14.03.2010

Kral Geldi! : Galatasaray 3-0 Ankaragücü

O adam 15 numaralı formayla sahaya ayak bastı ya, görür görmez dedim ki: "Şampiyonluk giriyor oyuna". Sene sonu lig şampiyonu oluruz olamayız orasını şimdiden kestirmek zor da kendi adıma konuşmam gerekirse Baros'un dönüşü bu konudaki inancımı körükledi. Benim için maçın en kısa özeti şampiyonluk inancımın bir kaç kat daha artmasıdır yani.

Ekran karşısına geçtim gol oldu hemen, daha takımda kim nerede oynuyor diye bakmaya fırsat bulamadan Keita'nın adamlarla boğuştuğunu gördüm, bir de baktım ki gol olmuş. Maçı golle izlemeye başladığım için Barış Özbek şokunu yaşamam zaman aldı. Tribünler takımın etkili ve hızlı oyununu 9. dakikada "sen var ya sen" denen saçmalığa girerek frenlediği anda ben de diğer oyuncularla ilgilenmeye başladım. Barış Özbek dakikalar ilerledikçe iyice çekilmez bir hale geldi. Topal ve Sarp'a "yan pas yapıyorlar" diye eleştiri yapanlar Barış'ın orta yuvarlaktan ilerideyken sağ kanatta aldığı topu sol kanattaki korner bayrağına doğru, Caner'in 20-25 metre arkasına atmasını görmüşlerdir umarım. Topal'ın ölüsü Barış'tan daha faydalıdır, bunu kabul etmek lazım. Orta açamaz, pas veremez, şut atamaz, her an kırmızı kart tehlikesiyle oynar... Ne yapalım böyle bir Barış'ı?.. Diğer isim Ayhan konusunda zaten sezonu noktaladım, o ilk 11'de çıkarsa maçları izlememe kararı aldım. Durduk yere sinir-stres sahibi olmamak adına tamamen sinir sistemimi koruma amaçlı bir hareket bu. Bugün de oyuna girdikten sonra maçı bir an bıraktım. Yemek yemem gerekiyordu tam da zamanında Ayhan oyuna girdi. O girdikten sonrasını izlemezdim normalde ancak dev bir istisna vardı bugün : Milan Baros. 5 aydır bıkmadan usanmadan beklenen adam geri geliyordu, daha ne olsun? Bu yüzden Ayhan girdikten 10 dakika sonra maça geri döndüm Baros'u görmek için.
Bugün 3-0 kazandık ama 3 tane heyecan yaratan pozisyonumuz bile olmadı belki de. 3-0'lık skorun ardında güzel ve tempolu bir oyun ile kaçan gol sayısının biraz fazla olduğu bir maç görmek ister insan. Çok durgun ve sakin bir oyunla geçti gitti maç. İlk anda gelen golün Ankaragücü tehdidini azaltmasını hepimiz tahmin etmiştik de bu tehdidin sıfıra ineceğini düşünmemiştik. Ankaragücü gibi kadrosunda önemli isimler barındıran bir kulübün 4. dakikadaki golle, deplasmanda bile olsa bu kadar çabuk gardını düşürmemesi lazımdı. Doğru düzgün hücum edemediler ve ilk kez benim Leo Franco'ya tek bir kelime etmeden maçı tamamlamama sebep oldular. Kendi bakış açımdan şu oyunu daha iyi açıklayamazdım sanırım. Şu forvet ikilisinin ölüsünün bile rakip kim olursa olsun savunmayı zorlaması lazım. Vassell'in İngiltere kariyeri dibe vurmuş da olsa, Vittek en üst düzey oyununu oynamıyor olsa da yeni yeni büyükmekte olan Türkiye liginin orta sıra takımı için çok büyük oyuncular ikisi de. İleriye çok sık çıkan iki bekin ve Servet'in olduğu savunmada Vittek ve Vassell'in etkili olmasını beklerdim. Tabii orta sahadan destek alınamaması da önemli oldu Ankaragücü'nün erken çökmesinde. Geremi gibi bir isim bizim kalede pozisyon yaratacakken bizim sol çizgden Keita'ya nefis bir uzun top attı. Keita da sektire sektire rakip savunmacıyı ve kaleciyi geçip basit görünen enfes bir gol attı. Erdoğan Arıca yedek kulübesinde olsa çıldırırdı muhtemelen, top sektirerek gol mü atılır diye... Keita' 1 tane attı, 1 tane asist yaptı, 1 tanesinde asisti kıl payı kaçırdı ancak yine 3 golün altına da kocaman birer imza attı. Tüm bunlar olmuşken maçın adamı konusunda hiç kimse zorluk çekmedi, hemen bulundu o adam.
İlk yarıda çözülen ve fazla da tat vermeyen maçtan ikinci yarıda çok büyük bir hareket beklememek lazımdı. İkinci yarı da tıpkı ilk yarı gibi pozisyonu ve heyecanı az başladı, öylece sürdü gitti 75. dakikaya kadar. 75. dakikadan sonrası ise Galatasaray taraftarı için çok başka bir boyutta geçti. Tüm tribünler aynı anda ayağa kalkıp krallarının geri dönüşünü selamladı, son zamanlarda bir transfere bile bu kadar fazla heyecanlanmadım ben, çok başka bir duyguydu tabelada 15 numarayı görmek. Baros girdikten sonra sola Jo geçti, Baros da ait olduğu yerdeydi aylar sonra. İleride topu alıp rakiplerin üzerine gidişi, sağdan soldan kaçanlara topu verip gol atmak için yerini alışı, aniden 2-3 kişiyi oyundan düşüren çalımları, hepsini çok özlemişiz. Sağda topla buluşup 2 kişinin arasından çıkıp 3. kişinin yanından 2-3 adımda hızla geçtiği anda Baros olmadan geçen 5 ay daha büyük önem kazandı gözümde. Golü attığı an ise tarifsiz bir andı.. Neden bilmiyorum ama Baros'u ısınırken gördüğüm andan itibaren oyuna girip gol atacağına inancım tamdı, son dakikanın son bir kaç saniyesinde de olsa o golü gördük. Mikrofonlardan "Galatasaray'ımızın golü, 15 numaralı formasıyla!" anonsu yapıldı ya, o bana yeter..

HOŞGELDİN KRAL!

3 yorum:

çağdaş dedi ki...

barosun girip gol atması herkesi sevindirmiştir sanırım. ama o keita nın atığı golde her 2 darbeye rağmen ayakta kalışı ve o darbeyi yapan adamları sahaya gömüşü beni mest etti. bazen gereksiz topla oynasada bunca senedir sahada hem hızlı hem kuvvetli hem yere bu kadar sağlam basan hemde böylesine çalımlar atabilen bir oyuncu görmemiştim..

Adsız dedi ki...

o değilde neil nasıl bir sipariş geçmişmiş keitaya öyle ya keita'da 90+3 de bu denli o topu ısırıp koparması ayrı bir şey ve en önemlisi baros'un sahalara öz güven ile beraber dönmesi cok süper

Sakuragi dedi ki...

yok arkadaş bu seyirci takımı ateşliceğine franliyor..mümkünse bundan sonra hiç bir maçta erken gol atmayalım son 5 dakka 1-0 olsun kafi..yoksa 85 dakika ninni gibi arabesk bayıltıyo adamı..

  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO