31.03.2017

Pelotonun Hayaletleri: Henri Van Lerberghe, Lichtervelde’nin Ölüm Sürücüsü


Bu hafta sonu(2 Nisan), dünyadaki en iyi klasikçiler, dünyada yılın en büyük tek günlük yarışlarından biri için Kuzey Belçika’nın taşlı yollarını geçecekler: Ronde Van Vlaanderen. “De Ronde” öncesinde Connor Christensen bizi yarışın ilk yıllarına götürecek ve adı sonsuza dek yarışın 1919 edisyonu ile anılacak olan bir adamın hikayesini anlatacak: Henri Van Lerberghe.

Eğer profesyonel bisikletin zengin tarihinde uzun yıllar boyunca gerçekliğini koruyan bir şey varsa o da kaçış gruplarının nadiren kazandıklarıdır. Yalnız bisikletçilerden olan küçük grubun kaderi durdurulamaz ve yorulmak bilmez peloton tarafından yakalanıp yok edilmektir. Bu gerçek, bisiklete yeni merak salan seyirciler veya gelip geçici olarak ilgi duyanlar tarafından en sık sorulan sorulardan bazılarına sebep oluyor: Eğer kaçış grubunun kaderi buysa neden bir sürücü bunun parçası olabilmeyi ister? Neredeyse tüm kaçış grupları peloton tarafından yakalanacaksa kaçanlar ne diye enerji harcıyorlar? Neden şanslarını deniyorlar?

Cevap; tabii ki arada bir, ezici bir üstünlüğe karşı da olsa kaçış grubu kazanabiliyor.

1914’te Ronde Van Vlaanderen’ın ikinci edisyonunda, Belçikalı Henri Van Lerberghe pelotondan kaçan 47 kişi arasındaydı. Yıl içerisinde kutsal alan haline gelecek olan yollardan geçtikten sonra 280 kilometrenin sonlarında seçkin bir grup tarafından yakalandı. Yedi kişiye kadar düşen grup, tarlalardaki tekerlek izlerinin ve Batı Belçika’nın cezalandırıcı derece dik tepelerinin(berg’ler) ardından 10 saatlik bir sürüş sonunda Gent’teki veledroma ulaştı.

Van Lerberghe, velodromdaki son turda Tour de France 1913’ün yıldızı Marcel Buysse ile kafa kafaya gitti. Son dönüşte Van Lerberghe eğimli tarafa doğru açıldı. Buysse küçük boşlukta avantajı yakaladı ve Van Lerberghe’nin yanından yıldırım gibi geçerek onu ikinciliğe itti.

Kaçış grubu yine kaybetti.

O dönemde de tıpkı günümüzdeki gibi dağlık etapları kazanan yıldız sürücüler veya düzlükte sprintle kazananlar vardı. Ama pelotondaki bazı sürücüler ne en iyi tırmanışçıları geçebilirlerdi ne de en hızlı sprinterleri yenebilirlerdi. Bir yarış kazanabilmek için, nasıl olduğu fark etmeksizin, pelotondan kopup yarış sonuna kadar önde kalarak, enerjilerini sonuna dek harcayıp şanslarını denemeleri lazımdı.

Van Lerberghe’nin her zamanki bu stratejisi ona bir lakap da kazandırmıştı: Lichtervelde’nin Ölüm Sürücüsü.

Van Lerberghe, rakiplerini veya kendini metaforik bir mezara gömer gibi olabildiğince hızlı ve sert olmalıydı ve bunu yine olabildiğince uzun süre yapmalıydı. Çoğu zaman Van Lerberghe yorulurdu, zorlanırdı ve gösterişli bir şekilde kaybederdi. Ancak ara sıra da olsa kaçış grubu, hızla gelen pelotonu geride tutmayı başarırdı ve Van Lerberghe kazanmak için yarışabilirdi.

Bir önceki yıl, Tour de France’ın 1913 edisyonunda pelotondaki 140 sürücü içerisinde, genel klasman mücadelesi bir yana, bir tane bile etap kazanma şansı çok az olan isimlerden biriydi. Van Lerberghe’nin profesyonel bir takımla bağı olmadığı için bir de her etap öncesi pelotonun 15 dakika gerisinden başlamak zorundaydı. Ancak La Rochelle-Bayonne arasında Fransa’nın batı kıyılarını saran anıtsal uzunlukltaki(377 km) beşinci etapta, Van Lerberghe, takımları olan sürücülerin grubunu yakaladı, sonra pelotondan kaçtı ve açtığı farkı finişe kadar koruyarak kariyerinin ilk Tour de France etabını kazandı. İki etap sonra ise abandone oldu.

Tour de France 1913'te şartlar oldukça zorluydu 

Van Lerberghe acı verici derecede az farkla kaybettiği Ronde Van Vlaanderen 1914’ün ardından, iz bırakmak ve kariyerinin ikinci Tour etabını almak üzere o yaz yeniden Tour de France’a döndü. Tour de France’ın bu edisyonu 28 Haziran 1914’te start aldı. Takvimdeki bu garip rastlantı Grand Depart’ın insanlık tarihinin en çarpıcı olaylarından biriyle çakışmasını sağlıyordu; tek başına bir çağı kapatan ve 20. yüzyılın tamamını en sert şekilde şekillendiren bir an.

Pelotonun Paris’ten Le Havre’a doğru start aldığı o gün, Avrupa’nın başka bir köşesinde Avusturya-Macaristan prensi, Saraybosna’nın bir caddesinde 19 yaşında bir Sırp milliyetçi tarafından vurularak öldürülüyordu. Bir ay sonra Tour de France bittiğinde, Van Lerberghe formsuzluğu yüzünden abandone olup turu tamamlayamamıştı, vatandaşı Belçikalı Philippe Thys genel klasmanı kazanmıştı ve kıtanın her yerinde ordular, insanlık tarihinin en yıkıcı, en çarpıcı ve en gereksiz savaşı için hazırlık yapmaya başlamışlardı.

Günler sonra Almanya, tarafsız olan Belçika’yı işgal etti.

Belçika ordusu Liege’de kahramanca savaşsa da bu, dev Alman İmparatorluğu’nun gücüyle başa çıkamazdı. Birkaç gün içerisinde, batıda Yser Nehri’nin ardındaki küçük alan dışında Belçika’nın tamamı Almanya tarafından işgal edildi. Belçika ordusu ve Yser Cephesi savaş sonuna kadar dayandı. Yser Cephesi’ndeki savaş Ypres, Passchendaele veya Arras’taki kadar yıkıcı ve ölümcül değildi ama Belçikalı askerler burada büyük sıkıntılar yaşadılar. Bu cephedeki askerlerden biri de Ölüm Sürücüsü’nün ta kendisiydi, Henri Van Lerberghe.

Van Lerberghe’nin savaşa katılması bisikletçiler arasında özel bir durum değildi. Savaş öncesi dönemin birçok önemli bisikletçisi, 1914’te savaş giden ilk gönüllüler arasındalardı. Tour de France’ın kurucusu ve direktörü Henri Desgrange, vatandaşlarının savaşa katılmalarını rica eden bir yazı yayınlamıştı. Desgrange, 50 yaşında olmasına rağmen 1917’de gönüllü olarak orduya katıldı.

Bisikletçiler çeşitli görevler aldılar, piyade eri, pilot veya bisiklet yeteneklerini de kullanarak cepheler arasında kurye oldular. Bazıları, sayıları milyonları aşan hayatlarının baharındaki genç adamlardan biri olarak Flandre, Somme ve Verdun’daki çamur deryasının veya hendeklerin içinde hayatlarını kaybettiler. Lucien Petit-Breton, Francois Faber ve Octave Lapize gibi Tour de France şampiyonları da Fransa için savaşırken hayatlarını kaybettiler ve dehşet verici mücadeledeki sayıya dahil oldular.

1. Dünya Savaşı'ndaki Belçikalı askerler bisikletleriyle

1918’in 11. ayının 11. gününün 11. saatinde, Franz Ferdinand’ın Saraybosna’da bir caddede öldürülmesinin üzerinden dört yıldan fazla zaman geçmişken savaş nihayet, merhametle sona ermişti. Artık sınırları yeniden şekillendirme, mültecileri yerleştirme ve yerle bir olmuş dünyayı yeniden inşa etme süreci başlamıştı.

Mart ayında, savaş biteli henüz birkaç ay olmuştu. Diplomatlar henüz bir barış antlaşması için karar bile vermemişlerdi. Ancak geçen beş yılın ardından, Flandre’nin en güzel yarışı, Ronde Van Vlaanderen, 1919’da beş yıl sonra geri döndü. Yıkılmış bir kıta ve yıllarca işgal edilmiş, savaşmış ve sonra özgürlüğüne kavuşmuş bir ülke için zorlu bir gecikmeydi. 23 Mart 1919, bisiklet için önemli bir gündü.

Van Lerberghe de dahil olmak üzere o gün 47 bisikletçi start aldı. Ordudaki görevi sonrası doğrudan buraya gelmişti, yarışa hiç hazırlanamamıştı ve kayınbiraderinden bir bisiklet ödünç almak zorunda kalmıştı. Starttan önce toplanan pelotona onları bitireceğini söylemişti. Pelotondaki daha büyük favoriler, Van Lerberghe’nin bu anlamsız çıkışını absürt bulmuşlardı. Yüzüne karşı gülerek onun öfkesini tavan yaptırdılar. Ronde 1914’ü az kalsın kazanacaktı ama savaş sonrası ilk edisyonun favorilerinden biri değildi.

Hal böyle olunca da finişe 120 kilometre kala yapmak zorunda olduğu ve neredeyse her yarışta yaptığı şeyi yaptı. Van Lerberghe, taşlı dik tepelerden birinde atağını yapıp, rüzgara karşı tek başına kaçtı. Yarış, ülkeyi yeniden normale döndürmek için düzenlenmiş olsa da yol ve koşullar hiç normal değillerdi. Parkurlar her zaman zorluydu, Batı Belçika’da tarlaların arasındaki yollardan ve dik tırmanışlı taşlı tepelerden geçilirdi. Ancak şimdi, o geçilen yollarda savaşın izleri çok tazeydi, savaşılmıştı, can alınmıştı ve can verilmişti.

Yarış, Ypres bölgesinin açık alanlarını dolaşıyordu ve o sahipsiz bölgede devasa top mermilerinin açtığı kraterler, yerin derinliklerine kazılmış boş hendekler ve etrafa saçılan savaş malzemeleri vardı. Ypres yakınlarındaki tüm köyler, tuğla tozlarının ve taş yığınlarının arasında görünmez hale gelmişlerdi. Bu yıkık manzara, uzun yıllara yayılan bisiklet tarihinin en gülünç, tuhaf ve doğruluğuna emin olunamayan olaylarından birine ev sahipliği yapacaktı.

1. Dünya Savaşı'nda iki yıl sonra Ypres'in hali

Van Lerberghe, saatlerdir yarışın en önünde gidiyordu ve beslenmesi lazımdı. Nasıl başardıysa, Marcel Buysse’nin yardımcılarından birini tespit etti ve onu Buysse’nin yarıştan kopup ayrıldığına ikna etti. Bu durumda, Buysse’nin yemeği çöpe gideceğine Van Lerberghe yese olmaz mıydı? Buysse’nin yardımcısı tufaya düşmüştü.

Rakibinin yemeğini yiyerek yeniden güç depolayan Van Lerberghe, durmuş bir tren tarafından önü kesilene kadar tek başına kaçmaya devam etti. Van Lerberghe, beklemek yerine bisikletini omuzladı, sakince vagona girdi, oturan ve büyük ihtimalle şaşkına dönen yolcuların bakışları arasında yolun diğer tarafına geçerek bisikletine bindi.

Van Lerberghe, efsaneye göre kendisi ve peloton arasında asla yakalanamayacağı kadar büyük bir fark yaratarak Gent’e tek başına ulaşmıştı.

Geçmişten bugüne spor savaşla hep ilintilidir, yarışlar epik savaşlar olarak adlandırılırlar, büyük takımlar fetheden ordular olarak tanımlanırlar ve ani hızlanmalar da saldırı olarak tarif edilirler. Ama bu bisiklet yarışında, çağı kapatan savaşta mücadele ettikleri, arkadaşlarının öldüğü, yıkım yaşadıkları arazilerden geçen askerler yarışıyorlardı. Van Lerberghe, yerle bir olmuş manzaranın arasından geçip Gent’e ulaştığında, o şartlar altında aklı başında olan her insanın yapacağı şeyi yaptı.

Veledromun yanındaki bir pub’da durup kendine bir bira söyledi.

Hikayenin devamına göre birasını bitiren Van Lerberghe, bunun oldukça hoşuna gittiğini fark etti. Bir saniye sonra ikinci birayı da söyledi. En sonunda oradakilerden biri kendisini tanıyıp yarış organizatörlerine haber verdi ve onu, biralar yüzünden düşmeden süremeyeceği bisikletine bindirdiler. Van Lerberghe, veledromda zafere uzanacağı son turu yürüyerek attı, bisikleti de yanındaydı.

Tezahürat eden seyircilere sarhoş bir şekilde bağırarak evlerine gitmelerini, yarıştaki diğer isimlerin kendisinden yarım gün daha uzakta olduklarını söyledi. Beş yıl önce Van Lerberghe aynı pisste kaybetmişti ama uzun süren kaçışı sonunda başarılı olmuştu. Sonunda Ronde’yi kazanmıştı.

Van Lerberghe’nin kariyeri 1920’lerde de devam etse de bir tane bile yarış kazanamadı. Ancak gerçek bir Flandreli, Belçika topraklarında ve taşlı yokuşların ortasında büyümüş güçlü bir adam için Ronde’yi kazanmak herhangi bir galibiyetten çok daha fazlasıydı.

Modern edisyonların her birinde yarış organizatörleri, eski şampiyonları onurlandırmak için yol üzerindeki köylerden birini Ronde Köyü(Dorp van de Ronde) olarak seçiyorlar. 2004’te, Van Lerberghe’nin memleketi Lichtervelde seçilmişti. Peloton bu küçük kasabanın sokaklarında, Van Lerberghe’nin doğduğu yeri onurlandıran bir tabelanın yanından geçtiler. Ana meydanda ise yarış organizatörleri cadde üzerine büyük bir kemer kurmuşlardı.

Ölüm Sürücüsü’nün 85 yıl önceki yarışına atıfta bulunmak için, modern dönem bisikletçilerinin finişe doğru giden yolda geçtikleri o kemer, tren vagonu şeklinde yapılmıştı.


Ronde Van Vlaanderen 1919’daki unutulmaz olayların tamamı tarihi bir araştırmaya dayanmıyorlar. Van Lerberghe, Gent’e uzanan solo kaçışında, yaptığı söylenen şeylerin bazılarını veya hiçbirini de yapmamış olabilir. Hikayenin büyük bir kısmı 30 yıl sonra bir gazeteci tarafından üretildi. Tüm bu detaylar gerçek olsa da olmasa da sorgulanamayacak tek bir şey var.

Kaçış kazandı.

Kaçış, 14 dakika farklı kazandı.

Kaçış, Ronde tarihinin en büyük zaman farkıyla kazandı.

Ve Van Lerberghe, kaderine terk edilmiş kaçış gruplarının aziz patronu, bisiklet tarihinin silinmez bir parçası oldu.  

-

Bu yazının orijinali Connor Christensen tarafından, 29 Mart 2017’de Cyclingtips’te yayınlanmıştır.

Bu çeviri artemiofranchi.org dışında kaynak gösterilse dahi izin alınmadan yayınlanamaz.

Hiç yorum yok:

  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO