26.06.2011

Michael Phelps Foundation & Türkiye'de Yüzme

Michael Phelps Foundation kar amacı gütmeyen bir organizasyon olarak yüzme sporunu ABD'de daha da geliştirmek ve özellikle çocuklara sağlıklı ve aktif bir hayat sağlamak amacıyla kuruldu. Michael Phelps, 2008 Pekin Olimpiyat Oyunları'na damgasını vurarak vatandaşı Mark Spitz'e ait 7 altın madalyalı rekoru 8 altına taşırsa sponsoru olan Speedo 1 milyon Dolar bonus vereceği konusunda kendisine söz vermişti. Phelps sekiz altını aldı, Speedo da milyonluk çeki hediye etti Phelps'e. Efsanevi yüzücü de bu gelen parayı kendi vakfını kurmak için harcadı.

Vakıf bu yaz 14 eyalette 16 kulüp için faaliyet gösterecek. Ayrıca bu kuruluş ABD Anti Doping Ajansı'nın "project believe" olarak adlandırdığı projeler/programlar kapsamında. Kulüplerde ortalama 120 katılımcı toplam 180 saatlik eğitime tabi tutuluyor. Katılanların %75'i hayatlarında ilk kez yüzme eğitimi alıyor.

Vakfın sloganı ise şu: Dream, plan, reach. "Hayal kur, planla(hedefle), ulaş" diyebiliriz. Bu başlıklar altında Phelps'in kariyeriyle birlikte bu vakfın hedefleri anlatılmış.

Hayal Kur:
Michael, ailesi suyun güvenine inanıp onu havuzla tanıştırdığında henüz altı yaşındaydı. Yine de bu Michael için ilk görüşte aşk demek değildi zira yüzünün kuru kalmasını istediği için sürekli sırtüstü yüzüyordu. Büyüdükçe havuzda daha fazla zaman harcamaya başlayan Michael ablalarının antrenmanlarını takip ediyordu ve bu sayede suda daha rahat edip o da antrenmanlar yapıp yarışma kararı alıyordu. Yüzme kulübündeki genç koç Bob Bowman ise Michael'da özel bir şeyler olduğunu düşünüyordu. Michael on bir yaşına geldiğinde Bowman bir görüşme talep etti. Bowman bu görüşmede Michael'ın Olimpik yüzücü olabileceğine inandığını söyledi. Böylece Michael'ın ilk HAYALİ şekillenmiş oluyordu -Olimpik yüzücü olup ABD için bir altın kazanmak.

Planla:
Michael için Olimpik yüzücü olma fikri epeyce heyecanlıydı. Ama koç Bowman, Michael'ı bu hedefin heyecanlı olduğu kadar çok fazla çalışma ve fedakarlık gerektirdiği konusunda ikna etmişti. Hepsi kabul görmeliydi çünkü Michael'ın bir rüyası vardı, Michael da gereken kararı verdi. Koçu, ailesi ve arkadaşlarıyla ana hatlarıyla bir PLAN belirleyip Olimpik takıma ulaşma hayalini sürdürdü genç yüzücü. Michael özel hedefler koydu ve yılın her günü(tatillerde ve doğum günlerinde bile) çalışmayı içerek günlük program uygulamaya başladı. 1998 yılın içinde başlayıp 2004'e dek Michael'ın havuza girdiği gün sayısı 1780'i geçiyordu.

Ulaş:
Tabii ki Michael'ın hedefine ulaşacağına herkes inanmamıştı. Ama o ulaştı ve çevresini kendisine inanan insanlardan kurdu. Yerinde ve belirli bir planla, Michael hedefine ULAŞMAK için gereken cesareti buldu. Yavaş yavaş o ağır çalışmasının meyvelerini toplamaya başlamıştı; en iyi kişisel zamanları sürekli gelişiyordu, alt yaş gruplarında rekorları birer birer elde ediyordu ve en önemlisi de 2000 Sydney Olimpiyatları'na gidecek takımda henüz 15 yaşındayken kendisine yer buluyordu. Sydney'de ABD yüzme takımının en genç sporcusu olarak, hem de katıldığı ilk büyük yarışta 200 metre kelebekte beşinci sırayı elde ediyordu. Ancak O daha fazlasını istedi ve altın madalya hedefi koydu kendisine. Yeni hedefler koydu, planını revize etti ve Olimpiyat altını hedefini sürdürdü. Sekiz yıldan fazla bir süre, binlerce fedakarlık ve neredeyse her gün havuza girip çalışmak Michael'ın tüm hayallerini gerçeğe dönüştürdü. İlk altın madalyasını 2004 Atina Olimpiyatları'nda elde etti ve bu başarı beraberinde 6 altın, 2 bronz madalya getirdi. Ama bu noktada durmadı. 2008'de daha önce asla yapılamamış bir şeyi yapmayı hedefledi ve Pekin'de tam 8 altın madalya aldı; yüzme sporunu yeni bir boyuta taşımıştı.

~

Michael Phelps Vakfı ve koyulan hedefler, verilen cesaret bu şekilde. Olimpiyat tarihinin en büyük imzalarından biri 2008 yılı öncesine dek Mark Spitz'e aitti, 7 altın madalya ile ABD'nin değil tüm Olimpiyat tarihinin en büyük efsanelerinden biri oldu. Yüzme sporu ABD için kabul görmüş ve dünyaya damga vurabilmiş bir spordu. Bunun üzerine bir de 2008 yılında Phelps'in rekoru geldi, Spitz'in efsanesini bir adım daha üste taşıdı. Madalya sayısını sadece 1 tane arttırmış olsa da yeryüzünde bir daha yapılması çok güç, belki de kendisinin ile ulaşamayacağı bir başarıya imza attı. 8 altın madalya ile Olimpiyat tarihinin en büyük efsanesi olurken bunun 7 tanesini dünya rekoru ile süsledi.

Yüzme ABD için bizdeki gibi utanç değil gurur kaynağı, her ülke arada sırada herhangi bir sporda suskun dönem yaşasa da bir şekilde efsane bir yüzücü çıkarıp başarısını sürdürülebilir hale getiriyor ABD'liler. Ve o yüzmenin tarihlerindeki en büyük sporcusu Phelps, ülkesi adına hala daha geliştirilecek bir şeyler olduğuna inanıyor. Asla yeterli görmüyor, asla durmak istemiyor ve sporu ülkesinde her gün biraz daha fazla geliştirmek istiyor.

Türkiye'de ise yaklaşık çeyrek yüzyıldır havuzda bir tane isim var: Çocukluğundan beri yüzen Derya Büyükuncu. Derya'dan sonra bir tane sporcumuz yok, hep alt yaş gruplarında birkaç madalya ve başarı haberi geliyor ancak iş onları profesyonel düzeyde büyük sporcu haline getirmeye geldiği zaman duruyoruz, susuyoruz. Elimizde 5 Olimpiyat gören bir sporcu var, madalya sayısı sıfır. O sporcu 6. Olimpiyat'ına katılsa tarihte bunu yapan ilk kişi olacak, ancak Türkiye Yüzme Federasyonu ona sahip çıkmak yerine Survivor'a katıldı diye eleştiriyor. Bir ülkenin en büyük yüzücüsü Olimpiyatlar'a bir yıl kala TV şovlarında boy gösteriyor. Federasyon oraya katıldı diye küsüyor. Hatta küsmesi TV programları sayesinde yeni olan bir şey değil; destek olmadıkları, sponsor desteği sağlamadıkları yüzücünün başarısızlığına 2008 Olimpiyatları sonrası laf etmeye başladılar. Final bile yüzemedi diye eleştirdikleri adam çocukluğunda ve gençliğinde Balkanlar ve Avrupa'da rekor kırıp altın madalyalar alan bir adamdı. Eldeki genç sporcunun gelişmesine bir adım bile katkıda bulunmuyoruz konu yüzme olunca. Futbol ve basketbolda bile yeteri kadar yeteneğin değerini bilemezken bunu yüzmede beklemek ne derece doğru derseniz de beklerim derim. Beklemek zorundayım, spor demek futbol veya basketbol demek değil. Sahilini 1 metre genişletip de yarım metrelik bisiklet yolunu esirgeyen Marmaris Belediyesi'ni eleştiririm mesela. Yüzme konusunda gençlerde hep madalya alırken konu yetişkinler olunca finali göremeyen sporculara sahipken o ülkeyi eleştiririm.

"Türkiye üç tarafı denizlerle..." diye bitmek tükenmek bilmeyen bir laf var, ben de sık kullanırım yeri gelince. Acaba diyorum ki böyle bir ülkede havuz değil de açık deniz yüzme dalında başarılı birilerini mi çıkarmışız? O da yok. Problemimiz havuzla olsa anlarım ama genel. Her yanımız denizlerle çevrili olsa da denizden anladığımız deve güreşi ve dipten kum çıkarmaktan fazlası değil. Senkronize yüzmeye "saçmalık" gözüyle bakan, tramplen ve kule atlamaya iskeleden bombalama atlama mesafesinde olan, yüzücü konusunda tek bilgisi Buzda Dans ve Survivor yarışmacısı Derya Büyükuncu olan ülkede bir gün bir şeyler değişecek, değişmeli. Derya'yı suçlamıyorum zira konu O olduğu zaman sonuna kadar da arkasındayım. Blogda daha önceki yazılardan o konudaki düşüncelerime ulaşılabilir.

Ekonomisi ile dalga geçtiğimiz, para birimine her hafta yeni sıfırlar eklenen Zimbabve bile Olimpiyat oyunlarında altın madalya peşinde koşabiliyorken Türkiye için yarı final çok büyük başarı olarak görülüyor. ABD'de bıkmadan usanmadan, tarihin en büyük Olimpiyat performansına rağmen hala daha yüzme sporu yetersiz görülüyor. Bizde ise yetkililer "Derya adam olsaydı da madalya kazansaydı" diyorlar. O adamı beklediğiniz gibi adam yapamayan sizler değil misiniz?

Derya özelinde gitmek istemiyorum, benim isyanım genele çünkü. Marmaris'te yıllardır duyarım, çocukluğumdan beri birileri Türkiye rekorları kırıyor, Türkiye çapında madalyalar alıp Avrupa çapında final yüzüyor... Ancak büyüdükleri zaman isimlerini herhangi bir şekilde duyduğumu hiç hatırlamıyorum bugüne dek. Bu spor bu ülkede geliştirilmeye en açık sporlardan biriyken yüzüne bile bakılmıyor.

Yüzmeye spor olarak olan ilgim İstanbul'da yapılan 1999 Avrupa Şampiyonası ile başladı. O şampiyona ülkede kaç kişiye bu sporu ciddi anlamda takip ettirecek bir katkı yaptı bilmiyorum ancak yaz geldiği zaman denizden çıkmayan biri olarak beni ateşlemeye yetti. Öncesinde sadece denizi ve kendince yüzmeyi seven biriydim. Sonrasında yavaş yavaş ilgi artıp bu seviyeye, futboldan daha fazla önemsediğim bir hale geldi. Futbol ne de olsa bir şekilde gelişir, ben sevmesem başka biri sever. Ancak yüzmeyi seven bir avuç insanız, sesimizi duyurmak ve her fırsatta dile getirmekten başka çaremiz yok.

Bir gün o havuzdan kafayı ilk önce çıkaran sporcunun bonesinde Türk bayrağı olacak. Birkaç sene sonra veya onlarca sene sonra, bilemem ama olabilmesi için elimden gelebilecek her şeye razıyım. Yüzme sporu gelişmeli, gelişmek zorunda, bir zorluğu yok, yüzmeyi bildikten sonra herkes profesyonel olmasa da amatör anlamda ilgilenebilir bununla. Zaten profesyonel düzeyde yeteneği olan kendini belli eder. Yeter ki o yetenekleri işleyebilelim. "Şu çocuk yetenekli" demekte bir problemimiz olmadığı alt yaş gruplarında gelen madalyalarla belli de, "şu çocuk yetenekli" sözünü "şu kadın/erkek yetenekli" seviyesine yükseltebilmeliyiz. Çocukken gördüklerimizi çocuk sporcu olarak bırakıyoruz, otuz yaşında bile çocuk gibi yüzdürüyoruz, çocuk gibi eğitim veriyoruz. Kendimiz büyük sporcu yetiştiremiyoruz bu dalda, öyleyse işi profesyonellerine bıraksak, biraz da onların tavsiyeleriyle tesisleşmeye önem versek... Hayal mi kuruyorum? Evet.

Ama Phelps de her şeye hayal kurarak başlamıştı.

1 yorum:

Burak Eren dedi ki...

Derya Büyükuncu yüzme hayatı boyunca elde edemediği ilgiyi bu yarışmalar sayesinde elde etti. 34-35 yaş barajına gelmiş biri artık yüzmeden ziyade kendi geleceğini düşünmeye başlar, farklı bir kariyer planlaması içerisine girmeye başlar. Ben de Derya'ya suç bulmuyorum, başka türlü ilgi çekemeyecekti. Dün onu kimse tanımazken bugün herkes tanıyor. Hatta oturmuş Nihat Doğan bile araştırma yapmış, dayanaksız salladı ama araştırmış belli :)

75 milyonluk ülkede bir tane yüzücü yok, yarı final bile göremeyecek seviyedeyiz. Bunun da gelişmesi adına bir çaba göremiyorum. Her sporda bir atılım var, mesela atletizmde yaşanan gelişmeler çok umut verici ama söz konusu yüzme olunca ilgi, alaka sıfır.

Türkiye'nin üç tarafı denizlerle çevrili geyiğine de girmek istemem, nitekim sutopunda ekol Macaristan'dır mesela ya da deniz görmeyen birçok ülkenin iyi yüzücüleri var ama ne bileyim şu deniz olayları insanın içerisinde şevk yaratıyor ama bizde o da yok.

İnsanlar malesef yüzmeyi zengin sporu sanıyor, bu yüzden de pek yanaşmıyorlar buna.

2012 Londra'da yine tek umut Derya, 6. kez olimpiyatlara katılsın da rekor kırsın diye bekleyeceğiz mecbur :)Derya Büyükuncu'nun da bugüne kadar cebinden çok büyük paralar harcadığını biliyorum.

Umarım olimpiyatlardan sonra kendine sağlanmayan imkanları o başkalarına sağlar da ya da günün birinde federasyon başkanı olur da şu yüzme olayında artık bir atılım içerisine gireriz.

Atletizmden sonra olimpiyatlarda en çok madalya veren branş.

Yazı çok güzel bu arada, benim de düşündüklerim bunlardı. Sen çok daha iyi ifade etmişsin.

  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO