23.06.2016

Euro 2016 - Son Grup Maçları: C,D,E,F

Salı gecesi yazmayı savsakladığım için dört grubun maçlarını tek yazıda birleştirmenin daha iyi olacağını düşündüm, bunun için özür diliyorum. Bildiğiniz üzere iki günde 8 maç oynandı ancak aynı saatte başladıklarından bunlardan 4 tanesini hakkını vererek izleyebildik. İzleyemediğim maçları da özetlerden gördüğüm kadarıyla buraya aktaracağım. Eşleşmeler ile ilgili ayrı bir yazı yazacağım için burada o konuda pek yorum yapmayacağım.

C Grubu

Kuzey İrlanda 0-1 Almanya

Löw de bir şeylerin yanlış gittiğini kabul etmiş olacak ki bu maçta sağ bekte Kimmich ile başladı, forvete Gomez'i koydu fakat Götze'den vazgeçmeyerek bence gayet iyi oynayan Draxler'i kesip sol kanada yerleştirdi. Almanya bu sefer maçın başından sonuna kadar baskı kurdu ve sık sık gol fırsatı yakaladı. Maç skorunun 1-0 olmasıysa tamamen Kuzey İrlanda kalecisi McGovern'ın neredeyse kusursuz performansına ve Alman futbolcuların beceriksizliğine bağlı.

İnsan 5 dakika oynatır yahu.
Kuzey İrlanda'nın hesabı zaten en iyi üçüncülük olduğu için golü yemelerine rağmen savunmada kalmaya devam ettiler. Slovakya'ya sinirlendiğim gibi sinirlenmiyorum çünkü Slovakya liderlik imkanı olmasına rağmen riske girmemişti. Bunun haricinde benim aklımda kalan Kuzey İrlanda'nın futbolundan çok "Will Grigg's on Fire" tezahüratı oldu. Önceki maçlarda da tanıdık bir melodi duyduğumu fark etmiştim ama üstüne çok düşmemiştim. Bu sefer duyduğum şeyin "Freed from Desire" olduğundan emin olunca mevzunun ne olduğunu araştırdım ve bu harika tezahürat ile tanıştım. Resmen orijinalinden iyi olan coverlardan bir tanesi. Will Grigg'in 5 dakika bile oynamamış olması teknik direktörün ayıbı.

Almanya'da Kimmich'in performansı beni kendine hayran bıraktı. Sağ bek yok derken hızır gibi yetişti ve sağ kanadı maç boyunca domine etti. Tabi defansif olarak çok fazla görev düştüğünü söyleyemem ama hücumlara katılamayan Höwedes'e tercih ederim. Götze forvet oynamak yerine sola çekilince daha sık pozisyona girmeye başladı ancak iki tane net pozisyonu kaçırınca Löw daha 55. dakikada kenara çekti. Bence gereksiz bir karardı çünkü yerine giren adam da Schürrle oldu. Gomez golünü attı ama kaçırdıkları da buradan köye yol olur yine de bu sistemle devam edilecekse en kritik adam kendisi. Müller aynı şekilde daha iyiydi pozisyonlara girdi ama kaçırdıkça kaçırdı. Neuer'e iş düşmedi, canı bayağı sıkılmıştır muhtemelen.

Ukrayna 0-1 Polonya

Ukrayna zaten elenmişti, bunun rahatlığıyla çıkmışlar maça. İki kez Polonya'nın solundan tehlikeli pozisyonlar yakalamışlar, Yarmolenko'nun iyi vurup az farkla kaçırdığı bir pozisyon var. Polonya da kendini çok yormamış, sonuçta K.İrlanda'nın rotasyon yapmamış Almanya'yı yenmesi çok zor bir ihtimaldi. Kuba Blaszczykowski (kaç yıl oldu hala doğru mu yazdım diye Google'a bakıyorum) mükemmel bir gole imza atmış. Gördüğüm kadarıyla Ukrayna da o golden sonra "amaaan sanki çıkacağız, ne uğraşıyoruz ya" diyerek turnuvayı gol atamadan tamamlamış.



D Grubu

Çek Cumhuriyeti 0-2 Türkiye

Tahminlerimde en çok yanıldığım maç bizimki oldu herhalde. Prim kavgaları, atar giderler derken yine kaostan beslenmiş, çok istekli, galibiyeti kovalayan bir Türkiye'ye şahit olduk. Çekleri resmen boğduk, İsmail Köybaşı Beşiktaşlı arkadaşların çekincelerini haksız çıkarttı ve Caner'den daha iyi performans verdi. Volkan Babacan, Çeklerin yakaladığı birkaç fırsatta görevini gayet iyi yerine getirdi. Volkan Şen'in Burak'ın attığı gole neredeyse Burak'tan fazla katkısı vardı. Beni bizim iyi oyunumuz kadar şaşırtan diğer şey Çeklerin çok kötü olmasıydı. Yani eyvallah ilk iki maçta müthiş oynayarak buraya gelmediler ama İspanya karşısındaki savunmalarını veya Hırvatistan karşısındaki arzuları ortada yoktu. Bizim iyi oynamamız da bunda etken elbette ancak ne bileyim sanki Sivok'un kafa vuruşları ve uzaktan şutlar dışında çok da bir planları yok gibiydi.

Maçın esas olumlu yanına gelecek olursak, ilk paragrafta özellikle yazmadım, Emre Mor. Karadağ maçında girip yarım saat tıkır tıkır oynadığında "yarım saatle oyuncu övüyorsunuz" diyen herkesi haksız çıkardı.En sevdiğim oyuncu tiplerinden bir tanesi, topu aldığı zaman çoğunlukla basıp arkadaşlarını beklemek yerine ileri doğru bir hamle yapıyor. Ya ileri pas gönderiyor ya kendisi süratle ileri çıkıyor. İzlemek büyük keyif oldu. İlk golde Volkan Şen'in Burak'tan fazla payı varsa Emre'nin payı ikisinden de fazladır.
Emre'yi izlemek galibiyetten fazla keyif vermiş olabilir.

Olacağını zannetmiyorum ama tek endişem Borussia Dortmund'da takım oyununa alıştıracağız diye bu özelliklerini törpülemeye çalışmaları. Bence Emre'ye tek gereken tecrübe ve son kararları iyi vermek -şut çekmek yerine pas verebileceği, belki 3-0 olacak bir pozisyon vardı-. Galatasaray devre arasında almak istemişti alamamıştı, biz de taraftarlar olarak çok sallamamıştık, şimdi bir yandan üzülüyorum bir yandan seviniyorum. Türkiye'ye milli maçlar dışında uğramaması, medya ile sıkı fıkı olmaması kendisi için en güzeli olacaktır.

Sonuç olarak yine yumurta kapıya dayanınca oynamaya başladık ama bu sefer şansımız gülmedi. Eleştirilecek yığınla insan ve tercih var onları da buraya sığdıramam. Hesap sormaya kalkanlar hesap soramayacak bu yüzden çok üzüldüğümü de söyleyemem.

Hırvatistan 2-1 İspanya

Futbol anlamında bizim maçtan çok çok daha keyifli geçen bir mücadele olmuş. İki taraf da galibiyet için ciddi şekilde bastırmış. İspanya'nın kendine has oyunuyla attığı, ara paslar sonucunda altı pasın önünde verilen pasla gelen gole Hırvatlarda Kalinic şık bir topuk vuruşuyla karşılık vermiş. Ramos'un kaçırdığı penaltı ise maçın önüne geçmiş. Bu sefer dağa taşa vurduğu için değil, kaleci çok öne çıktığı için eleştiriliyor ama ondan da değil. Bu kadar olayın sebebi Modric'in yedek kulübesinden takım kaptanı Srna'ya, Real Madrid'te kaptanı olan Ramos'un penaltıyı ne tarafa atacağını söylemesi. Bunu gören Busquets de Ramos'a durumu söylüyor. Ramos penaltıyı kaçırıyor, maçtan sonra da Modric'i sorguya çekiyor. Soyunma odasında da hesap sorduğu bir fotoğraf vardı onu bulamadım. Bu kadar olayın üstüne Hırvatlar bir de gidip Perisic'in dar açıdan -savunmanın da etkisiyle- attığı şık gol ile grup lideri olup İspanya ile İtalya'yı başbaşa bıraktılar.



E Grubu

İtalya 0-1 İrlanda

Sosyal mecralarda takip edenler dün gece yaptığım ve hala devam ettirdiğim apaçilikleri görmüştür. İtalya'nın rotasyon yapıp İrlanda'ya saçma sapan bir golle yenilmesi bizim elenmemize sebep olduğundan herkes İtalya'ya kin kusuyordu, ben de fırsattan istifade ederek çok hoş olmayan (hoş olmayan = bayağı bayağı sinkaflı ifadeler) sözler söyledim ve yıllarca söylemeye de devam edeceğim. Çocukluğumdaki terör krizinden beri İtalya'ya bu kadar bilenildiğini görmemiştim, bu fırsat kolay kolay yakalanmaz. Bu arada Prandelli'den özür dileyen de şerefsizdir.

İşin gerçeği şu ki İtalya'nın 6-7 oyuncusu sarı kart cezası sınırındayken, beklemediği bir şekilde İspanya ile karşı karşıya kalmışken, 10-0 yenilse dahi grubunda ikinci olamıyorken kalkıp da rotasyon yapmasını eleştirmek saçmalıktan başka bir şey değil. Adamların eminim ki kimin en iyi üçüncü olacağı çok umurlarındaydı(!). Muhtemelen dünkü Hırvatistan-İspanya maçından beri İsveç maçında şapkadan tavşan çıkarır gibi gol atan Eder'e sayıp sövüyorlardı. Eleştirilebilecek tek şey Sirigu'nun neyi amaçlayarak o topa çıktığının anlaşılamaması. Belki bir de Conte'nin Insigne'yi rotasyon yapmasına rağmen yedek başlatması.

Maça dair hiçbir izlenimim yok çünkü Belçika maçını izliyordum, onlar da golü attığı anda kanal değiştirip Brady'nin golünü gördüm. Son 5 dakikada da İrlanda çok zorlanmadan maçı bitirdi.

İsveç 0-1 Belçika

Bunu hatırlayanlar Belçika'nın futbolunu da anlar.
Son kez İbrahimovic izlemek için ekran başına kurulmuştum ama tabi herkes ona önlem alınca çok ahım şahım bir performans izleyemedik fakat yine de golünü attı -birazdan açıklayacağım-. Belçika çok ahım şahım oynayamadı. Lukaku'nun İsveç'in stoperleri arasında harcanması İrlanda maçındaki performansı vermesine engel oldu. Hazard takımın en etkili adamıydı.

İsveç galibiyete birkaç kere çok yaklaştı, birinde çok estetik bir İbra volesiyle golü de buldular hatta ama kimsenin anlamadığı bir karar ile -sanırım tehlikeli hareket sebebiyle- iptal edildi. Devamında gelen Belçika ataklarından birinde de Nainggolan gerçekten mükemmel bir füze ile maçı Belçika'ya kazandırdı.

Belçika gördüğüm en istikrarsız takım olma yönünde bir adım daha attı. Birisi bu arkadaşları bayağı fena harcayacak ama bakalım kim olacak.



F Grubu

Macaristan 3-3 Portekiz

TURNUVANIN EN GÜZEL MAÇIYDI. Macaristan'ın durumu garanti gibi olmasına rağmen son dakikalar hariç sürekli galibiyet odaklı oynaması, Portekiz'in ölüm kalım mücadelesi verip maçtan kopmaması, şans eseri de olsa gelen goller, kaçan fırsatlar, hızlı ve tempolu bir mücadele. 70. dakikadan sonra taraflar "beyler galiba bu skor herkese yarıyor" diye bıraksa da neredeyse aradığımız her şeyi bulduk. İkinci yarının ilk 15 dakikası izlediğimiz maçların çoğuna değerdi.
Emeği geçenlere teşekkür ederiz.
Ronaldo sonunda şanssızlığını yenmeyi başardı ve iki gol birden attı. Quaresma girdiği gibi asist yaptı, Nani etkili oyununu golle süsledi. Bol bol hücum izlettiler sağ olsunlar. Macaristan da Portekiz savunmasının boşluklarından yararlandı ama Gera'nın attığı gol harika bir şut örneğiyken Cucak'ın attıkları (bunun orijinalini yazamam) biraz da şans işiydi. Tabi şans işi olması hak etmedikleri anlamına gelmiyor çünkü top taca çıkarken birine çarpıp girmedi ya da kaleci durduk yere elinden kaçırmadı. Zaten kaleye çekilmiş şutlar savunmaya çarparak yön değiştirmiş oldu. Son 5 dakikadaki zaman geçirme paslaşmaları maçın tek olumsuz yanıydı ki orada da Kiraly abimiz çıkıp milleti trolleyerek eğlendirmeyi başardı.

Macarlar çok iyi top oynuyorlar ve beklentileri alt üst ettiler, Belçika'yı yenmeleri sürpriz olmayacaktır. Portekiz ise İzlanda'nın attığı son dakika golüyle grubu üç beraberlikle üçüncü sırada tamamladı ve yoluna devam etmeyi başardı.

İzlanda 2-1 Avusturya

Avusturya'nın kadrosunun hakkını veremediğini düşünüyordum, belki bizim gibi son maçta bir şeyler başarıp yollarına devam edebilirlerdi ama karşılarındaki İzlanda çok çok daha iyi durumda bir takımdı. İlk galibiyetlerini son anda alıp ikinci sıraya yerleştiler.

Özeti izlediğimde Avusturya'nın aslında kötü oynamadığını gördüm, tek sıkıntı bunu maçın tamamına yayamamış olmalarıydı. Dragovic'in ilk yarının sonuna doğru penaltı kaçırması dönüm noktası olmuş olabilir. Schopf'ün attığı gol çok şık çok iyi bir gol, hani en azından turnuvada böyle bir golümüz vardı diyebilirler.

İzlanda oyun disiplininden bazı pozisyonlar dışında hiç kopmuyor, inanılmaz bir özellik. Defansif oynadıkları için eleştiriliyorlar, izleyen açısından keyif vermiyor evet ama savunma yaparken oyunu öldürmek gibi bir dertleri yok en azından. Hücum yapmayı deniyorlar, kontra deniyorlar. Son dakika buldukları golle ilk kez katıldıkları turnuvada ilk galibiyetlerini aldılar ama bu onları ikinci yaparak turnuvanın zor kabul edilen (İngiltere'yi geçerlerse İrlanda-Fransa, onu da geçerlerse Almanya,İtalya,İspanya,Slovakya'dan (bu ne arıyor lan burada) biri gelecek) tarafa düşmüş oldular. Kesinlikle hafife alınacak bir takım olmadıklarını tekrar tekrar gösteriyorlar.

Hiç yorum yok:

  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO