28.01.2009

Galatasaray 1-1 Sivasspor

Nerden başlayıp nasıl devam edeceğimi bilmiyorum. Rövanşı da olan kupa maçında dair yazacak bu kadar şey bulacağım aklıma gelmezdi. Öncelikle iyi yönden bakalım demeyi çok isterdim ama iki taraf için de iyi denecek elle tutulur birşey bulamadım maçta. İlk olarak sahada olanlarla değil tribünlerle başlayalım.

Galatasaray taraftarının ayrıcalıklı oluğu farklı olduğunu söylerken hep iyi tarafından bakıldı yıllar yılı. Dün akşam yapılan şeyin ırkçılık olmadığını kim söyleyebilir ? Pini Balili'ye yapılanların siyahi oyunculara top gelince maymun sesi çıkarmaktan, Eto'o ya muz atılmasından ve benzeri olaylardan ne farkı vardı ? İsrail'deki yönetimin yaptığı katliamı tüm İsrailliler'e yıkmak doğru değil, hele 6 sene ülkemizde top oynamış Balili'yi bu olaya bağlı olarak suçlayip kendisine küfretmek hiç doğru değil. Bu yapılan ırkçılıktır açık ve net. Dün bir Galatasaray taraftarı olarak utandım yapılanlardan.. Yazık..

Şimdi sahaya doğru inmeye başlayabiliriz ama daha oyun alanı çizgilerinden içeriye girmiyoruz. Çünkü kenarda bizi bekleyenler var. Öncelikle Michael Skibbe'den başlıyoruz. Maçta geriye düşmüşsün ve rövanşta hiç olmazsa berabere kalma lüksüne sahip olmak için gol bulmalısın. Peki neden oyuna Mehmet Güven'i alırsın ? Sana katkısı ne, verdiği ne ? Deplasmanda bile çift forvetle oynamışken bu maçta neden Yaser Yıldız'a ikinci yarının da yarısında görev verirsin ? Sen iç sahada oynuyorsun ve tek forvet oynattığın Baros'a zaman zaman 2-3 kişi markaj yaparken ne diye diğer forveti almazsın oyuna bir an önce ? Bu kadar basit şeyleri görmek için 20+ yıllık antrenörlük deneyimine gerek yok. 2+2'nin kaç ettiğini biliyorsan bunu da rahatlıkla bilirsin.

Gelelim sahaya girmeden önce bizi bekleyen son kişiye, Bülent Uygun'a. Güzel futboldan herkesin takdirini almaktan bahsediyor, insanımız da inanıyor TV'de kendisini görüp. Futbolu biraz takip eden adama sorun, Sivasspor'un taktiğini hemen söylesin. Tum-Mehmet ikilisiyle başla, sonra ikinci yarıda Balili'yi al ve ileride orta yuvarlakta beklet, hiç geri gelmesin. Yorulmadığı için de tüm topları o alıp koştursun ne de olsa rakip savunma saçık verir. Budur Sivas'ın taktiği. Kalan kaleci dahil 9 kişi de göze hoş gelen ve herkesin takdirini kazanan futbolu sergiliyor. Nedir o futbol ? Kaleci her topta zaman geçirsin. Savunmada kalan diğer 8 kişi her pozisyonda ufak çaplı tartışmalar yapsın, bir saniye bile olsa zaman geçirsin. Bu arada hücum eden rakibe de sert ve kontrolsüz girilsin, her pozisyonda hakeme "bu nasıl karar" diye veryansın edilsin. Ama ileride çakılı bekleyip uzun topla birşeyler yapmaya çalışan iki forvetin olduğu için sen güzel futbol oyna, rakibin çirkin futbol oynasın, sen futbolu güzelleştir Çabakkale Geçilmez taktiğinle, rakip de futbolu çirkinleştiren taraf olsun. Bravo Bülent Uygun ve Sivasspor'a. Futbolu o kadar güzelleştiriyorsunuz ki bu ligde, gözlerimiz kamaşıyor. Fakir edebiyatı ile ülkede ne denli büyük bir prim yapıldığının farkına vardığınız için suçlu hep rakipler, Sivas ve Bülent Uygun ise sütten çıkma ak kaşık. Bravo.

Gelelim saha içine, önce hakem Hüseyin Göçek'ten başlayalım. Bu ülkede hakemi bu kadar eleştiriyorsam sadece Galatasaray'ın başına gelenler değildir derim. Bakmayın haftasonu Selçuk Dereli'yi pas geçtiğime, sınav zamanı diye sadece kendi tuttuğum takımların maçlarında değindim geçtim. Yoksa hakemleri yazmaya kalksam roman olur ikinci yarının daha başında olmamıza rağmen. Akşam maç boyu Mehmet Yıldız söylendi durdu hakeme, özellikle de ilk yarı her ofsaytta her pozisyonda ya yardımcıya ya da orta hakeme söylendi durdu. Hakemi aşağılayıcı harekette bulunmak sarı kart değil miydi ? Bir oyuncu hakemi alkışladığı zaman sarı kart görüyorsa, yine protesto amacıyla baş parmağıyla "bravo" diye hakeme alaycı bir bakış atıp dalgasını geçiyorsa sarı kart olmuyor mu bu ? Mehmet'e bu maçın ilk yarısında kart çıkmaması rezalettir. O ne kadar rezaletse, Milan Baros'a sarı kart işareti yaptığı için kart vermemek ve hakeme Shakespeare gibi dil dökmesine rağmen uyarı bile vermemek de rezalettir. İbrahim Dağaşan maç boyu "ben ne yaptım" diye isyan etti kartı da maçın sonlarına doğru gördü. Maç boyu sarı kartı gerektirecek o kadar çok hareketi vardı ki İbrahim'in herhangi bir pozisyonda ilk yarıda Baros'u döverken kart görse devamını getiremeyecekti, hakem de maç sonu Baros'un cinnetine vermediği kartla ve İbrahim'i oyunda 90 dakika tutmasıyla tartışılmayacaktı. Abdurrahman Dereli'nin Baros'a attığı tekmeyi hakem görecek pozisyonda mıydı dikkat etmedim ama o hareketi göre göre kart vermediyse ciddi hatadır. Pozisyonu şöyle hatırlatayım, taç çizgisi kenarında maçın son bölümünde iki oyuncu da havalanıp topa doğru hareketlenmişti, Abdurrahman topu düşünmeden Baros'a doğru ayağını salladı, isabetli de oldu ama sakatlayıcı derecede sert ve ciddi değildi. Sonuçta tekme sallanmıştı tabii ki. Gerçi 3 gün önce Bilica'nın tekmesini göremeyenlerden bunu görmesini beklemiyordum. Hakem Petkovic'e de sarı kartı ayıp olmasın diye gösterdi, daha ilk yarıda çok ağır hareket ediyordu Petkovic ama bir defa uyarmakla kaldı hakem. Petkovic bunu sürdürmesine rağmen bir kere bile uyarmadı tekrar ki futbolda bir defa uyarı yapıldıysa ikinci uyarı sarı kart demektir. Baros'un görmesi gereken sarı kartta yaptıklarının çok çok hafifini Arda ilk yarıda yapıp sarı gördü, bu da gözden kaçmamalı. Sabri'nin de şu maçı kartsız geçirmesi at yarışında en zayıf atın açık ara farkla birinci gelmesi kadar sürprizdi. Kendi ekseni etrafında döne döne itirazlarını etti ve her zamanki gibi yine boş geçildi.
Şimdi futbolculara geçebiliriz sanırım. Ayhan Akman'ı ve Sabri'yi bu bölüme VIP konuk olarak davet etmek istiyorum. Maç boyu bu kadar vasatın altında olup da golü bu ikilinin ayağından bulmak futbol ve adalet ilişkisini tekrar düşünmeme sebep oldu. Sabri için "Sabri orta ve gol" lafını ne zaman bize duyuracak derken 10 günde iki defa başardı bunu, "Sabri şut ve gol" lafını bir duran toptan sonra ne zaman duyarız diye sorayım belki birşeyler olur.. Sabri Sarıoğlu konusunda yazacak şeylerim bitmedi elbette. Orta yapıp pas vermesi gereken her topta sağ çaprazdan Yeni Açık'a şut çekti. Her denemesinde bu kadar başarısız olmasına rağmen bir kişi çıkıp da "Sabri sen ne yapıyorsun" diyemedi. Sahadaki diğer isimlerden herhangi biri Sabri pas beklerken tribüne şut atsa Sabri delirir çıldırır o şutu çekene söylenip saydırarak geri geri koşardı kendisine pas atılmadığından. Ancak aynı şeyleri kendisi yapınca ne uyaran var ne de kendisi farkına varıp şut sevdasından vazgeçiyor. Bu adam tüm takım sakat bile olsa 11'e girecek son kişidir benim gözümde. PAF'tan bir oyuncuyu alırım daha iyi, en azından "genç, daha öğrenecek bunları" der geçerim. Şu adam insanları git gide soğutuyor Galatasaray maçlarından, kulübede geleceği daha parlak olan Serkan dururken Sabri'nin bu kadar oynaması hiç bir futbol mantığıyla açıklanamaz. Bir adam sadece koşuyor diye şans bulacaksa atletizme yönlendirelim daha iyi. Sadece koşarak iş yapılsaydı bugün Hagi'den de Roberto Carlos'tan da büyük transfer diye bahsetmedik, bu ülkenin gelmiş geçiş en iyi yabancı oyuncusu Dominic Iorfa olurdu.

2 yorum:

batu dedi ki...

artemio, çok güzel yazıyorsun da sürekli en az 2 gün sonra yazınca maç analizlerini pek okuyası gelmiyor insanın. herşey tartışılmış oluyor aradaki zamanda.

yüreğim burkuldu da, kaç zamandır aynı şekilde oluyor, söyliyim dedim artık.

firat selcuk dedi ki...

bu konuda tamamen haklısın.. bilgisayarı eski diye izmir'deki eve taşıdığım için maç yazısını bir iki gün sonraya bırakıyorum çoğu zaman.. ikinci dönem laptopla geri dönüş yapıp marmaris'teyken yaptığım gibi maç biter bitmez yazımı yazabileceğim bir aksilik olmazsa..

  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO