3.03.2010

Mor Menekşe #1 : Başlangıç ve İlk Sezon

Yazın FM 2009'da yazdığım Katil Martı serisinden sonra çok istek gelmişti. En fazla içime sinen kariyeri yazmak istedim FM 2010'da ve şimdilik bunu karşılayan çok ilginç olaylarla süslü Fiorentina kariyeri oldu. Başlayalım o zaman ilk sezonla.

Önce taktikten bahsedeyim, ilk sezonun yarısında oturttuğum bu taktiği şu an oyunda 2013/2014'te bile kullanıyorum değiştirmeden. İçeride dışarıda fark etmiyor hep aynı taktiği kullanıyorum. 4-1-1-3-1 şeklinde bir diziliş var. DR ve DL'deki oyuncular "Wing Back - Automatic" olarak görev yapıyorlar. Stoperlerin ikisi de "Limited Defender - Defend" rolüyle takımdalar. DM'de görev yapan oyuncu ise "Anchor Man" olarak görev yapıyor ki o görev sadece savunma rolüyle kullanılıyor bilindiği gibi. MC'de duran tek isim de modern futbolun vazgeçilmezi: "Box to Box". O da bilindiği üzere sadece "Support" olarak kullanılıyor. Kanatlardaki AML ve AMR taktiği gizliden bir 4-3-3'e çeviriyor zira ikisi de "Inside Forward - Attack" olarak görev yapıyor. AMC oynayan oyuncu "Advanced Playmaker - Attack" olarak görev yapıyor. Forvetteki tek ismimiz ise "Poacher" olarak iş başında ki orada da tek görev hücum(Attack) oluyor yine herkesin bildiği gibi. Takımın genel durumu bu, açık ve tempolu futbol oynanıyor. Ne çok serbest ne de çok kısıtlı oyuncular, tam orta karar(Balanced) her şey. Oyun tarzı da kontrollü(Control) ama takım o halde bile hücumcu oluyor zaten bu dizilişle. "Attacking" zayıf takımlara karşı ilk tercih olurken "Overload" ise gole ihtiyaç duyulan veya erkenden gol bulunup rakibin açıldığı anlarda kullanılıyor.

Bu taktik bilgiden sonra gelelim oyunun devamına.. Sezona çok fazla transfer yapmadan başladık. Real Madrid'in satış listesine koyduğu Fernando Gago'yu takıma alarak orta sahadaki zayıflığı toparladık. Zanetti ve Donadel "Anchor Man" olarak takımı götüremezdi sonuçta. Gago da o mevkide götürecek gibi değildi ama en azından bu iki isimden daha verimli olacaktı. Bunlarla birlikte bir de Arda Turan'ı aldık takıma. Galatasaray'a daha fazla kazandırmak isterdim ama yeni takımımda ilk günden kargaşa yaratmak istemedim. Arda'yı "Trequartista" olarak almıştım ancak taktiği düzenleyip geliştirirken takıma ve kendisine en uygun mod "Advanced Playmaker" oldu. Bu iki transfer hamlesi ile sezonu açıp hazırlık maçlarında gelene gidene 3-4-5 atarak işe başladık. Tabii bu arada takımdan gidenler oldu. Şahsi problemim olan gıcık kaptığım Mutu'yu Arsenal'in başına dert edip rahatlıyordum ve kadrodaki tek problemi yok ediyordum. Bir de genç ve geleceği pek parlak olmayan kalecimizi Manchester United'a satıyorduk durduk yere. Transfer yaz döneminde pek uzamadan hemen noktalanmıştı. Şampiyonlar Ligi elemesinde ise karşımıza tıpkı gerçek hayattaki gibi Sporting Lizbon çıktı. Sezonu Artemio Franchi'de 3 günde oynanacak 2 maçla açıyorduk. Lizbon'u 2-0, Parma'yı da 1-0 yenip iyi başladık işe. Daha sonra 4 gün içerisinde 2 kritik maç bekliyordu bizi. Lizbon'a gidip hemen ardından sahamızda Inter önünde ilk ciddi sınavımızı verecektik. Portekiz'den tek gollü yenilgi ile turu kapıp gelirken Inter maçında Eto'o'yu durduramayıp yine tek gollü yenilgi alıyorduk. 15 gün içerisinde en önemli 2 kulvarda ilk galibiyetleri ve mağlubiyetleri seri halde almış olduk. Şampiyonlar Ligi'nde öyle bir grup geliyordu ki kendi ellerimizle kura çeksek daha güçlü bir grup oluştururduk muhtemelen. Shakhtar, Salzburg ve Sevilla ile aynı gruba düşüp kağıt üzerinde lider olarak turu geçiyorduk adeta. İlk maçta Salzburg'u Gilardino-Natali ikilisi ile geçip bunu ispatlıyorduk. Grubun 2. maçı olan Shakhtar deplasmanına dek ligde 4 maçı ve bir de o Salzburg maçını gol yemeden tamamlayıp hepsini kazanıyorduk. Ukrayna'da dur deniyordu bize ve Gilardino'nun erken gelen golüne rağmen 2-1'lik yenilgiyle dönüyorduk İtalya'ya.

Sampdoria deplasmanını 2-1 ile atlatıp ligde iç sahadaki ikinci ciddi maçımıza konsantre oluyorduk. Roma henüz tam oturmayan sistemimize direniyor ve 1-1 ile dönüyordu. 3 gün sonra Pasqual, Montolivo, Gilardino atıyor ve Sevilla'yı İspanya'ya 3 golle yolcu ediyoruz. Ligde içeride rahat kazansak da deplasmanlar ve özellikle büyük maçlar sorun oluyordu, Milano ekiplerinden birine tıpkı sezonun 2. haftasında olduğu gibi 1-0 kaybediyorduk. Tek golü atan Pato oluyordu.. Avrupa'da ise İspanya'dan 2-1'lik Sevilla mağlubiyeti ile dönüp kolay grupta 4 maçta 6 puan elde edip zor duruma düşüyorduk. Bu şoku atlatamadan Torino'da Juve'ye 2-1 mağlup olup büyük rakiplere karşı 4. maçta da galibiyetle tanışamamış oluyorduk. Ligde Livorno'yu geçip Avusturya'da Salzburg karşısında 1-0 mağlup olmaktan kurtulamayıp çok büyük sıkıntıya düşüyorduk. Son hafta öncesi Salzburg 8 biz ise 6 puandaydık. Ligde Cagliari deplasmanı 3-1 yenilgi ile şok yaşatıyordu ki içeride Udinese 0-0'a kilitliyordu bizi. Tek çıkış yolu olan Shakhtar maçı ise yüreklere su serpip takımı ayağa kaldırıyordu. 5-2'lik galibiyetle averajla son hafta Sevilla'yla berabere kalan Salzburg'un önünde yer alıp turu geçiyorduk. 3 gol atan Gilardino da Şampiyonlar Ligi'nin en golcü ismi oluyordu bir anda. Ligde bir tanesi Napoli deplasmanı olmak üzere 7 puanla çıkılan 3 maçlık seriden sonra İtalya Kupası vakti geliyordu, zayıf Cittadella'ya elenecek kadar kötü oynarken son 20 dakikada atılan 4 golle turu kapmıştık. Ancak tur uğursuz gelmiş olacak ki Lazio ve Inter deplasmanları 1-0'lık yenilgilerde sonuçlanıp ligdeki durumu kötüleştiriyordu. 8. sırada ne ara indiğimizi anlamaya fırsat olmamıştı fikstür yoğunluğundan.
Ocak ayında Inter ve Lazio şokları yaşanırken transferde sürpriz hamleler geliyordu. Sezonun ilk yarısında yenilgilerin sıklaştığı dönemde bu ara transferin bombası olacak iki büyük hamle yapmıştık ki bunların yansıması olarak ilk yarı ortasında kararlaştırdığımız üzere savunmanın ortasında revizyona gidip yedek Kroldrup'u Almanya'ya yolluyorduk. Milli savunmacımız Gamberini ise gidiyorum diye ısrar edince Porto'nun yolunu tutuyordu. Gelen isimler ise dudak uçuklatacak cinstendi. 2 Ocak 2010 günü Mamadou Sakho ve Cristian Zapata'yı Floransa'ya getirip şov yapıyorduk. Bir de Kasım ayı sonunda anlaştığımız Sırp star Adem Ljajic'i de bu iki isimle birlikte Fiorentinalı yapıyor ve orta sıralara düştüğümüz ligin en gelecek vadeden kadrolarından biri haline geliyorduk bir anda. Bir de orta sahada yine daha önce anlaşılan Hitzlsperger'i rotasyona dahil ediyorduk. Cristiano Zanetti'nin yerine bu genç Alman'ı getirmek gayet yerinde bir hamleydi. Bu arada sezon boyu forma giyemeyen Savio Nsereko ise bize 5.75 Milyon € gibi sürpriz bir para kazandırıp İspanya'ya uçuyordu.

İki güçlü takıma kötü kaybetmiştik en son. O ikisini unutup sahamızda Palermo'yu 2-0 ile geçip moral kazanıyorduk. Ancak bu mutluluk kısa sürüyor, İtalya Kupası çeyrek finalinde Livorno deplasmanından 3-1'lik bir mağlubiyetle ayrılıp koltuğumuzu sallandırır duruma geliyorduk. Yönetime Avrupa kupalarına katılma sözü vermiştik ama durum pek öyle değildi. Üstüne Parma deplasmanından 4-2'lik mağlubiyetle dönünce medyada gideceğimiz söyleniyor, 7. sıradaki Fiorentina'nın umut vermediği konuşuluyordu. Bologna'yı içeride, Catania'yı dışarıda rahat geçip Şampiyonlar Ligi 1. Tur maçında Lyon ile karşılaşıyorduk. Arda ve Santana ile 2-0 kazanıp kara bulutları iyiden iyiye dağıtıyorduk Artemio Franchi'nin üzerinden. Ancak içeride Atalanta, dışarıda ise Siena maçları 1-0'lık yenilgiyle sonuçlanınca ligde birazcık düzelen sıramız 7.'lik oluyordu yeniden. Bu kötü gidişle Sampdoria'dan sahamızda 3 yiyorduk ancak attığımız 5 gol ipimizin çekilmesine engel oluyordu. Yeni transferlerden Hitzlsperger 2 gol atıp yıldızlaşıyordu. İyi gittik derken Roma deplasmanından 4-0'lık hezimetle geri dönüyorduk ve Lyon deplasmanına tur için çıkıyorduk. Şampiyonlar Ligi'ne girdiğimiz elemedeki gibi içerideki 2-0'ı iyi kullanıp dışarıdaki tek gollü yenilgi ile turu kapıyorduk. Ancak takım ligde tek gollü yenilmenin Lyon deplasmanındaki kadar olumlu sonuç vermeyeceğini anlamamış olacak ki Milan Floransa'dan 1-0'lık galibiyet ile dönüyordu. Sürpriz şekilde 2 maçı gol yemeden götürüp Liverpool deplasmanında yarı final avantajı için sahaya çıkıp beraberlik beklerken 1-0'lık yenilgiyle boyumuzun ölçüsünü alıp dönüyorduk.

