oranla savunma ve orta sahada daha iyi dizilen bir takım gördük. Ancak aksayan noktalar elbette oldu. Çok çektiğimiz bir şey vardı: Farklı mevkide oynayan oyuncular. Yine gördük bunu, hazırlık maçlarının devamı niteliğinde Eboue ve Sabri çok alakasız yerlerde oynadılar. Sabri her ne kadar şu anki yerinde -orta sahanın ortası- kariyere başlamış olsa da altı senedir bek oynayan adamı oraya adapte etmek çok zor olacak. Buna inat edene kadar Ceyhun veya Yekta ile adam gibi defansif güç sağlamak akılcı duran seçenek şu an. Ujfalusi stopere, Eboue sol beke derken daha mantıklı bir defans hattının ortaya çıktığı zaten herkesin dilinde ki Terim de bunu biliyordur. Şimdi dediklerimi yalanlar gibi olacak ama Terim bunu bilirken Ujfalusi'nin bekte stopere oranla daha başarılı olduğunu da görmüş olmalı. Zaten bana kalırsa dediğim "mantıklı gözüken" savunma hattını oluşturamamaktaki temel etken bu. Ujfalusi Fiorentina'da da bek oynarken çok daha başarılıydı. Bek değil stoper oynadığı maçlar genelde savunmanın biraz sıkıntıda olduğu maçlar olarak öne çıkıyordu. Böyle olunca da savunmada Ujfalusi sağa geçiyor, Eboue sağdan başka bir yere geçmek zorunda kalıyor derken ortalık karışıyor. Bir çözüm elbet bulunacaktır buna; veya Fatih Terim alıştıracaktır oyuncularını maç içerisinde birkaç mevkide birden oynamaya. Daha evvel Ümit Davala, Ergün, Hasan, Capone gibi isimlere bunu öğretmişti. Misal; Capone bazen 4-4-2'nin sağındaki savunmacı bek olurken bazen 3-5-2'nin sağ çizgisini tek başına kollayan adam oluyordu. Ya da Davala sağ açıktan stopere geçebiliyordu bir anda.

Oyuncuları buna alıştırırken de verimden kısmamız gerekecek, bu maçta Eboue örneğinde olduğu gibi. Eboue gezgin gibiydi, sırtında bir bohçası eksikti. Sol açık başladı, sağ açık oldu, bir ara gitti orta sahanın ortasında oynadı, maçı da sol bek bitirdi. Bir oyuncu iki mevkide değişmeli oynayabilir ancak dört mevkiye birden geçiyorsa alınacak katkı düşer. Bir iki oyuncunun yeri değişir takımda ancak Sabri, Eboue, Ujfalusi, Sercan, Kazım gibi adamların yeri değişti maç içerisinde. Bu kadar değişiklik bir noktadan sonra karışıklığa yol açacak elbet. İkinci yarıdaki panik havasında bunun etkisi büyük. Gökhan-Yekta değişikliği ile Sabri ve Ujfalusi'nin yerleri değişince gerisi çorap söküğü gibi geldi. Zaten birkaç oyuncunun maç başından beri başka mevkilerde oynadığını düşünürsek iyice çıkmaza girildi.

Devreye dengede gidilse ikinci yarıda daha sakin bir Galatasaray görecektik büyük olasılıkla. Devreye kısa süre kala yenik duruma düşmek ikinci yarı öncesi biraz panikleyen bir Galatasaray izletti bizlere. Takımda oluşan bir an önce golü bulmalıyız çabası ise karışık ve düzenden kopan bir oyuna sebep oldu. Zaten Galatasaray'ı dikkatlice izleyince geçen sezona göre şimdilik tek farkın kaos futbolu oynanan döneme göre belirli bir düzene kavuşulmuş olması. İkinci yarı bize geçen sezonun o saçma kaos futbolundan kesitler sundu. Yenen ikinci goldeki dağınıklık, hücumda ceza sahasına kadar gidip son pasları yapamamalar... Kaos futbolunun etkisinden tam olarak kopabilmiş değil takım, bu yüzden ilk birkaç hafta vasat oyunla alınacak galibiyetler yeterli olmalı şimdilik.

Kazım'a yapılan penaltıya falan değinmiyorum. Ciddi bir olay değildi zira, hakemin görememe veya yanlış yorumlama ihtimalinin yüksek olduğu bir açıydı. O penaltı verilse Galatasaray maçı çevirebilirdi diyebilen var mıdır ki zaten?

Hiç yorum yok:

  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO