"Sampdoria'ya geldikten sonra bu kadar çok gol attığıma inanamıyorum, çok mutluyum. Bu çok güzel bir şey ama hala bana neler olduğunu anlamaya çalışıyorum."Giampaolo Pazzini, 30.03.2009
Bu albüm hakkında yazayım diyordum bir süredir ama ne yazacağımı bilemez durumdayım. Efsane kadro yıllar sonra yeniden bir araya gelmişti bu albümde, bunu biliyoruz. Aslında Fat Of The Land ile kıyaslayıp o şekilde fikir sahibi yapmak isterdim burayı okuyanları ama olmuyor, olamıyor. Fat Of The Land'den daha da iyi bir albüm dersem ayıp olacak. Tam tersini desem yine olmayacak, bu defa Invaders Must Die'a haksızlık olacak. Önce albümle aynı isimli şarkı çıkmıştı, sonra Omen geldi. Seri halde kliplenecek şarkılar ama iki albüm arasında ayrım yapamadığım gibi bu albümde de Omen veya başka bir şarkı iyi diyemiyorum 1.5 ay boyunca dinledikten sonra. Fat Of The Land'den sonra öyle bir albüm zor çıkar dedik ama bu yıl çıktı. Bu kadro yine ara verip başka şeyler peşinde koşmazsa bir sonraki albümde neler olacağını düşünmek bile istemiyorum. 8 bit esintili parçalar ise ayrı keyif, dinlerken aklıma saçma sapan oyun müzikleri geldi. Ayrıca böyle rock soundları(evet sound.) daha belirgin olduğu zaman Prodigy'yi daha fazla seviyorum, daha fazla dinlemek istiyorum.
Brawn'ın üstünlüğü ile geçilen sıralama turlarından sonra yarış da aynı şekilde noktalandı. Yarışı tarihe geçiren şey de 1954 yılından bu yana Brawn'ın çıktığı ilk yarışını ilk iki sırada tamamlayan ilk takım olması. 1977'den beri de çıktığı ilk yarışta ilk sırayı alan ilk takım oldu. Lewis Hamilton'ın 4. sırayı alması sıralama turlarına son sıradan başlayan bir pilot için yeterli bir derece oldu. Raikkonen ezberi bozmadı, kaldığı yerden devam etti. Massa da kürsü için aday konumdayken yaptığı kazan ile puansız noktaladı sezonun ilk yarışını. Sıralamaya bakınca 4. Lewis Hamilton dışında tamamen geçen sezonun tersi bir durum ortada. İlk bir kaç yarışta bunlar normal gözüküyor şimdilik, ancak sezonun geri kalanında büyükler kendilerine gelemezlerse bu sezon sonu yine radikal kararlar bekleyebilir bizleri.
İkili serinin ilk maçı geride kalırken arkasında bir dizi sürpriz bıraktı. İspanya'nın maçın genelinde bize karşı üstün olamaması en son düşünülen şeylerdendi. Bir alt posttaki İniesta hadisesi ile bu oyunun alakası yoktu, açık şekilde gördük, İniesta olsun olmasın orta sahada Emre çıtkırıldım oynamadıktan sonra, Arda-Tuncay-Nihat forvete gidip gelmelerde birbirlerinin yerini doldurdukça Dünya Sıralaması'ndaki yerimize layık bir mücadele sergilememiz zor değil. Zor değil o performansı vermek ama bu kadar da basit değil tabii ki İspanya'ya karşı başabaş oynamamız. Rakip iyi analiz edilmemiş, onu gördük bir kere. Eğer İspanya daha iyi incelenip daha doğru analiz edilse buraya puanla dönmek imkansız olmazdı. Yine de Türkiye bir haftadır mutlak favori gösterilen İspanya'ya karşı oynadığı oyunla ikinci maçtan 1 puan alsak yeter derken 3 puan için umutlanmamızı sağladı, bu bile tatmin edici herkes için. Üstelik grupta Bosna-Hersek tüm senaryoları yeniden yazdı Belçika deplasmanında aldığı 4-2'lik galibiyetle.
Seçim yasakları da devreye girince tek gündem milli maç oldu. Oldu olmasına da, konuşulan şey aynı olunca insan televizyondan ve maç yorumlarından koşarak uzaklaşıyor. İniesta demeyen yorumcu mesleğinden olacak sanki. İniesta önemli eksikmiş de, olmaması bizim için avantajmış da... İniesta'nın yokluğu öylesine abartıldı ki bizdeki Servet'i, Topal'ı, Hamit'i, Emre'yi unutur oldu insanlar. Hani rakip Rusya olur, Arshavin oynamaz da seviniriz ama İspanya'da tek oyuncu yok diye bu yapılanlar çok mantıksız. Barcelona'daki sakatlığından sonra takımın kilitlenip orta sahada yokluğunu aramasından yola çıkıp İspanya'nın da aynı sıkıntıyla boğuşmasını beklemek komik oluyor. Cazorla ve Silva oradayken bu rahatlık niye ki..
Sezonun ilk yarışı öncesi sıralama turları küçük bombalarla başladı. İlk iki çizgide sezona girip girmeyeceği bile belli olmayan eski Honda, yeni Brawn Mercedes takımı var. Button 1 numara, sevimli eski dost Barrichello da 2. sırada. Dahası, geçen hafta yöneticiler kanalıyla araçlarının iyi olmadığı doğrulanan McLaren'in iki pilotu 14. ve 15. olup ikinci elemede noktaladılar sıralama turlarını. Üstelik Lewis Hamilton derece bile yapamadı ikinci elemede. Dahası, yaşadığı sorundan ötürü vites kutusunu değiştirdi ve zaten gerilerde başlayacağı yarışta bir de 5 sıra daha geriden başlamak zorunda kaldığı için 20. sırada olacak yarın sabah 9'da yarış başlarken. İlk 5' bakınca sürpriz olmayan tek isim Kubica gibi duruyor. Zaten 3 büyük takım arasında en iyi dereceyi yapan pilot da O. Ferrari'de de işlerin tam rayına oturmadığı göze çarpıyor, Massa 7. cepte, Raikkonen ise 9. cepte başlıyor.
"Sol dizimde hala acı hissediyorum ama bu sorun değil, sahada herşeyimi vermeye çalışıyorum. Bu ağrılara rağmen takımın kazanması için herşeyi yapmaya hazırım."


İspanya'nınki Konfederasyon Kupası için üretildi dendi ama devamı gelebilir, çok hoş duruyor. Siyah kısım biraz daha az olsaymış demeden de yapamıyorum. Ancak beni benden alan formalar Rusya ve Polonya formaları oldu, Marmaris veya İzmir'de bulabildiğim takdirde kaçırmayacağım, olmadı yurtdışındaki arkadaşları seferber edeceğim. Mutlaka dolaptaki yerlerini almalılar. ABD'nin geçen sezonki krem rengi formasını kaçırdıktan sonra bu iki formayı asla kaçırmam. Şu ekonomik krizde yapılacak iş değildi bu, durduk yere masraf çıktı.
Mehmet Demirkol 26. hafta maçları için güzel bir öneri sunmuştu. Canlı yayın için 4 maç saçmalığını aşıp sayı 5'e çıktığından duruma göre bu sayının 6 olmasında da sakınca olmamalı diye düşünmüştü ve Ankaragücü-Kocaelispor maçının da canlı yayına dahil edilmesini istemişti. Şahsen tuttuğum takımın 1-0 olsun bizim olsun diye maçın üstüne yatmaya oynayıp Kewell yerine Mehmet Güven'le gol aramasını izleyeceğime Ankaragücü ve Kocaelispor'un birbirleri adına final kadar önemli bir maça çıkmalarını izlemeyi tercih ederim. Sözü fazla uzatmamak lazım, Lig TV o gün eğer başka bir kanaldan ikinci canlı yayını yapmayacaksa Ankaragücü-Kocaelispor maçı yayınlanmayacak. Yine 4 büyükleri ve Sivas'ı izleyeceğiz yani. Maçlara daha 10 gün var, umarım Lig TV yarım saat öne aldırır bu maçı da doğru düzgün bir mücadele izleriz. Düşmeme korkusunun 4.'lük mücadelesi yapan iki devin saçma rekabetinden daha fazla keyif vereceği çok açık.
"Eskişehirspor'u kutluyorum. İstediğimiz oyunu sahaya yansıtamadık. Rakip kadar koşmazsanız, mücadele etmezseniz tabii ki rakip 10 kişi de olsa istediğiniz sonucu alamazsınız. Biraz da Hamburg maçından kalan moral motivasyon bozukluğunu hissettik. Bunlar mazeret değil. Bizim için üzücü. 15 günlük arayı iyi değerlendirip bütün maçlarımızı kazanmamız, beraberlik bile olmaması gerekir. Şampiyonluk şansımız devam ediyor. İlk yarıda belli bölümlerde istediklerimizi yaptık. Ama ikinci yarıda yorgunluk, moral bozukluğu ve golün gelmemesi nedeniyle oyun disiplininden koptuk. Eskişehirspor'u da tebrik ediyorum."
Fotoğrafa bakıyorum, bu adamlar ligde herhangi bir takımın 11'ine yerleştirilse ne olur diye düşünüyorum. Kendi kendime verdiğim cevap o takımın şampiyonluğa oynayacağı oluyor. Sonra bugünkü kadroda bu adamlar olsaydı ne değişirdi diye düşünüyorum, bu defa cevap veremiyorum kendime. Bir takım kendi sahasında rakibinden kat kat kaliteli olmasına rağmen ve o rakip 10 kişiyken tek bir organize hücum yapamıyorsa nasıl cevap vereyim ki. Her takımın bir dibe vuruş anı olur ya, Kocaelispor deplasmanında öyle oldu sanmıştık, yanıldığımızı bugün anladık. İlk yarı için fazlasıyla detaylandırılacak konu yoktu aslında. İlk başlarda Eskişehir'in topa fazla sahip olmasına pek şaşırmadık son zamanlarda oynanan maçlar sayesinde. Top bize geçtiğinde Eskişehir'in solunu hep bomboş yakaladık ve ne yazık ki orada hep Sabri vardı. Sağolsun kendisi her ortayı kale sahası civarına yaptığı için 2.05'lik Ivesa için zor olmadı bu topları ribaund alırcasına toplamak. Eskişehir'i ilk yarıda o sol kanadıyla defalarca yakalayıp 4'e 3, 5'e 4, 4'e 4 gibi seri ve hızlı hücumlar yaparken bir kere bile golü bulamadıktan sonra kalan 45 dakikada gol için umudu tamamen kesmiştim. İlk yarı tek dişe dokunur nokta buydu. Hikayenin heyecan yapan kısmı ikinci yarı çünkü.
Toscana bölgesinin tartışmasız en iyi takımı olsak da Bologna ve Siena da Seri A'da bu bölgeyi temsil ediyor. Juventus maçı her ne kadar en ciddi maç olarak görülse de Siena ve Bologna maçları da Fiorentinalı taraftarlar için ayrı bir heyecandır, buranın en büyüğü biziz deme adına fırsattır. Juventus daha büyük olduğu için medyada ve tribünde ön plana çıksa da Toscana ile alakası olmadığından esas derbilerin yerini bir yerden sonra tutamıyor. Yani Osvaldo'nun Bologna'ya satışına normalden daha fazla tepki verilmesinin sebebi de budur. Siena'nın da stadının adının Artemio Franchi olduğunu belirtmek lazım.
Merak etmeyin uğursuz olan Ibisevic değil benim. Sezon başına üç isim üzerine yoğunlaşmıştım, Samaras, Gilardino ve Ibisevic.
Dün ilk önce Trabzon gitti ekmeği aldı geldi fırından. Sonra Sivasspor yağ sürdü, Beşiktaş olmaz dedi bir de bal sürdü ekmeğin üzerine ve sofrada oturan Galatasaray'a verdiler.
Ne güzel başlamıştı herşey. Kewell savunmada süper oynayacaktı, Baros ilk maçta oynayamamanın intikamını alacaktı, Arda delinmiş diziyle tarihi bir performans gösterecekti. Bunlar aslında hiç olmamış gibi konuştum ama hepsi oldu. Ne var ki tüm bunları hesaba katarken ilk maçtaki kritik kurtarışıyla tur umutlarını yükseklerde tutan De Sanctis'in amatör kalecileri bile aratacak performans göstereceğini hesaba katamamıştık. Geldi çok gol yemeye başladı, oturtur düzeni dedik bekledik ama olmadı. Skibbe çok cesur oynatıyor o yüzden yediği gol sayısı normal dedik, bekledik yine de düzelir diye, olmadı. O yine hatalı goller yedi. Kocaeli maçında Taner'in ilk golündeki hatalı çıkışını tam 4 resmi maçta üst üste tekrarladı o golü yemesine rağmen. Yaptığı bir hatanın üzerine gidip telafi edeceğine aynısını tekrar ediyor. İtalya'da her daim dünyanın en iyi kalecileri bulunur ama İtalya'dan her çıkan kaleci de iyi olmak zorunda değil. Yeri geldi savundum bu adamı ama bir kredisi varsa bugün tüketti hepsini. İlk gole bakıyorum, durmuş seyrediyor, hamle yapsa belki kornere gidecek belki de dönecek ve savunma uzaklaştıracak. İkinci gol zaten komedi, şut çekilmeden yatıp golü ikram ediyor. Son gol iş işten geçtikten sonra gelmemiş olsa orada da ileriye çıkarken aniden durup eğilmesi hakkında sayfalar dolusu şeyler yazabilirdim. Çıktıysan devam et, durup eğilme. Bunu amatör kaleci bile biliyor.
Yapman gereken en mantıklı şeyleri yaparak başladın Büyük Kaptan. Serkan'ı oynatmak en doğru kararlardan biriydi, Serkan değil de Mehmet Güven sahada olsa işler istediğin gibi gitmeyecekti farkındaydın bunun. Ama neden herşey tam da istediğin gibi giderken 2-0'dan sonra takımı yok ettin. Üç gün önce savunmaya yasladı diye eleştirip bugün 2-0'dan sonra geriye yaslamayıp hücumda kaldı diye eleştirecek değilim, bunu yapacak olsam burada emek harcayacağıma kahvehane köşelerinde amaçsızca yorum yapıyor olurdum. Sadece 2-0'ı bulduktan sonra yapılamayan hamlelere takıldım ben. Eldeki mevcut oyuncular yüzünden Mehmet Güven'e her zamanki nefretimi ayrı bir tarafa atıyorum, yoksa unutmuş değilim önceki haftalarda söylediklerimi. Ancak bugün 2'yi bulmuşken pek de iyi oynayamamış Barış'ı kenara alabilirdi Kaptan. Veya Nonda'yı alabilirdi Baros'un yanına. Hepsini geçtim, Sanctis'in katkılarıyla 2-2 olmuşken Lincoln'ü çıkarmakta da haklıydı belki, zira Lincoln hayaletten farksızdı. Ama Lincoln çıkarken Hasan veya Ümit değil de Nonda ilk tercih olsa fena mı olurdu ? Sezon boyu yapılan eleştirilerin haddi hesabı yok Nonda ve Mehmet Güven'e karşı da bugün ikinci yarıdaki tablo resmen haykırıyordu bu iki adamı alın oyuna diye. Lincoln konusunda Bülent Korkmaz'ı destekliyorum da taktik anlamda yapılmaması gerekenleri bir bir yaptı. Hasan Şaş'ın son 15 dakikada oynadığı oyun Iorfa dahil gelmiş geçmiş tüm kötü yabancıları mumla arattı bugün. Bu takımda kaptanlığa layık görülmüş bir adamın milyonların gözü önünde böylesine kötü ve rezil bir oyunun altına imzasını atması skandaldır ve tribün de maç giderken bu adamı yuhalıyorsa sonuna kadar haklıdır. Hasan Şaş'ın oyun parkı değil Ali Sami Yen Stadyumu.
Pazartesi günü 18.45 seansına girip reklam ve ara derken 21.10 gibi salondan çıktım ve bu film hakkında söyleyebileceğim tek şey var, bu yazdığım zaman dilimini hayatımdan çaldı. Bu kadar ağır işleyen bir senaryo normal tempoda çekilse taş çatlasa 15 dakika sürer. Süreklilik namına hiç birşey yok, fazlasıyla can sıkıcı. Film arası geldiğinde salondaki 60-65 kişinin yarıdan fazlası uyukluyordu diyeyim siz anlayın. Henüz izlememiş olanlar emin olsunlar hayatlarında herhangi bir eksiklik yok, kaybettikleri bir şey yok. Nereden tutsanız elde kalıyor film. Dram olmak için fazla hafif, macera desek o da yok, komedi veya bilimkurgu da değil, animasyon zaten değil, öyle dram olmaya çalışıp da olamamış gibi duruyor kısacası. Sene sonu veya önümüzdeki sene bu zamanlar tv'de gösterilir, o zaman yapacak hiç işiniz yoksa, boş boş oturacaksanız o sırada zaman geçirmek için bu filmi izleyebilirsiniz.
NTV yayınlamasa da bir şekilde maçı izledik yine Trabzonspor - Galatasaray maçından sonra. Ancak izlediğime pişman oldum. İlk yarıyı göremedim ama ikinci yarıyı dört gözle takip ettim. Tıpkı Juventus ve Milan deplasmanlarında olduğu gibi ikinci yarı rakip sahaya kamp kurduk ama sonuç yok. Juve ve Milan deplasmanları 1-0 bitmişti, burada skor 2-0 oldu. 90+3'te Ibrahimovic 30 metreden mükemmel bir serbest vuruş golü attı, bir dakika önce Frey'e takılmıştı ama tekrar fırsat bulunca affetmedi. Milan ve Juve deplasmanlarındaki 1-0'lık yenilgilerden tek farkı 2 gol yememiz değildi, bu defa Jovetic maçın yıldızı olamadı. Prandelli 4. hafta üst üste yedek bıraktı kendisini. Mükemmel maçlar oynayıp değerine değer katarken aniden kenara çekilip ısrarla yedek kulübesine mahkum edilmesini bir türlü anlayamıyorum.
İki takımın başında hakem olmasa eminim ki güzel güzel oynarlardı maçı. Son zamanlarda kendimi tutuyorum, hakemler konusunda mümkün olduğunca az yazayım diyorum ama Yunus Yıldırım tek başına maçtaki herşeyin önüne geçmeyi başardı. Perşembe günü "eyvah" sesleri yükselmişti zaten çoğu kişiden. Çünkü Sivasspor - Galatasaray maçında da skandala imza atan kişiydi Yunus Yıldırım. Daha olayın üzerinden 2 ay bile geçmeden, olanların hepsi hafızalardayken bu hakemin bu maça verilmesi basit veya sıradan bir karar olmamalı. Bir insan son zamanlarda ligin kaderini etkileyecek iki maçı yönetip ikisinde de maçın önüne geçip tamamen kendisinden konuşulmasını sağlıyorsa burada durup ciddi ciddi düşünmek gerekir. Yunus Yıldırım sanki kurulmuş/programlanmış bir cihaz gibi Galatasaray'ı durduk yere 10 kişi bırakıyor. 1 veya 2 damla su yüzünden Ümit Karan kurban edilmişti, basit bir ikili mücadele sonrasında da oyunda kalsa skora direkt etki edebilecek Yaser Yıldız'ı kurban etti. Aynı pozisyonda Yaser'i itip kakan, Yaser'le aynı oranda sertliğe başvuran Egemen Korkmaz'a 2. sarı kart çıkamazken Yaser'e direkt olarak kırmızı kart çıkıyor.
Perşembe günü öğleden sonra hakem atandıktan sonra yazılan senaryolar bir bir gerçek oldu ve dakikalar işledikçe Yunus Yıldırım daha fazla önüne geçti maçın. Bir kırmızı kartla bu sonuca varmıyorum, kimse yanlış anlamasın. Trabzonlu'ya sorun hakemi o da yerden yere vurur bu akşam olanlardan sonra. Zevkli ve tempolu geçmesi beklenen ve o yönde sinyaller vererek başlayan bir maçta git gide tempoyu ve hızı azaltıp en sonunda iki tarafın da nefretiyle oyunu bitirdi. Maçta o kadar çok anlamsız düdük çaldı ki gerek bizim gerekse Trabzon'un haklı ve önemli faullerini çalamadı. Haksız yere bir tarafa düdük çaldığı için bir sonraki net faul gerektiren ve bazen karta sebebiyet verecek hareketlerde faulü veremedi, bir önceki pozisyonda yok yere çaldığı düdükleri çalınması gereken yerde çalamadı. Alanzinho, Gökhan Ünal ve Ümit Karan da bir kaç pozisyonda tamamen hakemin üzerine oynadılar iş işten geçtiği için. Hakem kötü yönetiminin farkına varıp iki tarafın da canını yakmayayım derken kontrolü tamamen bıraktı. Ben birisine Gökhan Ünal kadar itiraz etsem en sonunda dayak yerdim sanırım ama sağolsun Yunus Yıldırım bir sarkı kartı gösteremedi. Arda'nın dizi deliniyor ama bir uyarı bile gelmiyor yapana. Sonra Yaser ikili mücadelede kollarını açarken dirsek attı diye oyun dışı. Alanzinho ilk yarıda sık sık serbest dalış yapmasa hakkı olan bir kaç faulü alırdı ikinci yarıda ama kendini yaktı. Sonuçta hakemin kontrolü elden bırakıp verdiği kararlarla gündeme oturup maçı tamamen ikinci plana atmasını izledik, olan da Galatasaray'a oldu Yaser'e çıkan saçma kart yüzünden.
Maç hakkında da bir şeyleri not düşmek lazım ama ne yazarsak yazalım hakem bu maçla ilgili konuşulan ilk şey olacak. Gün içerisinde bir kaç kanalda Lincoln kadroda gösterildi, sonra Mehmet Güven'in oynayacağı haberi geldi. Ümit Karan bu denli formsuzken sırf Hamburg maçının sonundaki iki kontra hatrına 11'e girmeli miydi tartışması yapılabilir ancak Yaser'in direkt oynama gibi bir şansı şimdilik olmadığı için mecburen 11'e giren Ümit oldu. Lincoln oynamayacaksa çift forvet yerine 5'li orta saha ile sahaya çıkmanın bir anlamı olmayacaktı, bu defa hücum gücü de azalabilirdi. Savunmada belki Serkan direkt olarak oynatılıp Sabri ileriye çekilir o şekilde bir 5'li orta saha düşünülebilirdi ancak bu defa Alanzinho gibi hızlı bir isme karşı Serkan'ın ağır kalması ciddi tehdit oluştururdu. Hoş Sabri varken yine tehdit oldu Alanzinho, o da ayrı bir olay. Gol de zaten Sabri'nin rahatça vurabileceği topun önünden çekilmesiyle geldi. Sabri orada topa vursa Alanzinho'ya yok yere gol şansını vermeyecekti. Gözden kaçan bir detay oldu ama ilk golde Sabri yine çaresiz olan değil hata yapan taraftaydı.
İlk yarıda benim aklımda kalan başka şey yok. İkinci yarıda da maçı izlediğim yerde herkes Lincoln hamlesi bekliyordu ki şu maçta olmayacak tek şeydi Hamburg maçından sonra gelişen olaylar olmasa bile. Eğer Lincoln ile başlanmadıysa devamında oyuna girmemeliydi. Bülent Korkmaz'ın bu kararı isabetli olduğu kadar Yaser'i oyuna geç alması da bir o kadar isabetsizdi. Yaser girdikten sonra hücumda ortalığı karıştırmaya başlamışken sadece Yunus Yıldırım'a yakışabilecek bir kartla atılması komik oldu. O pozisyonda Sabri'nin de topu tutup uzun süre taç atışını yapmaması olayı körükleyen etkenlerdendi, bu minik detayı atlamamalıyız. Adam gibi iki saniyede top kullansa hiç olay olmayacakken topu bekletip 10 saniye atışı kullanmayınca Yaser'i kaybettik. Bu olayın üzerine Trabzon yüklenmeye başlamışken Arda'nın dizinde açılan delik 10 kişi oynayan takımı 9 kişi oynamaya itti. Colman'ın attığı golde de orada kademede olması gereken isim Arda'ydı, oyun bir türlü duramayınca değişikliği yapamamış olmamız gole sebep oldu. Yapacak bir şey yoktu orada ne yazık ki, olan oldu. Colman'ın vuruşu akıllara bir an Nonda'nın Denizli deplasmanındaki golünü getirdi, itiraf etmek gerekirse bu daha güzeldi. Trabzon'un 2. golünden önce De Sanctis'in yine karşı karşıya çıkardığı bir pozisyon var, Hamburg maçından sonra 3 gün arayla 2. kez bu gerçekleşti ki burada De Sancstis'in bu başarısından ziyade savunmanın bu açığı vermesinden bahsetmek lazım. Gerçi bir savunma hattına sahip olduğumuza bile sevinecek durumdayız, o da var...
İtalya Ligi'ni Kanal 24 veya TV 8'e bırakmayıp yayın haklarını almaları bile yeterliydi aslında bizler için ama insan yine de bir şekilde huzursuz oluyor işte. Bu haftanın programına bakıyorum, Juve - Bologna ve Siena - Milan maçları yayınlanıyor. Ancak Inter-Fiorentina maçı pas geçilmiş. İtalya'da haftanın maçının yayını yok ama o saatte İspanya'dan Almeria - Barcelona ve A.Madrid - Villarreal ise yayınlanıyor. İspanya daha gollü bir ligdir tamam itiraz yok buna da, Inter ile Fiorentina da her hafta karşılaşmıyor ki.
2 hafta önce izledikten sonra sıcağı sıcağına yazacaktım yorumlarımı ama araya ne girdi de gelip yazamadım bilmiyorum. Çıktığım anda keşke daha uzun sürse demiştim ve tadı damağımda kalmıştı. Oscar gecesi bu filmin 8 ödül birden almasına hayretle bakmış, nasıl olur demiştim ama filmden çıktıktan sonra tek bir şey dedim : 8 heykelcik az bile olmuş.

Hamburg deplasmanında Emre Aşık'ın kırmızı kartı da göstermiştir ki futbol tanrıları bu genç adamın sahaya inmesini istiyor.
Maçta kırmızı karttan sonrasını detaylarıyla konuşmaya gerek olmadığını düşünüyorum. Çünkü bu durumda yapılacak pek şey yoktu. Kewell'ın o görevi alacağı planlıyken Semih'i oyuna alıp planın dışına çıkmak hata olurdu. Büyük Kaptan gereğini fazlasıyla yaptı son dönemlerde. Savunmada 20 yılını harcamış bir adamın takımı böyle kritik anlarda golü yemezdi, öyle de oldu. Tabii bunları konuşurken 1 aydır yerden yere vurduğum De Sanctis'in de adını anmadan geçmemek lazım. İlk yarıda bire birdeki pozisyon dışında ikinci yarıda o zor anlardaki kurtarışları da takımın direncini arttıran etkenler arasındaydı. Ayrıca lig ve UEFA'daki son 4 maçta yaptığı boşa çıkışlarından sonra bu defa topu yumruklamayı başardı, bir an için korktum 5. kez üst üste aynı hatanın gelecek olmasından.
Söyleyecek pek söz bulamıyorum. Roma ve Genoa'nın kazanamadığı haftada bu skorun tek anlamı rezalettir. Maçı izleyemedim yine ama 5. dakikada Jorgensen'in direkten dönen topu var, ikinci yarıda da 48 ve 56'da 8 dakikada yenen 2 gol maçı bitirdi. Herşeye rağmen 4. sıradayız ama Milan uçtu gitti farkı 5'ledi. 3. olmak çok daha kolaydı geçen sezona göre ama Cesare Prandelli açık açık Fiorentina'daki kariyeriyle oynuyor, yolun sonuna giderek yaklaşıyor. Bu şekilde giderse önümüzdeki sezon kulübede yer almasına imkansız gözüyle bakarım. Bu takımı zor durumda alıp tekrar Şampiyonlar Ligi'ne oynayan bir takım haline getirdi ama son 2-3 haftadır Avrupa ve Seri A'da amatörce hatalarla maçları birer birer kaybediyor. Bunun sonu nereye varacak çok merak ediyorum..
7 Milyon Euro'yu gördükten sonra bu teklif kabul edilmese ortalık karışırdı. Sakatlık çokken bu ismin yollanması sıkıntı yaratacak Hamburg maçları öncesi ama gitmeliydi ve bu dönemde bu parayı verecek başka bir takım yok. Sene sonunu beklesek aldığımız parayı çıkartamayıp zarar ederdik. Emre Güngör'ün sakatlığı konusunda ilk okuduğum kaynak 6 ay demişti, bir hata olduğu açıktı, sonra normalini yani 6 hafta olduğunu öğrendik. Meira'nin gidişiyle daha yoğun bir tedavi ile 3 haftaya döner en geç. Emre yokken de Semih Kaya bu bölgedeki açığı fazlasıyla kapatabilecek bir oyuncu. Belki de bu formayı şimdi giyip bir daha hiç çıkartmamasını gerektirecek bir performans koyacak ortaya. Meira kesin olarak imzayı atıp giderse Semih ve Emre Güngör için bulunmaz bir fırsat olacak.
©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.