Cagliari'yi 1-0 yenip Liverpool ile sahamızda karşılaşıyorduk. 2-1 kazansak da deplasman golü Liverpool'a yarıyordu ne yazık ki. Ligde ise orta sıralardaki dalgalanma ve bol puan kaybı işimize yarıyor, bu kötü dönemde 6. sırada yer ediniyorduk. Liverpool'a elendikten sonra sezonu ligdeki 6 maç ile tamamlayacaktık. Hedef 4. sırayı alıp Şampiyonlar Ligi'ne önümüzdeki sezon da devam etmekti. Bu yolda 4. Udinese ve 5. Roma rakiplerimizdi. Juventus ile sahamızda 0-0 berabere kalıp kritik Udinese deplasmanına çıkıyorduk, 2-1 kazanıp çok önemli bir avantaj sağlıyorduk. Sahamızdaki Napoli maçı önemli bir tecrübe olacaktı istikrar konusunda. Gilardino 2 tane atıyor, Santana da tek golle destek olup 3-1'i bize getiriyordu. Sonraki hafta Bari'yi 2-1 ile geçerken gollerde Gilardino-Montolivo imzası vardı. Gilardino'nun çok kritik ve önemli bir dönemde böyle iyi form tutması işimize geliyordu. Genoa deplasmanında 0-0 ile kayıp yaşasak da aynı hafta mağlup olan Roma'yı geçip 5. sıraya oturuyorduk. 33. haftada Lazio deplasmanına çıkan Udinese, 1-1'lik skorla dönüyor ve son hafta öncesi 4. sırada bizim 2 puan önümüzde yer alıyordu. 68 puanı olan Udinese'yi geçmemiz için tek yol galibiyetti, elimizdeki 66 puan o kadarına yetiyordu. Fikstür şansımız burada devreye giriyordu işte. Biz sahamızda Lazio ile ligi noktalayacakken Udinese sahasında ligi tek başına alıp götüren Inter'i konuk ediyordu. Son hafta Lazio'yu Comotto, Zapata ve Gilardino ile geçip gözleri Udinese-Inter maçına çeviriyorduk. Inter'den nefret etsek de önümüzdeki sezonu onların performansı belirleyecekti. 5 hafta evvel ligi garantilemiş olmalarına rağmen o maçtan golsüz beraberlik çıkararak bizi de 4. sıraya çıkarıyorlardı.
Sezonu iyi açıp, rezil şekilde sürdürüp son haftalarda Kupa ve Avrupa mücadelesi yapmamış olmanın avantajıyla 4. sırada bitirdik. En azından yönetime verilen Avrupa kupalarına katılma sözü tutulmuştu.. 2. sezon transferde hayatımın en ilginç anlarına sahne olacak. Beklenmedik gelişmelerle bir anda ligin en güçlü kadrosu haline gelecektik ki bunda hiç şüphesiz Milano'da kafayı yiyen ve takımı baştan kuran bir delinin büyük katkısı olacaktı.

5 yorum:

pink dedi ki...

Harikaymış devamını sabırsızlıkla bekliyorum.Bu arada Zapata-Sakho çok tuzlu olmamış mı yahu?Sakho'nun onda birine en az onun kadar iyi olacak olan Otamendi alınabilirdi ama sağlık olsun.Devamı ne zaman gelir bu arada ?

Adsız dedi ki...

mathias jorgensen şu anda hangi takımda oynuyor uzun süredir oynamıyorum fm2010u defansta en sağlam adamımdı merak ettim nerelere gelmiş

firat selcuk dedi ki...

@falagar,
zapata ve sakho 40'ar ay taksitli ama onu da dusunmek lazım :)

devamı sanırım haftasonu gelir.. belki cuma ama cumartesi diyeyim garanti olsun, cuma gecikirse suclu olmayayım sonra :)

@adsız,
jorgensen'i ben alacagım bu serinin ilerleyen yazılarında :)

CaRtMaNtR dedi ki...

Ben Galatasaray'da Jorgensen - Ömer Toprak tandemini ilk sezonun ortasında kurtumuştum. Bir uzun boylu ve sert stoperin yanına kısa olmasına rağmen inanılmaz bir hava hakimiyeti olan ve fena pas yapmayan bir Ömer'i eklemek hayatımın en güzel kararıydı. Böyle bir ikiliyi toplam 12 milyon dolara birleştirmek ise beni ayrıca mutlu etmişti. Elemanlar inanılmaz iyi uyum sağlıyor.

Birde önlerine 1.94'lük önlibero Ante Pamic'i atınca ligte kolay kolay gol yemiyordum. Ama 4-3-3 türevi oynamanın en büyük sıkıntısı açıklarına winger görevi verdiğinde ilerdeki tek forvetin kötü oynayınca işler çok zorlaşıyor.

O nedenle şu 4-1-1-3-1 taktiğini denemeyi düşünüyorum. Birde Arda'yı kanatlarda kullanmakta güzel sonuçlar verebiliyor.

SETH dedi ki...

Ömer Toprak- Durmuş Tuncer tandemi de gayet başarılı. sol bek için Monzon'u tavsiye ederim.

  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO