



Öncelikle alkışlarımız Star TV'ye gelsin, Şampiyonlar Ligi'nin resmi yayıncısı olarak 2. haftanın en önemli 2 maçından birini yayınlamayı tercih etmediği için. Bayern Münih-Juventus maçını izleyemeyeceğiz Manchester United ve Beşiktaş maçları olduğu için, bari dün oynanan bu güzel maçı yayınlayın, o da yok. Büyük Kaçış adı altında yayınladıkları Prison Break bir hafta gecikebilirdi değil mi ? Güzelim maçı laptop ekranında p2p tv programlarının başında izlettiniz bize, yazık diyebiliyorum sadece. Geçen sezonki şifreli yayın rezaletinden sonra bu sezon iyice coştular, maçları da yayınlamıyorlar artık. NTV Spor, Serie A'yı alır ama tanıtım yapılırken Fiorentina'nın esamesi okunmaz, lige yeni çıkan takımların bile adı anılır tanıtımlarda ama ligi 2 sezon üst üste 4. bitirip 2 sezon önce de UEFA Kupası'nda yarı final görmüş takımın adı anılmaz. Diğer yanda Şampiyonlar Ligi'nin resmi yayıncısı günün en önemli maçını yayınlamaz, kurban yine Fiorentina olur. Nasıl bir kısmet nasıl bir şans anlamadım gitti ya, iyice gaza gelsem kasıt var diye haykıracağım sağa sola.
Şampiyonlar Ligi'nde günün en önemli maçında Liverpool'u Artemio Franchi'de ağırladık ve Jo-Jo'nun 2 golüyle gruptan çıkma yolunda net bir adım atmış olduk. Lyon'daki haksız yenilginin ardından böyle bir galibiyete ihtiyacımız vardı doğrusu. Şu görüntüde Lyon'u içeride 2 farklı yenersek turu geçermişiz gibi duruyor. Erkenden konuşmamak lazım ama grup o yöne doğru gidiyor. Tabii Liverpool'un da Lyon'dan 3 puan alması lazım içeride. Hatta Fransa'da yenilmezlerse daha iyi olur, gruptan çıkma konusunda daha da kolaylaşır işimiz. Önümüzdeki iki maçta belli olacak bu zaten, Liverpool-Lyon maçları belirleyecek grubun kaderini. Biz de o arada Debrecen'den 6 puanı alırız herhalde, bugünkü skorun ardından ayıp olur puan kaybı yaşarsak.
Gelecekle ilgili teorileri bırakıp günümüze dönelim, maçtan bahsedelim artık. Kadroya geleyim öncelikle, Vargas iyiden iyiye kendine yer edindi sol açıkta ve bundan sonra savunmaya dönüp hücum gücünün kısıtlanması zor gözüküyor. Savunmada Gobbi o bölgede dikiş tutturacakmış gibi duruyor ancak tam anlamıyla güven veremiyor. Gününde bir Pasqual orayı çok rahat domine eder normal şartlarda. Aslında sorun sağ bekte, solda Vargas gibi bir tehdit olunca gerideki isme aşırı yük binmiyor. Comotto ile başladık bugün, yine aksadı tek tük, önceki maçlardaki kadar olmasa da. Sanki ön elemedeki Sporting maçlarından biraz ders almış gibi son zamanlarda. İyi de olmuş haliyle.. Ancak aklı selim herkes bilir ki De Silvestri her zaman Comotto'dan bir adım öndedir forma mücadelesinde. Takıma uyum mu sağlayamadı yoksa bir sorunu mu var bilmiyorum ama De Silvestri bir şekilde oynamalı. Bunun dışında stoperdeki Natali transferi biraz balona doğru ilerliyor, sakat değilse bile giremiyor 18'e, halbuki ümitliydim kendisinden. Dainelli-Gamberini ikilisini kesmek nasip olamadı kimselere. Onu geçtim Natali varken bile yedekte Kroldrup oturabiliyor. Öyle etkisiz bir isim oldu Natali. Bugünkü maçta da standart ikilimiz sahadaydı ve gayet de iyi yok ettiler Torres'i. Gerrard'ı da kısıtlayıp hareket alanını daraltınca rahat bir galibiyet alıverdik "Acaba kazanabilir miyiz ?" diye endişe ederken.
Kadro konusunda söylemek istediklerim bu kadarla kısıtlı sanırım. Orta saha ve forvet konusunda üzerine çok düşünülecek bir şey yok. Jovetic ile birlikte Vargas veya Montolivo formdaysa takım bir şekilde kazanıyor Mutu ve Gilardino'ya golü attırıp. Bugün Mutu vasatı hiç mi hiç aşamadı, Gilardino da cezalı olduğu için yoktu ama Jovetic gününde olup son vuruşlarda başarılı olunca Liverpool'u kolay yendik. İşin güzel yanı ilk yarıda işi erkenden bitirip ikinci yarıda oyunu idare edip kendimizi kasmamış olmamız. Jovetic'in ilk golüne sevinirken, daha onu yeni yeni sindirmişken diğer gol de gelince mutluluk tavan yaptı. İlk gol ofsayt koksa da maçı hak eden taraf olduğumuzu rahatlıkla söyleyebilirim. O gol gelmese başka bir gol gelirdi, sorun olmazdı pek. Tabii şuna da değinmemiz lazım, maçın ilk 10-15 dakikası çok boş geçti, iki takım birbirini denedi durdu amaçsızca. Daha sonra hareket geldi, yavaş yavaş baskıyı kurup golü de bulduk zaten. İkinci yarıya da skor avantajıyla girdik ve pek baskı kurmayı denemedik. Görüntüde oyunun hakimi Liverpool'du ama ciddi denebilecek atakları olmadı pek, sorun olabilecek bir kaç topu Frey kolay çıkarınca da hiç sorun yaşamadık desek yeridir. 60'tan sonra uyumuşum zaten laptop göbeğimde maçı izlerken, aradaki ufak kaçamaktan sonra baktım ki dakika 78 olmuş. O dakikaların arası öylesine sıkıcıydı yani düşünün. Ben oldukça rahat ve keyifliyim, normalde kazansak bile bir kulp takar olumsuz yön bulurdum ama bugün ciddi anlamda eleştirecek bir şey yoktu. Böyle kendimizden emin ve rahat oynarsak çeyrek final hiç mi hiç uzak değil bizim için.
Maç sonunda kendime tek bir soru sordum : Ayhan ve Elano neden düşünülmedi ? Ayhan'ın orta sahada bir iki adam geçip top eksiltmesine veya son anlardaki en direkt vuruşta Elano'nun topun başında olmasına ihtiyacımız vardı, bunları kulübedekiler de biliyordu muhtemelen ama elleri değişiklik kağıdına gitmedi. Topal ve Sarp ikilisi benim hayalimdeki ikili oldu bu sezon başıyla birlikte ama görünen köy hiç kılavuz istemiyor, bu iki isim olduğu sürece hücum hattını savunmaya bağlamakta zorluk çekiyoruz. Beşiktaş'ı ve Panathinaikos'u 3'er golle yenerken bile bunları yaşadık. Oraya Ayhan veya Arda gibi bir isim lazım. Arda'yı da oraya çekmek pek düşünülmediğine göre Ayhan mecburen oynayacak. Sakatlığı geçti dediler, ben de ikinci yarıda oyuna girer diye bekledim ama boşuna bekledim. Bunun yanında bir ciddi hata da duran top organizasyonlarında yapıldı. 2.05'lik Ivesa'nın koruduğu kaleye hep ön direkten saldırmaya çalıştık, yerden olsa anlarım da uzun ve yüksek paslarla kalecinin ekmeğine yağ sürdük. Arda ve Uğur inatla bunu denediler. Uğur yüksek top atıp kaleciyi de aşmayı ve arka direkteki arkadaşlarını bulmayı denedi ve olmadı. Ivesa'yı aşan top Keita'yı mı bulacaktı ? Arda ise korner ve yanlarda kazanılan serbest vuruşlarla doğan her duran topu inatla ön direğe ortaladı. Ivesa da çıktı rahatça aldı. Bunları teknik kadronun görememesi çok üzücü. Koskoca Galatasaray'ın hiç alternatifi yok mu diyeceğim sezon başından beri türlü türlü organizasyon yapıldı, bu maçta hiç birinin esamesi okunmadı. Hani yerden ortayla gol bulmasak bu inatlı ve ısrarcı tutumu anlarım ama attığımız tek golü de yerden gelen bir kanat ortasıyla bulduk. Buradan yola çıkıp Keita dışında hiç kimse akıl edemedi bunu. Bir de aklıma takılan, teknik ekip niye hafta içi çalışma yaptırmamış bu yönde. Ivesa'nın kalede olacağı da belli bir şey üstelik, bir türlü aklım almıyor duran toplarda skandala varan inatçılığı.
Bu sezon Fiorentina maçı izlemek kısmet olmadı bir türlü, bugünkü maçı da izleyemedim. Bir yolunu bulmak lazım bir şekilde. Sezon başı Freedocast'ten yayın yapılıyordu, Justin'e alternatif oldu dedik ama bir anda sırra kadem bastı oradaki maç linkleri. Bugün Jovetic takıma bir kez daha 3 puanı kazandıran isim oldu. Geçen sezondan çok daha hayati bir önem taşıyor Jovetic'in takıma olan katkısı. Maçın tek golünü penaltıdan attı 76'da. Bir de 84. dakikada kaptan Dainelli kırmızı kart gördü ikinci sarıyı alıp.
Franchi ile nette konusurken bir fikir alayim diyerekten sordum kendisine "Fenerbahce'nin 2. Golu ve Antalyaspor defansi" adli bir kitap cikarsam mi diye ? Ustune de ekledim : Stephen King meslegi birakir "Ben boyle vahset gormedim" diyerekten, kitabim da best seller olur dedim.. Tabii ki yadirgamadi ve bende alirim lan tarzinda bir seyler soyledi..
Dün mail gelmiş Private Sözlük yazarı olan "sen sabittin ben geldim"den. ultras/Movement'ta yayınlanmıştı gerçi yazı ama maille gelen bir istek olunca buradan da yayınlıyorum :
Başkanın istifasının ardından taraftara yazdığı mektup :
Ne yazık ki beklenen oldu ve başkan Andrea Della Valle görevi bıraktı. Sabah toplantıya girdi yönetim kurulu, Türkiye saati ile 13.40 civarında toplantı bitti ve 5-10 dakika içinde istifa duyuruldu. Üstelik Andrea Della Valle Floransa'da bile değildi bu toplantı sırasında, Milano'daydı ve telefondan konfreans görüşme sayesinde toplantıya katıldı. Toplantıdan yeni bir başkan ismi çıkmadı, başkan yardımcısı Mario Cognigni başkanlığa getirildi Andrea Della Valle'nin tüm yetkilerine sahip olarak. Vekaleten mi duracak yoksa yeni bir isim belirlenecek mi o konuda %100 net bir açıklamaya rastlamadım. Sezon ortasında köklü değişiklik yapılmaması adına yeni bir başkan seçilse bile bu sezon sonuna bırakılacak gibi.
Sinan(extensor) ve Uğur(pc lion) durumdan bahsetmişti, ben de yazayım dedim katkım olur belki diyerekten. Bir kaç kişi bile kazandırsak kardır. %25'e dayanmış durumda verilen sözler. Ben bu satırları yazarken 2433 kişi imzayı atmış, geriye 7567 kişi kalmış durumda. Sağ tarafta menünün tepesine ekliyorum bunu, orada asılı kalsın ki unutulmasın.
61/62 ve 63/64 sezonlarında Sinyor Can Bartu mor forma ile futbol arenasında boy göstermekteydi. Bu iki sezonun arasında bir Venedik(Venezia) seferi yapıp geliyor. Kendisi Fiorentina'da oynadığı dönemde finalde kaybedilen Kupa Galipleri Kupası'nda görev alarak Avrupa'da kulüp düzeyinde bir kupada ve Kupa Galipleri Kupası'nda final gören ilk Türk oyuncudur. 10 Mayıs 1962'de Artemio Franchi'de oynanan ilk maçta ilk 11'de sahaya çıkmış. O maç 1-1 sonuçlanmış ve o dönemde nasıl bir statü varsa rövanş maçı 5 Eylül 1962'de yapılmış. O maçta Can Bartu sahaya çıkan 11'de değilmiş, çünkü kendisi Venezia'ya gitmişti.
Gün içerisinde ceza belli oldu da evde değildim ben, maçı da internetten takip edeyim derken post gecikti. Lyon maçında Gilardino'nun attığı dirseğe 2 maç ceza geldi UEFA'dan. Neler neler yapılıyor da kart bile verilmiyor, bu harekete anında 2 maç veriliyor. Fransız takımı Lyon'un gruptan çıkma yolundaki en büyük rakibi Fiorentina'ydı. Başkanı Fransız olan UEFA'nın en üst düzey liginde ciddi sayılabilecek bir olayda 3 puanı cebe indiren taraf yine bir Fransız olunca insan düşünüyor ister istemez. İtalyan takımlarının bu sezonki kötü performansı İtalya'yı 4. sıraya itebilir ülke sıralamasında ve ilk darbe Fiorentina'ya vuruldu.
Kulüpte karışıklık tavan yapmış durumda. Başkan Andrea Della Valle'nin kulübü bırakacağı konuşuluyor. Della Valle ailesi dipteki takımı bugünlere getirdi ve şimdi daha hedeflere ulaşılamamışken yarı yolda bırakmamalılar ki hisselerini satma niyetinde oldukları kulaktan kulağa yayılıyor bir yandan da. Bu akşam Sampdoria maçından sonra bir şeyler netleşir ve yarın belli olur son durum. Della Valle ailesinin çekilmesi gibi bir olaydan sonra iki olasılık üzerinde duruluyor, başkan yardımcısı Marco Cognigni'nin başkan olarak göreve gelmesi ya da dışarıdan bir ismin başkan olması. Bu dışarıdan geleceği iddia edilen ismin bir gazeteci olduğu söylenmekte ki medya ile ilişkiler ne olur nasıl olur merak etmeye başladım şimdiden. Tabii başkan-yönetim değişikliğinin hiç gerçekleşmemesi en büyük isteğim, en azından sezon sonuna kadar.
İlk fotoğraf Fransa'daki maçtan, onunla başlayalım. 4 gün arayla iyiye mi gidiyoruz derken bir anda dibe vurduk ve olduğumuz yere saplanıp kalmamızdan korkuyorum. Lyon maçında aslında güzel başlamıştı her şey, bir deplasman takımı olarak ortalamanın üzerinde pozisyon buluyorduk. Gol atıp da şansın yardımıyla 3 puanı kapar mıyız derken kötü bir hakem kararıyla maçın yıldızı forvet oyuncularımızdan biri olabilecekken kalecimiz Frey oldu. Gilardino dirsek attığı gerekçesiyle oyun dışı bırakıldı ve o dakikada takımın ibresi terse döndü. Oynayan ve rahat pozisyona giren takım ağır bir kırmızı kart kararıyla kendi sahasına kapanınca tüm planlar altüst oldu. İkinci devre vasat Mutu'nun yerine Jovetic girecekti ve Gilardino-Jovetic ikilisiyle rakibi vuracaktık ana plana göre. Üstelik o karar önümüzdeki maçı da etkiledi haliyle, Gilardino tribünde olacak. Belki bu maça iyi başlamanın ve güzel oyunun aniden terse dönmesiyle haftasonu oynanan Roma maçında da yokları oynadık.
İlk yarı biterken Roma'da skor 3-0'dı. Bu da demek oluyordu ki formalite icabı bir ikinci yarı oynanacaktı. 4 gün öncenin mimlisi Gilardino eski tabirle "şeref golü" attı ve 3-1 bitirdik o maçı. Roma maçının özetini bile izlemedim henüz, fırsat olamadı, o yüzden pek kesin konuşamıyorum ama bakmak da istemiyorum doğrusu. Çünkü kötü ve vasat oyunla birlikte hatalı goller yendiğini düşünüyorum. Özellikle son sezonda formu Roma taraftarlarınca bile sorgulanan ve çatlak seslerin yükselmesine sebep olan Totti iki gol attı ve Roma'yı galibiyete koşturdu. De Rossi de cilasını attı desek doğru bir deyim kullanmış oluruz.
1 haftadır evde olmayıp ufak çaplı bir tatilimsi yaptığım için öyle her şeyden haberdar değildim. Hakemi de bilmiyordum maç saatine kadar. Takımlar soyuna odası koridorlarında göründüğünde hakemin İlker Meral olduğunu öğrendim. Görür görmez kafamı yana çevirdim ve babama dedim ki : "Bu akşam sinirlerimiz yıpranır, kafamız balon gibi olur, bol bol da küfür edeceksin şimdiden kendini hazırla."
Söylenecek pek bir şey yok aslında... Bir çok defa maçı çevirme şansını yakalamıştık. Oyuncuları tek tek anlatmaya gerek yok. Şu olsaydı, bu olsaydı diye çırpınmamıza gerek yok, Tanjevic'e bile söylenmemize gerek yok... Şans bile bizim yanımızdaydı fakat saçma sapan hücumlarla maçı verdik. Son çeyrek ve uzatmalarda turnuvanın en kötü oyununu oynadık. Maçın o kadar çok kırılma noktası vardı ki, yaz yaz bitmez..
Macta 4 gol olmasina ragmen, macin skoru 3-5 4-4 gibi ucuk bi skorla bitebilirdi desem sanirim abartmis olmam.. Atina gibi bir deplasmanda pek tahmin edilemeyen bir skorla donuyor Galatasaray.. Haydi Basliyoruz postunda yazdigim gibi Besiktas ve Pana maclariyla bu sene ki en ciddi 2 sinavina cikiyordu Galatasaray.. Iki maci 6 gol atip 1 gol yiyerek tamamladi.. bi kere burda ki basariyi ayiralim once.. saniyorum Rijkaard'da ard arda gelen guzel skorlarla beraber iyice zevk almaya basladi bu isten zira karsisinda tum verdiklerini alan bir takim goruyor..


Öncelikle bir özür borcum var sanırım, yazının saati konusunda. Sebebi yorum bölümünde yazıyor, tekrar özür dilerim söz verip 2 saat gecikmeli olarak başladığım için.
Aslında ilk hücumlardan birinde golü bulunca takımın taktik açıdan oyunu rakibe oynatıp kontrolü öyle sağladığını düşünmüştüm. Ancak golden sonra Beşiktaş'ın ani baskısı ve 15. dakikadan sonra sönüp gidip zaman kaybına dönüşen maç bir şeylerin yolunda gitmediğinin işaretiydi. İkinci yarıda 65'e kadar süren o karanlık dönemin habercisiydi o yarım saatlik boş bölüm. 2. golden önce 1-1 olur diye iyice korkmaya başlamıştım. Çünkü olası bir eşitlik durumunda takım oyundan düşebilirdi. Neyse ki düzeldik. Takım bilerek mi böyle baskı yemeye izin verdi yoksa gerçekten mi kötüydük yazıp bırakmıştım yazıyı geç yazacağımı söylemeden önce. Cevaba gelelim, ikinci yarının ilk bölümündeki oyunu şöyle sakin kafayla düşününce sorunun ilk kısmını doğru cevap olarak işaretlemek ciddi bir dayak sebebi olur. O yüzden öyle ilginç olasılıkları düşünmüyoruz. Mustafa Denizli ilk yarıda hatalı oyunundan dönüp Ernst-Fink ikilisini yakalayınca baskıyı kurdu uyumsuz Topal-Sarp karşısında. Zaten bizim taktik olarak oyunu rakibe bırakmadığımızın kocaman bir belgesi de daha 58. dakikada Arda'nın kenara gelmesiydi, yerine giren isim Elano olsa bile... Taktik olarak bunu yapan takım Arda'nın etinden sütünden faydalanmak ister ve oyunda tutardı. Barış'ın da hücum değil savunma gücü için oyuna alındığından bahsetmiştik, hal böyle olunca da iyiden iyiye kontrolü sağlayıp oyunu soğutmaya çabaladık. Neyse ki Barış daha oyuna girmeden önce Rüştü'nün kornerdeki arka direği boş bırakma hatasından sonra bir hata daha geldi de 2. golle birlikte kendimize geldik. Aslında kendimize geldik demek de ne kadar doğru olur bilemem. Beşiktaş oyunu o noktada bırakıp biraz umutsuzluğa kapılınca biz de rahatladık. Maçta %100 kendi imalatımız olan tek golü de atıp keyfimize baktık. Bu kadar kötü, silik, başarısız oynayıp da 3-0 gibi farklı bir skorla derbi kazanmışlığımızı hatırlamıyorum yakın tarihte. Bu şartlar altında biraz da rakibin kendi hatalarıyla farklı bir derbi galibiyeti alıyorsak bazı kritik eşikleri çoktan aşıp önemli noktalara gelmiş olmalıyız.
Bana sezon başı 5 maçta kaç puan alırsınız diye sorsalar 10 yeterli derdim iyimser bir tahmin olarak hem de. Kim nasıl bir süreç bekliyordu bilmiyorum ama ben şimdikinden çok daha sancılı bir süreçten geçip bu ritmi en iyi ihtimalle Kasım ayı sonunda buluruz diye düşünüyordum. Tobol maçından bile kötü oynayıp Beşiktaş'ı 3-0 yenebiliyorsak ligde bir şeyler çoktan rayına oturmuş demektir. Sıra Avrupa Ligi'ndeki kurbanlara gelsin. 6 maçta 13 puan gibi bir his var içimde. Bir yenilgi bir beraberlik alıp gerisini kazanırız gibi geliyor. Yalnız maç yazısı diye başlayıp Avrupa Ligi tahminine kadar getirdim işi. Cihan Ceylan'ın Yine O Adam'ına benzedim bir anda..
Turnuvayı yazmakta olan os İstanbul'da derbi peşinde koşturduğu için iş başa düştü. Basketbolu ne kadar sevsem de futbol gibi oturup uzun ve detaylı yazamıyorum ne yazık ki.
Mutu aldığı ceza konusunda elinin yettiği her yere uzanıyor. 17 yerine 16.9 ödese bile kar edecek, haliyle kimi bulsa görüşüp konuşup fikir alıyor. İyi güzel de kendisiyle çalışan isim Becali olunca ben işkillenmeye başladım. Mutu, avukatı ve menajeri(Becali) bizim başkanla(Andrea Della Valle) bir araya gelip görüşme yapacaklarmış. Başkan geliyor, sinsi Mutu geliyor, üstüne bir de Becali geliyor. Bu işin içinde bir iş var. Korkum şudur ki Becali bize bir şeyler kitleyecek bu Chelsea-Mutu olayında. Bizi çok işin içine katmaya başladılar çünkü. Olayla ilgimiz varmış gibi sürekli adımız geçiyor. Mutu-Chelsea halletsin, Fiorentina'ya ne oluyor. Böyle gergin gergin, sinirli postlar girdiriyorlar bana sabah sabah.
Kotu takimlarla yapilan on elemeler.. Farkli sonuclar.. Guzel goller.. Guzel futbol.. İnce paslar.. Gulumseten mac sonlari.. Hepsi su ana kadar Galatasaray taraftari icin ruya gibi olsada seviyemizdeki takimlar ile henuz mac yapmamis olmamiz bu iyi tabloya ragmen bir soru isareti olarak kafalarda yer etmisti takima ne kadar guvenirsek guvenelim..
CM2010 isimli saçmalıktan bahsediyorum başlıkta. Bir alttaki postta ve daha öncesinde os bahsetmişti oyundan. Ben yine umutsuzdum ama O resmen umut aşıladı oyun hakkında. FM çıkana kadar bizi idare etse yeter diyorduk ama onu bile yapamadı. 2.5+1 € verip toplam 3.5 € ödedim oyuna ve sabah indirdim. Kendisini silmemeye 15 dakika dayanabildim, 15. dakikanın sonunda sildim bitti gitti. Daha da uğraşmam sanırım kendisiyle. FM2010 çıkana kadar bizi yine FM2009 idare edecek, 1.5 ay boyunca İtalya'da oynanabilen en alt ligden bir takımı alıp onunla dindiririm FM2010 tutkumu.
Para ödeyip alacak olanlara tavsiyem hiç bulaşmamaları.. 25 TL'yi bunun orjinal kutusuna vereceğinize 1.5 ayda 50 TL daha biriktirip fotoğrafraki bebeği bekleyin daha iyi..
Evet, oyunumuz yaklaşık 2 saat gecikmeyle çıktı. İlk önce Türkiye saatiyle 4'te çıkacağı belirtilmişti. Fakat o saatlerde ses soluk çıkmayınca oyuna para verenler çılgına döndü. Tıpkı franchi gibi. 956 MB olan bu oyun inmeye başladı.
2012 Olimpiyat Oyunları'nda bazı müsabakaların/yarışmaların 3 boyutlu yayınlanacağı duyuruldu. Bu konudaki çalışmalar olumlu sonuç verirse tarifsiz bir heyecan yaşayacağız. Pekin'deki güzel yayından sonra Londra'nın bir şeyler yapması lazımdı ve şimdilik dev bir adım atmış durumdalar. Kim ufak bir gözlük yardımıyla Usain Bolt'un kendine doğru koşup dünya rekoru kırmasını izlemek istemez ki ? Ya da Phelps'in kulaçlarının ekrandan dışarıya taşışını ? Ya da Vlasic'in salonun ortasındaymışcasına kıvrılıp zıplamasını ?
"Arada "Vay öpüşme uzadı.. Vay burada sevişme sahnesi var" diye dizilere yığınla ceza daha..
Efes Cup'taki halimizden eser yok şimdi.

©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.