4.05.2010

World Snooker Championship 2010

Nihayet bitti. 16 Nisan’dan beri bizleri Eurosport ekranına kilitleyen World Snooker Championship 2010, Avustralyalı oyuncu Neil Robertson’un kupayı alması ile son buldu. Aslında bu oyunu takip edenler için çok da büyük bir sürpriz olmadı açıkçası. Turnuva öncesinde favori gösterilen oyunculardan biriydi zaten. Ama popülerliğinden dolayı oynadığı her turnuvada favori gösterilen Ronnie O’Sullivan, formunun zirvesinde sayılan John Higgins, son yıllarda başa güreşmesine alıştığımız Mark Selby, önümüzdeki yılları domine edeceği düşünülen Çinli oyuncu Ding Junhui gibi oyunculardan sonra söyleniyordu ismi. Yine de finali oynaması kimseyi çok şaşırtmadı.

Neil Robertson ve turnuva adına bir kırılma noktasından bahsedilecekse eğer, bu hiç şüphesiz çeyrek finalden önce oynanan 2. turdaki rakibi Martin Gould önünde 11-5 gerideyken yaptığı muhteşem geri dönüş olurdu. Muhteşem oynayan ve bütün psikolojik avantajı ele geçiren rakibi karşısında pes etmeyip maçı 13-12’ye getirerek kazandı ve bu oyunun yetenek haricindeki en büyük gereklerinden biri olan mental yeterliliğe de ne derece sahip olduğunu ispatlamış oldu bence. Zaten sonraki turlarda da bu maçtaki kadar zorlanmamış olmasının nedeni, bu maçın kendisine sağladığı özgüvendi diye tahmin ediyorum. Bir de kura avantajı diyelim tabi ki. Martin Gould’dan sonra bu oyundaki uzatmalarını oynayan, ama muhteşem oynayan Steve Davis’i 13-5, oynayabileceği rakipler arasında en zayıfı olan Ali Carter’ı da 17-12 gibi rahat skorlarla geçerek finale yükseldi.Finaldeki rakibi Graeme Dott da karşısında tutunamadı ve 18-13’lik galibiyetle bence hakkettiği bir turnuvayı, hem de “Crucible” tarihinde bu ünvanı alan ilk Avustralyalı olarak kazandı. Tebrik etmek gerek bu sarı kardeşimizi.
Finalin diğer ismi Graeme Dott için ise işler pek de o kadar kolay olmadı. İlk turda dişli oyunculardan Peter Ebdon’ı 10-5, akabinde yine turnuvanın favorilerinden sayılan vatandaşı Stephen Maguire’ı 13-6’lık nispeten rahat skorlarla eledi. Çeyrek finaldeki rakibi ise, oyunun genç yeteneklerinden, geleceği herkes tarafından parlak gösterilen Mark Allen oldu. 13-12’lık skorla biten maç, Dott için hayli zorlu ve yıpratıcı olmuştu. Sıradaki rakibi ise Ronnie O’Sullivan’ı eleyen Mark Selby idi. Yetenek kadar fiziksel ve psikolojik gücün de ön plana çıktığı bu 33 Frame’lik uzun yarı final mücadelesinde, çeyrek finalden yine kendisi gibi yorgun ayrılan ve mental direnç konusunda hiç de küçümsenemeyecek bir rakip olan Selby karşısında, yine stresli bir maç neticesinde 17-14’lik skorla galip gelerek finale yükselmeyi bildi.

Finale başladığında, kendisinden bir gün önce yarı final serisini bitirip dinlenme fırsatı bulan Neil Robertson karşısına, Selby maçının yorgunluğunu taşıyordu. Zaten maçın ilk seanslarında kazanma arzusundan çok oyundan kopmama gayreti gösteren bir Dott izledik.

Zaten oyun da, O’Sullivan gibi agresif oyuncuların elenmesi ile bir tür stratejik mücadeleye, mümkün olduğu kadar risk taşımama gayreti yüklü atışlara sahne olmaya başladığından, frame’ler 30 dakika gibi sürelerde oynanmaya başlamıştı. Böylelikle, Crucible tarihinin en uzun final serisini ve gerekli direnci gösteremeyen yorgun Dott karşısında Neil Robertson’un galibiyetine tanık olduk.

Kendi adıma, renkli ve zevkli bir turnuva izlediğimizi söylemeliyim. Snooker’in en prestijli organizasyonu olan World Championship için bir yıl daha beklememiz gerekiyor artık. Arada The Masters gibi turnuvalar olsa da hiçbiri bunun verdiği tada yaklaşamıyor.
Bence turnuvanın ihtişamını gölgede bırakan tek olay, oyunun en baba oyuncularından sayılan, kariyerinde 7 milyon Pound’dan fazla para ödülü kazanmış John Higgins’in karıştığı şike skandalıydı. İngiliz asaletinin, centilmenliğinin, ne bileyim sportmenliğinin simgelerinden sayılan Snooker’da bu tarz bir skandal kabul edilemez tabi ki. Finale gölge düşürdüğü bile söylenebilir. Şahsen, üzülmekle beraber, bir taraftan da o klasik İngiliz asaleti tribinin yaralanmasından dolayı hafif bir mutluluk duymuyor da değilim. Sen orada İngiliz İngiliz takıl, ıstaka yutmuş gibi ortalıkta gez, elin Rus mafyası gelip 3 - 5 Euro için oyunun bokunu çıkarıversin. Bir de şu Asyalı oyuncular biraz daha oyunu domine etmeye başlasın da, görücem o asilzade kıçlarınızı.

Neyse, uzun bir yazı oldu. Bundan sonrakinde de turnuvada ön plana çıkan oyuncuları tek tek inceleyelim diyorum. Şimdilik bu kadar

1 yorum:

Manuel Calavera dedi ki...

Graeme Dott kritik anlarda hep yanlis karar verdi, onca yorgunluguna ragmen 2.seansdan 8-8 cikabilirdi, yazik oldu, cok rahat alip goturecegi seriyi elleriyle verdi, e fark da 3 sete cikinca yakalamak kolay olmuyor, anca istakayi rakibin kafasina gecirecen :p.

Rocket benim hep favorim ama huysuz cocuk gibi adam, illa ariza yapicak, ama Williams'a biraktigi bir safety vardi 7 defa da anca kutrardi Williams, ki sirf bunun icin bile butun turnuvayi seyretmeye degerdi

  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO