4.04.2013

Real Madrid 3-0 Galatasaray

Bu vakitte maçtan yeni bahsediyor olma sebebim tamamen tembellik, en başta onu diyeyim. Hakemin vermediği iki yüzde yüz penaltı kararına ve üçüncü gol öncesi verilen tamamen hatalı faule sayfalar veya uzun satırlar ayırmayacağım, o yüzden ilk olarak bahsedip, bu hataları yazının başına not düşüp geçmek en güzeli. Tek diyeceğim, UEFA'ya Norveçli hakem girmemesi gerektiği. Zira Fiorentina-Bayern eşleşmesinde bir buçuk metre ofsaytı görmeyen Ovrebo da Norveçli, dün belki de en kötü 2-1 ile ayrılacakken bizi hem kesin olarak turdan hem de Burak'tan eden hakem de Norveçli. Bir daha bir Norveçli maç yönetiyorsa iki kere düşünürüm. Hakemi noktalayalım, Mourinho-Drogba-hakem konu başlıklı bir yazıyı da sonraya bırakıyorum.

Dün için öncelikle şuna gelmek lazım, devre arasında Bernabeu'nun soyunma odalarına bir Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde Real Madrid'in üç katı pozisyon bulan bir takım olarak gidiyorsan skor tabelası da 2-0'ı gösteriyorsa önde olman lazım. Sen Real Madrid'in üç katı pozisyonla devre arasına girip 2-0 geride gidiyorsan şanssız değilsin, hakem de suçlu değil, beceriksiz ve heyecanlısın hepsi o. Mesela, "Olmadı mı olmuyor..." dersin, o gün talihsizsindir ama zaten tek kale oynuyorsundur ve rakibin de TT Arena'da Gençlerbirliği'dir; işte şanssızlık tam olarak budur. Bernabeu'da Real Madrid'i tek devrede bitirecek kadar pozisyon bulabildiysen fazlasıyla şanslısındır, tek kalan senin becerin, heyecanın, kendini kontrol etmendir. Biz şansı fazlasıyla bulduk, değerlendiremedik, Real Madrid de iki kere ciddi anlamda yüklenip ikisinde de golünü atınca bizim fazlasıyla pozisyon buluyor olmamıza aldırış etmedi mantıken.

Tabii yenen iki golde Eboue'nin hataları, hatta maçın genelinde Eboue'nin başlı başına kilit rol oynaması ise ayrı bir etken. Üstüne bir de koca devrede tek şut dışında görünmeyen Sneijder... Ben bu seviyede bu adamların maça odaklanmamış olmalarına ihtimal veremiyorum, bundan ziyade ekstra motivasyonun yan etkisi olduğunu düşünüyorum bu hataların ve berbat performansların. Rahatlığı ve motivasyonu belirli bir dengede tutup idare etmek lazım ama biz ağırlığı tamamen motivasyona verince böyle kötü performanslar alıyoruz. Eboue'nin her darbede kurşun yemiş gibi canının yanmasıyla Mesut'un oyundan çıkarken hızlı olmasını söyleyen hakeme "Zaten üç attık, yavaş çıksam ne olur?" minvalindeki hareketini yan yana koyunca psikolojik olarak iki takımın ne kadar farklı boyutta olduğunu görmek zor değil.

İlk golde Eboue'nin kademe yapayım derken Ronaldo'yu tamamen unutması, üstüne bir de ikinci golde çok kolay alabileceği topu almayıp aniden eğilmesi ve rakibe gizli bir asist yapması maçı elimizden hakemden çok daha önce alıp götürdü. Bu iki ciddi hata yetmiyormuş gibi Eboue'nin karşı karşıya kaldığı pozisyonda Fenerbahçe maçındaki gibi uzak köşeye topu yuvarlamak yerine kafayı kaldırıp kaleciye hiç bakmadan tüm gücüyle rastgele vurması da yine kendisinin maça kafa olarak ne denli uygun olduğunun -daha doğrusu olmadığının- göstergesiydi. Maçın içinde kalan ve tedirgin olmayan bir Eboue için o pozisyonu golle sonuçlandırmak savunmada yanındaki arkadaşına pas atmak kadar kolay olmalıydı normal şartlarda.

Fark yesek ve öyle dönsek, varlık gösteremesek, berbat oynasak çok da üzülmezdik. Real Madrid'e karşı oynuyorduk ve zaten belki de bu kadarını ancak yapabilirdik derdik ama maçı ve turu avucumuzun içine alabilecek kadar ciddi fırsatlar bulup bunları harcayarak ilk yarıyı 2-0 geride kapatınca insan gereğinden çok daha fazla üzülüyor. Keşke rezil olup 4-0 5-0 yenilseydik ve hiç üzülmeyip gücümüz yetmedi deseydik. Yani bir Gijon, Xerez, Osasuna gibi yenilmek var bir de güzel oynayıp heyecanlanıp umutlanarak yenilmek var. İkincisi imaj açısından daha iyi elbet ama ilk seçenek hiç üzücü olmazdı bunun yanında. Haliyle devreyi böyle yaşayınca insanın ikinci yarıya umudu bitme noktasına geliyor. Çünkü iyi oynasak aynı pozisyonları bulsak bile atacağımızın garantisi yok, devre 1-0 veya golsüz bitse neyse de, ikinci golün gelmesi o hevesi de alıp götürüyor işte. Bir de o hücumları neredeyse sıfır oynayan Sneijder'le yaptık, o da birazcık iyi oynasaydı belki bambaşka şeyler dönerdi o ilk yarıda. Yani geri dönüp maçın özellikle ilk yarısında hatırlanan her karede "keşke" diyorsak en azından maça ortak olabilecek oyunu oynayıp da kaybettiğimizi görüyoruz, bir kere daha üzülüyoruz bu yüzden de.

Devrede Sneijder-Gökhan değişikliğinde hem doğrular hem yanlışlar vardı ve bahsi geçen doğruların içinde en önde geleni Sneijder'in çıkmasıydı. O ilk yarıdan sonra Sneijder ve Eboue'nin o sahada olmaya hakları yoktu bence ama Terim 3-5-2 deneyeceği için Eboue'yi oyunda tutup sadece Sneijder'i alabildi. Sneijder de yine ekstra motivasyonun kurbanı olmuştur umarım, diğer türlü "zaten eleniriz" kafasında olup bir şeyleri umursamamazlık etmemiştir diye ümit ediyorum, etmek istiyorum.

Terim'in denediği 3-5-2'ye gelince, bu taktik 96-2000 döneminin efsane olmasının temel sebeplerinden biri. Avrupa'yı o şekilde titrettik ve Terim'in üçüncü döneminde henüz bu taktiğe denk gelmedik. Herkes ilk kez böylesine ciddi bir maçta gerçek bir 3-5-2 ile karşılaştı ve izleyenlerin büyük çoğunluğu bunu hata olarak gördüler. Tek dayanakları ise daha önce denemeyip neden burada denediğimiz. Bu taktiğin Fatih Terim'in antrenmanlarda sık denediği bir taktik olmadığını düşünen varsa acilen futbolla ilgili bildiklerini unutsun. Takım 3-5-2'ye geçtiği "saniyeden" itibaren dizilişi ve taktiği yadırgamadan uyguladıysa bunun daha önceden B planı olarak zaten hazırda olduğu kesindi. Eleştirenlerin neden eleştirdiğini anlamak güç, son anlarda belki bir 3-4-3 denemesi geliyor dedik ama o da hemen 4-4-2'ye dönüştürüldü Semih sol beke alınarak. Zaten 3-5-2 oynarken de Semih üçlünün solunda sık sık sol çizgiden çıktı, bir işe yaramamış olsa da taktiktir, rakip ligden birileri olsa belki de Semih'in soldaki efsane performansından bahsediyor olurduk. Real'e karşı maçı döndürmedi veya işe yaramadı diye bu tip ufak denemelerden vazgeçmemek lazım. Ancak şu 3-5-2'de ısrar etmemiz yararımıza olur, takım çok uygun buna. Gökhan-Semih-Dany üçlüsü buna uygun ancak yedeksiz olmaları kötü, birinin maç içerisinde sakatlanması demek mecburen 4-4-2'ye dönmek demek. Gerçi bu iki taktiği başarıyla uygulayıp maç içerisinde geçiş yapmakta sıkıntı yaşamayan bir takım olursak efsanevi bir hale geliriz, zorlamak lazım derim.

Bir ara not vermek istiyorum: Serie A'da 14 takımın birinci dizilişi 3-5-2 bu sezon. Serie A'da iki senedir pozitif yönde ivmelenen ve seyir zevkini doruklara çıkaran harika bir futbol oynanırsa geçen sezondan beri süregelen 3-5-2 devriminin payı büyük. Harika maçlar ve sistemler ortaya çıkıyor 3-5-2 deneyselliğe fazlasıyla imkan tanıyan bir taktik olduğu için. Bazısı ortaya üç hücumcu koyuyor, bazısı kanatları komple hücuma dayayıp ortaya defansif iki adamı çapa niyetine koyuyor... Bazısı üç adamı arka arkaya diziyor falan derken, bol bol seçenek var.

Dönelim maça tekrar. Terim'i en fazla eleştireceğim nokta Real Madrid'in sağından fazla gidememiş olmamız. 3-5-2 ile Riera biraz yüklenir dedim ama fazla gitmedi. Essien'in resmen bitik halde olduğu o mevkiden atak geliştirememek bizim en büyük hatamız oldu. Biraz o açığı görüp yüklenmeliydik, hatta Sneijder'in sola kaçması bu kez işimize yarayabilirdi ama o da pek gitmedi, forvetlere yakın kalmayı tercih etti tam ortada. İkinci yarı da dediğim gibi Riera gitmeyince bir şey olmadı. Maç psikolojik olarak bittikten, Real Madrid ceza sınırındakileri temizledikten sonra Amrabat'ın o anlamsız iki üç gidişinde tek bir gol için bile umudum yoktu, öyle de oldu.

Ayrıca ilk yarı istediklerini tam yapamayan Drogba'nın ikinci yarı tamamen kendini salması da insanın canını sıkan başka nokta. Drogba gibi kopmayan, bitmeyen, yılmayan bir adamın bile ikinci yarı sembolik olarak orada olması ikinci yarının ne denli boşa gittiğini anlamak için yeterli sebep. Ayrıca, bu takıma Drogba ve Sneijder dahil kim gelirse gelsin duran toplar Selçuk İnan'ın olmak zorunda. Drogba'nın bu yaptığı iki oldu, gelip topu alıyor Selçuk'un daha etkili vurabileceği noktalardan kendisi atıyor. Kimse kusura bakmasın ama serbest vuruş konusunda Selçuk Drogba'yı cebinden çıkarır. Drogba'nın o noktalardan efsane bir iki golü olabilir, ona lafım yok ama Selçuk'un bir buçuk sezondur attıklarından sonra kimsenin o topa gitmeye hakkı olmamalı Selçuk kendisi bırakmadıkça. Dün o son serbest vuruşta spiker "Drogba topu aldı!" diye haykırdığı an bendeki tüm heyecan ve beklenti uçup gitti ve biliyorum ki bu konuda yalnız değildim o an. Drogba'nın formasını Akhisar'a attığı golün 4-5 saniyelik swf'sini yarım saat kapatmadan izledikten sonra koşarak aldım hemen ama bu itiraz etmeme engel değil.

Umarım maç 2-0 olduğu an noktayı koyduğumuz Şampiyonlar Ligi maceramızın kapanışını salı gecesi 1-0 da olsa galibiyet ve maçın ilk yarısının büyük çoğunluğundaki gibi güzel oyunla yaparız. Elensek bile iki sezon önce küme düşme hattının birkaç puan üstündeki takımdan aynı sezonda öyle veya böyle Real Madrid ve Manchester United'ı yenebilen takıma dönüşmenin gururu bile yeter. Biz her sene en azından son 16 yapalım o yeter. Arada bir katılıp 12 senede bir çeyrek final yapacağımıza her sene son 16'da kalalım daha makul.

2 yorum:

Baris dedi ki...

Yazıyı çok beğendim. Hakikaten çok net ve güzel olmuş. Yazılanların tamamına hemfikirim.
Ben de blogumda şöyle yazmıştım, buradakilere benzer: (Biz "acaba Selçuk'un ayağı titrer mi, Dany saçmalar mı, Burak gösterişe kaçar mı" derken heyecandan en fazla etkilenenler Sneijder, Eboue ve Drogba gibi en deneyimliler oldu)
http://ucuncuyari.blogspot.com/2013/04/real-madrid-maci-ve-seviye.html
Saygılar

Adsız dedi ki...

Merhaba sadece Eboue'nin pozisyonu ciddi pozisyondu,bir de Çakma Ronaldo olan Burak'ın ki ciddi pozisyondu.
Esasen Drogba denilen futbolcu bencillik yapmayıp solunda ki sneijder'e pası verse maç 1-1 gelecektki.Bu da Gs'yi moral olarak yukarıya taşıyacaktı.
Ama Drogba ne Marsilya da ki gi ne de Chelsea'de ki gibi oynadı .Kendisi Fil dişi sahili milli takımında ki gibi oynadı.
Neydi o oynayış anlayışı.Ben buyuk futbolcuyum,yıldızım KAFAMA ESENİ YAPARIM EDALARIYDI.
Sinyor Terim sezon başından beri bir yerlerini yırtıyor.Ban bir sol bek ve müdafa oyuncusu lazım diye ama gelenler kim.
Tamam her ikisi de yıldız ve kaliteliler.
İşte Sinyor Terim'de alın size Drogba ve Sneijder dedi.

  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO