11.04.2017

Ayrton Senna ve Pistteki Karanlık Yüzü



Aytron Senna, 1994’teki talihsiz ölümünden dolayı benim gibi 1990lı yıllarda ve sonrasında doğanların aklında sadece müthiş bir yarışçı olarak yer edindi. Senna filmi de Brezilyalının kusursuz imajını daha da kuvvetlendirdi. Ancak Senna dönemine daha iyi şahitlik etmiş kişilerin yazdıklarını okuyup, o dönemki yarışları izleyince her şeyin kusursuz olmadığını görebiliyoruz.

                Bu yazıda “Senna’yı iyi biliyorsunuz ama aslında itmiş kopukmuş, rakiplerinin lastiklerini şişleyip benzin depolarına işiyormuş.” gibi şeyler yazmayacağım. Tek amacım kendisinin bana ilginç gelen olaylı vakalarını yazmak. Senna, birçok büyük sürücü gibi kazanmak için yaşayan, bunun için pistte her şeyi göze alıp kuralları esnetmekten çekinmeyen, agresif, politik oyunlara başvuran bir isimdi. Bu yüzden seveni kadar sevmeyeni de varmış ancak “nefret” eden kimse olduğunu sanmıyorum. Zaten Formula 1’de nefret duygusu yaratan sürücüye de pek rastlanmaz. Misal ben Alonso, Raikkonen ve Hamilton’a karşı olan hoşnutsuzluğumu sık sık dile getirsem de bunu nefret olarak tanımlayamam, bu adamlarla yarışların ayrı bir güzel olduğunu bilirim.

Michael Schumacher’in de pistte yaptıkları yüzünden sevmeyeni çoktu, pist dışında Formula 1’in en arkadaş canlısı en sevilebilir isimlerinden biri olan Sebastian Vettel’in de Red Bull döneminde pistte yaptıklarından dolayı sevmeyenleri çok. Niki Lauda’nın da tüm başarılarına rağmen yarış yıllarında dost cemiyetlerinin aranan ismi olmadığı malum. Yılların başarılı ismi Lewis Hamilton ile takım arkadaşı Nico Rosberg arasında yaşananlar, arkadaşlıklarını bitme noktasına getirip Rosberg’in emekli olmasına yol açan olaylar çok taze. Bu, bahsi geçen isimlerin kötü insanlar oldukları anlamına gelmiyor, tıpkı Senna’da olduğu gibi. Birçok sporun ama özellikle Formula 1’in doğasında bu var, kazanmak istiyorsanız pistte acımasız olmalı ve arkadaş canlısı olmamalısınız.

Ayrton Senna’nın karanlık diye tabir ettiğim tarafına özellikle 1988’de Prost ile takım arkadaşı olduktan sonraki süreçte sıkça rastlamak mümkün. Bunun en önemli sebebi genç bir yetenek olan Ayrton Senna’nın tecrübeli Alain Prost’u kendine hedef belirlemiş olması. Hedefine Prost’u koymuş ve ondan daha iyi olmak için çabalamış. Senna’nın karıştığı en büyük vakalar da Prost ile girdiği mücadelelerden kaynaklanmakta.

Aralarındaki ilk gerginlik 1988 Portekiz GP’de Senna’nın Prost’u pit duvarına sıkıştırmasıyla başlıyor. Ben bu hamlenin çok benzerlerini yıllar boyunca gördüm, izledim o yüzden bana garip gelmedi ancak anladığım kadarıyla o zaman için oldukça agresif, hatta düşmanca kabul ediliyormuş. Schumacher emeklilikten döndükten sonra bir yarışta Barrichello’yu duvarla bir ediyordu, o hareketin o zamanlardaki eşi sanırım. Bir sezon sonra San Marino GP’de hala takım arkadaşı olan isimler bir anlaşmaya varıyor. İlk virajı önde geçen yarış sonuna kadar lider gidecek, arkadan gelen geçmeye çalışmayacak. Yarış başladığında Senna ilk virajı önde geçiyor ancak yarış bir kazadan ötürü tekrar başlatılıyor. Bu sefer de Prost ilk virajı önde geçiyor ancak Senna yarış sırasında kendisini geçiyor. Prost’a göre yarış yeniden başladığına göre yapılan anlaşma da yeni starta göre olmalı, Senna’ya göre ise yarış ilk başladığında kendi önde olduğu için birincilik kendi hakkı. Bu arada Senna’nın Honda’yı parmağında oynattığına dair farklı ifadeler var. Prost’un da Ferrari’den sonraki kısa emekliliğinden sonra gittiği Williams’ta “Senna’yı transfer edemezsiniz” maddeli bir sözleşme yapması bunun doğru olabileceğini gösteriyor. Hatta bu yüzden Williams, bedavaya kendilerine gelmek isteyen Senna’yı transfer edemiyor.

İkili arasındaki tansiyon bitmiyor. 1989’da iki isim şampiyonluk için kafa kafaya son yarışa geliyor ancak Senna’nın şampiyon olmak için Japonya GP’sini kazanması şart. Prost önde başlıyor, Senna bitime 13 tur kala Prost’u yakalıyor. Senna’nın yarışı mutlaka kazanmak zorunda olduğunu bilen Prost ilk geçiş denemesinde aracını iç çizgiye kaydırıyor ve ikili çarpışıyor. Burada kimin suçlu olduğu konusunda hala tartışmalar var ki ben Prost’un bu hamleyi kasten yaptığını düşünüyorum. Senna yarışa devam ediyor ve kazanıyor fakat piste dönerken “kaçış yolunu kullandığı” gibi saçma bir bahaneyle diskalifiye ediliyor.

Bir sezon sonra Prost, Ferrari’ye geçiyor ve bu sefer son yarışta şampiyonluk için kendisinin kazanması gerekiyor. Suzuka’da pole pozisyonu Senna’da ancak pole, pistin kirli tarafında (yol tutuşunun zor olduğu) alanında kalmış durumda. Sürücüler bunun değiştirilmesi için oy verse de FIA başkanı Balestre (bir önceki sezon Senna’yı diskalifiye eden isim) bu öneriyi reddediyor. Yarış başladığında Prost öne geçiyor, Senna daha ilk virajda Prost’a arkadan çarparak ikisini de yarış dışı bırakıyor. İlk başta “bilinçli değildi” dese de bir süre sonra (şampiyonluğun elinden alınmayacağı kesinleşince) 1989’un intikamı olduğunu kabul ediyor.

Senna sözünü sakınmayıp bir basın toplantısında Prost’a açık açık “korkak” demekten de geri kalmamış bir isim. Ancak iki ismin özellikle Prost emekli olduktan sonra iyi arkadaş olduğunu da anlatılanlardan biliyoruz.

Bu iki olayda da başrollerden olan Alain Prost’un da masum olmadığını belirtmem lazım. Başta yazdığım örnekler gibi kendisi de kazanmak için yaşayan bir sürücü. Hatta o zamanlar kullanılan “sezon boyunca alınan en iyi 11 sonucun” değerlendirildiği puan sistemi olmasa dünya şampiyonluğu sayısı Schumacher ile eşit oluyor bildiğim kadarıyla. 1989’daki diskalifiyede Balestre ile iyi ilişkilere sahip olmasının etkisi olduğu bir gerçek. Daha önceki bir çevirimde takım arkadaşı Nigel Mansell’ın kullandığı şasiyi gizlice kendi aracına taktırdığını da yazmıştım.

Senna’nın genç pilotlara karşı pek tahammülünün olmadığı da bilinen bir şey. 1993’te yine Japonya GP’de (ne uğursuz yermiş be) yarışı kazanan Ayrton Senna, tur bindirirken kendisine zorluk çıkardığına inandığı Eddie Irvine’ı hemen tören sonrasında ziyaret eder. Çarpacaktın çarpmayacaktım diye tartışırlarken, en sonunda Irvine “Yarışıyordum!” der ancak Senna “Yarışmıyordun!  Aptal gibi sürüyordun a... k...! Sen yarış sürücüsü değilsin sen a... k.... bir aptalısın!” diye bağırır ve Irvine’a yumruk sallar. Yumruğun Irvine ile ne derece temas ettiği biraz muamma.

M. Schumacher de gençlik yıllarında Senna ile kapışıp azar işitmiş bir isim. 1992 Brezilya GP’de yarıştan sonra Senna’dan şikayetçi olan Schumacher, Senna’yı kendisinin daha hızlı olmasına rağmen geçmesine izin vermemekle, zor duruma düşürüp diğer pilotların kendisine karşı avantaj kazanmasını sağlamakla suçlar. Anavatanında Senna’ya laf söylediği yetmezmiş gibi Magny Cours’ta Senna’ya çarparak yarış dışı bırakan Alman sürücü yarış sonunda Senna’dan “Brezilya’daki gibi homurdanmadan önce bir sorunun varsa gel benle konuş” diye azarı işitir. Schumacher, Senna’yı fren yaparken çizgi değiştirmekle suçlar, bir tur önce de Brezilyalı sürücünün Grossjean ile temas ettiğini, problemin Senna’da olduğunun ortada olduğunu söyler. Senna ise Grossjean’in geç fren yapıp kendine çarptığını, Schumacher’in de aynı şeyi yapmasını istemediğini ancak onun bunu fırsat görüp kendisini geçmeye çalışırken çarptığını iddia eder.

İki ismin daha sonra başbaşa 20 dakika boyunca tartıştığı ve sonradan “ikimizin de birbirimizi anlamaya ihtiyacı vardı, sorunlarımızı konuşarak çözdük” dedikleri de biliniyor. Birçok yarışsever ve yorumcu da Senna’nın o zamanlar Schumacher’de kendi gençliğini gördüğünü ve başına bela bir rakip olacağını bildiğini söylemekte. Senna’nın sık sık diğer genç sürücülere pist dışında gözdağı vermekten geri kalmadığını aktaranlar da mevcut. Ancak bunun da “beni geçersen seni faveladan çağırdığım adamlara dövdürürüm oğlum” şeklinde olmadığı belli.

Yazıyı bitirirken Ayrton Senna’nın gerektiği anda kazanma hırsını bir kenara bırakabildiğine en güzel örnek olan Eric Comas kazasını paylaşmak istiyorum. Spa 1992’de sıralama turlarında kaza yapan Comas’a ilk yardım eden isim olan Senna, Comas’ın aracının motorunu kapatarak çıkması çok olası bir yangından kurtarır.


1 Mayıs’ta Formula 1 dünyası kendisini bütün ihtişamıyla tekrar anacak. Benim gibi kendisini zamanında izleyememiş olanlar ise hayıflanmakla yetinecek.


Bu yazı ArtemioFranchi.org dışında kaynak gösterilse dahi izin alınmadan yayınlanamaz.

-

Bu yazı AmazeLaw sponsorluğunda yazılmıştır. "Starting A Law Firm" makalesi ile hukuk bürosu nasıl açılmalıdır, hukuk bürosu açarken nelere dikkat edilmelidir, hukuk bürosu özellikleri gibi birçok sorunun cevabına ulaşabilir, site üzerinden hukuk konusunda bilinmesi gerekenler hakkında detaylı incelemeleri takip edebilirsiniz: https://amazelaw.com/starting-a-law-firm/

2 yorum:

Umur dedi ki...

güzel yazı hocam emeğine sağlık

Adsız dedi ki...

Güzel yazı hocam emeğine sağlık

  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO